Mekke'de Müslümanlara karşı Arap politeistlerce temsil edilen güçlü muhalefet, böylelikle Medine'de Ehli Kitap'tan Yahudileri de kapsamına alır ve Yahudilerin büyük çoğunluğu Hz. Muhammed (sav)'in tebliğ ettiği vahyi kabule yanaşmadıkları gibi, her fırsatta Arap politeistleriyle işbirliği yapmaktan ve Müslümanlara karşı planlar hazırlamaktan kaçınmazlar.
Kur'an, öteden beri Ehli Kitab'ın aşırılıklar ve aralarındaki kıskançlık nedeniyle gerçek konusunda kendi aralarında ayrılığa düştüklerinden bahseder ve bunun üzerine Allah'ın inananları, onların ayrılığa düştükleri gerçeğe ilettiğini belirtir (Bakara 213, Ali İmran 19). Yine Kur'an, Hz. Muhammed (sav)'in gizledikleri şeyleri (hakkı) açıklamak üzere kendilerine geldiğini, onlara Allah'tan bir nur ve açık bir kitap getirdiğini vurgular ve onları aralarında hükmetmesi için Allah'ın kitabına çağırır (Ali İmran 23, Maide 15, 18). Ehli Kitab'ı, "yalnız Allah'a ibadet etme, O'na hiçbir şeyi ortak koşmama ve ondan başka ilahlar edinmeme" şeklindeki ortak bir doktrini (Tevhidi) kabul etmeye davet eder (Al-i İmran 64). Ancak Ehli Kitap, bu çağrıya genellikle olumsuz cevap verir; temelde kıskançlık ve çekememezlik nedeniyle İslam’a karşı çıkar ve Müslümanları ayartmaya çalışır (Bakara 105, 109, Maide 59). Kur'an, aslında onların Kur'an'ın gerçekten Allah katından indirildiğini bildiklerini (En'am 114) ve onu oğullarını tanıdıkları gibi tanıdıklarını (En'am 20); ama buna rağmen gerçeği bile bile gizlediklerini (Bakara 146) ifade eder. Bununla da kalmayan Ehli Kitap mensupları (Yahudiler ve Hıristiyanlar), kendilerinin "Allah'ın oğulları ve sevgilileri" olduklarını (Maide 18), dolayısıyla yalnızca kendilerinin (Yahudi ve Hıristiyan olanların) cennete girebileceklerini (Bakara 111), bu durumda hidayete ulaşabilmek için Yahudi ya da Hıristiyan olmanın gerektiğini (Bakara 135) ileri sürerler. Hatta bu konuda kendi aralarında da öteden beri var olan bir tartışmayı yürüterek, Yahudiler, Hıristiyanların hiçbir temel üzerinde olmadıklarını, Hıristiyanlar ise Yahudilerin hiçbir temel üzerinde olmadıklarını (Bakara 113) belirtirler. Yine onlar, her birisi İbrahim'in kendilerinden olduğunu iddia ederek, aralarında İbrahim hakkında da tartışırlar (Al-i İmran 65-66). Kur’an onların bu iddiaları karşısında Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirileni (Kur'an'ı) uygulamadıkça onların hiçbir geçerli temel, hiçbir esas üzerinde olmadıklarını (Maide 68) belirtir.
Gayrimüslimlerden bazıları Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı olan bu tutumları nedeniyle Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı hemen her fırsatta çeşitli argümanlar geliştirmekten hatta bazı kelime oyunları yaparak onlara hakaret etmekten geri durmamışlardır. Örneğin Müslümanlarla karşılaştıklarında bazen kelimeleri ağızlarında geveleyerek selamun aleyküm (size selam/esenlik olsun) yerine samun aleyküm (size ateş/azap olsun) demişlerdir. Buna karşılık Hz. Peygamber Müslümanlara onlarla karşılaştıklarında “ve aleyküm” demelerini tavsiye etmiştir (Bkn. Buhârî, Selam 7, İsti’zân 22, Mürteddîn 4).
Doğal olarak zaman zaman Müslümanlarla gayrimüslimler arasında bazı çatışmalar çıkmıştır. Bu çatışmaların kavgaya ve savaşa dönüştüğü durumlarda bile her zaman masumların korunmasına riayet edilmesini istemiş, örneğin savaşa karışmayanların, yaşlıların, kadınların, çocukların, evlerine ve mabetlerine kapanmış olanların zarar görmemesini sağlamıştır. [/I][/SIZE][/COLOR]
Kur'an, öteden beri Ehli Kitab'ın aşırılıklar ve aralarındaki kıskançlık nedeniyle gerçek konusunda kendi aralarında ayrılığa düştüklerinden bahseder ve bunun üzerine Allah'ın inananları, onların ayrılığa düştükleri gerçeğe ilettiğini belirtir (Bakara 213, Ali İmran 19). Yine Kur'an, Hz. Muhammed (sav)'in gizledikleri şeyleri (hakkı) açıklamak üzere kendilerine geldiğini, onlara Allah'tan bir nur ve açık bir kitap getirdiğini vurgular ve onları aralarında hükmetmesi için Allah'ın kitabına çağırır (Ali İmran 23, Maide 15, 18). Ehli Kitab'ı, "yalnız Allah'a ibadet etme, O'na hiçbir şeyi ortak koşmama ve ondan başka ilahlar edinmeme" şeklindeki ortak bir doktrini (Tevhidi) kabul etmeye davet eder (Al-i İmran 64). Ancak Ehli Kitap, bu çağrıya genellikle olumsuz cevap verir; temelde kıskançlık ve çekememezlik nedeniyle İslam’a karşı çıkar ve Müslümanları ayartmaya çalışır (Bakara 105, 109, Maide 59). Kur'an, aslında onların Kur'an'ın gerçekten Allah katından indirildiğini bildiklerini (En'am 114) ve onu oğullarını tanıdıkları gibi tanıdıklarını (En'am 20); ama buna rağmen gerçeği bile bile gizlediklerini (Bakara 146) ifade eder. Bununla da kalmayan Ehli Kitap mensupları (Yahudiler ve Hıristiyanlar), kendilerinin "Allah'ın oğulları ve sevgilileri" olduklarını (Maide 18), dolayısıyla yalnızca kendilerinin (Yahudi ve Hıristiyan olanların) cennete girebileceklerini (Bakara 111), bu durumda hidayete ulaşabilmek için Yahudi ya da Hıristiyan olmanın gerektiğini (Bakara 135) ileri sürerler. Hatta bu konuda kendi aralarında da öteden beri var olan bir tartışmayı yürüterek, Yahudiler, Hıristiyanların hiçbir temel üzerinde olmadıklarını, Hıristiyanlar ise Yahudilerin hiçbir temel üzerinde olmadıklarını (Bakara 113) belirtirler. Yine onlar, her birisi İbrahim'in kendilerinden olduğunu iddia ederek, aralarında İbrahim hakkında da tartışırlar (Al-i İmran 65-66). Kur’an onların bu iddiaları karşısında Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirileni (Kur'an'ı) uygulamadıkça onların hiçbir geçerli temel, hiçbir esas üzerinde olmadıklarını (Maide 68) belirtir.
Gayrimüslimlerden bazıları Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı olan bu tutumları nedeniyle Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı hemen her fırsatta çeşitli argümanlar geliştirmekten hatta bazı kelime oyunları yaparak onlara hakaret etmekten geri durmamışlardır. Örneğin Müslümanlarla karşılaştıklarında bazen kelimeleri ağızlarında geveleyerek selamun aleyküm (size selam/esenlik olsun) yerine samun aleyküm (size ateş/azap olsun) demişlerdir. Buna karşılık Hz. Peygamber Müslümanlara onlarla karşılaştıklarında “ve aleyküm” demelerini tavsiye etmiştir (Bkn. Buhârî, Selam 7, İsti’zân 22, Mürteddîn 4).
Doğal olarak zaman zaman Müslümanlarla gayrimüslimler arasında bazı çatışmalar çıkmıştır. Bu çatışmaların kavgaya ve savaşa dönüştüğü durumlarda bile her zaman masumların korunmasına riayet edilmesini istemiş, örneğin savaşa karışmayanların, yaşlıların, kadınların, çocukların, evlerine ve mabetlerine kapanmış olanların zarar görmemesini sağlamıştır. [/I][/SIZE][/COLOR]