Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz. Muhammed'in (sav) gözlüğü ile bakabilmek (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Eğer insan, kalp kulvarında, İslam’ın koyduğu ölçülerle Rabbine yürümezse, hayatında saadet, huzur bulması, yaşaması hiç mümkün değil. Şahsiyetli bir karakter olması da hiç mümkün değildir.

Öyle bir kimlik çıkıyor ortaya ki, insan, ama şeklen insan. İçinde korkunç bir canavar var. Aslan var. Tilki var. Affedersiniz yılan var. Sokuyor seni. İşte her dönem ve devirde bu kimliğin mutlaka insan kimliği olması lazım. Sadece suretinin değil, kimliğinin de insan olması lazım. Bakıyorsun yakışıklı delikanlı, "ne güzel" diyorsun. Sonra bir de bakıyorsun ki onda hiçbir şey yok. İnsan kimliğine bürünmek için dinin inkar ve ihmal edilmez, aşılması mümkün olmayan lüzumu var.

Sadece dine de değil, o dini uygulayan Allah’ın Sevgilisinin müşahhas sünneti de olacak! Çünkü O, işi canlı hale getirmiş. Sahabesi O’nu görmüş. Yani Kur’an’ı adeta müşahhas hâle, canlı hale getirdi. Sahabe, canlı Kur’an’ı O’nda görmüş. Sen, ben, görmediğimiz için çok sıkıntı çekiyoruz. Fazlurrahman gibi, bir takım modernistler çıkıyor. Onlar da bir arayışın peşinde. Fakat aslında bitmiş, tükenmiş. Güya sünneti aşarak, Kur’an’ı aşarak bir yere varacak. Neymiş efendim, insanoğlu o kadar tekamül etmiş ki vahye daha ihtiyacı yokmuş.

Görünen sahaları akıl bilir. Bunda da akıl yanılır. Deneme yanılma metotları ile bir şeyler yapar. Ama öyle gerçekler var ki, aklın ötesindedir. Aklın ötesine ulaşabilmek, aklın işi değildir. Çünkü orada deneyimi yok. Göz görmüyor, kulak işitmiyor, dil tatmıyor, el tutmuyor.
Nasıl, o meçhul hakkında akıl karar versin ki? Aklın şahitleri bu beş duyudur. Getiriyor bilgileri, akıl da "Bu, budur; şu, şudur" diyor. Akıl, tefrik etme, ayırma gücüdür. Hiçbir yerden haber aldığı yoksa ne diyecek? İyi mi diyecek, kötü mü diyecek? Elinde bir ölçü yok.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
"Ben Kıyamet günü âdemoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım : ) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve tâkat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:

"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:

"Babanız Âdem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Âdem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Âdem aleyhisselâm da:

"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa âsi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:

"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûrâ) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselâm da şöyle diyecek:

"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:

"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:

"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:

"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:

"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da:

"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. (...Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.) Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hz. İsa aleyhisselâm'a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa'ya gelecekler ve:

"Ey İsa, sen Allah'ın Peygamberisin ve Meryem'e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler! Hz. İsa aleyhisselam da:

"Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- (Bir başka rivayette: ) "(Beni, Allah'tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter!") Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Muhammed aleyhissalâtu vesselâm'a gelecekler, -bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve:

"Ey Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah seni geçmiş-gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş'ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senâları benim için açacak (Ben onlarla Rabbime medh u senâlarda bulunacağım). Sonra:

"Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine:

"Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek."

Resûlullah sonra şöyle buyurdular:

"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelâl'e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesâfe Mekke ile Hecer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır."

Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizi, Kıyamet 11, (2436).
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimize selatü selam okumamız konusunda Allahü Teâlâ şöyle emretmektedir: “Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler, O’ nu överler. Ey iman edenler! Siz de O’nu övün ve O’na salât ve selam edin, O’ na gönülden teslim olun” (El–Ahzab Sûresi, 56. Ayet).
Benzer bir manaya Hadis–i şerifte ise şöyle işaret edilmektedir: “Kıyamet gününde bana halkın en yakın olanları ve şefaatime hak kazananları, bana en çok salavat getirenleridir.”(Tirmizi, Vitir,21)
Tevhid etmek
Kalp alemimizdeki kargaşayı ortadan kaldırıp, Allah’ın tecellisine hazır hale getirebilmek için "Lailaheillallah Muhammed’ür Resulullah" diyerek O’ndan başka ilah olmadığını, Hz. Muhammed’in (sav) O’nun kulu ve Resulu olduğunu tasdik etmemiz lazımdır. İşte deliller:
“Sabah ve akşam Rabb’inin ismini zikret" (A’raf:7/205).
“Haberiniz olsun ki, Kalpler ancak Allah’ı zikirle tatmin olur”(Ra’d:13/41).
“Beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim“ (Bakara:2/152).
“Zikrin efdali ve üstünü Lailaheillallah ,duanın efdal ve üstünü Elhamdülillah’dır” (Tirmizi’den Riyazu’s salihin, 1434. hadis).
Allah’ı (cc) anmak
“Namazı bitirdiğinizde, Allah’ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık ‘güvenliğe kavuşursanız’ namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü’minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.” (4/103).
“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Rad suresi, 29. Ayet)
"Allah ismi, kulun kalbine ilahi esma ve sıfatların en güzel tecellilerini celbeden büyük bir isim, yüce bir virddir. Allah demek, Allah ile olmak, ibadetlerin, lütufların en şereflisidir. Gerçek akıl sahibi de bu şerefe ermek için çabalayandır" (Prof. Dr. Haydar Baş, İslam’ da Zikir).
Kur’an–ı Kerim okumak
Kur’an okuyarak ruhumuzdaki karanlık noktaları vahyin ışığı ile aydınlatmalıyız.
“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir” (Müslim, Müsâfirîn 252. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 249, 251).
“İhlas suresini okumak, Kur’anı kerimin üçte birini okumaya denktir.” (Müslim).
“İhlas okuyana Cennet vacip olur.” (Nesai).
Ayet–i Kerime ve Hadis–i şeriflerle faydalarını anlatmaya çalıştığımız duaları her gün yapmaya gayret ederek, ruhumuzu gıdalandıralım. İbadetlerin az da olsa sürekli olanının makbul olacağını unutmayalım.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Peygamberlerin Dahi Kendisine ümmet Olmak Istediği Insan

Peygamberlerin Dahi Kendisine ümmet Olmak Istediği Insan

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah'ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeliyeceğim. O gün Livâu'l-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Ademoğlunun Allah'a en kerim olanı da benim. Bunda fahr yok!"

Tirmizi, Menakıb 2, (3614).

4317 - Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok."

Tirmizi, Menakıb 3, (3617).

4318 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir.

- Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara (Acemlere) ve siyahlara (Araplara) da gönderildim.

- Bana ganimetler helal kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye helal değildi.

- Yer bana tahâr, pâk ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.

- Ben, bir aylık mesafede olan duşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.

- Bana şefaat (etme yetkisi) verildi."

Buhari, Teyemmüm 3, Salat 56, humus 8; Müslim, Mesacid 3, (521); Nesai, Gusl 26, (1, 210-211).

Nesai bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir:

"Ben, cevâmi'u'l-kelim (veciz sözlerle de gönderildim)."

4319 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İnsanlara karşı üç şeyle faziletli (üstün) kılındık:

- Saflarımız meleklerin safları düzeninde kılındı.

- Arzın tamamı bize mescid kılındı.

- Toprak bize, su bulamadığımız zaman, tahûr (temiz ve temizleyici) kılındı."

Müslim, Mesâcid 4, (522).

4320 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyamet günü, diğer peygamberlere nazaran etbâı en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum."

Buhari, Fezâilu'l-Kur'ân 1, İ'tisam 1; Müslim, İman 239, (152).

4321 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ademoğlu nesillerinin en temizinden süzüle süzüle gelerek içinde bulunduğum nesilde ortaya çıktım."

Buhari, Menakıb 23.

4322 - Yine Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misali, şu adamın misali gibidir: Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. Halk evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve (o eksikliği görüp): "Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?" der. İşte ben bu kerpiçim, ben peygamberlerin sonuncusuyum."

Buhari, Menakıb 18; Müslim, Fedail 21, (2286).

4323 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ben kıyamet günü cennetin kapısına gelip açılmasını isterim. Hâzin (kapıcı melek): "Sen kimsin?" diye seslenir. Ben:

"Muhammed'im!" derim. Bunun üzerine:

"Sana açıyorum. Senden önce kimseye açmamakla emrolundum!" diyecek!"

Müslim, İman 333, (197).

4324 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) yatsı namazını kıldı. Sonra namazdan çıkınca elimden tuttu. Bathâ-i Mekke'ye kadar gidip orada beni oturttu. (Yere dairevi) bir hat çizip:

"Hattından dışarı çıkma! Sana bazı kimseler gelecek, sakın onlara bir şey söyleme. Zira onlar seninle konuşacak değiller!" buyurdu. Sonra dilediği yere çekip gitti. Ben çizgimin içinde otururken bana bir grup insan geldi. Esmer rankleriyle sanki Hindûlara benziyorlardı. (Pek uzun olan) saçları, vücutlarını öylesine örtmüştü ki, ne bir avret yerlerini ne de bir elbiselerini görüyordum. Bana kadar geldiler, ancak çizgiyi geçmediler. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gittiği yere) yürüdüler.

Gecenin sonuna doğru Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben otururken yanıma geldi ve çizgiden içeri girdi. Dizime dayanıp yattı. Yatınca (ağzından) soludu. Ben oturuyordum. O da dizime dayanmış vaziyette böyle duruyorduk. Derken, üzerinde beyaz elbiseler olan bir grup adam geldi. Güzelliklerinin derecesini Allah bilebilir. Bana kadar yaklaştılar. Bir kısmı Aleyhissalatu vesselam'ın baş tarafına, bir kısmı da ayakları tarafına oturdular. Sonra aralarında konuşarak:

"Biz şimdiye kadar bu peygambere verilen gibisinin, bir başkasına verildiğini hiç görmedik. Bunun gözleri kapalı, kalbi uyanık. Ona bir misal verin!" (dediler ve şu temsili anlattılar):

"Bir efendi köşk yaptırmış, sonra bir ziyafet verip sofra kurmuş, insanları yiyip içmeye çağırmıştır. İcabet edenler gelip yemeğinden yiyip, suyundan içmiştir. İcabet etmeyenleri de cezalandırmıştır" dediler ve kalktılar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da kendine geldi ve:

"Şunların ne dediklerini işittim. Onların kim olduklarını biliyor musun?" dedi. ben: "Allah ve Resûlü bilir!" dedim.

"Onlar meleklerdi!" buyurdu ve ilave etti:

"Onların getirdikleri temsilin manasını anladın mı?"

"Allah ve Resûlü bilir!" dedim. Aleyhissalatu vesselam açıkladı:

"Rahmen (olan Rabbimiz) cenneti kurdu. Kullarını ona davet etti. Kim davete icabet ederse cennete girer, kim de icabet etmezse onu cezalandırır."

Tirmizi, Emsal 1, (2865).

4325 - Abdullah İbnu Hişam radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. O sırada, Aleyhissalatu vesselam, Ömer radıyallahu anh'ın elinden tutmuştu. Hz. Ömer:

"Ey Allah'ın Resûlü! Sen bana, nefsim hariç herşeyden daha sevgilisin!" dedi. Resûlullah hemen şu cevabı verdi:

"Hayır! Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, ben sana nefsinden de sevgili olmadıkça (imanın eksiktir)!"

Hz. Ömer radıyallahu anh:

"Şimdi, sen bana nefsimden de sevgilisin!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:

"İşte şimdi (kâmil imâna erdin) ey Ömer!" buyurdular."

Buhari, Fedailu'l-Ashab 6, İsti'zân 27, Eyman 3.

4326 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde bulunan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun ki, sizden birine, beni görmeyeceği bir gün gelecek ki, o gün beni beraberlerinde görmek, ona ehlinden ve malından daha makbul olacak."

Resûlullah'ın bu sözünü, Ashab, kendilerine ölümünü haber veriyor diye yorumladılar. Bunun üzerine, ölümüyle kendisini kaybedince getirmiş olduğu bereketleri müşahede ettikleri müddetçe duyacakları, Aleyhissalatu vesselam'a kavuşma temennisini kasdettiğini bildirdi."

Müslim, Fezail 142, (2364).

4327 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh hazretleri anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dendi. Sana peygamberlik ne zaman vacib oldu?

Şöyle cevap verdi:

"Hz. Adem ruhla cesed arasında iken!"

Tirmizi, Menakıb 1, (3613).

4328 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Sizden hiç kimse yoktur ki ona, biri şeytandan diğeri melekten olmak üzere yanından ayrılmayan "karîn" tevkil edilmemiş olsun!"

"Size de mi ey Allah'ın Resûlü!" denildi.

"Bana da!" buyurdular. Ancak, Allah ona karşı bana yardım etti de o müslüman oldu. Artık o bana hayırdan başka bir şey emretmiyor!"

Müslim, Münafıkûn 69, (2814).

4329 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Bana bir mü'min selam verdi mi, kendisine mukabele etmem için Allah ruhumu bedenime iade eder. Ben de mutlaka selama mukabele ederim."

Ebu Davud, Menasik 100, (2041).

4330 - yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Medine'ye girdiği gün, şehirdeki her şeyi aydınlık bürüdü, vefat ettiği günde ise her şey karardı. Defin işinden çıktığımız zaman hepimiz kalplerimizi (vahyin inkıtâı sebebiyle) üzüntülü bulduk."

Tirmizi, Menakıb 3, (3622).

4331 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (Hz. İbrahim'in duası olan): "Ey Rabbim şüphesiz ki o putlar insanlardan pek çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerime karşı gelirse, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin" (İbrahim 36) mealindeki ayeti ile, Hz. İsa'nın duası olan: "Eğer onlara azab edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette sen dilediğini yapmaya kadirsin ve sen herşeyi hikmetle yaparsın" (Maide 113) mealindeki ayeti tilavet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı: "Allahım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)" ve ağladı. Allah Teâla Hazretleri:

"Ey Cibril, Muhammed'e git! dedi. -Rabbin bildiği halde- niye ağladığını sor!" diye emretti. Cebrail aleyhisselam, O'na gelip niye ağladığını sordu. (Rabb Teâla'ya dönüp Muhammed'in) ne söylediğini -O çok iyi bildiği halde- haber verdi. Bunun üzerine Allah Teâla Hazretleri:

"Ey Cebrail! Muhammed'e git ve ona söyle ki: "Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz."

Müslim, İman 346, (202).
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
“De ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Ali İmran 31)

ALLAHI SEVMEK HZ. MUHAMMEDİ SEVMEKTİR


HZ. MUHAMMEDİ SEVMEK SÜNNETİNE UYMAKTIR.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Cenabı Hakkın peygamberimize kul peygamber mi kral peygamber mi olmayı istersin sorusuna peygamberimiz, kul peygamber diyerek tevazuyu tercih etmiştir. Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiş kutlu elçi (s.a.v.) her konuda zirvede bir insandır. Tevazuda da bizlere çok güzel ölçüler bırakmıştır. Rivayetlere göre bir keresinde Allah Rasülü yemek yerken çiçek hastalığına yakalanmış ve yaraları kabuk bağlamış zenci birisi gelir, kimin yanına otursa o, oradan kalkar. Bunun üzerine Allah Rasulü adamı kendi yanına oturtur. Büyüklerden biri şöyle demiştir; duyduğuma göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Allah bir kulu islama hidayet ettiği, suretini güzelleştirdiği, kendisi için ar sayılmayan bir konuma getirdiği, bütün bununla birlikte onu tevazu sahibi yaptığında işte bu kul Allah’ın seçkin kullarındandır. Peygamberimiz buyuruyor dört şey varki bunları Allah yalnız sevdiklerine verir
1 Suskunluk; Bu ibadetin ilk basamağıdır
2 Allah’a tevekkülde bulunmak,
3 Mütevazilik,
4 Dünyada zahitlik
Abdullah ibni Abbas (r.a.) Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu aktarmıştır. Kul tevazu gösterdiğinde Allah kendisini yedinci kat semaya yükseltir. Tevazu kulun ancak şerefini arttırır. Öyleyse tevazu gösterin ki Allah size rahmet eylesin. Bir gün Allah Rasulü sahabelerine niye sizlerin üzerinde ibadetin halavetini (hazzını, tadını) göremiyorum diye sorar. Sorarlar; ibadetin halaveti nedir? Cevap verir. Mütevazilik. Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor: Ümmetimden mütevazi kişileri gördüğünüzde kendilerine tevazu gösterin. Kibirlileri gördüğünüzde kendilerine karşı kibirlenin. Çünkü kibirlilere karşı kibirli davranmanız onları hor ve küçük düşürür. Ömer (r.a.) şöyle diyordu: Kul Allah için tevazu göterdiğinde Allah onun hikmetini, bilgeliğini yükseltir ve: gayret etki Allah seni yüceltsin der. Aişe (r.a.) şöyle diyordu: Sizler ibadetlerin en üstününün farkında değilsiniz. O mütevaziliktir Yusuf esbatta şöyle diyordu: Az bir takva çok amel yerine geçer. Ufak bir tevazu da pek çok gayretlerin yerini tutar. Fudayl’a tevazunun ne olduğu sorulunca şu cevabı verir: Tevazu, hakka boyun eğmen hakka karşı boyun bükmendir. İster çocuklardan ister insanlardan en cahillerinden duy hakkı kabul etmendir.Abdülmelik b. mevran’a sorulur: Kişilerin hangisi üstündür? Cevap verir; Varlıklı iken tevazu gösteren, haris olmayan, imkanı bulunduğu halde öç almayan. Bir kişi Resulullah’a geldiğinde titremeye başladı, bunu gören Hz. Peygamber “Kendini zorlama! Ben bir kral, bir diktatör değilim. Ben Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum dedi.” Ebu Umame el–Bahili’nin Hz. Peygamberin sireti hakkında rivayeti Ebu Umame’ye Peygamberden dinlediğin bir hadisi bize söyle dedim. O’da Resulullah’ın sözü Kur’an’dı. Çok zikrediyor, hutbesini kısa kesiyor, namazını uzatıyordu, gurur diye bir şeyi yoktu. Bir fakirle veya bir düşkünle ihtiyacını giderinceye kadar meşgul olmaktan çekinmez ve yüksenmezdi. Enes’in rivayeti Hz. Peygamber çokça zikreder ve ağzından fuzuli söz çıkmazdı. Merkebe biner, kaba elbiseler giyer ve kölelerin davetlerine katılırdı. Keşke göreydiniz, Hayber günü bir merkebe binmişti merkebin yularıda deve tüyünden yapılmıştı İbn–i Abbas ve Cabir’in rivayetleri;
Bir gün Resulullah ile pazara gittik. Peygamber Efendimiz elbisecilerin yanına oturtu. Dört dirheme bir giyecek aldı. Para kesesini bir tartıcıya uzatarak
elbiseciye dört dirhem tart, “fakat biraz ağır olsun” dedi. Hz. Peygamberelbisenin parasını verdikten sonra, ben elbiseyi taşımak için aldım. Fakat Hz. Peygamber onu bana ver. “Eşya sahibi kendi eşyasını taşımalıdır. Eğer zayıflarda taşıyamazsa o zaman müslüman kardeşi ona yardım eder” buyurdu.
Yolda giderken, ey Allah’ın Resulu sen don mu giyersin? diye sordum. Hz. Peygamber “evet, hem evde, hem seferde, hem de gece ve gündüz giyerim, çünkü bana örtünmek emrolundu. Bundan daha iyi örten bir şey de olmaz” dedi. İbn–i Sad’ın rivayeti: Hz. Aişe, Resulullah eve geldiğinde ne yapıyordu? diye sordum. O’da aile efradının hizmetine koşuyor, papucunu, elbisesini diker,
elbisesini temizler, koyununu sağar, kendine ait hizmetleri yapar, namaz vakti geldiğinde çıkıp namaz kıldırıyordu dedi. Hz. Ömer’in bir bayramda, çıplak ayakla mescide geldiğini gördüm. Hz. Ömer “Essalatü camiatün” diye bağırttı, halk toplandıktan sonra Hz. Ömer minbere çıktı. Allah’a layık olduğu şekilde hamd ve sena ettikten sonra Peygambere selat–ü selam getirdi ve “Ey insanlar! Ben Mahzumoğulları kabilesin de teyzelerime çobanlık yaptığımı hatırlıyorum “ Onlar bana bir avuç hurma veya kuru üzüm verirlerdi. Bunun için bütün gün çalışıyordum: hem de büyük zorluklarla” dedikten sonra minberden indi, Abdurrahman bin avf ey müminlerin emiri! yine bugün nefsini ayıpladın durdun” dedi. Hz. Ömer “ey Avfin oğlu! Azap olasıca! Ben nefsimle başbaşa kaldım bana dediki: Sen müminlerin emirisin. Senden üstün kim olabilir? Bende ona haddini bildirmek istedim” dedi. Katede şöyle diyordu: Mal, güzellik, giysi ilim gibi nimetlerden birine veya bir kaçına mazhar kılınan kişi mütevazi olmaz. Bunlar kıyamet günü üzerinde yük olur.İbadetlerimiz bizi ahlakı zemimeden ahlakı hamideye çarır,eğer çokça ibadet edip duruyorsak ve ahlakımızda bir değişiklik olmuyorsa, demek ki ibadetlerimiz kabul olmuyor. İhlaslı ibadet yapmadığımızın göstergesi oluyor. Nitekim kıldığımız namazlarımız spor yapmaktan, tuttuğumuz oruçlarımız aç kalmaktan, verdiğimiz zekatlarımız boşa para harcanmaktan (vs) ibaret olmamalıdır.. Daha hassas ve dikkatli bir ömür sürmek dileğiyle, Allah bizleri tevazu gösteren şerefli kullarından eylesin. Amin.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Cenabı Hakkın peygamberimize kul peygamber mi kral peygamber mi olmayı istersin sorusuna peygamberimiz, kul peygamber diyerek tevazuyu tercih etmiştir. Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiş kutlu elçi (s.a.v.) her konuda zirvede bir insandır. Tevazuda da bizlere çok güzel ölçüler bırakmıştır. Rivayetlere göre bir keresinde Allah Rasülü yemek yerken çiçek hastalığına yakalanmış ve yaraları kabuk bağlamış zenci birisi gelir, kimin yanına otursa o, oradan kalkar. Bunun üzerine Allah Rasulü adamı kendi yanına oturtur. Büyüklerden biri şöyle demiştir; duyduğuma göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Allah bir kulu islama hidayet ettiği, suretini güzelleştirdiği, kendisi için ar sayılmayan bir konuma getirdiği, bütün bununla birlikte onu tevazu sahibi yaptığında işte bu kul Allah’ın seçkin kullarındandır. Peygamberimiz buyuruyor dört şey varki bunları Allah yalnız sevdiklerine verir
1 Suskunluk; Bu ibadetin ilk basamağıdır
2 Allah’a tevekkülde bulunmak,
3 Mütevazilik,
4 Dünyada zahitlik
Abdullah ibni Abbas (r.a.) Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu aktarmıştır. Kul tevazu gösterdiğinde Allah kendisini yedinci kat semaya yükseltir. Tevazu kulun ancak şerefini arttırır. Öyleyse tevazu gösterin ki Allah size rahmet eylesin. Bir gün Allah Rasulü sahabelerine niye sizlerin üzerinde ibadetin halavetini (hazzını, tadını) göremiyorum diye sorar. Sorarlar; ibadetin halaveti nedir? Cevap verir. Mütevazilik. Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor: Ümmetimden mütevazi kişileri gördüğünüzde kendilerine tevazu gösterin. Kibirlileri gördüğünüzde kendilerine karşı kibirlenin. Çünkü kibirlilere karşı kibirli davranmanız onları hor ve küçük düşürür. Ömer (r.a.) şöyle diyordu: Kul Allah için tevazu göterdiğinde Allah onun hikmetini, bilgeliğini yükseltir ve: gayret etki Allah seni yüceltsin der. Aişe (r.a.) şöyle diyordu: Sizler ibadetlerin en üstününün farkında değilsiniz. O mütevaziliktir Yusuf esbatta şöyle diyordu: Az bir takva çok amel yerine geçer. Ufak bir tevazu da pek çok gayretlerin yerini tutar. Fudayl’a tevazunun ne olduğu sorulunca şu cevabı verir: Tevazu, hakka boyun eğmen hakka karşı boyun bükmendir. İster çocuklardan ister insanlardan en cahillerinden duy hakkı kabul etmendir.Abdülmelik b. mevran’a sorulur: Kişilerin hangisi üstündür? Cevap verir; Varlıklı iken tevazu gösteren, haris olmayan, imkanı bulunduğu halde öç almayan. Bir kişi Resulullah’a geldiğinde titremeye başladı, bunu gören Hz. Peygamber “Kendini zorlama! Ben bir kral, bir diktatör değilim. Ben Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum dedi.” Ebu Umame el–Bahili’nin Hz. Peygamberin sireti hakkında rivayeti Ebu Umame’ye Peygamberden dinlediğin bir hadisi bize söyle dedim. O’da Resulullah’ın sözü Kur’an’dı. Çok zikrediyor, hutbesini kısa kesiyor, namazını uzatıyordu, gurur diye bir şeyi yoktu. Bir fakirle veya bir düşkünle ihtiyacını giderinceye kadar meşgul olmaktan çekinmez ve yüksenmezdi. Enes’in rivayeti Hz. Peygamber çokça zikreder ve ağzından fuzuli söz çıkmazdı. Merkebe biner, kaba elbiseler giyer ve kölelerin davetlerine katılırdı. Keşke göreydiniz, Hayber günü bir merkebe binmişti merkebin yularıda deve tüyünden yapılmıştı İbn–i Abbas ve Cabir’in rivayetleri;
Bir gün Resulullah ile pazara gittik. Peygamber Efendimiz elbisecilerin yanına oturtu. Dört dirheme bir giyecek aldı. Para kesesini bir tartıcıya uzatarak
elbiseciye dört dirhem tart, “fakat biraz ağır olsun” dedi. Hz. Peygamberelbisenin parasını verdikten sonra, ben elbiseyi taşımak için aldım. Fakat Hz. Peygamber onu bana ver. “Eşya sahibi kendi eşyasını taşımalıdır. Eğer zayıflarda taşıyamazsa o zaman müslüman kardeşi ona yardım eder” buyurdu.
Yolda giderken, ey Allah’ın Resulu sen don mu giyersin? diye sordum. Hz. Peygamber “evet, hem evde, hem seferde, hem de gece ve gündüz giyerim, çünkü bana örtünmek emrolundu. Bundan daha iyi örten bir şey de olmaz” dedi. İbn–i Sad’ın rivayeti: Hz. Aişe, Resulullah eve geldiğinde ne yapıyordu? diye sordum. O’da aile efradının hizmetine koşuyor, papucunu, elbisesini diker,
elbisesini temizler, koyununu sağar, kendine ait hizmetleri yapar, namaz vakti geldiğinde çıkıp namaz kıldırıyordu dedi. Hz. Ömer’in bir bayramda, çıplak ayakla mescide geldiğini gördüm. Hz. Ömer “Essalatü camiatün” diye bağırttı, halk toplandıktan sonra Hz. Ömer minbere çıktı. Allah’a layık olduğu şekilde hamd ve sena ettikten sonra Peygambere selat–ü selam getirdi ve “Ey insanlar! Ben Mahzumoğulları kabilesin de teyzelerime çobanlık yaptığımı hatırlıyorum “ Onlar bana bir avuç hurma veya kuru üzüm verirlerdi. Bunun için bütün gün çalışıyordum: hem de büyük zorluklarla” dedikten sonra minberden indi, Abdurrahman bin avf ey müminlerin emiri! yine bugün nefsini ayıpladın durdun” dedi. Hz. Ömer “ey Avfin oğlu! Azap olasıca! Ben nefsimle başbaşa kaldım bana dediki: Sen müminlerin emirisin. Senden üstün kim olabilir? Bende ona haddini bildirmek istedim” dedi. Katede şöyle diyordu: Mal, güzellik, giysi ilim gibi nimetlerden birine veya bir kaçına mazhar kılınan kişi mütevazi olmaz. Bunlar kıyamet günü üzerinde yük olur.İbadetlerimiz bizi ahlakı zemimeden ahlakı hamideye çarır,eğer çokça ibadet edip duruyorsak ve ahlakımızda bir değişiklik olmuyorsa, demek ki ibadetlerimiz kabul olmuyor. İhlaslı ibadet yapmadığımızın göstergesi oluyor. Nitekim kıldığımız namazlarımız spor yapmaktan, tuttuğumuz oruçlarımız aç kalmaktan, verdiğimiz zekatlarımız boşa para harcanmaktan (vs) ibaret olmamalıdır.. Daha hassas ve dikkatli bir ömür sürmek dileğiyle, Allah bizleri tevazu gösteren şerefli kullarından eylesin. Amin.

Hayriye Bektaş
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt