Aşağıdaki yazı Prof. İbrahim Canan’ın Kütüb–ü Sitte’ye yaptığı tercümeden özet yapılarak alınmıştır.
1. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resulullah (as) buyurdular ki: “Ademoğlundan doğduğu vakit, şeytanın dürtüp de ağlatmadığı kimse yoktur. Bundan sadece Meryem oğlu İsa hariçtir.” [Buhârî, Enbiya 44, Bed’ü’l–Halk 11; Tefsir, Âl–i İmran 2; Müslim, Fezâil 147, (2366)]
Hz. İsa aleyhisselâm, diğer peygamberler arasında farklı bir vaziyet arzeder. Bu sebeple onun hakkında doğduğu günden itibaren başlayan bir kısım münakaşalar günümüze kadar devam etmiştir. Hz. İsa, bakire olan Hz. Meryem’den doğmuştur. Normal olarak Cenâb–ı Hak, insanların yaratılışını erkek kadın birliğine bağlamıştır. Hz. İsa’nın, hiç erkek görmeyen bir kadından doğması, ister istemez birtakım kuşkulara sebep olmuş, bizzat Kur’ân’ın yer verdiği iftiralara, ayıplamalara maruz kalmıştır. Ancak, Hz. Meryem, bu iftiralara cevap vermeksizin, beşikteki çocuğa işaret etmiş, çocuk olan İsa: “Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Bulunduğum her yerde beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namaz ve zekatı emretti. Beni anneme itaatkâr kıldı. Beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün de, öldüğüm gün de, diri olarak haşredileceğim gün de selâmet üzerimedir” (Meryem 30–33) diyerek konuşur. Burada kendisinin kul ve peygamber olduğunu söyleyerek, ilahlaştıracak olan Hıristiyanlara da, annesini itham eden Yahudilere de cevap var.
Kur’ânî âyet şöyle noktalanır: “İşte Meryem oğlu İsa budur. O’nun hakkında ihtilafa düştükleri sözün doğrusu da böyledir.” (Meryem 34)
Hz. İsa, Kur’ân–ı Kerîm’de Meryem oğlu İsa’dır. Her nerede zikri geçerse bu şekilde tesmiye edilir. Hz. İsa’nın babasız dünyaya geldiğine inanan Hıristiyanlar aşırı giderek, “Onun babası Allah’tır, dolayısıyla o da Allah’ın oğludur, Allah’ tır” gibi iftiralarda bulunarak Hak’tan ayrılmışlardı. Kur’ân–ı Kerîm böylelerine de cevaplar verir.
Bunlardan biri şudur: “Allah’ın evlad edinmesi olacak şey değildir. O her türlü noksandan münezzehtir. O, bir işi dilediği zaman ona ol’ der, o da oluverir” (Âl–i İmran 35)…
Netice itibariyle, Hz. İsa’ya inanan müminlerin sayısı on ikide kalmıştır. Bunlara Havarî denir. Kur’ân–ı Kerîm’e göre, onlar, Hz. İsa’nın: “Allah’ın dinine hizmette ve O’nu muhafazada içinizden kimler bana yardım edecek?” sorusuna, hep birlikte: “Allah’ın dinine bizler yardım edeceğiz, bizler Ensârulllah’ız (Allah’ın yardımcıları)...” diye cevap verdikleri için Havârilere Ensarullah da denmiştir.
Hz. İsa, insanları hak dine davet ettikçe, Yahudiler ona karşı kin ve düşmanlıkta ileri gittiler. Onun çalışmalarını engellemeye gayret ettiler. Sonunda onu da Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ve daha nice peygamberler gibi öldürmeye karar verdiler. Bu maksadla içlerinden bir şahsı inanmış gibi aralarına soktular. Bu 13. şahıs onlara bunların faaliyetlerini, toplanma yer ve zamanlarını bildiriyordu. Öldürmeye azmettikleri zaman Cenâb–ı Hak Hz. İsa’ya şöyle vahyetti: “Ey İsa, seni ecelin geldiğinde öldürecek olan benim. Seni ben semaya yükselteceğim. Yahudilerin suikastlarından tertemiz kurtaracağım ve sana uyanları kıyamete kadar seni inkâr edenlere üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak ve ihtilafa düştüğünüz meselelerde hükmü ben vereceğim” (Âl–i İmran 55) Cenab–ı Hak, bu münafığı yani 13. kişiyi –ki ismi Taytanos’dur– Hz. İsa’ya benzeterek, Hz. İsa yerine Yahudilerin onu öldürmesini sağladı. Hz. İsa’yı da semaya yükseltti.
Hz. İsa’nın akıbeti hususunda Yahudi ve Hıristiyanlar ihtilaf etmişlerdir. Her ne kadar Yahudiler, “Biz öldürdük” deseler de şüphe içindeydiler. Hıristiyanlar da Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğine inanırlar. Hatta Hz. İsa’nın Yahudilerin elinden kurtulmak için kaçıp gizlendiğini, çarmıha gerileceğinde çokça ağlayıp sızladığını da söylerler.
Gerçeği Kur’ân dile getirir: “Onlar İsa’yı inkar etmeleri, Meryem’e pek büyük bir iftirada bulunmaları ve Allah’ın Resûlü Meryem oğlu Mesîh İsa’yı biz öldürdük’ demeleri sebebiyle de lânete uğramışlardır. Onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat başkası ona benzetildi de onu öldürdüler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Kapıldıkları şey ancak bir zan ve tahminden ibarettir. Hakikatte ise Allah O’nu kendi huzuruna yükseltti. Allah’ın kudreti herkese galiptir ve O’nun her işi hikmet iledir” (Nisa 156–157)
İslâm itikadına göre, Hz. İsa, ruh ve cesediyle birlikte semaya yükseltilmiştir ve halen sağdır. Kıyamete yakın yeryüzüne inerek,
2. (5004)– Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Nefsim kudret elinde olan Zat–ı Zülcelal’e yemin ederim! Meryem oğlu İsa’nın, aranıza (bu şeriatle hükmedecek) adaletli bir hakim olarak ineceği, haçı kırıp, domuzları öldüreceği, cizyeyi (Ehl–i Kitap’tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur.”
Sonra Ebu Hureyre der ki: Dilerseniz şu ayeti okuyun. (Mealen): “Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölümünden önce O’nun (İsa’nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise İsa onlar aleyhine şahitlik edecektir” (Nisa 159). [Buhârî, Büyû 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242, (155); Ebu Davud, Melahim 14, (4324); Tirmizî, Fiten 54, (2234).]
3. (5005)– Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye kıyamet gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa İbnu Meryem de iner. Bu Müslümanların reisi: “Gel bize namaz kıldır!” der. Fakat Hz. İsa aleyhisselam: “Hayır! der, Allah’ın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emîrsiniz!” [Müslim, İman 247.]
AÇIKLAMA 1: Hadis, kıyamete kadar, yeryüzünde İslam’ın devam edeceğini, hem de açıktan açığa mücadele edecek bir güç ve kuvvete sahip olarak devam edeceğini ifade eder. Bu ifade İslam’a karşı olan güçlerin devam edeceğini de ifade eder. Ancak, İslam’ın kesin bir mağlubiyetle her tarafta sindirilmiş, gizlilik içinde, gayr–ı müessir, mahdud ferdler arasında devamı suretinde değil, muzafferâne, açıktan açığa mücadelesini yapabilen bir haşmet içerisinde devam edeceğini ihbar etmektedir. Bu ihbar–ı nebevî, mü’minlerin gelecek hakkında ye’si atmaları için yeterli bir müjdedir. Tarih boyu Müslümanlar çeşitli işkence, hakaret, muhaceret, mağlubiyet vs. zilletleri tatmışlarsa da, hiçbir zaman kesin bir yenilgiyle yok edilememişlerdir. Aleyhissalâtu vesselâm, bu halin kıyamete kadar devam edeceğini, yeryüzünün bazı bölgelerinde sindirilmiş olsalar bile, diğer bir kısım bölgelerinde tevhid bayrağının dalgalanacağını haber vermektedir.
4. İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Dünyanın tek günlük ömrü bile kalmış olsa Allah o günü uzatıp, benden bir kimseyi o günde gönderecek.” İbnu Mes’ud: Resulullah yahut da şöyle buyurmuştu der: “...Ehl–i beytimden birisi, ki bu zatın ismi benim ismine uyar, babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zat, yeryüzünü, eskiden cevr ve zulümle dolu olmasının aksine adalet ve hakkaniyetle doldurur.” [Ebu Davud, Mehdî 1, (4282); Tirmizî, Fiten 52, (2231, 2232).]
5. Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: Resululah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Mehdi benim zürriyetimden, kızım Fatıma’nın evladlarındandır.” [Ebu Davud, Mehdi 1, (4284).]
6. Ebu İshak anlatıyor: Hz. Ali (radıyallahu anh), oğlu Hasan (radıyallahu anh)’a baktı ve: “Bu oğlum, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın tesmiye buyurduğu üzere Seyyid’dir. Bunun sulbünden peygamberinizin adını taşıyan biri çıkacak. Ahlakı yönüyle peygamberinize benzeyecek; yaratılışı yönüyle ona benzemeyecek” dedi ve sonra da yeryüzünü adaletle dolduracağına dair gelen kıssayı anlattı.” [Ebu Davud, Mehdî 1, (4290).]
AÇIKLAMA 2: Mehdi, ahirzamanda gelip, Müslümanların dinlerini tecdid edeceğine inanılan zata denir. Kelime olarak hidayet kökünden gelir. Allah’ın hidayetine ermiş manasını taşır, ancak hidayete erdirecek manasını da ifade eder. Mehdi üzerinde çok sayıda hadis gelmiştir. Alimler bunu mütevatir kabul eder. Ebu Davud şarihi Azimabadi’nin belirttiği üzere, Resulullah’tan beri, “Müslümanların kâffesi” ahirzamanda, Ehl–i Beyt’e mensup bir zatın çıkıp dini güçlendirebileceğine, adaleti hakim kılacağına, Müslümanların ona tabi olup İslam beldelerinde hakimiyet kuracağına, bu kimseye Mehdi deneceğine inanmıştır. Bu inanç meşhur olmuştur.
1. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resulullah (as) buyurdular ki: “Ademoğlundan doğduğu vakit, şeytanın dürtüp de ağlatmadığı kimse yoktur. Bundan sadece Meryem oğlu İsa hariçtir.” [Buhârî, Enbiya 44, Bed’ü’l–Halk 11; Tefsir, Âl–i İmran 2; Müslim, Fezâil 147, (2366)]
Hz. İsa aleyhisselâm, diğer peygamberler arasında farklı bir vaziyet arzeder. Bu sebeple onun hakkında doğduğu günden itibaren başlayan bir kısım münakaşalar günümüze kadar devam etmiştir. Hz. İsa, bakire olan Hz. Meryem’den doğmuştur. Normal olarak Cenâb–ı Hak, insanların yaratılışını erkek kadın birliğine bağlamıştır. Hz. İsa’nın, hiç erkek görmeyen bir kadından doğması, ister istemez birtakım kuşkulara sebep olmuş, bizzat Kur’ân’ın yer verdiği iftiralara, ayıplamalara maruz kalmıştır. Ancak, Hz. Meryem, bu iftiralara cevap vermeksizin, beşikteki çocuğa işaret etmiş, çocuk olan İsa: “Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Bulunduğum her yerde beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namaz ve zekatı emretti. Beni anneme itaatkâr kıldı. Beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün de, öldüğüm gün de, diri olarak haşredileceğim gün de selâmet üzerimedir” (Meryem 30–33) diyerek konuşur. Burada kendisinin kul ve peygamber olduğunu söyleyerek, ilahlaştıracak olan Hıristiyanlara da, annesini itham eden Yahudilere de cevap var.
Kur’ânî âyet şöyle noktalanır: “İşte Meryem oğlu İsa budur. O’nun hakkında ihtilafa düştükleri sözün doğrusu da böyledir.” (Meryem 34)
Hz. İsa, Kur’ân–ı Kerîm’de Meryem oğlu İsa’dır. Her nerede zikri geçerse bu şekilde tesmiye edilir. Hz. İsa’nın babasız dünyaya geldiğine inanan Hıristiyanlar aşırı giderek, “Onun babası Allah’tır, dolayısıyla o da Allah’ın oğludur, Allah’ tır” gibi iftiralarda bulunarak Hak’tan ayrılmışlardı. Kur’ân–ı Kerîm böylelerine de cevaplar verir.
Bunlardan biri şudur: “Allah’ın evlad edinmesi olacak şey değildir. O her türlü noksandan münezzehtir. O, bir işi dilediği zaman ona ol’ der, o da oluverir” (Âl–i İmran 35)…
Netice itibariyle, Hz. İsa’ya inanan müminlerin sayısı on ikide kalmıştır. Bunlara Havarî denir. Kur’ân–ı Kerîm’e göre, onlar, Hz. İsa’nın: “Allah’ın dinine hizmette ve O’nu muhafazada içinizden kimler bana yardım edecek?” sorusuna, hep birlikte: “Allah’ın dinine bizler yardım edeceğiz, bizler Ensârulllah’ız (Allah’ın yardımcıları)...” diye cevap verdikleri için Havârilere Ensarullah da denmiştir.
Hz. İsa, insanları hak dine davet ettikçe, Yahudiler ona karşı kin ve düşmanlıkta ileri gittiler. Onun çalışmalarını engellemeye gayret ettiler. Sonunda onu da Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ve daha nice peygamberler gibi öldürmeye karar verdiler. Bu maksadla içlerinden bir şahsı inanmış gibi aralarına soktular. Bu 13. şahıs onlara bunların faaliyetlerini, toplanma yer ve zamanlarını bildiriyordu. Öldürmeye azmettikleri zaman Cenâb–ı Hak Hz. İsa’ya şöyle vahyetti: “Ey İsa, seni ecelin geldiğinde öldürecek olan benim. Seni ben semaya yükselteceğim. Yahudilerin suikastlarından tertemiz kurtaracağım ve sana uyanları kıyamete kadar seni inkâr edenlere üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak ve ihtilafa düştüğünüz meselelerde hükmü ben vereceğim” (Âl–i İmran 55) Cenab–ı Hak, bu münafığı yani 13. kişiyi –ki ismi Taytanos’dur– Hz. İsa’ya benzeterek, Hz. İsa yerine Yahudilerin onu öldürmesini sağladı. Hz. İsa’yı da semaya yükseltti.
Hz. İsa’nın akıbeti hususunda Yahudi ve Hıristiyanlar ihtilaf etmişlerdir. Her ne kadar Yahudiler, “Biz öldürdük” deseler de şüphe içindeydiler. Hıristiyanlar da Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğine inanırlar. Hatta Hz. İsa’nın Yahudilerin elinden kurtulmak için kaçıp gizlendiğini, çarmıha gerileceğinde çokça ağlayıp sızladığını da söylerler.
Gerçeği Kur’ân dile getirir: “Onlar İsa’yı inkar etmeleri, Meryem’e pek büyük bir iftirada bulunmaları ve Allah’ın Resûlü Meryem oğlu Mesîh İsa’yı biz öldürdük’ demeleri sebebiyle de lânete uğramışlardır. Onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat başkası ona benzetildi de onu öldürdüler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Kapıldıkları şey ancak bir zan ve tahminden ibarettir. Hakikatte ise Allah O’nu kendi huzuruna yükseltti. Allah’ın kudreti herkese galiptir ve O’nun her işi hikmet iledir” (Nisa 156–157)
İslâm itikadına göre, Hz. İsa, ruh ve cesediyle birlikte semaya yükseltilmiştir ve halen sağdır. Kıyamete yakın yeryüzüne inerek,
2. (5004)– Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Nefsim kudret elinde olan Zat–ı Zülcelal’e yemin ederim! Meryem oğlu İsa’nın, aranıza (bu şeriatle hükmedecek) adaletli bir hakim olarak ineceği, haçı kırıp, domuzları öldüreceği, cizyeyi (Ehl–i Kitap’tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur.”
Sonra Ebu Hureyre der ki: Dilerseniz şu ayeti okuyun. (Mealen): “Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölümünden önce O’nun (İsa’nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise İsa onlar aleyhine şahitlik edecektir” (Nisa 159). [Buhârî, Büyû 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242, (155); Ebu Davud, Melahim 14, (4324); Tirmizî, Fiten 54, (2234).]
3. (5005)– Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye kıyamet gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa İbnu Meryem de iner. Bu Müslümanların reisi: “Gel bize namaz kıldır!” der. Fakat Hz. İsa aleyhisselam: “Hayır! der, Allah’ın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emîrsiniz!” [Müslim, İman 247.]
AÇIKLAMA 1: Hadis, kıyamete kadar, yeryüzünde İslam’ın devam edeceğini, hem de açıktan açığa mücadele edecek bir güç ve kuvvete sahip olarak devam edeceğini ifade eder. Bu ifade İslam’a karşı olan güçlerin devam edeceğini de ifade eder. Ancak, İslam’ın kesin bir mağlubiyetle her tarafta sindirilmiş, gizlilik içinde, gayr–ı müessir, mahdud ferdler arasında devamı suretinde değil, muzafferâne, açıktan açığa mücadelesini yapabilen bir haşmet içerisinde devam edeceğini ihbar etmektedir. Bu ihbar–ı nebevî, mü’minlerin gelecek hakkında ye’si atmaları için yeterli bir müjdedir. Tarih boyu Müslümanlar çeşitli işkence, hakaret, muhaceret, mağlubiyet vs. zilletleri tatmışlarsa da, hiçbir zaman kesin bir yenilgiyle yok edilememişlerdir. Aleyhissalâtu vesselâm, bu halin kıyamete kadar devam edeceğini, yeryüzünün bazı bölgelerinde sindirilmiş olsalar bile, diğer bir kısım bölgelerinde tevhid bayrağının dalgalanacağını haber vermektedir.
4. İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Dünyanın tek günlük ömrü bile kalmış olsa Allah o günü uzatıp, benden bir kimseyi o günde gönderecek.” İbnu Mes’ud: Resulullah yahut da şöyle buyurmuştu der: “...Ehl–i beytimden birisi, ki bu zatın ismi benim ismine uyar, babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zat, yeryüzünü, eskiden cevr ve zulümle dolu olmasının aksine adalet ve hakkaniyetle doldurur.” [Ebu Davud, Mehdî 1, (4282); Tirmizî, Fiten 52, (2231, 2232).]
5. Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: Resululah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Mehdi benim zürriyetimden, kızım Fatıma’nın evladlarındandır.” [Ebu Davud, Mehdi 1, (4284).]
6. Ebu İshak anlatıyor: Hz. Ali (radıyallahu anh), oğlu Hasan (radıyallahu anh)’a baktı ve: “Bu oğlum, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın tesmiye buyurduğu üzere Seyyid’dir. Bunun sulbünden peygamberinizin adını taşıyan biri çıkacak. Ahlakı yönüyle peygamberinize benzeyecek; yaratılışı yönüyle ona benzemeyecek” dedi ve sonra da yeryüzünü adaletle dolduracağına dair gelen kıssayı anlattı.” [Ebu Davud, Mehdî 1, (4290).]
AÇIKLAMA 2: Mehdi, ahirzamanda gelip, Müslümanların dinlerini tecdid edeceğine inanılan zata denir. Kelime olarak hidayet kökünden gelir. Allah’ın hidayetine ermiş manasını taşır, ancak hidayete erdirecek manasını da ifade eder. Mehdi üzerinde çok sayıda hadis gelmiştir. Alimler bunu mütevatir kabul eder. Ebu Davud şarihi Azimabadi’nin belirttiği üzere, Resulullah’tan beri, “Müslümanların kâffesi” ahirzamanda, Ehl–i Beyt’e mensup bir zatın çıkıp dini güçlendirebileceğine, adaleti hakim kılacağına, Müslümanların ona tabi olup İslam beldelerinde hakimiyet kuracağına, bu kimseye Mehdi deneceğine inanmıştır. Bu inanç meşhur olmuştur.