Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz.fatimadan Anladiğimiz (1 Kullanıcı)

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
1049.jpg
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
O, Bi'setten yaklaşık bir yıl önce Mekke'de doğdu.


Deylemî'nin Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte:
"Onu sevenleri, Allah'ın Cehennem'den uzaklaştıracağı için kızıma Fâtıma adını verdim." buyurdu.

Fâtıma, "sütten kesilmiş" anlamına gelmektedir.

O, Zehra ve Betül lakablarıyla meşhurdu.


Zehra; "Ak yüzlü, nur yumağı, beyaz, parlak, ve aydınlık yüzlü kadın" manasına,

Betül ise; "Dünyevi heveslerden uzak, ibadet için kendisini Allah'a yönelten, iffetli ve namuslu kadın" anlamına gelmekteydi.

*Efendimizin dünyada neslini devam ettiren nur yumağı...

*Kızlarının en küçüğü...

*Resulullah efendimizin eşi Ayşe’den naklen şu rivayet zikredilir:

"Peygamberden sonra Fatıma’dan daha doğruyu söyleyen görmedim."

*"Fatıma’nın bakışı ile acılarımı unutuveriyorum."
Hazreti Ali a.s

*Hz. Fatıma dünya ve maneviyat arasında denge sağlamanın mümkün olduğunu ispatladı.

*Hz. Fatıma toplumun bilincini yükseltmek için çok çalıştı. Sonsuz bilim ve fazilet kaynağına bağlı olan Hz. Fatıma, en basit sorunlardan en karmaşık olanını kolaylıkla çözebiliyordu.


* “Ümmü Ebihadır”

Prof dr.hüseyin hatemi

“Fatıma üç sebebten dolayı nurdur, hem Resulullah’ın kızıdır hem Ali’nin eşidir hem Şehidlerin Seyyidi Huseyn’in anasıdır” buyurdu…

İran’dan gelmişti…Aslında mimardı ama Gerçek Hayat’tan takip ettiğimiz bir entellektüeldi.
Cihan AKTAŞ Hanımefendi,

Hazreti Fatıma’yı özellikle beş noktada örnek kabul ettiğini beyan etti:
1.Karakter Sağlamlığı.
2.Özgüven.
3.Sadelik.
4.Tevazu.
5.İffet.

Mustafa islamoğlu Hoca

“Hacer ile İsmail’e bakınız ve sonra dönüp Fatıma ile Hüseyn’e bakınız”

“Fatıma’nın yaşı Vahiy’le yaşıttır, O, Kur’an Okulu’nun en küçük öğrencisiydi”

“FATIMA: KUR’AN’IN KIZI”kuranla yaşıttır
Vahiy’den altı ay önce doğduğu ve beş buçuk ay sonra vefat ettiği olduğunu belirtti.

Cihan AKTAŞ ın diliden SİBEL ERASLAN

Ehli Beyt’in bir tanımı da ‘en son isteyecek kişiler’ olmaları. ‘Sevdiklerinizden infak edin’ şeklindeki Rahmani talimat gereği, peygamberimizin Fatıma’yı adeta bütün müminlere infak ettiğini yazıyor Eraslan: ‘Fatıma: Tüm zamanlara infak edilen, hibe edilen, hediye edilen, Peygamber’in (sav) canından bir parça... (Sf. 235)


*Müslüman olduktan sonra "Amine" adını seçen Arjantinli bayan Patrisa Çali, Hz. Fatıma hakkında şunları söylüyor:

"Hz. Fatıma’nın yaşamını incelediğimde insanlığın bir parçası olarak kadın olmanın değeri ve konumunu apayrı bir şekilde algıladım ve günümüz dünyasında kadın-erkek çekişmesinin ne denli anlamsız olduğunu farkettim. Hz. Fatıma’nın (a.s.) özellikleri, İslam dininin kadınlar için gereken dinamik ve canlı bir ortamı hazırladığını ispatlıyor."

Dr.Ali şeriatinin müthiş kitabı, kitabın ismide şöyle yazılı.. fatıma hz haticenin kızıdır fatıma hz muhammedin kızıdır, fatıma hz alinin eşidir, fatıma hz hasanve hz hüseyinin annesidir, hayır bütün bunlar doğrudur ve bunların hiçbiri fatıma değildir, fatıma fatımadır.

alıntı
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm değerli kardeşim..Emeğinize sağlık, çok sevdiğim mübarek ve kamile bir şahsiyet olan Cennet seyyidesi Hz. Fatıma (r.a) validemizi okumak çok güzel oldu vesilenizle..Rabbimiz c.c razı olsun..Ecrinizi versin inşallah...Evet, Efendimiz (s.a.v)'in can parçası Hz. Fatıma (r.a) validemizle ilgili birçok kitap çıkıyor, hemen hemen hergün onunla ilgili bir şeyler okuyoruz...Ahir zamandayız; onun, o ibretlik hayatını ve yüce karakterini örnek almayı gerektiriyor zaman...Artık herkes Fatıma'yı merak ediyor, onun gibi olmak istiyor, onun gibi yaşamak var idealinde...Rabbimiz c.c tüm mü'minelere onu örnek almayı, onun gibi yaşamayı nasip eylesin inşallah..Selam ve dua ile inşallah..





İki cihan kadınlarının efendisi: Hz. Fatıma (a.s.)





Hz. Fatıma’nın (a.s.) ebedileşmesindeki sır, sadece peygamber efendimizin kızı olması değildir. Çünkü Hz. Fatıma yüce Ahlaki ve manevi değerlerle bütünleştiği için ebedi örneği dönüştü.

Hz. Fatıma (a.s.) vefat anlarında önce su istedi ve abdest aldı. Temiz bir elbiseye bürünerek kıbleye yüz tutup, şöyle bir dua ve niyazda bulundu:

"Allah’ım ölümü bana getirdiğinde özlediğim ve seferden dönmüş sevgilimi karşılar gibi bir konumda beni bırak.

Allah’ım rahmet ve inayetini bana indir. Benim ruhumu pak ruhlar ve canımı Salih canlar ve cenazemi mutahhar cenazelerle yan yana bırak. Amellerimi makul amellerden kıl.”

Böylece hz. Fatıma (a.s.) hicri kameri 11. yılın 3 cemadiüssani gününde vefat edip, Rabb'ine kavuştu. Fakat en değerli ve ebedi mirasları insanlık âlemine bıraktı.

Hz. Fatıma'nın (a.s.) üstün faziletlerinden dolayı peygamber efendimiz sevgili kızını terkim ve yüksek saygıyla anardı. Hz. Muhammed (s.a.a.) Fatıma (a.s.) hakkında şöyle buyurdu:

“Allah Fatıma’nın kalbini ve vücudunu iman ve yakinle doldurmuştur. Zehra ibadet mihrabında durduğunda melekler arasında parlayan bir yıldız gibi olur.” Peygamber efendimiz ayrıca şöyle buyuruyor:

Canım Zehra! Allah seni seçkinlerden kılıp, seni marifet ve ilahi ilimlerle donattı. Seni âlemlerdeki kadınlara üstün bir örnek kıldı. Bir gün birisi peygamber efendimize sordu:

Ya Resulullah! Niçin Fatıma’ya davrandığın gibi başka evlat ve kızlarına davranmıyorsun? Peygamber efendimiz (sav.) bunun üzerine şöyle buyurdu: Sen Fatıma’yı tanımıyorsun. Ben ondan cennet kokusunu alıyorum. Fatıma’nın rızası, Allah’ın rızası, gazap ve öfkesi de rabbulaleminin gazap ve öfkesidir.

Hz. Fatıma (a.s.) annesi Hz. Hatice'nin (a.s.) vefatından sonra, annesinin boşluğunu doldurmak için sevgili babasına büyük sevgi ve saygıda bulunup, hayatını o büyük zata ve İslam’ın yükselişine vakfetti.

Hz. Fatıma, Resulü Ekrem’in dilinden akan Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini can-ı gönülden dinliyor ve babasının öğretilerini özümsüyordu.

Yüce ilahi kadın olan hz. Fatıma (a.s.) çok boyutlu bir şahsiyete sahip biriydi. Bu olay, kemal zirvesine erişmekte kadın ve erkek arasında hiçbir fark ve ayırım olmadığı hakikatini gözler önüne serdi. Allah-u Teala bu yüceliş ve yükselişi fıtri olarak kadın olsun, erkek olsun bütün insanlara hibe etmiştir.

Hz. Fatıma’nın parlak rollerinden biri toplumsal kültürü ıslah edip, yükseltmekti. Hz. Fatıma sade meselelerden karmaşık meselelere kadar çözüm yolları bulur ve sorulara cevap verirdi. Çarpıklıklar ve sapık düşünce ve eylemlerle mücadele edip, topluma hak yolunu gösterirdi. Bir gün bir kadın, Hz. Fatıma'dan (a.s.) on soru sordu ve cevabını aldı. Fakat utanıp, artık sizi rahatsız etmeyeceğim, dedi. Ancak Hz. Fatıma şöyle buyurdu. Utanıp çekinme, istediğin soruyu sor. Çünkü Allah her bir soruya verdiğim cevap konusunda sayısız sevap yazdırıyor.

Allah aşkı ve sevgisi cennet kadınlarının efendisi Hz. Fatıma’nın kalp ve ruhuna öylesine işlemiştir ki, Allah’a hizmet etmekten büyük bir mutluluk ve zevk duyduğunu, her şeyden arınıp, Allah’ın cemalini temaşa etmeye çalıştığını söylüyordu. Hz. Fatıma (a.s.) ibadetin Rabb'ul aleminin marifetini kavramadaki özel anlam ve değerinin bilincinde olup, şöyle buyuruyordu:

"Kim ki Allah’a ihlâslı bir şekilde ibadet ederse, Allah katında en üstün maslahatla donanacaktır."

Hz. Fatıma’yı Zehra’nın üstün özelliklerinden biri, başka insanların istek ve ihtiyaçlarını önemseyip, karşılamaya çalışmaktı. İslam'ın bu gözde kadınının hayatında güzel bir kıssa ve öyküyle karşılaşıyoruz. Gece vakti, İmam Ali'nin (a.s.) evinde güzel bir dua ve yalvarış sesi duyuluyordu. Çocuk yaşta olan İmam Hasan annesinin sözlerini duyuyordu. Sabaha kadar uyanık kalıp, sevgili annesinin dualarını dinlemeye çalışıyordu.

Hz. Fatıma Allah’a yalvarıp dua ediyordu. O, halkın mutluluğu, yoksullarla komşuların dilek ve ihtiyaçlarının karşılanması için dua ve niyazda bulunuyordu. Fakat kendisi ve hane halkı için dua etmiyordu. İmam Hasan (a.s.) bu dua biçiminden hayrete düştü. Annesi Fatıma’nın namaz ve duasının bitmesini bekledi, daha sonra annesine sordu: Anneciğim niçin herkes için dua edip, niyazda bulundun da, kendin ve ailen için dua etmedin? Hz. Fatıma, güzel yüzlü evladına bakınıp, gülümseyerek buyurdu ki; Evladım, ilkin komşu, sonra kendimiz için dua ve istekte bulunmalıyız.

Hz. Fatıma’nın değerli miraslarından biri Resulullahın (s.a.a.) vefatından sonra okuduğu hutbeydi. Hz. Fatıma, peygamber (s.a.a.) sonrası İslam toplumundaki çarpıklık ve geriye dönüşle uçurumun tehlikelerini görünce, okuduğu hutbede İslam’ın gerçek yüzünü gözler önüne serip, herkesi aydınlatıp, hak yolunda ilerlemesini sağlamaya çalıştı. Hz. Fatıma bu siyasi-ilahi hutbesinde, beşeriyetin kurtuluşunun sadece hak dini İslam'a ve Allah’ın emirlerine uyumlu olabileceğini söyledi. Hz. Fatıma, geçmiş milletler ve kavimlerin ibret verici sonuna değinerek, hutbesinin bir kısmında şöyle buyuruyor:

"Ey halk, siz ateşin uçurumunda bulunuyor, aşağılık ve zebun bir hayat yaşıyordunuz. Düşmanların saldırısına uğrayıp esir alınmaktan korkuyordunuz. Fakat Allah (c.c.) Muhammed'in (s.a.a.) eliyle sizi kurtardı. Küfr ve şirkin karanlığından sizi aydınlığa kavuşturdu. Karanlıkları bertaraf edip, gözlerinizi nurla aydınlattı."

Hz. Fatıma’nın parlak hayatının bir özelliği de, siyasi, toplumsal ve kültürel faaliyetler ve kendi kendini kemallere donatma çalışmalarının yanı sıra tarih yapan beşeri toplumun tarih çığırını değiştiren evlatlar yetiştirmesiydi.

Hz. Fatıma öylesine mutlu, ihlaslı, muttaki ve pak aile hayatı kurmuştur ki, İmam Ali (a.s.) sevgili eşi Hz. Fatıma hakkında şöyle buyurmuştu: “Fatıma, hiçbir zaman beni asla rencide etmedi ve benden azar işitmedi. Ben hiçbir zaman onu herhangi bir işe zorlamadım, o da bana hiçbir saygısızlık yapmadı. Allah’a and olsun Fatıma’yı asla öfkelendirmedim. Onun yüzüne baktığımda bütün hüzün ve gamım kayboluyordu ve acılarla dertlerimi de unutuyordum."

İmam Ali (a.s.) daima eşi Hz. Fatıma’yla yaşadığı anların anısını canlı tutuyordu. Bir gün evlatları imam Hasan (a.s.) ve İmam Hüseyin (a.s.) hastalanmışlardı. İmam Ali’yle eşi Hz. Fatıma, oğullarının sağlığının geri gelmesi için 3 gün oruç tutma niyetinde bulundular.

İlk gün iftar vakti, bir dilenci Hz. Fatıma’nın kapısını çalıp yardım istedi. Hz. Fatıma hazırladığı iftarlığı ona verdi. İkinci gün iftar vakti yine kapı çalındı ve bir yetim çocuk yardım diledi, Hz. Fatıma hazırladığı az miktarda iftarlığı o yetime verdi. Üçüncü gün de yine tam iftar vakti bir esir gelip Hz. Fatıma’nın kapısını çalıp, yardım istedi. Ve böylece o gün de iftarlıklarını o esire verip, üç gün boyunca sadece su ile iftar yaptılar.

Bu olayın haberi resulü erkeme ulaşınca peygamber efendimiz kızı Fatıma’nın evine geldi. Onun aç karnına ibadetle meşgul olduğunu gördü. Peygamber efendimiz büyük bir endişeye kapıldı. Fakat Cebrail (a.s.) inip, peygamber efendimizi müjdeleyip, "bu hayırlı iş ehlibeytine mübarek olsun" dedi ve daha sonra insan suresini kıraat etti.

Hz. Fatıma (a.s.) şöyle buyuruyor: "Kur’an-ı Kerim karanlıkları aydınlatan parlak bir nurdur. Kur’an, inananlarını cenneti rıdvana hidayet eden bir önderdir. Sizin dünyanızda üç sevgilim vardır. Bunlardan biri Kur’an'ın tilaveti, ikincisi Resulullah’ın yüzüne bakmak, üçüncüsü ise Allah yolunda infak yapmaktır."
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Üstün örnek: Hz fatıma (a.s)


Hz. Fatıma’nın (a.s.) mutahhar varlığı karanlık gecede parlayınca, paklık, iyilik ve sevgi yepyeni bir renk kazandı ve kadın, yüce Allah’ın cemal ve haşmetinin simgesi olarak tarihe geçti. Yüce Allah bir meleğin aracılığı ile Hz. Muhammed’den (s.a.a.) kızının adını Fatıma olarak seçmesini buyurdu.

Peygamber efendimiz Hz. Fatıma’yı çok öperdi. Eşi Ayşe bu harekete çok şaşırarak Resulullah’tan (s.a.a.) sebebini sordu. Resulullah efendimiz ona şöyle söyledi: Mirac gecesinde cennete girdiğimde Cebrail bana cennetten bir meyve getirdi, ben de meyveyi yedim. Fatıma’nın yaradılışı o meyvedendir ve ben Fatıma’dan cennet kokusunu hissediyorum. Ne zaman cennetin kokusunu özleyecek olursam Fatıma’yı kokluyorum.

Yüce Allah Fatıma’nın (a.s.) doğumu ile beşeriyete büyük bir nimet sundu ve onun bereketli varlığı ile insanlık yaşamını aydınlattı. İslam dininin insanların gelişmesi ve yücelmesi ile ilgili sunduğu programlar Hz. Fatıma’nın kısa, ancak bereketli yaşamında göze çarpıyor. Bir başka tabirle Hz. Fatıma peygamber efendimizin elinde islam dininin yüce bir insandan beklediği şekilde yetişti.

Hz. Fatıma’nın (a.s.) şahsiyeti çok boyutludur. Bu yüzden kendisi birçok adla anılmaktadır. Hz. Fatıma’ya Sıddıka denirdi, çünkü sadakat, yaşamının ayrılmaz parçasıydı. Resulullah efendimizin eşi Ayşe’den naklen şu rivayet söylenir: Peygamberden sonra Fatıma’dan daha doğruyu söyleyen görmedin.

Hz. Fatıma, peygamber efendimizin soyunun hayır ve bereket kaynağıdır. Bu yüzden mübareke anılır. Resulullah efendimizin soyu kızı Fatıma aracılığı ile çoğaldı ve bu süreç hala devam ediyor.

Tahire, Hz. Fatıma’nın (a.s.) bir başka lakabıdır. Bu lakap, islam dini ve dünya kadınlarının serverinin her türlü günah ve kötülükten uzak olduğu anlamındadır. Nitekim yüce Allah Ahzab suresinin 33. ayetinde Ehl-i Beyt hakkında şöyle buyurur:

Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.

Peygamber efendimizin kızına parlayan Nur anlamına gelen Zehra lakabı da verilmiştir, çünkü ne zaman ibadet mihrabında duracak olursa bir Nur kaynağı misali gökyüzünü aydınlatır ve yıldızların parlayışını çağırıştırırdı.

Ve son olarak ona Fatıma denirdi çünkü yüce Allah onu ve sevenlerini cehennem ateşinden uzak tutuyor.

İslam dininin yüce kadınının yaşamının en parlak noktası bireysel, ailevi ve sosyal yaşamını bütünleştirmesi ve çalışkan, fedakar ve mücadeleci bir kadın olarak simge haline gelmesiydi. Hz. Fatıma o dönemin kadınlarının zillet ve karanlık dolu yaşamına son verdi. Hz. Fatıma bir yandan yüce Allah’a taparken öbür yandan resulullah efendimizin evinin parlayan nuru oldu.

Hz. Fatıma sosyal ve siyasi arenada boy gösteren müslüman bir kadınken aynı zamanda babasının en yakın azizi olma özelliğini de taşıyor, ilahî konumuna saygı duyuyor ve sürekli resulullah diye hitap ediyordu.

Hz. Fatıma eşinin en yakın dostuydu, öyle ki Hz. Ali (a.s.) eşi hakkında şöyle buyurur: Fatıma’nın bakışı ile acılarımı unutuveriyorum.

Hz. Fatıma küçük bir evde büyüyen, ancak tarihin büyüklüğü kadar ebedi hamasetler yaratan çocukların annesidir. Hz. Fatıma tüm insanlar gibi bu dünyada yaşadı, ancak hiçbir zaman bu dünyadan korkmadı ve ona gönül bağlamadı.

Hz. Fatıma dünya ve maneviyat arasında denge sağlamanın mümkün olduğunu ispatladı. Hz. Fatıma herkes gibi bu dünyada yaşadı ve tüm güzelliklerinden yararlandı, ancak esas gönlü, yüce Allah için çarpıyordu.

Hz. Fatıma üstün ve ebedi bir örnektir. Çünkü kuranî talimatı yaşamının her alanında en iyi şekilde uyguladı. Peygamber efendimizin tabirine göre Hz. Fatıma haktan başka düşünmedi ve yapmadı.

Hz. Fatıma toplumun bilincini yükseltmek için çok çalıştı. Sonsuz bilim ve fazilet kaynağına bağlı olan Hz. Fatıma, en basit sorunlardan en karmaşık olanını kolaylıkla çözebiliyordu. Resulullah efendimiz kızını “Ümmi Ebiha” yani babasının annesi olarak adlandırdı. Bu tabire göre hz. Fatıma güçlü bir destekçi olarak her zaman babası resulullah efendimizin yanında yer aldı.

Hz. Fatıma eşi hz. Ali ile ortak yaşamında da aynı rolü en iyi şekilde ifa etti. Toplum doğru yoldan saptığından hz. Fatıma islam emellerini savundu, evlere gitti ve halkı sapkınlıkla mücadeleye davet etti. Bu yüzden hz. Fatıma, herkesin insanlık dersi alabileceği bir insandır.

Günümüzde İslam dinini kabul edenler kadının gerçek kimliğini Hz. Fatıma’nın (a.s.) şahsiyetinde arıyor ve büyük bir aşk ve inançla onu örnek alıyor. Hz. Fatıma’nın şahsiyeti islam dininde kadın erkek eşitliğinin yüzeysel bir konu olmadığını, esas meselesinin kadın ve erkeklerin eşit haklarının korunması olduğunu ispatlıyor. Gerçekte Hz. Fatıma’nın yaşam tarzını izlemek günümüz kadınına saygınlık kazandırmak anlamındadır. Müslüman olduktan sonra Amine adını seçen Arjantinli bayan Patrisa Çali, Hz. Fatıma ile ilgili şöyle diyor:

Hz. Fatıma’nın yaşamını mütalaa ettiğimde insanlığın bir parçası olarak kadın olmanın değeri ve konumunu ap ayrı bir şekilde algıladım ve günümüz dünyasında kadın erkek çekişmesinin ne denli anlamsız olduğunu farkettim. Hz. Fatıma’nın (s) özellikleri, islam dininin kadınlar için gereken dinamik ve canlı bir ortamı hazırladığını ispatlıyor.

Evet, islam peygamberi hz. Muhammed (sav),kızı hz. Fatıma hakkında şöyle diyor: Fatıma benim yanımda en aziz insandır. Eğer iyilik sıfatı bir insanın yüzüne yansıyacak olursa, o şahıs Fatıma’dır. Kuşkusuz Fatıma her açıdan en iyi insandır.

makaleler
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Hz. Fatıma'yı tanımak ve tanıtmak


HZ. FATIMA’NIN (S.A) GİZEMİ

Şuna inanıyoruz ki; Hz. Fatıma (s.a), vefatının üzerinden 14 asırdan fazla bir zaman geçmesine, hakkında onca eser, konuşma ve mersiye olmasına rağmen bu dünyada diğer dinler bir yana, İslam toplumunda hatta Şii dünyasında bile yeterince tanınmamış ve zihinlerde doğru bir tasviri oluşmamıştır. Tabiri caizse dostlarının medh-ü sena ve ağlamalarının arkasında gizli kalmış ve gerçek manada nasıl bir şahsiyet olduğu araştırılmamıştır. O Hazretin uğradığı musibetler etrafında konular dönmüş ve hayatının önemli diğer aşamaları konu edilmemiştir.

HZ. FATIMA (S.A) NASIL TANINMIŞTIR

Dostları O’nu mazlum ve masum tanıyorlar; nitekim öyle idi de.
Babasının vefatından sonra uzun-uzun ağlamalarını bilir dostları. Öyle idi de.
Kabrinin meçhul olduğunu söylerler. Nitekim henüz nerde olduğu belli değil.
Fakat şu noktadan bihaberler. O da şu ki; uzun-uzun ağlamaları ve kabrinin meçhul olmasının sırrını ve sebebini anlamak, mazlumiyetinin sırrını anlamanın en iyi yoludur. Mücadelelerinden, hakkını aramasından, siyasi ve ekonomik tarzından, duygusal ve mantıksal hayatından, eşi Ali’ye (a.s) yardımından, çocuk yetiştirme tarzından, ev hanımlığından, himmetinden, cesaretinden, zulme karşı itiraz feryatlarından, kadınların hidayetine yönelik çabalarından ve… Daha az bahsedilmektedir. Hâlbuki bu konulara zaman ayırmamız daha elzemdir.

KADINLARIMIZIN İHTİYACI

Kadınlarımızın, ibadetle dünyevi zevkler arasında nasıl bir bağ kurmaları, sosyal olmanın yanı sıra iffetlerini nasıl korumaları ve kötü zamane şartlarında hedef ve kimliklerini nasıl unutmamaları gerektiğini anlamaya ihtiyaçları vardır. Ele alınması gereken konular bunlar olmalı. Kadınlarımız bilmelidirler ki, Hz. Fatıma’nın (s.a) mücadelesinin değeri, İmam Hasan’ın (a.s) barışından ve İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamından daha az değil. Zihinlerde bunun tersi bir inanış varsa eğer, sebebi şudur ki, bizler henüz tam anlamıyla O’nu tanıyamamışız ve bir hareketi doğuran sebeplerin kökenini inceleyip ortaya çıkarma yeteneğimiz yok.

BİZLER VE PROPAGANDA BOMBARDIMANI

Milli ve uluslar arası alanda Hz. Fatıma’nın ve öğretilerinin mesajını iletmede birçok zorlukla karşılaşmaktayız. Bunlarda biri de İslam düşmanlarının propaganda bombardımanıdır. Bu propaganda yıllar öncesine ve özellikle haçlı savaşlarına dayanmaktadır.
Bu plan ve program dâhilinde o Hazret’in adının ilim ve amel sahnesinden silinmesi düşünülüyordu. İlahiyat fakültelerinde ve kadının dünyadaki naçiz hizmetlerinin konu edildiği toplantılarda Peygamber’in kızı Fatıma’dan pek söz edilmez; edilse de çok müphem bir şekilde geçilir. Bugün batılı kadınların kıvılcımlarından nur topları yapılan, Jan Dark gibi kadınları putlaştıran, hamaset tellallığı ve heyecan yaratarak onların adlarını canlı tutan ve sevgilerini kalplere yerleştirmeye çalışan bir dünyayla karşı karşıyayız. Böyle bir durum karşısında İslam dünyasında ne oluyor? Fatıma (s.a) hakkında ne konuşuluyor? Zeynep, Gülsüm ve Sakine hakkında ne biliniyor?

İSLAM TOPLUMUNUN KUSURU

Bu duruma İslam toplumunun yetersizliği ne kadar ortaktır? Bu vurdumduymazlıktaki payları ne ölçüdedir? Propaganda ve toplu iletişim araçlarından yeterince yararlanmamaları bir kusur değil mi? Bu konudaki İslami vazifelerine amel ettiler mi?
Bu konudaki kusurları öyle ilginç ki, radyo ve televizyon gibi toplu iletişim araçlarını sanki batı kültürüne uyum şartıyla almışlar izlenimi veriyor. Beklide bunun içindir ki, örnek kadınları tanıtma cüreti bulmuyorlar kendilerinde ya da ileri gelenlerinin fikri seviyesi, bu gibi girişimlere değer verecek düzeyde değil veya Hz. Fatıma’nın (s.a) makamını anlayacak seviyede değiller.
O’nun kadınların efendisi ve örnek olduğu, sadece Şia’nın değil, bütün İslam fırkalarının kabulüdür. Bütün bu gerçeklere binaen O’nu tanıtmakta neler yapıldığı sorgulanmalıdır. Nasıl bir araştırma ve tahlil yapıldı? Nasıl bir tasvir çizildi O’nun için? O’nu bir örnek ve model olarak zihinlere kazımak için nasıl bir metot izlendi? Batının, muasır bir sanatkârı model ve örnek olarak tanıtmak için onun vakarı, hayâsı, güzelliği ve metodunu dillendirerek zihinlere kazıma uğraşlarının yaşandığı günümüz dünyasında nerde Fatıma’yı yeterince tanıtmak? Muhabbetini kalplerde kalıcı kılmak adına ne gibi planlar programlar yapıldı?

YAZARLARIN ÇABALARI

Yazar ve araştırmacılar Fatıma’nın (s.a) mehdinde sözler söylemiş, eserler bırakmışlardır. Allah onlardan razı olsun. Fakat tahlil, netice alma ve ders çıkarma işini okuyuculara bırakmışlardır. Bu da bizim gibiler için zor bir iş olmaktadır. Bizim gibi sıradan okuyucuların fikri seviyesi, araştırıp okuyarak gerçekleri tahlil etmeğe ve bulmaya yeterli değildir. Bizler başkalarının bize ders vermesine alışmışız.
Şurası da bir gerçek ki, O’nun ömrünün kısa oluşu, tarihçilerin, hayatının bütün olaylarını yazmayışları ve bu ayrıntıların elimize ulaşamaması, O’nu tam manasıyla tanımamıza engel oldu. Bu açıdan bakıldığında yazarları az da olsa maruz görebiliriz.

GEREKLİ ÇABALAR

Şuna inanıyoruz ki, O’nu ve hayatının ayrıntılarını tanımak için, tam ve çok yönlü bir çabaya ihtiyaç var. Ama önemli olan, O’nun hayatının detaylarını tarihî şeklinden çıkarıp bir mektebin karşısına koyabilmektir. Bunu yapabilmek için birçoğunda şevk olmakla beraber, yeterli güç ve ortam olmamıştır.
O’nun düşünce çizgilerini tarihin içinden, masumların hadis ve sözlerinden, kendi sözlerinden ve konumundan çıkararak bir proje ve kılavuz haline getirmek gerekir. Böylelikle kadınlarımız, değişik durum ve şartlarda nasıl bir yol izleyeceklerini öğrenmiş olsunlar.
O’nun hayatını adım-adım incelemek ve tahlil etmek ve elde edilen ayrıntıları birer ders halinde sunmak gerekir. Hakkında onca matem merasimi olmasına rağmen, bu merasimleri icra edenlerin, katılanların sadece atıfi duygularını okşamak ve ağlamalarını sağlamak yönünde çaba harcamaları üzüntü verici bir durumdur. Bu makul arzu bütün Fatıma (s.a) dostlarının hakkı olmalı ve nasıl bir fert için ağladıklarını bilmelidirler. Böyle bir hedefe ulaşmak için Allah’tan Tevfik temenni ediyor ve bu yolda çaba harcayanlara dua ediyorum.

Alıntı...
 

talipamca

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
1,472
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Hz.FATIMA(r.anha)

Hz.FATIMA(r.anha)

Efendimiz'in(sav) Ciğerparesi
Hz.Fatıma (r.anha)

Hz.Fatıma(r.anha),Efendimiz'in(sav) Gül Neslinin
"Ana" sıdır..
O,neslinden gelecek olanların cehennem azabından fersah-fersah uzak olduğu
"Fatıma" dır..
O,beyaz,parlak ve aydınlık yüzlü
"Zehra" dır..
O,kendisini Allah(CC)'a adamış,namuslu ve iffetli
"Betül" dür..

O;Hz.Fatıma-tuz-Zehra el-Betül'dür..

Allah Resulü'nün enküçük kızı olan Hz.Fatıma Validemizin hayatının bin bir çile,ızdırap ve gözyaşıyla dolu olduğunu görüyoruz. Babasıyla arasında evlat-baba ilişkisinin üzerinde ayrı bir sevgi bağı vardır.
Her anı ayrı bir hakaret,horlanma,işkence ile geçen İslam daveti esnasında babasını hiç yalnız bırakmamış ve O'nu adım-adım takip etmiştir.
Bir gün Efendimiz(SAV) Kabe'ye gitmiş ve orada bulunanlara İslam'ı anlatıyordu.
Orada bulunan müşrik gurubu,bu NUR lu sesi boğmak için toplanmış ve Allah Resulü'ne her türlü hakareti yaparak,O'nu tartaklıyorlardı.
Babasının bu hazin görüntüsünü bir kenardan gözyaşları içinde izleyen Hz.Fatıma,oradaki talihsizler güruhunun dağılmasından sonra,kanlar içindeki babasını alıp eve götürür ve yaralarını sarar.

Yine bir gün Efendimiz(SAV) Kabe'ye gidiyor ve namaza duruyordu.
Secdeye vardıklarında,müşrikler bir deve işkembesini üzerlerine atıyorlardı.Müşrikler bu tabloyu kahkahalar atarak seyrederken, çilekeş kızı Hz.Fatıma,babasının üzerine bulaşan pislikleri kendi elleriyle temizliyor ve babasını teskin ediyordu..

(Buhari;Vudu:69-Müslim;Cihad:107/110)

Evet,Hz.Fatıma ile Efendimiz(SAV) arasında çok güçlü bir sevgi bağı vardı.
Babasının terbiyesi altında yetişen Hz.Fatıma,O'na çok benziyordu.
Haya ve edebi,konuşması,oturup-kalkması ve yaşantısıyla babasını andırıyordu.
Nebiler Serveri(SAV) de kendi pak neslini devam ettirecek olan kızını çok seviyor,kızı yanına geldiğinde onu ayakta karşılıyor,elini tutup; "Hoş geldin kızım"
diyor ve ona iltifatlar edip yanına veya kendi yerine oturtuyordu.

(Müslim;Fezailu's-Sahabe:98-Ebu Davud;Edeb:143/144)

Hz.Fatıma,evlilik çağına geldiğinde,sahabinin ileri gelenlerinin onunla evlenmek için yarıştığını görüyoruz.
Çünkü;Onunla evlenmek,Allah Resulü'ne akrabalık bağlarıyla bağlanmak demekti.Bu da çok büyük bir şerefti ve Sahabe-i Kiramın ileri gelenleri bu şerefe ulaşmak istiyordu.

Bu yüce şeref Hz.Ali'ye nasib olacaktı.
Nebiler Serveri'nin damadı olan Hz.Ali(r.a.),fakir bir genç olduğu için Hz.Fatıma'ya MEHİR verecek parası bulunmuyordu.
Elinde bulundurduğu bir kısım eşyasını satarak eşine 450 dirhem civarında mehir verebilmişti.
Peygamber Kızı Hz.Fatıma'nın çeyizinde ise;
bir kadife örtü-içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık-iki el değirmeni ve deriden yapılmış iki su kabı bulunuyordu.

Bu kutlu evlilikten Hz.Hasan ve Hüseyin dünyaya gelmişti.
Hz.Ali baba,Efendimiz(SAV) dede olmuştu.
Allah Resulü,torunları Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin'i,dede şefkatinin üzerinde ayrı bir muhabbetle seviyordu.

Efendimiz'in,"Fatıma benim bir parçamdır,onu sevindiren beni sevindirmiş,onu üzen de beni de üzmüş olur." iltifatına mazhar olmuştur.

(Buhari;Fezailu Ashabi'n-Nebi:12/29)

Hz.Fatıma Validemizin,babasını savaş meydanlarında da yalnız bırakmadığını görüyoruz.
O,Uhud savaşında mücadele eden Sahabelere yiyecek ve su taşımış ve aynı zamanda yaralananların yaralarını sarmıştır.Savaşın kızıştığı bir anda gözleriyle babasını arayan Hz.Fatıma,babasının mübarek ağzından kan boşaldığını görünce,hemen yanına koşmuştu.
Babasının "dişi" kırılmıştı.O,elleriyle babasının kana bulanan yüzünü temizlemeye çalışmış,kanın dinmediğini görünce de bir hasır parçasını yakıp,küllerini Efendimiz'in(SAV) mübarek yüzüne bastırarak,akan kanı durdurmuştu.

(Müslim;Cihad:101)

Babasına çok düşkün olan Hz.Fatıma,Efendimiz'in "Vefat"
anlarında yanına gelir ve babası kızının kulağına bir şeyler fısıldar.
Bunun üzerine ağlamaya başlayan Hz.Fatıma;
Allah Resulü'nün
tekrar kulağına eğilip bir şeyler söylemesiyle ağlamayı bırakır ve bu defa tebessüm etmeye başlar.
Daha sonra bu olayın nedenini anlatan Hz.Fatıma;
Hz.Peygamber'in kendisine vefat edeceğini bildirdiğini,bunun üzerine kendisini tutamayarak ağladığını;
ancak daha sonra "Ehl-i Beyt" inden kendisine ilk kavuşacak kişinin kendisi olduğunu müjdelediğinde gülümsediğini söyler.

(Buhari;Fezailu Ashabi'n-Nebi:12-Müslim;Fezailu's-Sahabe:97/99)

Bu müjdeyi alan Hz.Fatıma Anamız,Allah Resulü(SAV) vefat ettikten beş buçuk ay sonra vefat ederek,yine babasına kavuşmuştur.

Onun analık yaptığı Nurlu Nesil ise,bulundukları her asrı aydınlatmış ve aydınlatmaya da devam etmektedir.

"Ne mutlu O Nesle ve O Nesle tabi olan kutlulara."

ALINTI dır.

EsselamüAleyküm Kardeşim..Allah(CC) razı olsun..İki cihanda da aziz olasınız inşaAllah..Selam ve dua ile Allah(CC)'a emanet olunuz..
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Selamün Aleyküm değerli kardeşim..Emeğinize sağlık, çok sevdiğim mübarek ve kamile bir şahsiyet olan Cennet seyyidesi Hz. Fatıma (r.a) validemizi okumak çok güzel oldu vesilenizle..Rabbimiz c.c razı olsun..Ecrinizi versin inşallah...Evet, Efendimiz (s.a.v)'in can parçası Hz. Fatıma (r.a) validemizle ilgili birçok kitap çıkıyor, hemen hemen hergün onunla ilgili bir şeyler okuyoruz...Ahir zamandayız; onun, o ibretlik hayatını ve yüce karakterini örnek almayı gerektiriyor zaman...Artık herkes Fatıma'yı merak ediyor, onun gibi olmak istiyor, onun gibi yaşamak var idealinde...Rabbimiz c.c tüm mü'minelere onu örnek almayı, onun gibi yaşamayı nasip eylesin inşallah..Selam ve dua ile inşallah..







İki cihan kadınlarının efendisi: Hz. Fatıma (a.s.)






Hz. Fatıma’nın (a.s.) ebedileşmesindeki sır, sadece peygamber efendimizin kızı olması değildir. Çünkü Hz. Fatıma yüce Ahlaki ve manevi değerlerle bütünleştiği için ebedi örneği dönüştü.

Hz. Fatıma (a.s.) vefat anlarında önce su istedi ve abdest aldı. Temiz bir elbiseye bürünerek kıbleye yüz tutup, şöyle bir dua ve niyazda bulundu:

"Allah’ım ölümü bana getirdiğinde özlediğim ve seferden dönmüş sevgilimi karşılar gibi bir konumda beni bırak.

Allah’ım rahmet ve inayetini bana indir. Benim ruhumu pak ruhlar ve canımı Salih canlar ve cenazemi mutahhar cenazelerle yan yana bırak. Amellerimi makul amellerden kıl.”

Böylece hz. Fatıma (a.s.) hicri kameri 11. yılın 3 cemadiüssani gününde vefat edip, Rabb'ine kavuştu. Fakat en değerli ve ebedi mirasları insanlık âlemine bıraktı.

Hz. Fatıma'nın (a.s.) üstün faziletlerinden dolayı peygamber efendimiz sevgili kızını terkim ve yüksek saygıyla anardı. Hz. Muhammed (s.a.a.) Fatıma (a.s.) hakkında şöyle buyurdu:

“Allah Fatıma’nın kalbini ve vücudunu iman ve yakinle doldurmuştur. Zehra ibadet mihrabında durduğunda melekler arasında parlayan bir yıldız gibi olur.” Peygamber efendimiz ayrıca şöyle buyuruyor:

Canım Zehra! Allah seni seçkinlerden kılıp, seni marifet ve ilahi ilimlerle donattı. Seni âlemlerdeki kadınlara üstün bir örnek kıldı. Bir gün birisi peygamber efendimize sordu:

Ya Resulullah! Niçin Fatıma’ya davrandığın gibi başka evlat ve kızlarına davranmıyorsun? Peygamber efendimiz (sav.) bunun üzerine şöyle buyurdu: Sen Fatıma’yı tanımıyorsun. Ben ondan cennet kokusunu alıyorum. Fatıma’nın rızası, Allah’ın rızası, gazap ve öfkesi de rabbulaleminin gazap ve öfkesidir.

Hz. Fatıma (a.s.) annesi Hz. Hatice'nin (a.s.) vefatından sonra, annesinin boşluğunu doldurmak için sevgili babasına büyük sevgi ve saygıda bulunup, hayatını o büyük zata ve İslam’ın yükselişine vakfetti.

Hz. Fatıma, Resulü Ekrem’in dilinden akan Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini can-ı gönülden dinliyor ve babasının öğretilerini özümsüyordu.

Yüce ilahi kadın olan hz. Fatıma (a.s.) çok boyutlu bir şahsiyete sahip biriydi. Bu olay, kemal zirvesine erişmekte kadın ve erkek arasında hiçbir fark ve ayırım olmadığı hakikatini gözler önüne serdi. Allah-u Teala bu yüceliş ve yükselişi fıtri olarak kadın olsun, erkek olsun bütün insanlara hibe etmiştir.

Hz. Fatıma’nın parlak rollerinden biri toplumsal kültürü ıslah edip, yükseltmekti. Hz. Fatıma sade meselelerden karmaşık meselelere kadar çözüm yolları bulur ve sorulara cevap verirdi. Çarpıklıklar ve sapık düşünce ve eylemlerle mücadele edip, topluma hak yolunu gösterirdi. Bir gün bir kadın, Hz. Fatıma'dan (a.s.) on soru sordu ve cevabını aldı. Fakat utanıp, artık sizi rahatsız etmeyeceğim, dedi. Ancak Hz. Fatıma şöyle buyurdu. Utanıp çekinme, istediğin soruyu sor. Çünkü Allah her bir soruya verdiğim cevap konusunda sayısız sevap yazdırıyor.

Allah aşkı ve sevgisi cennet kadınlarının efendisi Hz. Fatıma’nın kalp ve ruhuna öylesine işlemiştir ki, Allah’a hizmet etmekten büyük bir mutluluk ve zevk duyduğunu, her şeyden arınıp, Allah’ın cemalini temaşa etmeye çalıştığını söylüyordu. Hz. Fatıma (a.s.) ibadetin Rabb'ul aleminin marifetini kavramadaki özel anlam ve değerinin bilincinde olup, şöyle buyuruyordu:

"Kim ki Allah’a ihlâslı bir şekilde ibadet ederse, Allah katında en üstün maslahatla donanacaktır."

Hz. Fatıma’yı Zehra’nın üstün özelliklerinden biri, başka insanların istek ve ihtiyaçlarını önemseyip, karşılamaya çalışmaktı. İslam'ın bu gözde kadınının hayatında güzel bir kıssa ve öyküyle karşılaşıyoruz. Gece vakti, İmam Ali'nin (a.s.) evinde güzel bir dua ve yalvarış sesi duyuluyordu. Çocuk yaşta olan İmam Hasan annesinin sözlerini duyuyordu. Sabaha kadar uyanık kalıp, sevgili annesinin dualarını dinlemeye çalışıyordu.

Hz. Fatıma Allah’a yalvarıp dua ediyordu. O, halkın mutluluğu, yoksullarla komşuların dilek ve ihtiyaçlarının karşılanması için dua ve niyazda bulunuyordu. Fakat kendisi ve hane halkı için dua etmiyordu. İmam Hasan (a.s.) bu dua biçiminden hayrete düştü. Annesi Fatıma’nın namaz ve duasının bitmesini bekledi, daha sonra annesine sordu: Anneciğim niçin herkes için dua edip, niyazda bulundun da, kendin ve ailen için dua etmedin? Hz. Fatıma, güzel yüzlü evladına bakınıp, gülümseyerek buyurdu ki; Evladım, ilkin komşu, sonra kendimiz için dua ve istekte bulunmalıyız.

Hz. Fatıma’nın değerli miraslarından biri Resulullahın (s.a.a.) vefatından sonra okuduğu hutbeydi. Hz. Fatıma, peygamber (s.a.a.) sonrası İslam toplumundaki çarpıklık ve geriye dönüşle uçurumun tehlikelerini görünce, okuduğu hutbede İslam’ın gerçek yüzünü gözler önüne serip, herkesi aydınlatıp, hak yolunda ilerlemesini sağlamaya çalıştı. Hz. Fatıma bu siyasi-ilahi hutbesinde, beşeriyetin kurtuluşunun sadece hak dini İslam'a ve Allah’ın emirlerine uyumlu olabileceğini söyledi. Hz. Fatıma, geçmiş milletler ve kavimlerin ibret verici sonuna değinerek, hutbesinin bir kısmında şöyle buyuruyor:

"Ey halk, siz ateşin uçurumunda bulunuyor, aşağılık ve zebun bir hayat yaşıyordunuz. Düşmanların saldırısına uğrayıp esir alınmaktan korkuyordunuz. Fakat Allah (c.c.) Muhammed'in (s.a.a.) eliyle sizi kurtardı. Küfr ve şirkin karanlığından sizi aydınlığa kavuşturdu. Karanlıkları bertaraf edip, gözlerinizi nurla aydınlattı."

Hz. Fatıma’nın parlak hayatının bir özelliği de, siyasi, toplumsal ve kültürel faaliyetler ve kendi kendini kemallere donatma çalışmalarının yanı sıra tarih yapan beşeri toplumun tarih çığırını değiştiren evlatlar yetiştirmesiydi.

Hz. Fatıma öylesine mutlu, ihlaslı, muttaki ve pak aile hayatı kurmuştur ki, İmam Ali (a.s.) sevgili eşi Hz. Fatıma hakkında şöyle buyurmuştu: “Fatıma, hiçbir zaman beni asla rencide etmedi ve benden azar işitmedi. Ben hiçbir zaman onu herhangi bir işe zorlamadım, o da bana hiçbir saygısızlık yapmadı. Allah’a and olsun Fatıma’yı asla öfkelendirmedim. Onun yüzüne baktığımda bütün hüzün ve gamım kayboluyordu ve acılarla dertlerimi de unutuyordum."

İmam Ali (a.s.) daima eşi Hz. Fatıma’yla yaşadığı anların anısını canlı tutuyordu. Bir gün evlatları imam Hasan (a.s.) ve İmam Hüseyin (a.s.) hastalanmışlardı. İmam Ali’yle eşi Hz. Fatıma, oğullarının sağlığının geri gelmesi için 3 gün oruç tutma niyetinde bulundular.

İlk gün iftar vakti, bir dilenci Hz. Fatıma’nın kapısını çalıp yardım istedi. Hz. Fatıma hazırladığı iftarlığı ona verdi. İkinci gün iftar vakti yine kapı çalındı ve bir yetim çocuk yardım diledi, Hz. Fatıma hazırladığı az miktarda iftarlığı o yetime verdi. Üçüncü gün de yine tam iftar vakti bir esir gelip Hz. Fatıma’nın kapısını çalıp, yardım istedi. Ve böylece o gün de iftarlıklarını o esire verip, üç gün boyunca sadece su ile iftar yaptılar.

Bu olayın haberi resulü erkeme ulaşınca peygamber efendimiz kızı Fatıma’nın evine geldi. Onun aç karnına ibadetle meşgul olduğunu gördü. Peygamber efendimiz büyük bir endişeye kapıldı. Fakat Cebrail (a.s.) inip, peygamber efendimizi müjdeleyip, "bu hayırlı iş ehlibeytine mübarek olsun" dedi ve daha sonra insan suresini kıraat etti.


Hz. Fatıma (a.s.) şöyle buyuruyor: "Kur’an-ı Kerim karanlıkları aydınlatan parlak bir nurdur. Kur’an, inananlarını cenneti rıdvana hidayet eden bir önderdir. Sizin dünyanızda üç sevgilim vardır. Bunlardan biri Kur’an'ın tilaveti, ikincisi Resulullah’ın yüzüne bakmak, üçüncüsü ise Allah yolunda infak yapmaktır."
Ve alayküm selam verahmetullahi vebereketuh
Yapmış olduğunuz güzel,hayırlı yorum ve katkılarınızdan dolayı Allah c.c. sizden razı olsun değerli kardeşim. Yapılan katkılar bizlerin Hz Fatıma (r.a) yaşamını anlama noktasında daha ileriye götürmüştür.
Rabbime emanet olun,hayırlı günler
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Efendimiz'in(sav) Ciğerparesi

Hz.Fatıma (r.anha)

Hz.Fatıma(r.anha),Efendimiz'in(sav) Gül Neslinin
"Ana" sıdır..
O,neslinden gelecek olanların cehennem azabından fersah-fersah uzak olduğu
"Fatıma" dır..
O,beyaz,parlak ve aydınlık yüzlü
"Zehra" dır..
O,kendisini Allah(CC)'a adamış,namuslu ve iffetli
"Betül" dür..

O;Hz.Fatıma-tuz-Zehra el-Betül'dür..

Allah Resulü'nün enküçük kızı olan Hz.Fatıma Validemizin hayatının bin bir çile,ızdırap ve gözyaşıyla dolu olduğunu görüyoruz. Babasıyla arasında evlat-baba ilişkisinin üzerinde ayrı bir sevgi bağı vardır.
Her anı ayrı bir hakaret,horlanma,işkence ile geçen İslam daveti esnasında babasını hiç yalnız bırakmamış ve O'nu adım-adım takip etmiştir.
Bir gün Efendimiz(SAV) Kabe'ye gitmiş ve orada bulunanlara İslam'ı anlatıyordu.
Orada bulunan müşrik gurubu,bu NUR lu sesi boğmak için toplanmış ve Allah Resulü'ne her türlü hakareti yaparak,O'nu tartaklıyorlardı.
Babasının bu hazin görüntüsünü bir kenardan gözyaşları içinde izleyen Hz.Fatıma,oradaki talihsizler güruhunun dağılmasından sonra,kanlar içindeki babasını alıp eve götürür ve yaralarını sarar.

Yine bir gün Efendimiz(SAV) Kabe'ye gidiyor ve namaza duruyordu.
Secdeye vardıklarında,müşrikler bir deve işkembesini üzerlerine atıyorlardı.Müşrikler bu tabloyu kahkahalar atarak seyrederken, çilekeş kızı Hz.Fatıma,babasının üzerine bulaşan pislikleri kendi elleriyle temizliyor ve babasını teskin ediyordu..

(Buhari;Vudu:69-Müslim;Cihad:107/110)

Evet,Hz.Fatıma ile Efendimiz(SAV) arasında çok güçlü bir sevgi bağı vardı.
Babasının terbiyesi altında yetişen Hz.Fatıma,O'na çok benziyordu.
Haya ve edebi,konuşması,oturup-kalkması ve yaşantısıyla babasını andırıyordu.
Nebiler Serveri(SAV) de kendi pak neslini devam ettirecek olan kızını çok seviyor,kızı yanına geldiğinde onu ayakta karşılıyor,elini tutup; "Hoş geldin kızım"
diyor ve ona iltifatlar edip yanına veya kendi yerine oturtuyordu.

(Müslim;Fezailu's-Sahabe:98-Ebu Davud;Edeb:143/144)

Hz.Fatıma,evlilik çağına geldiğinde,sahabinin ileri gelenlerinin onunla evlenmek için yarıştığını görüyoruz.
Çünkü;Onunla evlenmek,Allah Resulü'ne akrabalık bağlarıyla bağlanmak demekti.Bu da çok büyük bir şerefti ve Sahabe-i Kiramın ileri gelenleri bu şerefe ulaşmak istiyordu.

Bu yüce şeref Hz.Ali'ye nasib olacaktı.
Nebiler Serveri'nin damadı olan Hz.Ali(r.a.),fakir bir genç olduğu için Hz.Fatıma'ya MEHİR verecek parası bulunmuyordu.
Elinde bulundurduğu bir kısım eşyasını satarak eşine 450 dirhem civarında mehir verebilmişti.
Peygamber Kızı Hz.Fatıma'nın çeyizinde ise;
bir kadife örtü-içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık-iki el değirmeni ve deriden yapılmış iki su kabı bulunuyordu.

Bu kutlu evlilikten Hz.Hasan ve Hüseyin dünyaya gelmişti.
Hz.Ali baba,Efendimiz(SAV) dede olmuştu.
Allah Resulü,torunları Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin'i,dede şefkatinin üzerinde ayrı bir muhabbetle seviyordu.

Efendimiz'in,"Fatıma benim bir parçamdır,onu sevindiren beni sevindirmiş,onu üzen de beni de üzmüş olur." iltifatına mazhar olmuştur.

(Buhari;Fezailu Ashabi'n-Nebi:12/29)

Hz.Fatıma Validemizin,babasını savaş meydanlarında da yalnız bırakmadığını görüyoruz.
O,Uhud savaşında mücadele eden Sahabelere yiyecek ve su taşımış ve aynı zamanda yaralananların yaralarını sarmıştır.Savaşın kızıştığı bir anda gözleriyle babasını arayan Hz.Fatıma,babasının mübarek ağzından kan boşaldığını görünce,hemen yanına koşmuştu.
Babasının "dişi" kırılmıştı.O,elleriyle babasının kana bulanan yüzünü temizlemeye çalışmış,kanın dinmediğini görünce de bir hasır parçasını yakıp,küllerini Efendimiz'in(SAV) mübarek yüzüne bastırarak,akan kanı durdurmuştu.

(Müslim;Cihad:101)

Babasına çok düşkün olan Hz.Fatıma,Efendimiz'in "Vefat"
anlarında yanına gelir ve babası kızının kulağına bir şeyler fısıldar.
Bunun üzerine ağlamaya başlayan Hz.Fatıma;
Allah Resulü'nün
tekrar kulağına eğilip bir şeyler söylemesiyle ağlamayı bırakır ve bu defa tebessüm etmeye başlar.
Daha sonra bu olayın nedenini anlatan Hz.Fatıma;
Hz.Peygamber'in kendisine vefat edeceğini bildirdiğini,bunun üzerine kendisini tutamayarak ağladığını;
ancak daha sonra "Ehl-i Beyt" inden kendisine ilk kavuşacak kişinin kendisi olduğunu müjdelediğinde gülümsediğini söyler.

(Buhari;Fezailu Ashabi'n-Nebi:12-Müslim;Fezailu's-Sahabe:97/99)

Bu müjdeyi alan Hz.Fatıma Anamız,Allah Resulü(SAV) vefat ettikten beş buçuk ay sonra vefat ederek,yine babasına kavuşmuştur.

Onun analık yaptığı Nurlu Nesil ise,bulundukları her asrı aydınlatmış ve aydınlatmaya da devam etmektedir.

"Ne mutlu O Nesle ve O Nesle tabi olan kutlulara."

ALINTI dır.


EsselamüAleyküm Kardeşim..Allah(CC) razı olsun..İki cihanda da aziz olasınız inşaAllah..Selam ve dua ile Allah(CC)'a emanet olunuz..
Ve alayküm selam verahmetullahi vebereketuh
Amin Allah c.c. sizden razı olsun değerli talipamcam,katkılarınız çok güzel ve hayırlıydı çok teşekkür ederim,Allah c.c. sizden razı olsun.
Bir müddet sitede seni göremedik amcam:Agözlerimiz seni aradı.Böyle ayrılıklar elinden geldiği kadar yapma değerli amcam.Seni Allah c.c. rızası için çok seviyoruz.Rabbime emanet ol ,hayırlı günler...
 

ozen36

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
61
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
allah razı olsun emeğinize sağlık. hayırlı cumalar.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Fatıma'dan (a.s.) dersler


Fatıma (s.a), o büyük şahsiyet “bu dünyadan göçtü ve bütün sevenlerini yaslı bıraktı. O, saygıya değer, eşsiz bir örnek kadındı. Kısa bir ömür sürdü ama bütün ömrünü Allah’a kullukta, insanların kurtuluşunda harcadı.

Onun hatıralarını canlı tutmak için her yıl binlerce konuşma ve merasim yapılıyor. O’nun azametini görüp gurur duyuyor, başına gelen musibetlere ağlıyor veya Allah’a değerli bir vesile kılarak hacette bulunuyoruz.

Bu çaba ve programlar güzel ve değerlidir ama hedefe yön verici değil, yapıcı rolü azdır. O, kendisini övelim diye musibetlere katlanmadı ve gözyaşı dökelim diye şehit olmadı. Matem merasimleri de sırf yas tutmak ve tövbe etmek değildir; bunların üstünde maksatlar taşımaktadır.

En iyi tevessül

Karşımıza çıkabilecek sorunlardan ve üzüntülerden kurtulmanın en iyi vesilesi, Hz. Fatıma’nın hayat tarzına tevessül etmektir. O, dünya kadınlarının önderi ve İslam dünyasının iftiharıdır. Hayatı, gerçek bir iman ve itikat üzereydi. Zafer ya da yenilginin parolasıdır O’na tabi olmak ya da olmamak.

Onun yolu, sadece dünün yolu değildi ve değil! Onun yolu her günün ve bugünün yoludur. Yolu, fıtrat yoludur. Bütün dünyaca kabul görür ve uygulanabilir. O’nun yoluna İslam yolu diyorsak, şunun içindir ki biz, İslam’ın fıtrat dini olduğuna inanıyoruz. Öğretileri fıtri öğretilerle mutabıktır ve bunları İslami düşünce yapısıyla elde etmiştir.

Burada şu uyarıyı yapmak da yerinde olacaktır. Şöyle ki kimsenin kurtuluşu O’na salt ağlamakla mümkün olacak ya da ağlamakla kötülüklerden kurtulacak. Ağlamak, atıfi bir duygudur ve bir insanın uğradığı musibetler karşısında kalbin acıma duygusuna kapılmasıyla gerçekleşir, ama tek başına kurtarıcı olamaz. Böyle olsaydı Ömer-i Sa’d kurtuluş ehli olurdu. Zira kendisi Aşura günü ikindiden sonra Hz. Hüseyin’in (a.s) yakınlarının uğradığı musibetleri görünce kalbi yumuşadı ve gözyaşı da döktü.

O’na ağlamak bilinçli bir ağlama olmalıdır. İşlediğimiz günahlardan dolayı pişmanlık gözyaşı, bu gözyaşlarının ardından artık günaha bulaşmama kararlılığı, Allah ve kul hakkını eda etme iradesi, Fatıma’nın (a.s.) ibadeti gibi ibadet ederek günahın lezzetini unutma iradesi taşımalıdır o gözyaşları.

Fatıma’dan (a.s.) dersler

Hz. Fatıma (s.a) için ilahi bir sır ve maksat, beşeriyet için bir örnek tarif edilmiştir. Rivayetlerimiz O’nun Allah’ın velisi olduğuna işaret etmektedir; günahtan masum, azadedir; eşsiz bir takva sahibi, kadınlar dünyasında az rastlanır bir terbiye sahibidir. Yumuşak bir kalp, vücudunun rükünlerine işlemiş bir iman, işlerde sabır ve mukavemet, hilim ve metanet, ruhi yücelik, idraki üstünlük, imandan kaynaklı şecaat, Allah sevgisisin iyi bir örneği, ibadette örnek bir kişilikti.

Hayatının bütün evreleri bir dersti adeta. Hayatı doğru bir yol; İslam yolu. O’nun hayatından öğrenebiliriz Allah’ın yolunu. İman ve takva yolunun hangisi olduğunu. İlahi hedeflere varmak uğrunda kat edilecek yolları. Kadınlarımıza hayat dersi, cihat, mücadele, inancını korumayı, sosyal olmanın yanında iffetini korumayı öğretti. O, beşeriyetin günümüze kadar beklentisi içinde olduğu ideal doğru yolun öğreticisidir.

Hz. Fatıma ve dersler

O’nun hayatının bütün yönleri birer dersti insanlar için. Tevella teberra, müşterek hedef uğruna eşle omuz omuza mücadele, işlerde sefa ve ihlâs, göreve bağlılık, insanlara yardım, hakkı beyan, fedakârlık, zalimler karşısında sebat, hicap dersi ve daha niceleri.

Babaya saygı, babanın hakkını savunma, haklarına riayet, eşinin yarı yaveri, ahdine bağlı bir anne, eğitmen, şefkatli ve iman ve ahlak öğreten ve daha birçok özellik. Kısaca Muhammed (s.a.a) mektebinin bir örneği!

Ders almanın sırları

Hz. Fatıma’nın sevenleri saadet yolunun takipçileri olduklarına göre, onun hayatını incelerken şu hususlara dikkat etmesinde fayda vardır:

1- Hz. Fatıma ve tevhit, takva, varlık boyutlarını geliştirme, kişisel hayatı ve kendini yetiştirme yolundaki çabası.

2- Allah’la olan irtibatı, ibadeti, itaati, teslimiyeti, istimdat, tevekkül, hedef, Allah korkusu ve ümit.

3- İnsanlarla olan irtibatı, baba, anne, aile fertleri, eş, çocuklar, hizmetçiler, dost, düşman, mümin, kâfir, müşrik ve münafık.

4- Dünya, dünyanın değeri, ondan beklenti, dünyadaki vazifesi, tutum ve bakış açısı.

5- Bu dünyanın olayları, nimetler, su, toprak, hayvan, hak, batıl, gelişimin sebep ve manileri, görünen ve görünmeyen unsurlar.

6- Siyasi gerçekler, sosyal, ekonomik, kültürel, fakirlik ve zenginlik ve bu ikisinin doğurduğu olgular.

Bu inceleme ve araştırmaların sonucu yollar aydınlanır. İşte o zaman hayatımızı bu marifetin üzerine oturtmak için güçlü bir azim ve iradeye ihtiyacımız var.

Bir senettir Fatıma (a.s.)

Fatıma (a.s.) batıl karşısında hakkın, diğerlerinin karşısında Müslüman kadının senedidir. Kadının tanınmasının ve değerinin, rüştünün, kemalinin senedidir. İdeal bir eş, değerli bir anne örneği, toplumun bir uzvu, kadınların hidayet meşalesi, yakarış timsali ve örtünmenin örneği!

Fatıma (a.s.) Mazlumluğun senedidir... Bugün aramızda değil ama ümmetin kurtuluşu ve ıslahı için uğraşının dertli nalelerinin hatıraları bugünkü gibi kulaklarımızı çınlatmaktadır. Mazlumca şahadeti, hakkın ve meçhul kabrinin ilanı için tarihin kalbine dikilmiş bir bayrak oldu. Selam olsun O’na, babasına, eşine ve çocuklarına.

Cennet Seyyidesi



 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Bir İnsan-ı Kâmil Olarak Hz. Fatıma (S.A)


İmkân âleminde insan-ı kâmilden daha üstün bir varlık yoktur. Zira mana ehli araştırmacıların dedikle­rine göre âlem, insan üreten bir fabrika gibidir. Zaten eğer böyle olmazsa: yani insan-ı kâmil diye tabir edilen bilfiil insan âlemde var olmazsa, yaratılış düzeni bozu­lur. Çünkü yaratılıştan gaye insanın yaratılmasıdır. Di­ğer varlıklar (cemadat, nebatat ve hayvanat) insan için yaratılmışlardır ki bu hakikati Kur’an’da da görmek mümkündür.
İslam’ın asli inançlarında yer­yüzünün Hakk’ın hüccetinden arî olmayacağı ve her zaman için Allah’ın bir hüccetinin olacağı belirtilmiştir ki bu zamanda bu makamın mesuliyetini imam Mehdi (a.f) üstlenmiştir.
Yukarıda belirtilen bu hakikatler, dini metinlerde özellikle dualarda insan-ı kâmil hakkında zikredilmiş en yüce maarifleri teşkil eder. Örneğin Cami-e Kebir Ziya­reti duasında Masum İmamlara (a.s) hitaben şöyle diyoruz: “Selam üzerinize olsun! Ey Nübüvvet Ehl-i Beyti (a.s)! Rahmet madeni, ilim hazinesi, kerametin esası, ümmet­lerin önderi, halkların rehberleri, şehirlerin sağlam er­kânı, ilahi sırların eminleri, Peygamberin dostları. Se­lam üzerinize olsun (ey) hidayet İmamları, karanlıklar­daki aydın meşaleler, akıl sahibi ve halkın sığınağı, yüce misaller, dünya ve ahiret halkı için Allah’ın hüccetleri. Selam üzeri­nize olsun (ey) marifetullahın mahalli, ilahi bere­ketin nüzul yeri, ilahi hikmetin madenleri, ilahi sırların koruyucuları. Ben şahadet ederim ki siz Raşit İmamlar, ilahi emirlerin mutii, Hakk’ın tev­hidinin er­kânı, varlık âleminin ve halkın işleri­nin nazırı, şehirler­deki ilahi nurlar olup sıratı müsta­kime hidayet ediciler­siniz… Allah işleri si­zinle başlattı sizinle bitirir, sizin vesilenizle rahmet yağmurları yağar, göklerin ve yeryü­zünün düze­nini sizinle korur, sizin vesilenizle so­runlar gideri­lir ve uygunsuzluklar ortadan kalkar, eğer iyilik­ten ve hayırdan söz açılırsa sizler bunun evveli, aslı, kaynağı, başlangıcı ve sonusunuz.”
Bunların yanı sıra dini metinlerde de insan-ı kâmil, ilahi feyzin vasıtası, yaratılışın ereksel illeti, tevhidin direği, hikmetin ve ilahi marifetin madeni ve Allah’ın varlık âlemini onunla yaratmaya başladığı ve onunla bi­tireceği gibi yüce tanımlarla karşımıza çıkıyor.
İnsan-ı kâmil ile ilgili yukarıda belirttiklerimiz sadece erkekler için geçerli değildir, Hz. Fatıma gibi en üstün kadında insan-ı kâmilin en bariz örneğidir. İbni Eb-il Hadid Nehc’ül Belağa’nın şer­hinde şöyle diyor: “İslam Peygamberinden (s.a.a), Fatma’nın (s.a) kadınların efendisi olduğu şeklinde rivayet edilen mütevatir bir hadis vardır.”
Kulların, insan-ı kâmil makamına nail olabilmelerinin sırrı şudur: İlahi hilafet makamı, insanlık makamıyla ilgilidir. Allah’ın halifesi olmanın sırrı isimleri öğrenmededir. Allah-u Teala buyuruyor ki: “Allah bütün isimleri Âdem’e öğretti.” Öğrenme ve öğretmenin mihveri insanın ruhudur. Beden ve ruhun birleşimi değildir. Zira âlim olan ruhtur ve ruhun da di­şisi yahut erkeği olmaz. Dolayısıyla ilahi isimleri derk eden ruhtur. Netice itibariyle meleklerin muallimi olan insa­nın ruhudur. Başka bir tabirle Allah’ın halifesi insanın ruhu olduğu için dişilik ve erkeklik söz konusu değildir diyebiliriz. Öyleyse insan-ı kâmil makamına ulaş­mak için erkek olmak şart olmadığı gibi kadın olmak da buna engel değildir. Bunu en açık şeklide Hz. Zehra’da görmekteyiz.
Büyük âlimlerimizden bazıları demişlerdir ki: insan-ı kâmil eğer erkek olursa tümel aklın sureti ve mazharı, eğer kadın olursa tümel nefsin sureti ve maz­harı olur. Dolayısıyla vasilerin serveri, Peygamber Efendimizin (s.a.a) sırdaşı Hz. Ali (a.s), tümel aklın sureti ve bunun kâmil mazharıdır. Âlem kadınlarının serveri Hz. Fatma (s.a) ise tümel nefsin sureti ve mazharıdır.

O, on bir Masum İmamın (a.s) annesidir. Rivayetlerde belirtildiğine göre Hz. Fatma’nın (s.a) aşırı muhabbetinden dolayı İslam Peygamberi (s.a.a) ona Ümmü Ebiha (babasının annesi) lakabını ver­miştir. Allame Hasanzade Amuli de Enfüsi tefsir esa­sınca Peygamberin (s.a.a) bu sözünün açıklamasında diyor ki: “Tümel akıl baba ve tümel nefs de anne olduğu için bütün varlık bunlardan zuhur etmişlerdir… Nurların ve faziletlerin annesi Hz. Fatma (s.a) tümel nefsin kâmil mazha­rıdır. Dolayısıyla o son Peygamber (s.a.a) olan babasının anne­sidir.”
İmam Humeyni de Hz. Fatma (s.a) hakkındaki yüce haki­katleri beyan etmekle birlikte diyor ki: “Bir insan için tasavvur edilen bütün boyutlar Hz. Fatma’da (s.a) tecelli et­miştir. O Melekuti bir kadındır. Tam anlamıyla insanlık nüshasıdır. O, âlemde insan suretinde zahir olan Melekuti bir varlıktır. Belki de bir kadın suretinde zahir olmuş ceberuti ilahi bir varlıktır… O Peygamberlerin bütün özelliklerine sahip bir kadındır. Eğer erkek ol­saydı mutlaka Peygamber olurdu. Melekuti, ilahi, ceberuti, mülki ve nasuti tecellilerin hepsi onda toplan­mıştır. Tabiat mertebesinden gayb mertebesine ve ulû­hiyette fenaya kadar tüm manalar Hz. Fatma (s.a) için hâsıl olmuştur.”
Hakeza başka bir yerde Hz. Fatma (s.a) için diyor ki: “Hz. Fatma (s.a), Ehl-i Beyt’in (a.s) iftiharı bir kadındır. O, aziz İslam’ın çehresinde parlayan güneş gibidir. Onun faziletleri is­met hanedanın ve Resulü Ekrem’in (s.a.a) sonsuz faziletlerindendir. Biri onu övmeye kalkışırsa şüphesiz bunu gereği gibi yerine getiremez. Herkes kendi idraki oranında onun hakkında Ehl-i Beyt’ten (a.s) rivayet edilen hadisleri derk etmeye çalışmıştır. Fakat yine de onun gerçek mertebesi dillendirilmemiştir.”

Muhammed Emin Sadiki
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
[FONT=Arial,Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hazret-i Fatıma[/FONT][FONT=Arial,Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] (r.a)[/FONT] Rasulullah'ın Neslini Devam Ettiren Nur Yumağı
Hazreti Fâtıma radıyallahu anhâ Nebîler Efendisinin son çiçeği... Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin dünyada neslini devam ettiren nur yumağı... Kızlarının en küçüğü... Cennet gençlerinin efendileri Hz. Hasan ve Hüseyin'in anneleri... Hz. Ali kerremallahu veche efendimizin zevcesi... Eli değirmen döndüren "Fâtıma ana" diye anılan bir sultane anne... Beyi ve çocuklarıyla ehl-i beyt'i teşkil eden ümmetin hanımlarının seyyidesi... Cennet hurilerinin hanımefendisi...
[FONT=Arial,Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]O, Bi'setten yaklaşık bir yıl önce Mekke'de doğdu. Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz ona Fâtıma adını verdi. Deylemî'nin Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte: "Onu sevenleri, Allah'ın Cehennem'den uzaklaştıracağı için kızıma Fâtıma adını verdim." buyurdu. Fâtıma, "sütten kesilmiş" anlamına gelmektedir.[/FONT]

peykiz4.gif







[FONT=Arial,Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]O, Zehra ve Betül lakablarıyla meşhurdu. Zehra; "Ak yüzlü, nur yumağı, beyaz, parlak, ve aydınlık yüzlü kadın" manasına, Betül ise; "Dünyevi heveslerden uzak, ibadet için kendisini Allah'a yönelten, iffetli ve namuslu kadın" anlamına gelmekteydi.[/FONT]
O, yaşının küçük olması sebebiyle ve bilhassa anneciği Hz. Hatice (r.anhâ)'nın vefatından sonra babacığının yanından hiç ayrılmadı. Bazan babasının elini tutup Mekke sokaklarında gezdi. Bazan da babasının peşini takip etti. Müşriklerin işkencelerine maruz kalan babacığına yardımcı olmağa çalıştı. Bir gün babasıyla Kâbe'ye gitmişlerdi. Kureyş Müşrikleri onları görünce toplandılar ve fısıltı halinde birbiriyle konuşmaya başladılar. Babacığı Kâbe'nin yanında namaza durdu. Secdeye vardığında Ukbe İbni Ebî Muayt adındaki azgın müşrik, bir deve işkembesi getirerek babasının sırtına koydu. Geriye çekilip uzaktan birbirleriyle gülüşmeye ve dalga geçmeye başladılar. Buna çok öfkelenen küçük Fâtıma babacığının sırtından o ağırlığı kaldırıp elbisesini temizlemedi. Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimiz secdeden başını kaldırdı ve o azgın kişilere ellerini açarak: "Allah'ım bu azgınları sana havale ediyorum Ya Rabbî! Kureyşi sana bırakıyorum" buyurdu.
Abdullah İbni Mesûd (r.a.) Kâbe hareminde Resûlullah (s.a.) Efendimize bu tür eziyet edenlerin sonlarının çok fecî olduğunu şöyle anlatır: "Allah Hakkı için o azgın müşrikleri Bedir günü gördüm. Hepsini katlettiler. Bir kısmını sürüyerek Bedir kuyusuna attılar".
Hazreti Fâtıma Mekke'de babacığının yanından ayrılmadığı için bu tür ezâ ve cefâları çok gördü. Yine bir gün Kâbe'ye varmışlardı. Müşrikler baabacığının etrafını sararak: "Şunu şunu söyleyen sen değil misin?" diye hakaret ettiler. Hatta azgın bir müşrik İki Cihan Güneşi Efendimiz'in yakasından tutup sıkıştırdı. Küçük Fâtıma çok korktu ve titreyerek yere yıkıldı. Efendimiz ise hiçbir telâşa gerek duymadan hak olarak söylediği sözleri tekrar ederek: "Evet bunları söyleyen benim"buyurdu. Bu esnada Hz. Ebû Bekir (r.a.) yetişti ve: "Rabbim Allah'tır dediği için bir adamı öldürecek misiniz?" diyerek müdahale etti ve azgın müşrikleri oradan uzaklaştırdı.
Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz'in Mekke dönemi böylesine çetin geçti. İslâm'ın yayılması için bütün bu ezâ ve cefâlara sabretti. Zira zafer, sabırdan sonra idi. Bu sebebten o kendine yapılanlara aldırmaz, kin tutmaz ve kişileri Allah'a havâle ederdi. Bir gün yine yolda giderken azgın bir müşrik, Efendimizin üzerine toz toprak ve pislik attı. Üstü başı toz-toprak olan ve elbiseleri kirlenen Efendimiz eve döndü. Nur topu yavrucuğu Fâtıma, kapıyı açınca babacığını tanıyamadı ve ağlamağa başladı.
Ablaları da ağlıyordu. Peygamber babacığı ise kendilerine gülümsüyordu: "Zararı yok, su ile temizlenir" diyordu. Böylece nur parçası yavrularını sukûnete kavuşturmağa çalışıyordu. Fakat küçük Fâtıma ise hıçkırıklarını tutamıyordu. Onu susturabilmek için: "Ağlama kızım. Yüce Allah, babanı koruyacaktır." buyurdu ve ona Allah'ın hıfz u emânında olduğunu duyurdu. Bu şekilde onun korku ve endişelerini gidermeğe gayret etti.
Hz. Fâtıma (r.anhâ), Peygamber babasının engin sevgisi ve bol şefkati altında büyüdü. Babacığındaki merhameti ve güzel ahlâkı, anneciğindeki asâleti, cömertliği, babacığına karşı hizmet, hürmet ve muhabbeti gördü. İslâm uğruna çektiği sıkıntılara nasıl katlandığını ve o yolda fedakârlığın en güzel örneklerini bizzat yaşarak öğrendi. Tam bir iffet ve izzet-i nefs nûmûnesi olarak bütün güzellikleri hayatına nakşederek kendisini yetiştirdi.
O şanslı bir genç hanımefendiydi. Peygamber babası ve anneler sultanı Hz. Hatice'nin yanında onların gözetiminde eğitimini tamamladı. Rahmet ve şefkat pınarından doyasıya içti. Fakat küçük yaşta çok çileler çekti. Çocukluğu Kureyş'in zulum, baskı ve ambargoları altında geçti. Daha henüz ömrünün baharını yaşarken anneciğini kaybetti. Mekke'de Müslümanlara ezâ ve cefalar arttı. İşkenceler dayanılmaz hal aldı. Bunun üzerine babacığına hicret izni verildi. Daha sonra da aile efradı ile birlikte kendisi de Medine-i Münevvere'ye hicret etti.
Hz. Fâtıma (r.anhâ) bu göç ile çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Mekke-i Mükerreme'ye vedâ etti. Medine-i Münevvere'de huzurla yaşamağa başladılar... Babacığı Hz. Âişe (r.anhâ) annemizle, ablaları da Hz. Osman (r.a.) ile evlendi. Kendisi de evlilik çağına ulaşmış 16-17 yaşlarına girmişti. Nebiler sultanı Efendimizin son çiçeği olarak ona tâlib olanlar çoğalmıştı.
O, hassas ruhlu, zayıf yapılı idi. Yaşından beklenmeyecek derecede yüce bir ahlâka sahibti. Üstün bir zekâsı, halîm ve selîm bir yapısı vardı. Son derece mütevaziydi. Söz ve davranışlarında vakurdu. Çok az konuşurdu. Ağzından çıkan sözler inci danesi gibi hikmetler saçardı. Cömertti, zâhidâne yaşamayı severdi. Ev işlerinde maharetli ve becerikliydi. İki Cihan Güneşi Efendimizin bir parçası ve kalbinin meyvesiydi. Bu sebebten ona Peygamber'e hısım, akraba ve damat olabilme şerefine erebilmek için ashâb-ı kiramın büyüklerinden dahi talepler gelmişti. Önce Hz. Ebû Bekir (r.a.) sonra Hz. Ömer (r.a.) dünür olmuştu. İki Cihan Güneşi Efendimiz bu yakın dostlarına: "Fâtıma hakkında Allah Teâlâ'nın emrini bekleyelim." buyurmuştu. Bu haberler Medine'de yayılınca Ebû Tâlib ailesi Hz. Ali'yi bu konuda acele davranması için uyardı. Onun da gidip tâlib olmasını istediler. Fakat o: "Ebû Bekir ve Ömer'den sonra bana verirler mi?" diye çekindiğini söyledi. İkna ederek onu istemeğe râzı ettiler. Evliliği ile ilgili olarak Hz. Ali (r.a.) kendisi şöyle anlatır:
"Halk arasında konuşulanları duyan azadlı kölem bir gün bana: "Ey Ali! Fâtıma'nın Rasûlullah (s.a.)'den istendiğini biliyor musun?" dedi. Ben de: "Bilmiyorum." dedim. Tekrar bana: "Ey Ali! Rasûlullah'a gidip Fâtıma'yı sana nikâhlamasını istemekten seni alıkoyan nedir?" dedi. Ben de: "Yanımda birikimim yok." dedim. O da: "Rasûlullah'a gidersen, muhakkak sana Fâtıma'yı nikâhlar!." diyerek bana gitmemi ısrar etti. Ben ise bu konu için Rasûlullah (s.a.)'in huzuruna çıkmaktan çekiniyordum. Fakat akrabalarımın hepsi bana: "Fâtıma'yı Rasûlullah'tan bir de sen iste." diye teşvik ediyordu. Sa'd ibni Mu'az (r.a.), bu hususta beni ikna eyledi. Nihayet çekinerek, sıkılarak da olsa Rasûlullah (s.a.)'e bu teklifi götürmek üzere evden çıktım.
Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz'i, Ümmü Seleme (r.anhâ) annemizin evinde buldum. Kapıyı çaldım ve selâm verdim. İçeri buyur ettiler. Efendimiz bana yanında yer gösterdi. Ben de edebli, mahcub ve heyecanlı bir vaziyette başımı öne eğip oturdum. Halimi anlayan Efendimiz "Ya Ali! Öyle zannederim ki bir murâdın var." buyurdu. Ben de: "Ya Rasûlallah! Anam-babam sana fedâ olsun. Senin bereketinle sırat-ı müstakimi bulduk. Hayatımın sermayesi sensin. Nice zamandır ona cüret edip söyleyemedim." diye söze başlayınca bana tebessüm etti ve: "Herhalde Fâtıma'yı istemeye geldin."buyurdu Ben de: "Evet" dedim. Bunun üzerine: "Fâtıma'ya mehir olarak verebileceğin neyin var?" diye sordu. Ben de: "Bir kılıcım, bir devem bir de küçük zırhım var." dedim. Efendimiz:"Kılıcın sana lazımdır. Deven bineğindir. Zırhını sat Ya Ali!" buyurdu ve sözüne devamla: "Hak Teâlâ kendi katında Fâtıma'yı sana nikâhladı. Senden önce melek gelip, bana bu hâli haber verdi." dedi.
Hz. Ali (r.a.), Rasûlullah (s.a.)'in huzurundan gayet neşeli bir şekilde çıkıp mescide vardı. Peşinden Efendimiz teşrif etti ve Bilâl'e yönelerek; Muhâcir ve Ensar'ı toplamasını söyledi. Ashâb-ı kiram mescidde toplanınca Fahr-i Kâinat (s.a.) minbere çıktı ve:
"Hamd olsun Allah'a ki, verdiği nimetlerle övülen O'dur! Kuvvet ve kudretinden dolayı kendisine ibadet edilen O'dur! Mülk ve saltanatından dolayı kendisine boyun eğilen O'dur! Azabından korkulan, yanındaki nimetleri umulan O'dur! Yerde ve göklerde hükmünü yürüten O'dur! Kudretiyle halkı yaratan, hikmetiyle mümtaz kılan ve izzetiyle sağlamlaştıran O'dur! Gönderdiği dini ve Peygamberi Muhammed'le halkı şereflendiren O'dur!
Yüce Allah, karşılıklı hısımlıklarla nesebleri birbirine katmayı emir buyurmuş ve bununla günahları ortadan kaldırmıştır.
Ey müslümanlar!Yüce Allah Fâtıma'yı Ali'ye nikâhlamamı bana emir buyurdu. Sizler şâhit olunuz; Fatıma'yı 400 miskal gümüş mehirle Ali'ye nikâhladım." buyurarak kısa ve öz bir hitabede bulundu. Sonra Hz. Ali (r.a.) kalktı ve: "Söze Hak Teâlâ'ya hamd ederek başladı. Peşinden Rasûlullah kızı Fâtıma'yı bana nikahladı. Onun mehri benim küçük zırh gömleğimdir. Ben buna râzı oldum. Sizler de bu akde şahid olun" dedi. Ashâb-ı Kiram bu hayırlı işe çok sevindi. Cümlesi ayrı ayrı Hz. Ali'yi tebrik etti. Sonra Resûl-i Ekrem (s.a), Ali'nin evine geldi ve: "Ya Ali! Var git küçük zırh gömleğini sat, parasını bana getir." buyurdu.
Hz. Ali (r.a.) zırhını alıp çarşıya çıktı. Yolda Hz. Osman (r.a.) ile karşılaştı. Zırhını satacağını söyleyince Hz. Osman istediği bedeli 480 dirhemi verdi ve satın aldı. Sonra ona: "Ya Ali! Bu zırha sen benden daha lâyıksın. Lütfen hediyem olarak kabul eyle." diyerek geri verdi. Hz. Ali (r.a.), bu muhabbet ve hediyeye çok sevindi. Zırh gömleğini ve parayı alarak İki Cihan Güneşi Efendimize getirdi. İki seçkin ashâbının karşılıklı muhabbetinden ve yardımlaşmasından pek memnun kalan Efendimiz. Hz. Osman'a dua etti. Onun nazik davranışını takdir etti.
Rasûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz, o paradan bir miktarını alıp Bilâl'e verdi. Bununla çarşıdan koku almasını tenbih etti. Düğün için gerekli zarûrî ihtiyaçları çeyizleri almak üzere bir miktar daha aldı ve Hz. Ebû Bekir (r.a.)'e uzattı. Paranın kalan kısmını da müminlerin annesi Ümmü Seleme (r.anhâ)'ya emanet olarak gönderdi. Hz. Ebu Bekir (r.a.), Selman ve Bilâl yardımcıları birlikte çarşıya çıkıp çeyizlik eşyaları ve diğer ihtiyaçları temin ettiler. Çeyiz olarak alınan eşyalar şunlardı:
1 adet kadife yorgan, 1 adet yüzü deri içi lif dolu yastık, 3 adet minder. 2 döşek, 1 koç postu, 1 adet topraktan yapılmış su testisi, 1 su tulumu, 1 elek, 1 kilim, 2 adet Yemen işi, üzerleri gümüşle işlenmiş elbise, 2 adet el değirmeni, 1 meşin su bardağı, 2 adet çanak çömlek, 1 adet hurma yaprağından örülmüş sedir.
Ne güzel çeyiz!.. Ne mütevâzi eşyalar!... Ne sâde hayat!... Ne mutluluk!.. Ne kolay evlilik!.. Günümüz insanına ne ibretli ders!.. Gençlerimize ne eşsiz örnek!... Allah'ım cümlemize hisse almayı nasib et!... Amin.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
O Benden Bir Parçadır
Zaman su gibi akıp gidiyor, günler bir bir geçiyordu. Hz. Fâtıma (r.anhâ)'nın çeyizleri alınmıştı. Düğün hazırlıkları tamamlanmış fakat günü belirlenmemişti. Hz. Ali ile kardeşi Akil düğün mevzuunda görüşmek üzere birlikte Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimizin hanesine geldiler. Kapıda Ümmü Eymen'e rastladılar ve durumu ona açtılar. O da: "Bu iş için bana biraz müsade edin. Ben size yardımcı olayım. Meseleyi önce Resûlullah zevcelerine açar ve bir cevap almaya çalışırım." diyerek onları geri döndürdü.
Rasûlullah (s.a.)'in hizmetinde bulunan dadısı Ümmü Eymen bu meseleyi Ümmü Selleme annemize söyledi. O da Hz. Âişe (r.anha)'nın evinde toplandıkları bir sıra da Efendimize durumu arzetti ve: "Yâ Rasûlallah! Haticetü'l-Kübrâ hayatta olsaydı bize söz düşmezdi. O bu işi tamamlardı." diyerek söze başladı. Vefâkar Efendimiz, Hz. Hatice annemizin ismini duyunca; "Onun gibi hatun nerde bulunur? Herkes beni yalanlarken o tasdik etti. Bütün malını İslâm yoluna sarfetti." buyurdu. Onun hizmetini ve büyüklüğünü bu vesileyle tekrar duyurdu.
Ümmü Seleme annemiz söze devamla: "Ya Rasûlallah! Hakîkaten Hatice dediğiniz gibiydi. Cenâb-ı Hak onu ve bizleri Cennette cemeylesin. Şimdi onun kızı Fâtıma'yı düşünsek. Amca oğlun Ali düğünlerinin yapılmasını istiyor. Siz ne buyurursunuz?" dedi. Efendimiz: Ali bana böyle bir şey söylemedi." buyurdu. Ümmü Seleme annemiz de: "Ya Rasûlallah! Ali mahcûbiyetinden, edebinden size söyleyemez." dedi. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz: "Öyleyse Ali'yi çağırın." buyurdular. Ümmü Eymen koşup Hz. Ali'yi çağırdı. Mahcubiyetinden sıkılarak huzura giren Ali (r.a.) bir kenara oturdu. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz: "Yâ Ali düğününüzün olmasını arzu ediyor musun?" buyurdu Ali de: "Evet" dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz: "Fâtıma'nın çeyizi tamamdır. İnşallah bu vazifede yerine gelecektir." buyurdu. Ümmü Seleme annemize haber gönderip 10 dirhem istedi. Gelen parayı Hz. Ali'ye uzattı ve: "Ya Ali! Bir miktar hurma, biraz tereyağı biraz da yoğurt al gel" buyurdu.
Hz. Ali siparişleri alıp huzura getirdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz hurmaları bir kaba boşaltıp mübarek elbisesiyle ezdi. Biraz un, yoğurt ve tereyağı ile karıştırarak tatlı bir düğün yemeği yaptı. Arapların meşhur "Hays" adını verdikleri bu yemeği tabaklara koydu. Bu velîme hazırlığından haberdâr olan Sa'd İbn Ubâde (r.a.) katkı olmak üzere derhal bir koyun kesti getirdi. Bir başka sahâbî yağ, un v.s. getirdi. Hazırlıklar tamam olunca Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz: "Yâ Ali! Ashab-ı Kiramı davet et! Dostlarını davet et!" buyurdu. O da dışarı çıkıp ashâbı davet etti. Gelenler onar onar içeri alınıp sıra ile sofraya oturtuldu. Bu şekilde sofralar dolup taştı. Gönülleri bereket, rahmet kuşattı. Hz. Ali (r.a.) o gün velîme yemeğinden yediyüz kişinin yediğini nakletmiştir.
İki Cihan Güneşi Efendimiz Ümmü Seleme annemizle Ümmü Eymen'den Fâtıma'yı giydirip kuşatmalarını istedi. Bir deve getirilip süslendi. Hz. Fâtıma bindirildi. Yuları Selman-ı Fârisî (r.a.)'ın eline verildi. Huzur ve neşe içerisinde Hz. Ali'nin evine getirildi. Böylece kadınlık âleminin hanımefendisi Hz. Fâtıma (r.anhâ) şânına yakışan bir sadelik içinde gelin oldu. Bu mesut düğün hicretin 2. yılının Zilhicce ayında yapıldı.
Ümmü Eymen'in anlattığına göre Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz kendisi gelinceye kadar Hz. Ali'nin Fâtıma'nın yanına gerdeğe girmemesini emir buyurmuştu. Efendimiz gelip kapıyı çaldı. Dadısı Ümmü Eymen karşıladı. Selam verdi. İçeri girmek için izin istedi. İzin verilince girdi ve: "Kardeşim burada mı?" diye sordu. Ümmü Eymen: "Ya Rasûlallah! Kardeşin kim?" dedi. Efendimiz de: "Ali ibni Ebî Tâlib" buyurdu. Dadısı: "Sen kızını onunla nikâhladığına göre o nasıl kardeşin olur?" dedi. Efendimiz: "Evet! o öyledir." buyurdu. Yani o benim dinde kardeşim olur. Fâtıma ile evlenmesinde bir sakınca yoktur dedi. Sonra bir kapla su getirtti. Abdest aldı ve Hz. Ali'yi çağırdı. Abdest suyundan göğsüne iki omuzunun arasına serpti. Sonra Hz. Fâtıma'ya da aynı şekilde davrandı ve: "Allahümme bârik fîmâ ve bârik lehüma fi neslihimâ= Allah'ım bu evliliği mübarek kıl! Onlara ve nesillerine mübarek kıl." buyurdu ve: "Ey Allah'ım ! Fâtıma ve zürriyeti hakkında kovulmuş şeytandan sana sığınırım." diye duâ etti. Hz. Ali için de aynı duâyı tekrar ederek: "Allah'ın ismi ve bereketiyle gir zevcenin yanına." buyurdu.
Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz evlenecek bir kimseyi tebrik edeceği zaman "Allah bunu senin için mübarek kılsın! Allah'ın bereketi senin üzerine Olsun! Allah ikinizi hayırda birleştirsin!" diye duâ ederdi.
Yeni gelin ve damata bu duâları yaptıktan sonra onların arasındaki muhabbeti kuvvetlendirmek için kızına: "Vallahi Ey Fâtıma! Ben seni, ailemin en hayırlısına nikâhladım! Allah hakkı için erin iyi erdir. Sahâbenin evvelidir. İslâm'da büyüğüdür. İlim de en derinidir. İmamların kadısı, İslâm'ın kahramanıdır. Zinhar ona isyan eyleme ve emrine muhalefet etme!" diye nasihatta bulundu. Damadına da: "Ey Ali, Fâtıma'nın hakkına riâyet eyle! Onu hoş tut. O benden bir parçadır. Eğer onu üzersen, beni üzmüş olursun." buyurdu. Her ikisini de Allah'a emanet ederek oradan ayrıldı.
Yeni bir hayat başladı. Nurlu bir ocak kuruldu. İki Cihan Güneşi Efendimizin neslini devam ettirecek bir nur yumağı oluştu. Bu mesut evlilikten "seyyid" "şerif" ünvanlarıyla anılan bahtiyar insanlar dünyaya geldi. Cennet gençlerinin efendileri ve cennet hurîlerinin hanımefendileriyle nurlu nesil devam etti.
Seyyidler neslinin kaynağı olan bu aile muhabbet dolu sıcacık bir yuva oldu. Orada sevgi, saygı şefkat, merhamet, hizmet, firaset, nezâket ve nezâhet gibi üstün ahlâkî meziyyetler yeşerdi. Acısıyla tatlısıyla hayatı olduğu gibi kabul eden aile ferdleri, dünyanın sıkıntılarını da birlikte sabır ve rıza ile göğüslediler. Evin içindeki hizmetler Hz. Fâtıma'ya dışardaki işler de Hz. Ali'ye bırakıldı. İç ve dış hizmetleri paylaşma yönüyle onlar bir bütünün iki parçası haline gelmişlerdi. Hz. Fâtıma (r. anhâ) yerine göre el değirmeninde arpa öğütüp ekmek yaptı. Yemeğini pişirip, temizliğini yaptı. Ev işleriyle uğraştı. Değirmeni çevirmekten avuçlarının içi kabardı. Ama yokluktan, yoksulluktan hiç şikâyet etmedi. Zâhidâne bir hayat yaşayıp kimseye dert yanmadı.
Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz damadını ve kızını evliliklerinin ilk altı ayında devamlı sabah namazına çıkarken kapılarının önünde durup: "Ey Muhammed'in ev halkı! Haydi Namaza!" diye çağırmış ve peşinden; "Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günah kirini gidermek, sizi tertemiz yapmak ister." meâlindeki Ahzâb sûresi 33. âyetini okumuştur. Bir defasında da sabah namazı dönüşünde damadının evine uğramış ve kızını uykuda bulunca, namazını kılmadı zannederek şöyle seslenmişti:
"Kızım Fâtıma! Muhammed Mustafa'nın kızıyım diye sakın namazı terk edeyim deme. Beni hak peygamber olarak gönderen Allah'a andolsun ki, beş vakit namazı vakti içinde kılmadıkça cennete giremezsin" buyurdu.
Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz bir gün kızının hastalandığını duydu ve ziyaretine gitti. İmran İbni Husayn (r.a.) da yanında idi. Kapıya varınca tıklattı ve selâm verdi. Hz. Fâtıma (r.anhâ) derhal kapıyı açtı ve : "Buyurun babacığım" diyerek içeriye aldı. Sevincinden hastalığını unutmuş gibiydi Efendimiz: "Kızım yanımda İmrân İbni Husayn var başını ört!" buyurdu. Hz. Fâtıma (r.anhâ): "Babacığım bundan başka örtüm yok. Onunla başımı örtsem vücudum açıkta kalıyor." dedi. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz: "Örtüyü düz olarak değil, değirmi köşeli olarak ört ki her tarafını kapasın" buyurdu Sonra İmran İbni Husayn da içeri alındı. O da "geçmiş olsun" dileğinde bulundu dua ederek izin istedi.
Hz. Fâtıma (r.anhâ) böylesine yoksul ve fakirlik içerisinde bir hayat sürdü. Birgün arpa öğütmek için el değirmenini çevirmekten avuçlarının içi kabardı. Bunu Hz. Ali'ye göstererek bir çare aramasını arzu etti. Hz. Ali (r.a.) da dilersen babacığına durumu açabilirsin dedi. Medine'ye esirlerin getirildiğini duyan Hz. Fâtıma (s.a.) babacığından bir hizmetçi vermesini istedi. Rahmet Peygamberi (s.a.) Efendimiz kızına: "İstediğinden daha hayırlısını size haber vereyim mi?"
Cebrâil'in bana öğrettiği şu kelimeleri her namazın sonunda okursan, hizmetçiden daha iyidir. Bunlar: Otuz üç defa: "Subhânallah" otuz üç defa: "Elhamdülillâh" otuz üç defa da: "Allahü Ekber" demenizdir.
Hz. Ali (r.a.) ile Hz. Fâtıma (r.anhâ) arasında kurulan evlilik ümmete ibretler dolu örnek bir yuva oldu. Karı ile koca arasındaki sevgi saygı, samimiyet, hizmet ve güzel geçime en iyi örnek bir yuva. Bu yuvanın fertlerinden birisi üzgün olsa diğeri onun üzüntüsünü gidermek için gayret eder ve evdeki eksikleri görmezden gelerek musâmaha ile karşılardı. Müşterek hizmet ve sohbet zeminleri oluşturularak birbirlerini dinler ve dertleşirlerdi. Fakat beşer olarak küçük kırgınlıklar da olmaz değildi.
Birgün Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz kızını ziyarete gitmişti. Damadını evde göremeyince kızına: "Amcanın oğlu nerede?" diye sordu Hz. Fatıma da: "Aramızda ufak bir şey geçti. O sebeple çıkıp gitti." cevabını verdi. Bunun üzerine İki Cihan Güneşi Efendimiz dışarı çıktı ve Sehl İbni Sa'd (r.a.)'a: "Ya Sehl git Ali'ye bak. Nerede ise bana haber ver." buyurdu. Sehl doğru mescide koştu. Hz. Ali'nin orada uyumakta olduğunu gördü. Dönüp geldi ve mescidde yattığı haberini verince Efendimiz kalktı mescide gitti. Hz. Ali toprak üzerine uzanmış uyuyakalmıştı. Rahmet Peygamberi Efendimiz damadını bu vaziyette görünce mübarek elleriyle yüzündeki tozları sildi. Üstü başı toprak olduğu için "Ey Ebû Tûrâb kalk!" diye seslendi İki Cihan Güneşi Efendimizin sesini duyan Hz. Ali derhal ayağa kalktı. Üstü başı toz toprak içinde olmuştu. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz elbisesini temizlemeğe yardım etti ve elinden tutarak evine götürdü.
Ne engin merhamet!.. Ne derin şefkat!.. Ne yüce muhabbet!.. Allah'ım bizlere de bu üstün ahlâktan hisseler nasib et!.. Amin.


Hazreti Fatıma ile Hazreti Ali Sohbet Ediyordu:
Hazret-i Fâtıma radıyallahu anhâ annemizin hayatı, kıyamete kadar gelecek İslâm hanımefendilerinin örnek alacağı ibretlerle, ahlâkî meziyyetlerle doludur. O'nun evliliği, çeyizi, ev işlerindeki becerisi, mahareti, beyine karşı samimi, sevgi dolu hizmetleri, komşuluk münasebetleri, ilmi, irfanı ve infakı günümüze ışık tutmaktadır. O, eşyanın kölesi, hizmetçisi olmadı. Allah ve Rasûlünün sevdiği yolda samîmî kul olabilmek için gayret etti. Hayatını bu hedef ve gaye içerisinde geçirdi. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz kızını ve torunlarını çok severdi. Onları görmek için sık sık damadının evine giderdi.
Bir defasında kapıya vardı ve içeri girmeden geri döndü. Hz. Fâtıma buna çok üzüldü. Hz. Ali eve geldiğinde hanımını üzüntülü gördü. Sebebini sordu. O da: "Ya Ali: Rasûlullah geldi kapıdan içeri girmeden geri döndü, gitti" dedi. Buna Hz. Ali (r.a.) da çok üzüldü. Derhal sebebini öğrenmek üzere Rasûlullah'akoştu, Fâtıma'nın üzüntüsünü arzetti. Eve niçin girmediğini sordu. İki Cihan Güneşi Efendimiz birazcık sitemle: "Benim dünya ile ne işim var? Benim işlemeli perde ile ne işim var?" buyurdu. Hz. Ali (r.a.) meseleyi anladı ve hemen ailesine döndü ve Efendimizin hoşnutsuzluğunu haber verdi. Bunun üzerine Hz. Fâtıma (r.anha): "O perdeyi ne yapmamı emrediyor" dedi. Yine Rasûlullah'ın huzuruna varan Hz. Ali'ye: "Fâtıma'ya söyle; O perdeyi filan oğullarına göndersin" buyurdu. Bunun üzerine o perde yerinden indirilip ihtiyaç sahiplerine gönderildi. Rasûlullah'ın istemediği bir şeyi onlar hiç istemezlerdi. Allah Rasûlü babacığını memnun etmek onların en büyük arzusuydu. Bunun için sevgide kusur etmemeğe son derece dikkat ederlerdi. Efendimiz de damadı ve kızını çok severdi, fırsat buldukça onları ziyaret ederdi.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Sabret Kızım
Hz. Fâtıma (r.anhâ) çok hassas ve yufka yürekliydi. Kimsenin üzülmesini istemez, acı çekmesine dayanamazdı. Allah Rasûlü babacığı rahatsızlandığı zaman hemen yanına koşardı. "Vah babacığım!..." diyerek üzülürdü. İki Cihan Güneşi Efendimiz de: "Sabret kızım! Sabır güzeldir!" buyurarak onu teselli ederdi. Birgün şiddetli ateşler içinde iken etrafındakilere:
"Ey insanlar! Siz bana karşı hiçbir şeyle delil bulamazsın! Zira, Ben ancak Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim'in helâl kıldığını helâl, haram kıldığını da haram kıldım.
"Ey kızım Fâtıma!Ey halam Safiyye! Allah katında makbul olan ameller işleyiniz. Yani bana güvenip tembellik etmeyiniz. Çünkü Ben, sizi, Allah'ın azabından kurtamam!..." buyurdu. İnsan için ancak çalıştığının karşılığının verileceğini duyurdu. Kişiyi ancak iman ve amelinin kurtaracağına dikkat çekti.
Hastalığı ağırlaştıkça ümmetini daha çok düşünüyor ve onları cehennemin korkunç alevlerinden kurtarmak istiyordu. Yine etrafında bulunanlara: "Namaza... Namaza dikkat... Namaza... Namaza... devam ediniz!..." buyurarak İslâm'ın ana direğini iyi muhafaza etmek gerektiğini vurguluyordu.
Bana İlk Kavuşacak Sensin?
Rahmet ve Şefkat Peygamberi Efendimiz iyice ağırlaştığı birgün kızı Hz. Fâtıma'yı yanı başına çağırdı. Babacığının ateşler içinde yandığını gören Hz. Fâtıma: "Vah babam, vah Peygamber babam" dedi. İçinin yanıklığını bu ifadelerle dile getirdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz biricik kızının başını kendine doğru eğip kulağına bir şeyler fısıldadı. Hz. Fâtıma ağlamağa başladı. Sevgili kızının ellerinden tutarak tekrar kendisine doğru çekti ve yine kulağına bir şeyler söyledi. Bu sefer Hz. Fâtıma'nın yüzünde tebessüm belirdi. Üzüntü ile sevinç bir arada yaşanınca Hz. Aişe annemiz merak edip Hz. Fatıma'ya sordu. O da şimdi söyleyemiyeceğini belirteyerek özür diledi. İki Cihan Güneşi Efendimiz sevgili kızına: "Cebrâil aleyhisselâm her sene bana bir kere Kur'an-ı Kerim'i arz ederdi. Bu sene iki kere okudu. Anladığım ecelim yaklaşmıştır..." buyurdu. Hz. Fâtıma hıçkırıklara boğularak ağlamağa başladı. Rahmet Peygamberi babacığı onu teselli etmek ve sabrını artırabilmek için tekrar ona: "Ehl-i beytimden bana ilk kavuşacak olan sensin."buyurdu. Sevgili kızına fazla ayrı kalmayacaklarını duyurarak sabır diledi.
Hz. Fâtıma (r.anhâ) sevgili babacığının ateşinin yükseldiğini gördükçe adeta kendi kendine eriyordu. İçinin yanıklığını, ıstırabını: "Vah babama!.. Vay babamın çektiği ıstıraba..." diyerek dışa vuruyordu. Efendimiz de sevgili kızını teselli edebilmek için: "Kızım! Bugünden sonra baban hiç ıstırab çekmeyecektir. Kızım! Sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman ?İnnâ Lillâhi ve innâ ileyhi râciûn' de!.." buyurdu.
Yanık Yüreğin Ağıtları
O, Rahmet Peygamberi babacığının dâr-ı bekâ'ya uçtuğu zaman elem ve kederini: "Ey Allah'ın davetine koşan babam!.. Ey mekanı Firdevs olan babam! Ey ölüm haberini Cebrâil'den alan babam!... Ey Rabbine kendisinden daha yakını bulunmayan babam!..." ifadeleriyle dile getirdi.
Hz. Fâtıma (r.anhâ)'nın acıları bitmeyecek ve yüreğinin ateşi sönmeyecekti. Sevgili babacığından ayrıldığı günden sonra güldüğü hiç görülmemiştir. Kabr-i şerîfi ilk ziyaret eden Hz. Fâtıma oldu. Gözyaşları içerisinde mezara bakarak bir süre öylece kalakaldı. Sonra sevgili kocası Hz. Ali'ye dönerek: "Allah'ın Rasûlü'nün üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl râzı oldu?" dedi. Yüreğinin yanıklığını isyana varmayan ağıtlarıyla şöyle dile getirdi: "Üzerime öyle musîbetler döküldü ki, şayetonlar gündüzlerin üzerine dökülseydi, kararır da gece olurdu."
Hz. Fatıma (r.anhâ) Peygamber babacığının kendisine sır olarak söylediği sözlerle teselli bulmağa çalışıyordu. Beş çocuğu, üçü kız, ikisi erkek etrafında pervane gibi dönüyorlardı. Ama o ilahî kaderin kazâ safhasına çıkacağı zamanı bekliyordu.
Rahmet Peygamberi baba-cığının vefatından altı ay geçmişti. Hz. Fâtıma da hastalanıp yatağa düştü. Hicretin on birinci yılı, Ramazan ayına girilmişti. Rahatsızlığı şiddetlenince çocuklarının dışarı çıkarılmasını Hz. Ali'den istedi. İçeriye anneciğim dediği Ümü Râfi' ile Hz. Esma binti Umeys girdi. Kendisine abdest aldırıp yalnız bırakılmasını istedi. Rabbime duâ ve niyazda bulunmak istiyorum dedi. Derin bir niyaz halindeyken nazenin bedenini odanın içinde bırakarak ruhunu Rabbine teslim eyledi.
Hz. Fâtıma (r.anhâ) geride gözü yaşlı sevgili kocası Hz. Ali ve beş çocukbıraktı. Hasan 8; Hüseyin 7; Ümmü Gülsüm 5; Zeyneb 3; Rukiye 2 yaşlarındaydı. Üç ablasının ismini, üç kızında yaşatmak istemişti. Kendisi de 28 yaşlarındaydı. Bir çocuğu da küçükken vefat etmişti. Sevgili babacığından 18 hadis-i şerif rivayet etmişti.
Hz. Fâtıma (r.anhâ)vefatına yakın günlerde Hz. Esmâ'ya: "Ölünce beni erkekler arasına perdesiz çıkaracaklarını düşünerek çok utanıyorum." demişti. O zaman kadınların cenâzesi kefene sarılıp perdesiz götürülürdü. Hz. Esma, Habeşistan'da hanım cenazelere hurma dalından çadır gibi örgü yaptıklarını görmüştü. Hz. Fâtıma (r.anhâ)'ya bunu anlatmıştı da hoşuna gitmişti. O zaman böyle bir tabut yapılmasını söylemişti. İslâm'da tabuta konarak kabre götürülen ilk kadın cenazesi Onun mübarek nâşı olmuştur. Cenaze-sini Hz. Abbas veya Hz. Ali kıldırmıştır. Vasıyyeti üzerine geceleyin Hz. Ali, Hz. Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü'l-Baki'aya defnedildi.
Cenâb-ı Hak'tan Hz. Fâtıma (r.anhâ) annemizin ahlâkından hisseler alabilmeyi ve cümlemizi şefaatine nâil eylemesini niyaz ederiz. Amin.


Kaynak:Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisihttp://www.altinoluk.com/
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Fatıma'dan (a.s.) dersler



Fatıma (s.a), o büyük şahsiyet “bu dünyadan göçtü ve bütün sevenlerini yaslı bıraktı. O, saygıya değer, eşsiz bir örnek kadındı. Kısa bir ömür sürdü ama bütün ömrünü Allah’a kullukta, insanların kurtuluşunda harcadı.

Onun hatıralarını canlı tutmak için her yıl binlerce konuşma ve merasim yapılıyor. O’nun azametini görüp gurur duyuyor, başına gelen musibetlere ağlıyor veya Allah’a değerli bir vesile kılarak hacette bulunuyoruz.

Bu çaba ve programlar güzel ve değerlidir ama hedefe yön verici değil, yapıcı rolü azdır. O, kendisini övelim diye musibetlere katlanmadı ve gözyaşı dökelim diye şehit olmadı. Matem merasimleri de sırf yas tutmak ve tövbe etmek değildir; bunların üstünde maksatlar taşımaktadır.

En iyi tevessül

Karşımıza çıkabilecek sorunlardan ve üzüntülerden kurtulmanın en iyi vesilesi, Hz. Fatıma’nın hayat tarzına tevessül etmektir. O, dünya kadınlarının önderi ve İslam dünyasının iftiharıdır. Hayatı, gerçek bir iman ve itikat üzereydi. Zafer ya da yenilginin parolasıdır O’na tabi olmak ya da olmamak.

Onun yolu, sadece dünün yolu değildi ve değil! Onun yolu her günün ve bugünün yoludur. Yolu, fıtrat yoludur. Bütün dünyaca kabul görür ve uygulanabilir. O’nun yoluna İslam yolu diyorsak, şunun içindir ki biz, İslam’ın fıtrat dini olduğuna inanıyoruz. Öğretileri fıtri öğretilerle mutabıktır ve bunları İslami düşünce yapısıyla elde etmiştir.

Burada şu uyarıyı yapmak da yerinde olacaktır. Şöyle ki kimsenin kurtuluşu O’na salt ağlamakla mümkün olacak ya da ağlamakla kötülüklerden kurtulacak. Ağlamak, atıfi bir duygudur ve bir insanın uğradığı musibetler karşısında kalbin acıma duygusuna kapılmasıyla gerçekleşir, ama tek başına kurtarıcı olamaz. Böyle olsaydı Ömer-i Sa’d kurtuluş ehli olurdu. Zira kendisi Aşura günü ikindiden sonra Hz. Hüseyin’in (a.s) yakınlarının uğradığı musibetleri görünce kalbi yumuşadı ve gözyaşı da döktü.

O’na ağlamak bilinçli bir ağlama olmalıdır. İşlediğimiz günahlardan dolayı pişmanlık gözyaşı, bu gözyaşlarının ardından artık günaha bulaşmama kararlılığı, Allah ve kul hakkını eda etme iradesi, Fatıma’nın (a.s.) ibadeti gibi ibadet ederek günahın lezzetini unutma iradesi taşımalıdır o gözyaşları.

Fatıma’dan (a.s.) dersler

Hz. Fatıma (s.a) için ilahi bir sır ve maksat, beşeriyet için bir örnek tarif edilmiştir. Rivayetlerimiz O’nun Allah’ın velisi olduğuna işaret etmektedir; günahtan masum, azadedir; eşsiz bir takva sahibi, kadınlar dünyasında az rastlanır bir terbiye sahibidir. Yumuşak bir kalp, vücudunun rükünlerine işlemiş bir iman, işlerde sabır ve mukavemet, hilim ve metanet, ruhi yücelik, idraki üstünlük, imandan kaynaklı şecaat, Allah sevgisisin iyi bir örneği, ibadette örnek bir kişilikti.

Hayatının bütün evreleri bir dersti adeta. Hayatı doğru bir yol; İslam yolu. O’nun hayatından öğrenebiliriz Allah’ın yolunu. İman ve takva yolunun hangisi olduğunu. İlahi hedeflere varmak uğrunda kat edilecek yolları. Kadınlarımıza hayat dersi, cihat, mücadele, inancını korumayı, sosyal olmanın yanında iffetini korumayı öğretti. O, beşeriyetin günümüze kadar beklentisi içinde olduğu ideal doğru yolun öğreticisidir.

Hz. Fatıma ve dersler

O’nun hayatının bütün yönleri birer dersti insanlar için. Tevella teberra, müşterek hedef uğruna eşle omuz omuza mücadele, işlerde sefa ve ihlâs, göreve bağlılık, insanlara yardım, hakkı beyan, fedakârlık, zalimler karşısında sebat, hicap dersi ve daha niceleri.

Babaya saygı, babanın hakkını savunma, haklarına riayet, eşinin yarı yaveri, ahdine bağlı bir anne, eğitmen, şefkatli ve iman ve ahlak öğreten ve daha birçok özellik. Kısaca Muhammed (s.a.a) mektebinin bir örneği!

Ders almanın sırları

Hz. Fatıma’nın sevenleri saadet yolunun takipçileri olduklarına göre, onun hayatını incelerken şu hususlara dikkat etmesinde fayda vardır:

1- Hz. Fatıma ve tevhit, takva, varlık boyutlarını geliştirme, kişisel hayatı ve kendini yetiştirme yolundaki çabası.

2- Allah’la olan irtibatı, ibadeti, itaati, teslimiyeti, istimdat, tevekkül, hedef, Allah korkusu ve ümit.

3- İnsanlarla olan irtibatı, baba, anne, aile fertleri, eş, çocuklar, hizmetçiler, dost, düşman, mümin, kâfir, müşrik ve münafık.

4- Dünya, dünyanın değeri, ondan beklenti, dünyadaki vazifesi, tutum ve bakış açısı.

5- Bu dünyanın olayları, nimetler, su, toprak, hayvan, hak, batıl, gelişimin sebep ve manileri, görünen ve görünmeyen unsurlar.

6- Siyasi gerçekler, sosyal, ekonomik, kültürel, fakirlik ve zenginlik ve bu ikisinin doğurduğu olgular.

Bu inceleme ve araştırmaların sonucu yollar aydınlanır. İşte o zaman hayatımızı bu marifetin üzerine oturtmak için güçlü bir azim ve iradeye ihtiyacımız var.

Bir senettir Fatıma (a.s.)

Fatıma (a.s.) batıl karşısında hakkın, diğerlerinin karşısında Müslüman kadının senedidir. Kadının tanınmasının ve değerinin, rüştünün, kemalinin senedidir. İdeal bir eş, değerli bir anne örneği, toplumun bir uzvu, kadınların hidayet meşalesi, yakarış timsali ve örtünmenin örneği!

Fatıma (a.s.) Mazlumluğun senedidir... Bugün aramızda değil ama ümmetin kurtuluşu ve ıslahı için uğraşının dertli nalelerinin hatıraları bugünkü gibi kulaklarımızı çınlatmaktadır. Mazlumca şahadeti, hakkın ve meçhul kabrinin ilanı için tarihin kalbine dikilmiş bir bayrak oldu. Selam olsun O’na, babasına, eşine ve çocuklarına.

Cennet Seyyidesi
Selemü alayküm,Allah c.c. razı olsun katkınız ibret ve ders alma konusunda çok faydalıydı.
 

Nur_u Secde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
5,204
Tepki puanı
3,575
Puanları
163
Yaş
46
selamün aleyküm.sevgili aliyem,talim amcam, ve istikbal kardeşim yazılarınızı okudum.allah razı olsun.çok faydalıydı.a.e.o
 

talipamca

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
1,472
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
BİR İBRET LEVHASI

Hz.Peygamber Efendimiz(SAV)
mübarek kızı Hz.Fatıma-i Zehra'ya nikahlarının kıyıldığını haber verirken gözlerinden yaşlar akıyordu.
Hz.Fatıma(R.A.) sordu;

"Babacığım niçin ağlıyorsunuz,neden üzgünsünüz?"

Peygamber Efendimiz(SAV);

"Kızım,senin için ağlıyorum.Çünkü sen de benim gibi, anadan mahrum kaldın.
Annen Hz.Hatice(R.A.) sağ olsaydı da bugünkü sevincimize katılsaydı.Senin çeyizlerini kendi elleriyle yapardı.Hep beraber sevinir-mes'ud olurduk.
Ne çare bu hayatın icaplarındandır ki,acı ile tatlı beraberdir.
Allah'ın takdiri böyle imiş.
İşte kızım sende bu durumda gelin oluyorsun da onun için üzgünüm."

diye cevap verdi.

Nikah kıyıldığından haberdar olunca Hz.Fatıma'da ağlamıştı.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz(SAV);

"Sen neden üzgünsün kızım?
Eğer seni Ali'ye nikahladığım için ağlıyorsan,Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki,Ben seni herkesten çok bilgisi ve güzel huyları olan,müslümanlığı ilk önce kabul eden bir zat2a nikahlamışımdır."

buyurdular.Hz.Fatıma(R.A.)'da;

"Babacığım,
herkesin kızlarının mehri-nikah sırasında erkek tarafından kabul edilen nikah bedeli-altın ve gümüşle takdir ediliyor.
Benim mehrim de böyle olursa,Seninle diğerleri arasında ne fark olur?
Gönlüm arzu eder ki,
benim mehrim yarın MAHŞER GÜNÜNDE Senin ümmetinin
GÜNAHKARLARININ
İlahiafv ve mağfirete kavuşabilmeleri için ancak
SİZİN ŞEFAATINIZ
olsun."

deyince,
Cenab-ı Allah tarafından Hz.Fatıma'nın bu dileğinin kabul olunduğu Peygamber Efendimize bildirildi.
Hz.Peygamber(SAV)'de;

"Aferin Kızım,Peygamber çocuğu olduğunu belli ettin."

buyurdular.
(Menakıb-ı FatımatüzZehra)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt