Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

HÜKÜM VE HÜKÜMLE İLGİLİ HUSUSLAR---2-1: Hakim: (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
HÜKÜM VE HÜKÜMLE İLGİLİ HUSUSLAR


--------------------------------------------------------------------------------


2-1: Hakim:
Hükümle ilgili konuların en önemlisi, en önceliklisi, en gereklisi hüküm çıkarırken kime müracaat edileceğini yani hakimin/hüküm koyucunun kim olduğunu açıkça bilmektir. Çünkü hükmü ve türünü bilmek bu bilgiye bağlıdır. Burada “hakimden” kasıt, her konuda yetkili olan yürütme otoritesine sahip olan kişi değildir. Bilakis hakimden kast olunan, eşya ve fiiller konusunda hüküm koyma yetkisine sahip kimsedir. Çünkü bu varlık âleminde hissedilen şeyler, insanın fiilleri ve insan fiilleri dışındaki eşyadır. Mademki insan bu kâinatta yaşamaktadır, öyle ise bu hususta bahis konusu olan insandır. Hüküm koymak da ancak insan için ve insanla alakalı olur. Şu halde insan fiilleri ve fiillerle alakalı eşya hakkında hüküm kaçınılmaz olmaktadır. Öyle ise bu konuda hüküm koyma yetkisine sahip tek varlık kimdir? Allah mı yoksa insan kendisi mi, başka bir ifade ile Şeriat mı akıl mı? Çünkü ‘bu Allah’ın hükmüdür’ diye bize bildiren Şeriattır ve insanı da hüküm koyucu yapan akıldır. O halde hüküm koyan, Şeriat mıdır, akıl mıdır?

Bu hükmün konusu; yani fiiller ve eşya hakkında hüküm olarak ortaya konulan şey ise, hüsn/güzellik ve kubuh/çirkinliktir. Çünkü hüküm koymaktan maksat şudur:

1-İnsanın fiil karşısındaki tavrını belirlemek; o fiili yapacak mı, yapmayacak mı ya da yapmakla yapmamak arasında serbest mi kalacağını tayin etmektir.

2-İnsanın fiillerini ilgilendiren eşya karşısındaki tavrını belirlemektir. O eşyayı alacak mı, terk mi edecek yoksa almakla terk etmek arasında serbest mi kalacağını tayin etmektir.

İşte, insanın bu tavrını tayin etmesi, karşı karşıya kaldığı şeye bakışına bağlıdır. O güzel midir, çirkin midir yoksa ne güzel, ne de çirkin midir? Bunun için istenilen hükmün konusu, hüsn ve kubuh meselesidir.

Güzellik ve çirkinlikle ilgili hüküm, akla mı yoksa Şeriata mı aittir? Zira hüküm koymakta bir üçüncü seçenek yoktur.

Buna cevap şöyledir: Fiiller ve eşya hakkında hüküm şu üç açıdan verilir:

1-Fiiller ve eşyanın ne olduklarına dair varlıkları açısından,

2-Fiiller ve eşyanın insan tabiatına ve fıtri/yaratılış eğilimlerine uygunlukları ve uygunsuzlukları açısından,

3-Yapılmalarının övülmesi, terk edilmelerinin yerilmesi ya da övülmeleri ve yerilmeleri -yani bunlar hakkında sevap ve cezanın olması ya da sevap ve cezanın olmaması- açısından.

Bunlar eşya hakkında hükmün üç yönüdür. Vakıa açısından olan birinci yönden, insan tabiatına uygun olması ve olmaması açısından olan ikinci yönden eşyalar hakkında hüküm vermek şüphesiz ki insanın bizzat kendisine -yani akıla- bırakılmıştır, Şeriata değil. Bu iki açıdan eşya ve fiiller hakkında hüküm veren akıldır. Şeriat bu ikisinden herhangi biri hakkında hüküm vermez. Zira Şeriatın bu ikisine bir müdahalesi yoktur. Örneğin; ilmin güzel, cehaletin çirkin olması gibi. Çünkü bunların vakıalarında kemal ve noksanlık açıkça ortadadır. Aynı şekilde zenginlik güzeldir ve fakirlik çirkindir. Boğulmakta olan kimseyi kurtarmanın güzel, haksız yere bir malı almanın ise çirkin sayılması örneğinde olduğu gibi insan tabiatı haksızlıktan hoşlanmaz ve helak olmak üzere olan birisine yardım etmeye meyleder. Aynı şekilde tatlı ve hoş şeylerin güzel, acı veren şeyin çirkin olması gibi. Örneklenen bütün bu hususlarda hüküm vermek için insanın hissettiği ve aklının kavradığı şeylerin/nesnelerin vakıasına veya hisseden ve aklı ile kavrayan insanın fıtratına uygunluğuna müracaat edilir. Onun için bu tür konularda güzelliğin ve çirkinliğin ne olduğuna Şeriat değil akıl karar verir. Yani bu iki açıdan eşya ve fiiller hakkında hüküm koyma yetkisi insana aittir, hakim/hüküm koyucu insandır.

Dünyada övülmeleri ve yerilmeleri, ahirette sevap ve ceza açısından fiiller ve eşya hakkında hüküm vermek; şüphesiz ki sadece Allah’a aittir, insana değil. Yani Şeriata aittir, akıla değil. Bu; imanın güzelliği, küfrün çirkinliği, itaatin güzelliği, isyanın çirkinliği, savaşta yalanın güzelliği, savaş dışında kâfir yönetici yanında da olsa yalanın çirkinliği gibidir.

Bu açıdan fiiller ve eşya hakkında hüküm vermenin akla ait olmayışının sebebi, aklın vakıasından dolayıdır. Zira akıl; hiss, vakıa, öncül bilgiler ve dimağ/beyinden oluşmaktadır. Hissetmek, aklı oluşturan unsurların en temel cüzüdür. İnsanın hissetmediği bir şey hakkında aklının hüküm vermesi mümkün değildir. Çünkü aklın eşyalar hakkında vereceği hüküm, eşyanın hissedilir oluşuyla mukayyet olduğundan, hissedilemeyen hususlar hakkında hüküm vermesi de imkânsızdır. Zulmün övülür-yerilir oluşu, insanın hissettiği hususlardan değildir. Çünkü o hissedilir bir şey değildir. Dolayısıyla akıl onun hakkında hüküm veremez. Zulmün övülmesi ya da yerilmesi, ona karşı tabiatında nefret veya yakınlık duygularının oluşmasına sebep olsa da, sadece bu duygular aklın o şey hakkında hüküm vermesinde yararlı olmaz. Bilakis hissetmek mutlaka gereklidir. Bundan dolayı aklın, fiil ve eşya hakkında övmek ve yermek açısından güzellik ve çirkinlik hükmü vermesi mümkün değildir. Bu sebeple aklın, eşya ya da fiiller hakkında övmek ve yermek hükmü vermesi caiz değildir. Çünkü bu hükmü vermek onun için erişilebilir değildir. Bu ona imkânsızdır.

Övmek ve yermek hükmünü koymayı insanın fıtri eğilimlerine terk etmek caiz değildir. Çünkü bu eğilimler, kendisine uygun düşene, övgüyle, ters düşene ise yergi ile hükmederler. Hâlbuki eğilimlere uygun düşen hususlar bazen zina, livata, hür insanları köleleştirmek gibi yerilen fiillerden olabilir. Ya da bazen de eğilimlere ters düşen hususlar, düşmanla savaşmak, sıkıntılara karşı sabretmek, ciddi bir eziyeti tahakkuk ettiren durumlarda hak söz söylemek gibi övülen fiillerden olabilir.

Hükmü; eğilimlere ve arzulara terk etmek, onları övgü ve yergiye ölçü yapmak demektir. Bu kesinlikle hatalı bir ölçüdür. Çünkü hükmü; eğilimlere ve arzulara terk etmek apaçık hatadır. Zira bu iş, hükmü vakıaya muhalif, hatalı kılar, ayrıca övme ve yerme hükmünü olması gerektiği hususa göre değil de şehvetlere ve arzulara göre verilir hale getirir. Bundan dolayı fıtri eğilimlerin övme ve yerme hükmü vermesi caiz değildir.

Mademki; aklın ve fıtri eğilimlerin övme ve yerme hükmü vermeleri caiz değildir, öyleyse övme ve yerme hükmünün verilmesini insana terk etmek caiz değildir. Buna göre övme ve yerme hükmünü veren Allah’tır insan değil, Şeriattır akıl değil.

Diğer taraftan eşya ve fiiller hakkında övme ve yerme hükmü insana terk edilirse, şahısların ve zamanın farklılığına bağlı olarak hüküm de farklılaşır. Zira eşya ve fiiller hakkında övme ve yerme yönünde sabit bir hüküm vermek insanın gücü dâhilinde değildir. Bundan dolayı eşya ve fiiller hakkında bu açıdan hüküm vermek Allah’a aittir insana değil, Şeriata aittir akıla değil. Zira bu açıdan hüküm vermekte aklın yetkisi yoktur. İnsanın bugün güzel diye hüküm verdiğine yarın çirkin diye hüküm verdiği, dün çirkin diye hüküm verdiğine aynı gün güzel diye hüküm verdiği görülen, bilinen bir husustur. Bu nedenledir ki aynı şey hakkındaki hüküm farklılaşmaktadır, sabit olmamaktadır. Böylece hükümde hata oluşmaktadır. Onun için övme ve yerme hükmünü akıla ve insana vermek caiz değildir.

Buna binaen, kulların fiilleri ve bu fiillerle ilgili eşyalar hakkında övgü ve yergi bakımından hakimin insan değil Allah olması kaçınılmazdır. Yani hüküm koyucunun akıl değil Şeriat olması kaçınılmazdır.

Bu açıklamalar güzellik ve çirkinlik hakkında aklî delil yönüyle yapılan açıklamalardır.

Şer’î delil açısından ise; Şeriat, Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e tabi olmayı emretmesine ve arzuyu yermesine istinaden güzel ve çirkin konusunda hüküm vermeyi tekeline almıştır. Bu nedenledir ki övgü ve yergi açısından güzel, Şeriatın güzel bulduğu, çirkin de Şeriatın çirkin bulduğu şeydir. Şeriat açısından bu kesinlikle böyledir.

Fiiller ve eşya hakkında övgü ve yergi hükmünün verilmesi, insanın bunlar karşısındaki tavrını belirlemek için olur.

-Eşya bakımından hükmün verilmesi, insanın o eşyayı almasının caiz mi yoksa haram mı olduğunu açıklar. Zaten eşyanın vakıası açısından bundan başkası da düşünülemez.

-İnsanın fiilleri bakımından hükmün verilmesi ise; insanın o fiilleri yapması mı yoksa yapmaması mı isteniyor, ya da yapıp yapmamakta serbest mi bırakılıyor hususunu açıklar. Mademki; bu açıdan hüküm vermek sadece Şeriata aittir, öyle ise; insanın fiilleri ve bu fiillerle alakalı eşyalar hakkındaki hükümlerde akla değil Şeriata müracaat edilmelidir. Kulların fiilleri ve bunlarla alakalı eşyada sadece Şeriatın hükmü hakim olmalıdır.

Eşyaların helal ve haram olmaları; kulların fiilleri hakkında; vacib/farz, haram, Mendup, mekruh veya mubah olmaları açısından ayrıca bazı durumların ve sözleşmelerin ise; sebep veya şart veya engel veya sahih, batıl, fasid veya azimet ve ruhsat olmaları açısından hüküm vermek gibi hususların tamamında insanın tabiatına uyumluluğuna ya da uyumsuzluğuna ve vakıasının ne olduğuna bakılmaz. Bu hususlarda sadece dünyada övgüyü ve yergiyi, ahirette ise sevap ve cezayı gerektirmeleri bakımından hüküm verilir. Bu nedenledir ki bu hususlarda hüküm vermek sadece Şeriata aittir, akla değil. Dolayısıyla fiiller ve onlarla alakalı eşya hakkında bir takım durumlar, işler ve sözleşmeler hakkında gerçekten hüküm koyucu olan sadece Şeriat olmaktadır. Bu hususta aklın kesinlikle hüküm koyma yetkisi yoktur.


SLM AHSYET / HKM VE HKMLE LGL HUSUSLAR
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt