HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
HUNEYN SAVAŞI
Müslümanlar tarafından Mekke’nin fethinin gerçekleştiğini anlayan Hevazin kabilesi kendisine karşı da savaşılacağından ve yurtlarından kovulacaklarından korktular. Müslümanlara karşı koyma hazırlığına giriştiler. Nadrilî Malik b. Avf, Hevazin ve Sakif kabilelerini bir araya toplayarak Evtas vadisinde konaklamak üzere yola düştüler. Mekke’nin fethinden onbeş gün sonra haber müslümanlara ulaşınca bu iki kabile karşılaşmak üzere hazırlıklara girişmişlerdi. Ancak Malik, orduya Evtas vadisinde ikâmet etmiyerek Huneyn tepelerini geçip vadinin dar boğazında yerleşmelerini emretti. Orada orduyu tam bir savaş düzenine koyduktan sonra onlara; "Müslümanlar vadiye indikleri zaman yek vücud halinde hepiniz birden hücum edeceksiniz, böylece onların safları dağılır. İslâm ordusu birbirine karışır, birbirini vurmaya başlarlar ve böylece çok şiddetli bir hezimete uğramış olurlar" dedi. Malik hazırladığı bu planı tahakkuk ettirmek için müslümanları beklemeye başladı. Müslümanların oraya gelişleri bir kaç gün sürdü. Resul (sas), Mekke fethine katılan onbin kişilik bir ordu ve Mekke'de Kureyşlilerden müslüman olan ikibin kişilik bir kuvvetin katılmasıyla yekûn onikibin kişilik savaş için hazırlıklı kalabalık bir ordu ile yola çıktı. Akşam gün batarken Huneyn'e vardılar. Fecir'den biraz öncesine kadar orada ikâmet ettiler. Geceden geriye kalan bu kısımda İslâm ordusu harekete geçti. Resul (sas) beyaz katırına binmiş olarak ordunun arkasından gidiyordu. Vadiye doğru iniyorlardı. Birdenbire düşmanın hücumuna maruz kaldıklarını anladılar. Malik b. Avf, müslümanlara yek vücud halinde saldırmaları için kesin emir vermişti. Müslümanlar sabahın kör karanlığında neye uğradıklarını bilemeden her taraftan üstlerine ok ve kılıç darbeleri inip kalkıyordu. Bu ani saldırı karşısında ne yapacaklarını şaşırıp dehşete düştüler. Büyük bir bozguna uğrayarak geri döndüler. Korku ve dehşet bütün orduyu sardı. Düşmanlarından gelen bu ani saldırıdan paniğe kapıldılar ve ne yapacaklarını şaşırdılar. Ordunun arkasından gelen Resululah'ı bile unuttular. Savaş meydanında Resulullah (sas) ile Abbas'tan başka hiç kimse kalmadı. Ordu, hiç bir şeye bakmadan bozguna uğramış kaçıyordu. Ensar, Muhacir ve ehli beytinden çok az bir cemaatın etrafını sardığı Resul (sas) yerinde ve şöyle sesleniyordu: "Ey insanlar nereye?!"
Fakat bozguna uğramış ordu, Peygamber'in bu çağrısını işitmiyordu. Uğradıkları ölüm dehşeti ve şaşkınlık, Resul'ün çağrısına dönüp bakma fırsatı vermemişti. Hevazin ve Sakifliler, müslümanlar üzerine şiddetli hücumlarda bulunuyor, nerede kavuşurlarsa kılıç ve oklarla saldırıyorlardı.
Müslümanlar ise arkalarını dönüp kaçıyorlardı. Bu hengame ve şaşkınlık içaresinde Resul'ün çağrısını işitmemiş ve ona icabet de edememişlerdi. İşte bu ayırıcı anda o, en güzel bir tavırla hareket etti. Bu an en sıkıntılı ve korkunç saatlerdi. Bütün ordu, gerek ashabı gerekse yeni müslüman olanlar hepsi kaçıyorlardı. Resul (sas) ise onları geri dönmeye çağırıyor, fakat onun sözünü işitmiyorlardı. Resul (sas)'in uğradığı bu hezimetten istifade ederek yeni müslüman olanlar birtakım çirkin lakırdılar da söylüyorlardı. Kelde b. Hanbel; "Dikkat edin,sihir bugün bozuldu." Şeybe b. Osman b. Ebî Talha da; "Muhammed'in bugün intikamını almış bulunuyorum." Ebu Süfyan ise; "Müslümanların hezimeti, denize kadar devam eder." diyordu. Bu sözleri söyleyenler Mekke'de müslüman olup Resul (sas) ile birlikte beraber savaşmak için İslâm ordusuna katılan kimselerdi. Fakat yenilgi, kalplerinde gizli olanı meydana çıkarmıştı. Niyetleri meydana çıkmış olanlara mukabil ihlaslı sahabeler de kaçıyorlardı. Bundan dolayı bu savaşı kazanmak hususunda herhangi bir ümit söz konusu değildi. Bunun için Resul (sas)'in durumu çok kritik idi. Bu an ve saat belki en sıkıntılı anlar idi.
İşte bu sıkıntılı anda Resulullah çarpışma meydanında kalmaya karar verdi. Savaş meydanına doğru ilerleyerek beyaz katırını düşmana doğru sürdü. Beraberinde amcası Abbas ile amcası olan Haris b. Abdulmuttalib oğlu Ebu Süfyan bulunuyordu. Ebu Süfyan ileri gitmemesi için katırının dizgininden tutmuştu. Amcası Abbas ise gür sesiyle bütün insanları geri dönmeye çağırarak şöyle diyordu: "Ey barındıran ve yardım eden Ensar topluluğu, ey Rıdvan (Şemure) ağacının altında Peygambere biat eden mert Medineliler! Buraya geliniz." Abbas, bu çağrıyı durmadan tekrarlıyordu. Ancak böylece vadinin her tarafından Abbas'ın sesine cevaplar gelmeye, hezimete uğramış müslümanlar bu sesi işitip Allah Resulü'nü ve cihadı hatırlamaya başladılar. Müşriklerin galibiyeti ve şirkin zafere ulaşmasından dolayı uğradıkları hezimeti bir an düşündüler. Bu hezimetin din ve müslümanlara getireceği felaketi anladılar. Hemen her taraftan Abbas'ın çağrısına cevap verdiler. Tekrar savaş meydanına dönerek bütün bir cesaret ve nadir bir kahramanlıkla savaşın en kızgın yerine daldılar. Resul (sas)'in etrafında toplanmaya başladılar. Her an sayıları artıyordu. Çarpışmaya girip düşmanla vuruşmaya başladılar. Resulullah her an biraz daha rahatlıyordu. Kumdan bir avuç alıp; ÔÇåÊ ÇáæÌæå "Yüzleri çirkinleşsin" diyerek düşmanın yüzüne doğru savurdu. Müslümanlar, Allah yolunda ölümü basit görerek savaş meydanına atıldılar. Savaş şiddetlenince, Hevazin ve Sakif kabileleri yok olup gideceklerini anladılar, arkalarında mal ve kadınları müslümanlara ganimet bırakarak kaçmaya başladılar. Arkalarını takip eden müslümanlar, büyük bir kısmını öldürdükleri gibi bir çoğunu da esir ettiler. Geri kalanı Evtas vadisinde kadar kovaladılar. Evtas'tan onların birçoğunu öldürdüler ve onları büyük bir yenilgiye uğrattılar. Kumandanları Malik b. Avf, Taif'e kaçıp oraya sığındı. Burada da Allah, mü'minlere büyük bir zafer nasib etti. Nitekim Allah şöyle buyurdu:
"Allah, bir çok yerde ve Hüneyn gününde size yardım etmişti. Hani çokluğunuz sizi şımartmış idi. Fakat o çokluğunuz size hiç bir fayda vermedi. Bütün genişliğine rağmen yer, size dar gelmişti. Sonra geri dönerek kaçmıştınız. Sonra Allah, Resulü'ne ve mü'minlere sükünet indirdi ve görmediğiniz askerlerle sizi destekledi. Böylece kâfirleri cezalandırdı. Bu, kâfirlerin cezasıdır. Sonra Allah, dilediklerinin tevbesini kabul etti. Allah Gafur ve Rahim'dir." (Tevbe 25-26)
Müslümanlar, bu savaşta çok büyük ganimetler elde ettiler. Yapılan sayıma göre o gün 22.000 deve, 40.000 koyun, 4.000 okka gümüş ve müşriklerden öldürülenler bir çoktu. Esir edilen 6.000 kişi idi. Bunlar eli bağlı olarak Ci’rane vadisine nakledildiler. Müslümanlardan öldürülenlerin sayısı her ne kadar belli değilse de onlar da çok idi. Siret kitaplarının yazdığına göre o gün müslümanlardan iki kabile yok edilmişti. Resulullah (sas), bu öldürülenlerin üzerine namaz kıldı.
Resulullah ganimet ve esirleri Ci’rane vadisine bırakıp Malik b. Avf'ın sığındığı Taif'i kuşatmaya başladı. Fakat Taif, Sakif kabilesinin oturduğu bir yer olup, etrafı kale ile çevrili idi. Halkı kale savaşını iyi bilen, büyük servetlere sahip kimselerdi. Sakifliler iyi ok atıyorlardı. Müslümanlara ok atarak onlardan bir gurubu öldürdü. Bu kaleleri fethetmek, müslümanlara pek kolay olmayacaktı. Onun için müslümanlar, uzaktan kaleyi kuşattılar. Allah'ın vereceği zaferi beklemeye durdular. Resul (sas) mancınık savaşını gerçekleştirmek için Beni Devs kabilesinden yardım istedi. Dört gün sonra yanlarında edavatları olduğu halde geldiler. Müslümanlar, Taif şehrini mancınıkla dövmeye başladılar. Oraya mancınıkla atılan gülleler gönderildi. Onlardan birini tam kalenin dibine düşürebildiler. Sonra yakmak için Taif şehrinin duvarlarına tırmandılar. Fakat farkına varmadıkları bir olay ile karşılaştılar. Ateşte kızdırılmış ve kor haline getirilmiş demir parçaları, mancınıkları yakmak üzere onların üzerine atılıyordu. Sakif, demir parçalarını ateşte kızdırıp tam bir kor haline geldikten sonra mancınıkların üzerini atıyor ve onları yakıyordu. Bunun karşısında müslümanlar kaçmaya mecbur kaldılar. Sakifliler kaçan müslümanlara oklar atıp onlardan bir gurubu öldürdü. Böylece müslümanların Taif'e girişleri geri püskürtüldü. Bu defa teslim olmalarını gerçekleştirmek için üzüm bağlarını yakıp yıktılar. Fakat bu da bir çare olmadı. Sakifliler yine teslim olmadılar.
Haram aylar girmiş Zilkâde ayı görünmüştü. Resul (sas) Taif'ten Mekke'ye döndü. Esirlerin ve ganimetlerin bulunduğu Ci'rana vadisine indi. Resul (sas), Malik b. Avf'a eğer müslüman olarak geri gelirse mal ve ehli ile yüz deve vereceğine dair verdiği söze binaen Malik müslümanlığı kabul etti. Resulullah'ın kendisine vaad ettiği şeyleri aldı. Halk, ganimetten kendi paylarına düşecek şeylerin azalacağından endişeye düştü. Çünkü, eğer her Hevazinli bu şekilde gelirse onlara malları geri verileceğinden kendilerine bir şey kalmayacağı zehabına kapıldı. Onun için ganimetin bir an evvel aralarında taksim edilmesi, herkesin kendi payına düşeni alması hususunda ısrar ettiler. Bu konuda kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar ve bu fısıltı Resul (sas)'e ulaştı. Bunun üzerine Resul (sas), bir devenin yanında durdu ve boynundan bir tüy koparıp iki parmağı arasına alıp havaya kaldırdıktan sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Sizin ganimetinizden benim elime geçecek olan şu tüy gibi ancak beşte birdir. O da sizin olsun." Adaletle taksim edilmesi için herkesin aldığı ganimeti ortaya getirmelerini emretti. Sonra şöyle dedi: "Bir iğne dahi olsa hakkı olmayarak alan kimseye Kıyamet'te o, rezillik ateş olsun." (Ahmed b. Hanbel, Müs. Mükessirin min es-Sahabe, 6441) Sonra ganimet beşe taksim edildi. Beşte birini kendisine ayırdı. Geri kalanını da ashabına dağıttı. Kendisine aldığı beşte birini ise zamanla kendisine baş düşmanlık yapmış olan kimselere verdi. Ebu Süfyan, oğlu Muaviye, Haris b. El-Haris, Haris b. Hişam, Süheyl b. Amr, Huvetib b. Abduluzza, Hakim b. Hazzam, A’la b. Caniye es-Sakfiy, Uyeyne b. Husn, Akra’ b. Habis, Malik b. Avf Nusrıy, Safvan b. Umeyye ve diğer aşiretlerin ileri gelenlerine kalblerini İslâm'a ısındırmak için kendi paylarından fazla olmak üzere yüzer deve daha verdi. Bunların bütün ihtiyaçlarını yerine getirdi.
O gün mal taksim edilirken Resulullah sınırsız bir cömertlik ve müsamaha ile olgunluk, deneyimlilik ve siyaset içerisinde bulunuyordu. Fakat Resulullah'ın bu davranışı, Ensar'dan bazı müslümanların kendi aralarında, "Vallahi Resulullah kavmine kavuştu." demelerine sebeb oldu. Resulullah'ın bu davranışı kendilerine tesir etmişti. Sa'd b. Ubade bu sözü Resulullah'a anlattı. Bunun üzerine Resulullah (sas) ona;
"Ey Sa'd, sen nerdesin?" dedi. Sa'd ise; "Ben kavmimden bir kimseyim" dedi. Sa'd, kavminin sözünü teyid edince, Resulullah (sas); "Kavmini bana topla" dedi. Sa'd, kendi kavmini topladı. Resulullah (sas) onlara şöyle dedi: "Sizden bana bazı sözler intikal etti. Ey insanlar! Ben size gelirken yolunuzu bilmiyordunuz. Allah, size hidayet etmedi mi? Fakir idiniz, sizi zengin kılmadı mı? Birbirinize düşman idiniz, Allah kalplerinizi bir araya getirmedi mi?" Bu sözler üzerine Ensar; "Evet, Allah ve Resulü'nden minnet ve fazilet gelmiştir" dedi. Resulullah (sas); "Vallahi, eğer isteseydiniz şöyle derdiniz : 'Sen bize gelirken herkes seni yalanlıyordu, biz seni tasdik ettik. Güçsüz idin, sana yardım ettik. Kovulmuş ve sürgün edilmiş idin, biz seni barındırdık. Fakirdin, sana yardım ettik.' Ey Ensar topluluğu, herkes koyun ve deve ile evlerine giderlerken siz Allah Resulü ile birlikte evlerinize dönmeyi istemez misiniz? Muhammed'in nefsini elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, eğer hicret olmasaydı ben Ensardan biri olurdum. Eğer insanlar bir gurub, Ensar da bir gurub olsalar ben Ensar cemaatına katılırdım. Ey Allahım! Ensar'a, Ensar'ın çocuklarına ve torunlarına merhamet et!" dedi. (Ahmed b. Hanbel, Müs. Mükessirin, 11305)
Resulullah (sas) daha sözünü bitirmemişti ki, bütün Ensar hüngür hüngür ağlamaya başladı. Akan göz yaşları sakallarını ıslattı. "Biz, bir kısmet olarak Allah Resulü'ne ve onun taksimine razıyız" dediler. Sonra herkes kendi yerlerine döndü. Bundan sonra Resulullah ve beraberindekiler, Umre için ihrama girmek üzere Ci'rane'den Mekke'ye doğru yola çıktılar. Umreyi yaptıktan sonra Utab b. Useyd'i Mekke'ye vali tayin etti.
Müslümanlar tarafından Mekke’nin fethinin gerçekleştiğini anlayan Hevazin kabilesi kendisine karşı da savaşılacağından ve yurtlarından kovulacaklarından korktular. Müslümanlara karşı koyma hazırlığına giriştiler. Nadrilî Malik b. Avf, Hevazin ve Sakif kabilelerini bir araya toplayarak Evtas vadisinde konaklamak üzere yola düştüler. Mekke’nin fethinden onbeş gün sonra haber müslümanlara ulaşınca bu iki kabile karşılaşmak üzere hazırlıklara girişmişlerdi. Ancak Malik, orduya Evtas vadisinde ikâmet etmiyerek Huneyn tepelerini geçip vadinin dar boğazında yerleşmelerini emretti. Orada orduyu tam bir savaş düzenine koyduktan sonra onlara; "Müslümanlar vadiye indikleri zaman yek vücud halinde hepiniz birden hücum edeceksiniz, böylece onların safları dağılır. İslâm ordusu birbirine karışır, birbirini vurmaya başlarlar ve böylece çok şiddetli bir hezimete uğramış olurlar" dedi. Malik hazırladığı bu planı tahakkuk ettirmek için müslümanları beklemeye başladı. Müslümanların oraya gelişleri bir kaç gün sürdü. Resul (sas), Mekke fethine katılan onbin kişilik bir ordu ve Mekke'de Kureyşlilerden müslüman olan ikibin kişilik bir kuvvetin katılmasıyla yekûn onikibin kişilik savaş için hazırlıklı kalabalık bir ordu ile yola çıktı. Akşam gün batarken Huneyn'e vardılar. Fecir'den biraz öncesine kadar orada ikâmet ettiler. Geceden geriye kalan bu kısımda İslâm ordusu harekete geçti. Resul (sas) beyaz katırına binmiş olarak ordunun arkasından gidiyordu. Vadiye doğru iniyorlardı. Birdenbire düşmanın hücumuna maruz kaldıklarını anladılar. Malik b. Avf, müslümanlara yek vücud halinde saldırmaları için kesin emir vermişti. Müslümanlar sabahın kör karanlığında neye uğradıklarını bilemeden her taraftan üstlerine ok ve kılıç darbeleri inip kalkıyordu. Bu ani saldırı karşısında ne yapacaklarını şaşırıp dehşete düştüler. Büyük bir bozguna uğrayarak geri döndüler. Korku ve dehşet bütün orduyu sardı. Düşmanlarından gelen bu ani saldırıdan paniğe kapıldılar ve ne yapacaklarını şaşırdılar. Ordunun arkasından gelen Resululah'ı bile unuttular. Savaş meydanında Resulullah (sas) ile Abbas'tan başka hiç kimse kalmadı. Ordu, hiç bir şeye bakmadan bozguna uğramış kaçıyordu. Ensar, Muhacir ve ehli beytinden çok az bir cemaatın etrafını sardığı Resul (sas) yerinde ve şöyle sesleniyordu: "Ey insanlar nereye?!"
Fakat bozguna uğramış ordu, Peygamber'in bu çağrısını işitmiyordu. Uğradıkları ölüm dehşeti ve şaşkınlık, Resul'ün çağrısına dönüp bakma fırsatı vermemişti. Hevazin ve Sakifliler, müslümanlar üzerine şiddetli hücumlarda bulunuyor, nerede kavuşurlarsa kılıç ve oklarla saldırıyorlardı.
Müslümanlar ise arkalarını dönüp kaçıyorlardı. Bu hengame ve şaşkınlık içaresinde Resul'ün çağrısını işitmemiş ve ona icabet de edememişlerdi. İşte bu ayırıcı anda o, en güzel bir tavırla hareket etti. Bu an en sıkıntılı ve korkunç saatlerdi. Bütün ordu, gerek ashabı gerekse yeni müslüman olanlar hepsi kaçıyorlardı. Resul (sas) ise onları geri dönmeye çağırıyor, fakat onun sözünü işitmiyorlardı. Resul (sas)'in uğradığı bu hezimetten istifade ederek yeni müslüman olanlar birtakım çirkin lakırdılar da söylüyorlardı. Kelde b. Hanbel; "Dikkat edin,sihir bugün bozuldu." Şeybe b. Osman b. Ebî Talha da; "Muhammed'in bugün intikamını almış bulunuyorum." Ebu Süfyan ise; "Müslümanların hezimeti, denize kadar devam eder." diyordu. Bu sözleri söyleyenler Mekke'de müslüman olup Resul (sas) ile birlikte beraber savaşmak için İslâm ordusuna katılan kimselerdi. Fakat yenilgi, kalplerinde gizli olanı meydana çıkarmıştı. Niyetleri meydana çıkmış olanlara mukabil ihlaslı sahabeler de kaçıyorlardı. Bundan dolayı bu savaşı kazanmak hususunda herhangi bir ümit söz konusu değildi. Bunun için Resul (sas)'in durumu çok kritik idi. Bu an ve saat belki en sıkıntılı anlar idi.
İşte bu sıkıntılı anda Resulullah çarpışma meydanında kalmaya karar verdi. Savaş meydanına doğru ilerleyerek beyaz katırını düşmana doğru sürdü. Beraberinde amcası Abbas ile amcası olan Haris b. Abdulmuttalib oğlu Ebu Süfyan bulunuyordu. Ebu Süfyan ileri gitmemesi için katırının dizgininden tutmuştu. Amcası Abbas ise gür sesiyle bütün insanları geri dönmeye çağırarak şöyle diyordu: "Ey barındıran ve yardım eden Ensar topluluğu, ey Rıdvan (Şemure) ağacının altında Peygambere biat eden mert Medineliler! Buraya geliniz." Abbas, bu çağrıyı durmadan tekrarlıyordu. Ancak böylece vadinin her tarafından Abbas'ın sesine cevaplar gelmeye, hezimete uğramış müslümanlar bu sesi işitip Allah Resulü'nü ve cihadı hatırlamaya başladılar. Müşriklerin galibiyeti ve şirkin zafere ulaşmasından dolayı uğradıkları hezimeti bir an düşündüler. Bu hezimetin din ve müslümanlara getireceği felaketi anladılar. Hemen her taraftan Abbas'ın çağrısına cevap verdiler. Tekrar savaş meydanına dönerek bütün bir cesaret ve nadir bir kahramanlıkla savaşın en kızgın yerine daldılar. Resul (sas)'in etrafında toplanmaya başladılar. Her an sayıları artıyordu. Çarpışmaya girip düşmanla vuruşmaya başladılar. Resulullah her an biraz daha rahatlıyordu. Kumdan bir avuç alıp; ÔÇåÊ ÇáæÌæå "Yüzleri çirkinleşsin" diyerek düşmanın yüzüne doğru savurdu. Müslümanlar, Allah yolunda ölümü basit görerek savaş meydanına atıldılar. Savaş şiddetlenince, Hevazin ve Sakif kabileleri yok olup gideceklerini anladılar, arkalarında mal ve kadınları müslümanlara ganimet bırakarak kaçmaya başladılar. Arkalarını takip eden müslümanlar, büyük bir kısmını öldürdükleri gibi bir çoğunu da esir ettiler. Geri kalanı Evtas vadisinde kadar kovaladılar. Evtas'tan onların birçoğunu öldürdüler ve onları büyük bir yenilgiye uğrattılar. Kumandanları Malik b. Avf, Taif'e kaçıp oraya sığındı. Burada da Allah, mü'minlere büyük bir zafer nasib etti. Nitekim Allah şöyle buyurdu:
"Allah, bir çok yerde ve Hüneyn gününde size yardım etmişti. Hani çokluğunuz sizi şımartmış idi. Fakat o çokluğunuz size hiç bir fayda vermedi. Bütün genişliğine rağmen yer, size dar gelmişti. Sonra geri dönerek kaçmıştınız. Sonra Allah, Resulü'ne ve mü'minlere sükünet indirdi ve görmediğiniz askerlerle sizi destekledi. Böylece kâfirleri cezalandırdı. Bu, kâfirlerin cezasıdır. Sonra Allah, dilediklerinin tevbesini kabul etti. Allah Gafur ve Rahim'dir." (Tevbe 25-26)
Müslümanlar, bu savaşta çok büyük ganimetler elde ettiler. Yapılan sayıma göre o gün 22.000 deve, 40.000 koyun, 4.000 okka gümüş ve müşriklerden öldürülenler bir çoktu. Esir edilen 6.000 kişi idi. Bunlar eli bağlı olarak Ci’rane vadisine nakledildiler. Müslümanlardan öldürülenlerin sayısı her ne kadar belli değilse de onlar da çok idi. Siret kitaplarının yazdığına göre o gün müslümanlardan iki kabile yok edilmişti. Resulullah (sas), bu öldürülenlerin üzerine namaz kıldı.
Resulullah ganimet ve esirleri Ci’rane vadisine bırakıp Malik b. Avf'ın sığındığı Taif'i kuşatmaya başladı. Fakat Taif, Sakif kabilesinin oturduğu bir yer olup, etrafı kale ile çevrili idi. Halkı kale savaşını iyi bilen, büyük servetlere sahip kimselerdi. Sakifliler iyi ok atıyorlardı. Müslümanlara ok atarak onlardan bir gurubu öldürdü. Bu kaleleri fethetmek, müslümanlara pek kolay olmayacaktı. Onun için müslümanlar, uzaktan kaleyi kuşattılar. Allah'ın vereceği zaferi beklemeye durdular. Resul (sas) mancınık savaşını gerçekleştirmek için Beni Devs kabilesinden yardım istedi. Dört gün sonra yanlarında edavatları olduğu halde geldiler. Müslümanlar, Taif şehrini mancınıkla dövmeye başladılar. Oraya mancınıkla atılan gülleler gönderildi. Onlardan birini tam kalenin dibine düşürebildiler. Sonra yakmak için Taif şehrinin duvarlarına tırmandılar. Fakat farkına varmadıkları bir olay ile karşılaştılar. Ateşte kızdırılmış ve kor haline getirilmiş demir parçaları, mancınıkları yakmak üzere onların üzerine atılıyordu. Sakif, demir parçalarını ateşte kızdırıp tam bir kor haline geldikten sonra mancınıkların üzerini atıyor ve onları yakıyordu. Bunun karşısında müslümanlar kaçmaya mecbur kaldılar. Sakifliler kaçan müslümanlara oklar atıp onlardan bir gurubu öldürdü. Böylece müslümanların Taif'e girişleri geri püskürtüldü. Bu defa teslim olmalarını gerçekleştirmek için üzüm bağlarını yakıp yıktılar. Fakat bu da bir çare olmadı. Sakifliler yine teslim olmadılar.
Haram aylar girmiş Zilkâde ayı görünmüştü. Resul (sas) Taif'ten Mekke'ye döndü. Esirlerin ve ganimetlerin bulunduğu Ci'rana vadisine indi. Resul (sas), Malik b. Avf'a eğer müslüman olarak geri gelirse mal ve ehli ile yüz deve vereceğine dair verdiği söze binaen Malik müslümanlığı kabul etti. Resulullah'ın kendisine vaad ettiği şeyleri aldı. Halk, ganimetten kendi paylarına düşecek şeylerin azalacağından endişeye düştü. Çünkü, eğer her Hevazinli bu şekilde gelirse onlara malları geri verileceğinden kendilerine bir şey kalmayacağı zehabına kapıldı. Onun için ganimetin bir an evvel aralarında taksim edilmesi, herkesin kendi payına düşeni alması hususunda ısrar ettiler. Bu konuda kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar ve bu fısıltı Resul (sas)'e ulaştı. Bunun üzerine Resul (sas), bir devenin yanında durdu ve boynundan bir tüy koparıp iki parmağı arasına alıp havaya kaldırdıktan sonra şöyle dedi:
"Ey insanlar! Sizin ganimetinizden benim elime geçecek olan şu tüy gibi ancak beşte birdir. O da sizin olsun." Adaletle taksim edilmesi için herkesin aldığı ganimeti ortaya getirmelerini emretti. Sonra şöyle dedi: "Bir iğne dahi olsa hakkı olmayarak alan kimseye Kıyamet'te o, rezillik ateş olsun." (Ahmed b. Hanbel, Müs. Mükessirin min es-Sahabe, 6441) Sonra ganimet beşe taksim edildi. Beşte birini kendisine ayırdı. Geri kalanını da ashabına dağıttı. Kendisine aldığı beşte birini ise zamanla kendisine baş düşmanlık yapmış olan kimselere verdi. Ebu Süfyan, oğlu Muaviye, Haris b. El-Haris, Haris b. Hişam, Süheyl b. Amr, Huvetib b. Abduluzza, Hakim b. Hazzam, A’la b. Caniye es-Sakfiy, Uyeyne b. Husn, Akra’ b. Habis, Malik b. Avf Nusrıy, Safvan b. Umeyye ve diğer aşiretlerin ileri gelenlerine kalblerini İslâm'a ısındırmak için kendi paylarından fazla olmak üzere yüzer deve daha verdi. Bunların bütün ihtiyaçlarını yerine getirdi.
O gün mal taksim edilirken Resulullah sınırsız bir cömertlik ve müsamaha ile olgunluk, deneyimlilik ve siyaset içerisinde bulunuyordu. Fakat Resulullah'ın bu davranışı, Ensar'dan bazı müslümanların kendi aralarında, "Vallahi Resulullah kavmine kavuştu." demelerine sebeb oldu. Resulullah'ın bu davranışı kendilerine tesir etmişti. Sa'd b. Ubade bu sözü Resulullah'a anlattı. Bunun üzerine Resulullah (sas) ona;
"Ey Sa'd, sen nerdesin?" dedi. Sa'd ise; "Ben kavmimden bir kimseyim" dedi. Sa'd, kavminin sözünü teyid edince, Resulullah (sas); "Kavmini bana topla" dedi. Sa'd, kendi kavmini topladı. Resulullah (sas) onlara şöyle dedi: "Sizden bana bazı sözler intikal etti. Ey insanlar! Ben size gelirken yolunuzu bilmiyordunuz. Allah, size hidayet etmedi mi? Fakir idiniz, sizi zengin kılmadı mı? Birbirinize düşman idiniz, Allah kalplerinizi bir araya getirmedi mi?" Bu sözler üzerine Ensar; "Evet, Allah ve Resulü'nden minnet ve fazilet gelmiştir" dedi. Resulullah (sas); "Vallahi, eğer isteseydiniz şöyle derdiniz : 'Sen bize gelirken herkes seni yalanlıyordu, biz seni tasdik ettik. Güçsüz idin, sana yardım ettik. Kovulmuş ve sürgün edilmiş idin, biz seni barındırdık. Fakirdin, sana yardım ettik.' Ey Ensar topluluğu, herkes koyun ve deve ile evlerine giderlerken siz Allah Resulü ile birlikte evlerinize dönmeyi istemez misiniz? Muhammed'in nefsini elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, eğer hicret olmasaydı ben Ensardan biri olurdum. Eğer insanlar bir gurub, Ensar da bir gurub olsalar ben Ensar cemaatına katılırdım. Ey Allahım! Ensar'a, Ensar'ın çocuklarına ve torunlarına merhamet et!" dedi. (Ahmed b. Hanbel, Müs. Mükessirin, 11305)
Resulullah (sas) daha sözünü bitirmemişti ki, bütün Ensar hüngür hüngür ağlamaya başladı. Akan göz yaşları sakallarını ıslattı. "Biz, bir kısmet olarak Allah Resulü'ne ve onun taksimine razıyız" dediler. Sonra herkes kendi yerlerine döndü. Bundan sonra Resulullah ve beraberindekiler, Umre için ihrama girmek üzere Ci'rane'den Mekke'ye doğru yola çıktılar. Umreyi yaptıktan sonra Utab b. Useyd'i Mekke'ye vali tayin etti.