Hz. Ebu Bekir’in son sözleri
Hz. Ebû Bekir’in hastalığı ağırlaşmıştı. Mescide çıkamıyordu artık. Ziyaretine gelenlere o
gece gördüğü rüyasını anlattı: “Gecenin sonuna doğru uyumuşum. Resûl-i Ekrem’i rüyada
gördüm. İki beyaz elbiseyi giymişti. O elbiselerin eteklerini ben tutuyorum. O sırada elbiseler
yeşil olup, parlamağa başladı. Bakanların gözlerini alırdı. İki yanında, uzun boylu, gayet güzel
yüzlü, nûr elbiseli ve bakanlara neşe veren iki kimse vardı. Resûl-i Ekrem selâm verip musafeha
etmekle beni şereflendirdi. Mübârek elini göğsüme koydu. Üzüntüm gitti. “Yâ Ebâ Bekir, seni
çok özledik, kavuşma zamanı yaklaştı” buyurdu. Uykuda o kadar ağlamışım ki, evdekiler
uyanmışlar. Sonradan bana söylediler. Ben de seni özledim, yâ Resûlallah dedim...”
Rüyasını anlattıktan sonra Eshab-ı kiramın ileri gelenleri ile istişare edip, hazret-i
Osman’a şu vasiyeti yazdırdı: “Ben Ömer ibni’l Hattab’ı hilafete seçtim. Onu dinleyin, ona itaat
edin. Sizin için hayırlı olanı tespitte kusur etmedim. Eğer sabır ve adaletle hükmederse beni
tasdik etmiş olur. Böyle yapmazsa ben gaybı bilemem, mazurum. Ben ancak hayır murad ettim.
Herkes amelinin cezasını bulur. "
Kendisinden nasihat istediklerinde,” Yakında size pek ziyade rızık kapıları açılacak.
Birkaç günlük ömre aldanıp da yarın Cenab-ı Hakkın huzurunda mahcub olmayın” buyurdu.
Hazret-i Ömer, halifeliği müddetince, devlet malı olarak yanında, sadece bir köle, bir deve
bir de kaftan bulundurmuştur. Vefat etmeden önce kızı Hz. Aişe’ye şunları söyledi: “ Halife
olalıdan beri, Müsümanların parasını kullanmadım. Herkesin yediği sıradan yemekleri yedim.
Kaba elbiseler giydim. Devletin malı olarak, Müslümanların ihtiyaçlarını görmek için, bir köle, bir
deve bir de kaftan kullandım. Vefatımdan sonra bunları Ömer’e gönder.”
Hazret-i Ömer’i çağırıp şunları söyledi: “Ben ümit ediyorum ki, bu gün vefat ederim.Sen
hemen halkı cihada davet eyle! Dinin emrini yerine getirmede sizi hiçbir musibet mani olmasın.
Resulullahın vefatında benim ne yaptığıımı gördün. Halbuki insanlara onun gibi bir musibet
görmemişlerdi...”
Dediği gibi oldu. O günün gecesi akşam ile yatsı arasında hasret kaldığı Resulullaha
kavuştu. Son sözü: “ Teveffeni Müslimen ve elhıknî bissalihıyn” (Yusuf/101)yani, Ya Rabbi,
Müslüman olduğum halde ruhumu al ve beni salihlere ilhak eyle!” ayeti oldu.
“Müminlerin sığınağı idin!”
Hazret-i Ebu bekir vefat edince, herkes ağladı. Hz. Ali, ölüm haberini işitince, ağlayarak
geldi kapı önünde durup şunları söyledi:
Yâ Ebâ Bekir! Sen, Resûlullahın sevgilisi, arkadaşı, dert ortağı, sırdaşı ve müşâviri idin.
Önce İslâma gelen sensin. Senin imânın, hepimizin imânından daha saf oldu. Senin yakînin,
daha kuvvetli, Allah’dan korkun daha büyük oldu. Herkesten zengin, herkesten daha cömert sen
idi. Resûlullaha en şefkatli, en yardımcı, sen idin. Resûlullah ile sohbetin, hepimizin sohbetinden
daha iyi idi. Hayır sahiplerinin birincisi sensin. Senin iyiliklerin, hepimizinkinden çoktur. Her
iyilikte ileridesin.
Resûlullahın huzurunda, senin derecen en yüksek oldu. O’na en yakın, sen oldun.
İkrâmda, ihsanda, güzel huylarda, boyda, yaşda, O’na en çok benzeyen, sen oldun. Allahü
teâlâ, sana, çok mükâfat versin ki, Resûlullaha herkes yalancı derken sen, doğru söylüyorsun,
inandım dedin. Sen, O’nun kulağı ve gözü gibi idin. Allahü teâlâ seni, Kur’ân-ı kerîmde (sıdk)
ismi ile şereflendirdi.
Resûlullaha, en sıkıntılı zamanlarında yardımcı oldun. Sulhda, O’nun huzurunda,
harplerde, O’nun yanında idin, O’nun ümmetinin halifesi, O’nun dininin kouyucusu idin. Câhiller
dinden çıkarken, sen İslâm dinine kuvvet verdin. Herkes şaşırdığı zaman, sen kükremiş arslan
gibi ortaya çıktın. Herkes dağılırken sen Resulullahın yolunu tuttun.
Eshâbın az konuşanı ve en beliği, edibi sen idin. Her sözün, her buluşun doğru, her işin
temizdi. Gönlünh erkesten kuvvetli, yakînin hepimizden sağlam idi. Her işin sonunu, önceden
görür, geri kalmışları İslâma sokarak aydınlatırdın. Mü’minlere şefkatli, af edici baba idin.
İslâm’ın ağır yükünü sen taşıdın. İslâm’ın hakkını herkes elden kaçırırken, sen yerine getirdin.
Sen rüzgârların oynatamıyacağı bir dağ gibi idin.
Sen mü’minlere sığınak, dayanak ve gölge idin. Münafıklara karşı çok sert ve ateşli idin.
Bize, senden ayrılma acısı için sabırlar ve ecirler vresin! Bizleri, senden sonra, azmaktan,
sapıtmaktan korusun”
Eshâb-ı kirâmın hepsi, sessizce, Hz. Ali’nin sözlerini dinledi. Sonunda hepsi, hüngür
hüngür ağladı.
“Kendinizi iyi tanıyın!”
Hazret-i Ebu Bekir şu nasihatlarda bulundu:
“Size her işte, her durumda Allahü teâlâdan korkmanızı nasihat ederim. Hoşunuza giden
işler kadar, size zor gelen durumlarda da hakikate sarılın. Şunu bilin ki, doğru söz dışında hiçbir
kelam hayır ve yarar getirmez. Yalan söyleyen, yaradılış hikmetini saptırmış, bunu yapan ise,
helâk olmuştur. Büyüklenmekden sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek olan bir
varlığın kibirlenmesi de, ne demek oluyor? Bugün var, yarın yok olan bir varlığın kendini
beğenmesi ne kadar anlamsız!..
Çalışın ve nefislerinizi, içinde yer alacakları ölüm ötesi için hazırlayın. Önünüzde çözümü
zorlaşan şeyleri Allah’ın ilmine havale edin. Öbür âleme geçmeden önce bir şey hazırlayın ki,
oraya vardığınızda karşınıza çıksın.Çünkü, Allahü teâlâ, “ Mahşer gününde herkes,dünyada
hayır ve kötülük olarak yaptığı her şeyi hazır bulacak ve isteyecek ki, kötülüklerle arasında uzak
bir mesafe bulunsun. Allah size kendinden korkmanızı emreder. Allah kullarını çok
esirgeyendir.”
O halde, Allah’tan korkun, O’nun emir ve yasaklarına iyice kulak verin. Sizden önce gelip
geçenlerden de ibret alın. Ve unutmayın ki, Rabbinizin huzuruna mutlaka çıkarılacak ve küçükbüyük
bütün davranışlarınızın karşılığını bulacaksınız. Bununla beraber Allah dilediğini
bağışlayabilir. O bağışlayıcı ve affedicidir.Kendinizi iyi tanıyın, sadece kendi noksanlarınızla
meşgul olun.
Allah’ım! Bizleri de o âlemlerin Efendisine salât ve selâm etmekle şereflendir, bizleri onun
havzından su içen bahtiyarlardan kıl! Allahım, sana boyun eymemiz hususunda bize yardımcı
olu! Bizleri düşmanlarımız karşısında muzaffer kıl!”
“Ömrünü faydasız, boş şeylerle geçiren, tarlaya tohum ekme vaktini kaçırmış olur.
Vaktinde tohum ekmeyen ise, hasat zamanı pişman olur. “
“Allah’tan Af ve afiyet isteyiniz. Çünkü, mümine İslamdan sonra af ve afiyetten daha
hayırlı bir şey verilmemiştir. Allaha teâlâ size dünyayı fethettirecek, açacaktır. Siz, ihtiyacınızdan
fazlasını almayınız!”
Hz. Ebû Bekir’in hastalığı ağırlaşmıştı. Mescide çıkamıyordu artık. Ziyaretine gelenlere o
gece gördüğü rüyasını anlattı: “Gecenin sonuna doğru uyumuşum. Resûl-i Ekrem’i rüyada
gördüm. İki beyaz elbiseyi giymişti. O elbiselerin eteklerini ben tutuyorum. O sırada elbiseler
yeşil olup, parlamağa başladı. Bakanların gözlerini alırdı. İki yanında, uzun boylu, gayet güzel
yüzlü, nûr elbiseli ve bakanlara neşe veren iki kimse vardı. Resûl-i Ekrem selâm verip musafeha
etmekle beni şereflendirdi. Mübârek elini göğsüme koydu. Üzüntüm gitti. “Yâ Ebâ Bekir, seni
çok özledik, kavuşma zamanı yaklaştı” buyurdu. Uykuda o kadar ağlamışım ki, evdekiler
uyanmışlar. Sonradan bana söylediler. Ben de seni özledim, yâ Resûlallah dedim...”
Rüyasını anlattıktan sonra Eshab-ı kiramın ileri gelenleri ile istişare edip, hazret-i
Osman’a şu vasiyeti yazdırdı: “Ben Ömer ibni’l Hattab’ı hilafete seçtim. Onu dinleyin, ona itaat
edin. Sizin için hayırlı olanı tespitte kusur etmedim. Eğer sabır ve adaletle hükmederse beni
tasdik etmiş olur. Böyle yapmazsa ben gaybı bilemem, mazurum. Ben ancak hayır murad ettim.
Herkes amelinin cezasını bulur. "
Kendisinden nasihat istediklerinde,” Yakında size pek ziyade rızık kapıları açılacak.
Birkaç günlük ömre aldanıp da yarın Cenab-ı Hakkın huzurunda mahcub olmayın” buyurdu.
Hazret-i Ömer, halifeliği müddetince, devlet malı olarak yanında, sadece bir köle, bir deve
bir de kaftan bulundurmuştur. Vefat etmeden önce kızı Hz. Aişe’ye şunları söyledi: “ Halife
olalıdan beri, Müsümanların parasını kullanmadım. Herkesin yediği sıradan yemekleri yedim.
Kaba elbiseler giydim. Devletin malı olarak, Müslümanların ihtiyaçlarını görmek için, bir köle, bir
deve bir de kaftan kullandım. Vefatımdan sonra bunları Ömer’e gönder.”
Hazret-i Ömer’i çağırıp şunları söyledi: “Ben ümit ediyorum ki, bu gün vefat ederim.Sen
hemen halkı cihada davet eyle! Dinin emrini yerine getirmede sizi hiçbir musibet mani olmasın.
Resulullahın vefatında benim ne yaptığıımı gördün. Halbuki insanlara onun gibi bir musibet
görmemişlerdi...”
Dediği gibi oldu. O günün gecesi akşam ile yatsı arasında hasret kaldığı Resulullaha
kavuştu. Son sözü: “ Teveffeni Müslimen ve elhıknî bissalihıyn” (Yusuf/101)yani, Ya Rabbi,
Müslüman olduğum halde ruhumu al ve beni salihlere ilhak eyle!” ayeti oldu.
“Müminlerin sığınağı idin!”
Hazret-i Ebu bekir vefat edince, herkes ağladı. Hz. Ali, ölüm haberini işitince, ağlayarak
geldi kapı önünde durup şunları söyledi:
Yâ Ebâ Bekir! Sen, Resûlullahın sevgilisi, arkadaşı, dert ortağı, sırdaşı ve müşâviri idin.
Önce İslâma gelen sensin. Senin imânın, hepimizin imânından daha saf oldu. Senin yakînin,
daha kuvvetli, Allah’dan korkun daha büyük oldu. Herkesten zengin, herkesten daha cömert sen
idi. Resûlullaha en şefkatli, en yardımcı, sen idin. Resûlullah ile sohbetin, hepimizin sohbetinden
daha iyi idi. Hayır sahiplerinin birincisi sensin. Senin iyiliklerin, hepimizinkinden çoktur. Her
iyilikte ileridesin.
Resûlullahın huzurunda, senin derecen en yüksek oldu. O’na en yakın, sen oldun.
İkrâmda, ihsanda, güzel huylarda, boyda, yaşda, O’na en çok benzeyen, sen oldun. Allahü
teâlâ, sana, çok mükâfat versin ki, Resûlullaha herkes yalancı derken sen, doğru söylüyorsun,
inandım dedin. Sen, O’nun kulağı ve gözü gibi idin. Allahü teâlâ seni, Kur’ân-ı kerîmde (sıdk)
ismi ile şereflendirdi.
Resûlullaha, en sıkıntılı zamanlarında yardımcı oldun. Sulhda, O’nun huzurunda,
harplerde, O’nun yanında idin, O’nun ümmetinin halifesi, O’nun dininin kouyucusu idin. Câhiller
dinden çıkarken, sen İslâm dinine kuvvet verdin. Herkes şaşırdığı zaman, sen kükremiş arslan
gibi ortaya çıktın. Herkes dağılırken sen Resulullahın yolunu tuttun.
Eshâbın az konuşanı ve en beliği, edibi sen idin. Her sözün, her buluşun doğru, her işin
temizdi. Gönlünh erkesten kuvvetli, yakînin hepimizden sağlam idi. Her işin sonunu, önceden
görür, geri kalmışları İslâma sokarak aydınlatırdın. Mü’minlere şefkatli, af edici baba idin.
İslâm’ın ağır yükünü sen taşıdın. İslâm’ın hakkını herkes elden kaçırırken, sen yerine getirdin.
Sen rüzgârların oynatamıyacağı bir dağ gibi idin.
Sen mü’minlere sığınak, dayanak ve gölge idin. Münafıklara karşı çok sert ve ateşli idin.
Bize, senden ayrılma acısı için sabırlar ve ecirler vresin! Bizleri, senden sonra, azmaktan,
sapıtmaktan korusun”
Eshâb-ı kirâmın hepsi, sessizce, Hz. Ali’nin sözlerini dinledi. Sonunda hepsi, hüngür
hüngür ağladı.
“Kendinizi iyi tanıyın!”
Hazret-i Ebu Bekir şu nasihatlarda bulundu:
“Size her işte, her durumda Allahü teâlâdan korkmanızı nasihat ederim. Hoşunuza giden
işler kadar, size zor gelen durumlarda da hakikate sarılın. Şunu bilin ki, doğru söz dışında hiçbir
kelam hayır ve yarar getirmez. Yalan söyleyen, yaradılış hikmetini saptırmış, bunu yapan ise,
helâk olmuştur. Büyüklenmekden sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek olan bir
varlığın kibirlenmesi de, ne demek oluyor? Bugün var, yarın yok olan bir varlığın kendini
beğenmesi ne kadar anlamsız!..
Çalışın ve nefislerinizi, içinde yer alacakları ölüm ötesi için hazırlayın. Önünüzde çözümü
zorlaşan şeyleri Allah’ın ilmine havale edin. Öbür âleme geçmeden önce bir şey hazırlayın ki,
oraya vardığınızda karşınıza çıksın.Çünkü, Allahü teâlâ, “ Mahşer gününde herkes,dünyada
hayır ve kötülük olarak yaptığı her şeyi hazır bulacak ve isteyecek ki, kötülüklerle arasında uzak
bir mesafe bulunsun. Allah size kendinden korkmanızı emreder. Allah kullarını çok
esirgeyendir.”
O halde, Allah’tan korkun, O’nun emir ve yasaklarına iyice kulak verin. Sizden önce gelip
geçenlerden de ibret alın. Ve unutmayın ki, Rabbinizin huzuruna mutlaka çıkarılacak ve küçükbüyük
bütün davranışlarınızın karşılığını bulacaksınız. Bununla beraber Allah dilediğini
bağışlayabilir. O bağışlayıcı ve affedicidir.Kendinizi iyi tanıyın, sadece kendi noksanlarınızla
meşgul olun.
Allah’ım! Bizleri de o âlemlerin Efendisine salât ve selâm etmekle şereflendir, bizleri onun
havzından su içen bahtiyarlardan kıl! Allahım, sana boyun eymemiz hususunda bize yardımcı
olu! Bizleri düşmanlarımız karşısında muzaffer kıl!”
“Ömrünü faydasız, boş şeylerle geçiren, tarlaya tohum ekme vaktini kaçırmış olur.
Vaktinde tohum ekmeyen ise, hasat zamanı pişman olur. “
“Allah’tan Af ve afiyet isteyiniz. Çünkü, mümine İslamdan sonra af ve afiyetten daha
hayırlı bir şey verilmemiştir. Allaha teâlâ size dünyayı fethettirecek, açacaktır. Siz, ihtiyacınızdan
fazlasını almayınız!”