FATMA-ZEHRA
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 28 Ağu 2007
- Mesajlar
- 486
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
"Yasal değişikliklerin üniversitelerdeki her türlü eğitim öğretim ve akademik çalışmaları etkileyeceği inancında olan Üniversitelerarası Kurul, bu yasal değişikliklerle Cumhuriyet kazanımlarının yok olacağını ve kaybedeceklerimizin bir kez daha yerine konamayacağının bilincindedir. Kurulumuz Anayasa değişikliklerini yapanları ne yazık ki Türkiye'de laik düzenin yok olacağını ve üniversitelerde eğitim öğretim düzenini bozacağını fark edemeyen anayasa taslağı hazırlama komisyonu üyelerini ve bu görüşleri benimseyen veya sessiz kalanları bir kez daha uyarmayı kararlaştırmıştır."
Bu metni, baştaki, ‘Üniversitelerarası Kurul' ibaresinin olmadığını varsayarak okursanız eğer, hiç tereddüt etmeden, darbe hazırlığı yapan bir cuntanın uyarı formundaki ‘basın bildirisi' şeklinde görmeniz işten bile olmaz!
Tam bir, ‘cahilî' reaksiyonla karşı karşıyayız.
Kemiyet ve keyfiyet planında, düştüklerinde cirimleri kadar bile yer yakamayacak kadar kifayetsiz olan bu çağdaş hurafe yobazları, Medyanın malum çevrelerinden aldıkları güçle, tam bir meydan muharebesi pozisyonu almış durumdalar.
‘Bilimsellik' namıyla savundukları şey, kelimenin tam manasıyla çağdaş bir hurafe...
Ateizmin ve evrim teorisinin beş para etmez argümanlarını, kâinattaki tek mutlak hakikat olan vahye karşı konuşlandırarak savaşmayı ve inkârı da aşan bir hakaret formuna dönüştürerek saldırmayı matah bir şey zannediyorlar...
Kifayetsizliklerinin bilincinde olduklarından, kurulu düzenin kendilerine altın bir tepsi içerisinde sunduğu makam ve mansıpları muhafaza için, eğip bükmeyecekleri tarafları yok!
Bunun için, "Ordu gayet tabii ki darbe yapabilir, niye yapmasın?" da derler, "bir komutanla telefonda bile konuşurken ayağa kalktığını, önünü iliklediğini" de...
İlmin izzet ve onurundan habersiz oldukları için, bilimin ideolojik formu olan ‘bilimselliğin' ürettiği zavallılık kompleksi nedeniyle her türlü aşağılanmayı sindirmekte asla zorlanmazlar.
Zira onlar için önemli olan hak ve hakikat değil, şartların kendilerine sağladığı menfaatlerdir.
Bu yüzden, hakaretten maada sermayesi olmayan medya kalemşorlarıyla, İslâmî değerlere ağız dolusu küfürler savuran şirret siyasilerle ve karanlık ilişkileriyle maruf kimselerle aynı safta durmaktan zerre kadar imtina etmezler.
Çete elebaşlarının, terör müdafilerinin, ayrılıkçılık fitnesini savunanların, soygun ve talan faillerinin ve bilumum dinsizlik müddeilerinin bu çağdaş hurafe yobazlarıyla aynı safta ve aynı çizgide buluşmalarını sağlayan nasıl bir menfaattir Allah aşkına?
Dikkat ediniz, söz konusu olan İslâm düşmanlığı ise, tüm görüş ve tarz farklılıkları biranda uçuveriyor ve geriye sadece bu tiksinti veren ittihat kalıyor!
İstisnasız tamamı, kurulu düzenin emzirdiği çocuklar olan bu zıt kardeşler, yerine göre düşman, yerine göre canciğer kuzu sarması rolü oynamakta pek mahirler görüldüğü üzere.
Bugün, ulusalcısıyla, Kürtçüsüyle, yazar ve çizeriyle, Üniversitelerarası kurul üyeleriyle, tekaüde ayrılmış bürokrat eskileriyle, her taşın altından çıkan çete mensuplarıyla, mason ayini müdavimi karanlık eşhasın siyasi partilerdeki küfürbaz uzantılarıyla, Lions kulüpleriyle ve medya patronlarıyla harmanlanarak elde edilen bu ürküntü verici tablo, ibretle ve dehşetle izlediğimiz bir Türkiye kâbusundan başka bir şey değildir!
Fondaki karanlık arka planın, Amerikan, Avrupa ve İsrail siluetleri olduğunu görmek ise, tüm karartmalara ve tüm karanlığına rağmen, hiçte zor değil...
Başörtüsünün şahsında, İslâm'a ve Kur'an ayetlerine amansızca düşman olduklarını belli etmek maksadıyla, tıpkı bir ilkokul müsameresini andıran eylemlere ne demeli peki?
Kelimenin tam manasıyla bir çadır tiyatrosu...
Karanlık ve mide bulandırıcı...
Ve şunu anladık ki, bu güruh asla ve kat'a iflah ve ıslah olmayacak...
Görecekseniz, bundan sonra toplumsal hayatta cereyan edecek bu türden her hadiseyi mutlaka dinle, imanla, başörtüsüyle ve toplumun ahlâk değerleriyle ilişkilendireceklerdir!
Bulundukları her platformdan salvolar savuracak, savaş çığlıkları atacaklardır!
Çünkü bunlar, halka amansızca düşmandırlar!..
Vehimlerinin ürettiği korkuyla paranoyak oldular önce ve sonrasında, o çok önemsedikleri statülerinin ellerinden uçup gideceğini anladıkları için adeta cinnet geçirdiler...
Bu acınılası psikolojik halleri kaçınılmaz olarak küstahlık üretti...
Bunun devamında savaş var artık.
Hürriyet gazetesinin 28 Şubat sürecinde attığı başlıktaki gibi, ‘Topyekûn bir savaş!'
Allah şerlerinden muhafaza buyursun!.."
Gördüğünüz gibi, yanılmamışız ve şerlerinden, bir kez daha, Allah'a sığınıyoruz.
Bu metni, baştaki, ‘Üniversitelerarası Kurul' ibaresinin olmadığını varsayarak okursanız eğer, hiç tereddüt etmeden, darbe hazırlığı yapan bir cuntanın uyarı formundaki ‘basın bildirisi' şeklinde görmeniz işten bile olmaz!
Tam bir, ‘cahilî' reaksiyonla karşı karşıyayız.
Kemiyet ve keyfiyet planında, düştüklerinde cirimleri kadar bile yer yakamayacak kadar kifayetsiz olan bu çağdaş hurafe yobazları, Medyanın malum çevrelerinden aldıkları güçle, tam bir meydan muharebesi pozisyonu almış durumdalar.
‘Bilimsellik' namıyla savundukları şey, kelimenin tam manasıyla çağdaş bir hurafe...
Ateizmin ve evrim teorisinin beş para etmez argümanlarını, kâinattaki tek mutlak hakikat olan vahye karşı konuşlandırarak savaşmayı ve inkârı da aşan bir hakaret formuna dönüştürerek saldırmayı matah bir şey zannediyorlar...
Kifayetsizliklerinin bilincinde olduklarından, kurulu düzenin kendilerine altın bir tepsi içerisinde sunduğu makam ve mansıpları muhafaza için, eğip bükmeyecekleri tarafları yok!
Bunun için, "Ordu gayet tabii ki darbe yapabilir, niye yapmasın?" da derler, "bir komutanla telefonda bile konuşurken ayağa kalktığını, önünü iliklediğini" de...
İlmin izzet ve onurundan habersiz oldukları için, bilimin ideolojik formu olan ‘bilimselliğin' ürettiği zavallılık kompleksi nedeniyle her türlü aşağılanmayı sindirmekte asla zorlanmazlar.
Zira onlar için önemli olan hak ve hakikat değil, şartların kendilerine sağladığı menfaatlerdir.
Bu yüzden, hakaretten maada sermayesi olmayan medya kalemşorlarıyla, İslâmî değerlere ağız dolusu küfürler savuran şirret siyasilerle ve karanlık ilişkileriyle maruf kimselerle aynı safta durmaktan zerre kadar imtina etmezler.
Çete elebaşlarının, terör müdafilerinin, ayrılıkçılık fitnesini savunanların, soygun ve talan faillerinin ve bilumum dinsizlik müddeilerinin bu çağdaş hurafe yobazlarıyla aynı safta ve aynı çizgide buluşmalarını sağlayan nasıl bir menfaattir Allah aşkına?
Dikkat ediniz, söz konusu olan İslâm düşmanlığı ise, tüm görüş ve tarz farklılıkları biranda uçuveriyor ve geriye sadece bu tiksinti veren ittihat kalıyor!
İstisnasız tamamı, kurulu düzenin emzirdiği çocuklar olan bu zıt kardeşler, yerine göre düşman, yerine göre canciğer kuzu sarması rolü oynamakta pek mahirler görüldüğü üzere.
Bugün, ulusalcısıyla, Kürtçüsüyle, yazar ve çizeriyle, Üniversitelerarası kurul üyeleriyle, tekaüde ayrılmış bürokrat eskileriyle, her taşın altından çıkan çete mensuplarıyla, mason ayini müdavimi karanlık eşhasın siyasi partilerdeki küfürbaz uzantılarıyla, Lions kulüpleriyle ve medya patronlarıyla harmanlanarak elde edilen bu ürküntü verici tablo, ibretle ve dehşetle izlediğimiz bir Türkiye kâbusundan başka bir şey değildir!
Fondaki karanlık arka planın, Amerikan, Avrupa ve İsrail siluetleri olduğunu görmek ise, tüm karartmalara ve tüm karanlığına rağmen, hiçte zor değil...
Başörtüsünün şahsında, İslâm'a ve Kur'an ayetlerine amansızca düşman olduklarını belli etmek maksadıyla, tıpkı bir ilkokul müsameresini andıran eylemlere ne demeli peki?
Kelimenin tam manasıyla bir çadır tiyatrosu...
Karanlık ve mide bulandırıcı...
Ve şunu anladık ki, bu güruh asla ve kat'a iflah ve ıslah olmayacak...
Görecekseniz, bundan sonra toplumsal hayatta cereyan edecek bu türden her hadiseyi mutlaka dinle, imanla, başörtüsüyle ve toplumun ahlâk değerleriyle ilişkilendireceklerdir!
Bulundukları her platformdan salvolar savuracak, savaş çığlıkları atacaklardır!
Çünkü bunlar, halka amansızca düşmandırlar!..
Vehimlerinin ürettiği korkuyla paranoyak oldular önce ve sonrasında, o çok önemsedikleri statülerinin ellerinden uçup gideceğini anladıkları için adeta cinnet geçirdiler...
Bu acınılası psikolojik halleri kaçınılmaz olarak küstahlık üretti...
Bunun devamında savaş var artık.
Hürriyet gazetesinin 28 Şubat sürecinde attığı başlıktaki gibi, ‘Topyekûn bir savaş!'
Allah şerlerinden muhafaza buyursun!.."
Gördüğünüz gibi, yanılmamışız ve şerlerinden, bir kez daha, Allah'a sığınıyoruz.