Birgün Hazret-i Osman Peygamber efendimize ziyafet vermişti. Hazret-i Ali efendimiz ziyafetten sonra kendi evine geldi. Hazret-i Fâtıma-tüz-Zehrâ onu üzüntülü gördü. Sebebini sorunca da şöyle cevap verdi:
-Ey Fâtıma! Bugün Hazreti Osman Resûlullahı yemeğe davet etti. Keşke biz de biraz zengin olup davet etseydik!
Olsun. Biz yine de davet edelim.
Ey Habibullahın kerimesi, ne ikram edeceksin, hangi yemekleri vereceksin?
O Allahın sevgilisidir. Hak teâlâ ona yemek verir.
Bundan sonra Hazret-i Ali, Resûlullahın huzuruna gitti.
Yâ Resûlallah! Kerimeniz sizi yemeğe davet ediyor.
Yalnız beni mi yoksa eshâbımla beraber mi çağırıyor?
Hazret-i Ali, mecbur kalıp şöyle cevap verdi:
Eshâb-ı kirâm da beraber buyursunlar efendim.
Resûlullah, eshâbı ile kalkıp Hazret-i Fâtımanın evini teşrif ettiler. Fâtıma-tüz-Zehrânın (radıyallahü anha) bir tenceresi vardı. Onu ocağa koyup şöyle duâ etti: Yâ Rabbi! Habibin ve eshâbı, bu miskinin evini şereflendirdiler. Onlara ikram edecek birşeyim yok. Sen onlara ikram ve ihsân et, nimetler ver!
Hak teâlâ lütf ederek, tencereyi emsalsiz tatlı yemekle doldurdu. Hazret-i Fâtıma, yemeği Resûlullahın huzuruna getirdi. Eshâbı ile birlikte yedikleri hâlde yemek bitmedi. Buyurdular ki:
Bu yediğimiz yemek Cennet yemeklerindendir.
Hazret-i Fâtıma odasına girip Hak teâlâya secde edip duâ etti: Yâ Rabbi! Şükretmek için kölem yok ki azat edeyim. Bu ümmetin günahkârlarından bir kısmının Cehennemden azat edilmesini diliyorum.
O anda Cebrâil aleyhisselâm Resûlullaha gelip dedi ki:
Yâ Resûlallah! Kızın Fâtıma, ümmetinin günahkârları için duâ etti. Hak teâlâ sana selâm söyledi ve buyurdu ki:
Fâtımanın evine gelen 100 erkek ve 100 kadından herbirinin her adımına Cehennemden bir kişiyi azat ettim.
-Ey Fâtıma! Bugün Hazreti Osman Resûlullahı yemeğe davet etti. Keşke biz de biraz zengin olup davet etseydik!
Olsun. Biz yine de davet edelim.
Ey Habibullahın kerimesi, ne ikram edeceksin, hangi yemekleri vereceksin?
O Allahın sevgilisidir. Hak teâlâ ona yemek verir.
Bundan sonra Hazret-i Ali, Resûlullahın huzuruna gitti.
Yâ Resûlallah! Kerimeniz sizi yemeğe davet ediyor.
Yalnız beni mi yoksa eshâbımla beraber mi çağırıyor?
Hazret-i Ali, mecbur kalıp şöyle cevap verdi:
Eshâb-ı kirâm da beraber buyursunlar efendim.
Resûlullah, eshâbı ile kalkıp Hazret-i Fâtımanın evini teşrif ettiler. Fâtıma-tüz-Zehrânın (radıyallahü anha) bir tenceresi vardı. Onu ocağa koyup şöyle duâ etti: Yâ Rabbi! Habibin ve eshâbı, bu miskinin evini şereflendirdiler. Onlara ikram edecek birşeyim yok. Sen onlara ikram ve ihsân et, nimetler ver!
Hak teâlâ lütf ederek, tencereyi emsalsiz tatlı yemekle doldurdu. Hazret-i Fâtıma, yemeği Resûlullahın huzuruna getirdi. Eshâbı ile birlikte yedikleri hâlde yemek bitmedi. Buyurdular ki:
Bu yediğimiz yemek Cennet yemeklerindendir.
Hazret-i Fâtıma odasına girip Hak teâlâya secde edip duâ etti: Yâ Rabbi! Şükretmek için kölem yok ki azat edeyim. Bu ümmetin günahkârlarından bir kısmının Cehennemden azat edilmesini diliyorum.
O anda Cebrâil aleyhisselâm Resûlullaha gelip dedi ki:
Yâ Resûlallah! Kızın Fâtıma, ümmetinin günahkârları için duâ etti. Hak teâlâ sana selâm söyledi ve buyurdu ki:
Fâtımanın evine gelen 100 erkek ve 100 kadından herbirinin her adımına Cehennemden bir kişiyi azat ettim.