Hukuk ve Edebiyat Üzerine
Ali Rıza Yaman
Şüphe, Batı’nın özellikle son beş yüzyılına damgasını vuran hâl’dir. Bu hâl’in Batı tefekkürüne damgasının vurmasının sebeplerinin başında herhâlde akılın hakkını araması gelir.
İnanıyorum, o hâlde varım düşüncesinin hâkim olduğu dönemde, mütehakkim bir tavrın sahibi olan ve Meşşaî filozoflardan Aristo’yu tanıyıp, Aristo mantığını kendi tefekkürüne tatbik eden A. Thomas’ın öğretisini mütehakkim tavrını meşrulaştırmanın bir nevi âleti olarak gören Kilise azizlerince anlamak, anlamak için de akılı kullanıp yepyeni ufuklar kazanmak isteği engellendi.
Bu sürecin ardından, akıla hak ettiği payeyi vermek adına, tam zıt yönde inkişaflar yaşandı, şüphecilik nazariyeleştirildi, kartezyen endişe her alanda derinden hissedildi.
Bu endişe indirgemeci bir telâkkiyi de beraberinde getirmiştir.
İlmî tasnifler de bu telâkkiye dayanılarak yapılmış, ‘bir nokta olan ilim’, ancak ilimle elde edilebilecek cehalet sahiplerince çoğaltılmıştır.
Bunun nihayetinde de ‘bütün fikir’ idraki kaybolmuş, parça doğrular, ‘bütün’e irca kaygısı taşınmadığından, ‘bütün’e nispetle değerlendirilememiştir. Bütün’e nispetle değerlendirilemeyen parça doğrular da hakikate erdirici olmamış, tecrit ufku daralmış, bilmeyi bilen kâmil mânâda münevverler yok olmuş, tali meselelerde uzmanlaşan basit ‘literatiler’ türemiştir.
Bu literatiler özellikle hukuk sahasında, pozitivizmin ulus- devletler aracılığıyla gerçekleştirdiği huruç hareketi olan modernleştirmede önemli misyonlar edinmiş ve insan ve cemiyet ruhunun kötürümleşip, mefluç bir hâl belirtmesinin en büyük müsebbipleri olmuştur.
Oysa ki hukukun en bariz vasfı, bir yönüyle en derin tecride diğer yönüyle de en katı müşahhasa dair olmasıdır.
Hukukçunun en bariz vasfı ise ‘en derin tecritle en katı müşahhası birleştiren aksiyon’u gerçekleştirmesi, hukukun ‘yapma’ya değil ‘keşif’e dayalı olduğunu idrak etmesi ve bu idrak nispetinde keşif ehli olmasıdır.
Şahitlik ettiği zamanın hakkını verme kaygısında olan bir hukukçu meselâ, kuantum fiziğine ve kuantum fiziğinden yola çıkarak yepyeni bir dünya görüş inşâ edip onu bütün dünyaya teklif etme çabasına ne kadar ilgiliyse, Ali’nin Veli’yi öldürmesi, yahut dolandırmasıyla da o kadar ilgilidir, ilgili olmalıdır.
Ne olması gereken’i gözden ırak tutmak, onu ihmal etmek ve ne de olan’a sırt çevirmek. İkisi arasında bir yerde kıvamı bulmak, tutturmak ve hududu gözetmek, itidal üzere olmak ve oldurmak…
Bir yanı tefekkür ve nazariyata diğer yanı da pratik tatbikata dair olan hukuk alanında tecrit ufkunun daralmasının, saf tefekkür alanının ihmal edilmesinin, ‘olması gereken’e sırt dönülmesinin, insanın değişen ilgi, istek ve ihtiyaçlarına olması gereken’e nispetle çözüm üretilememesinin tezahürü, görülmekte olan dava sayısının yirmi milyona yakın olan TC’deki gibi, herkesin herkesle kavgasıdır.
Bizim için, insanı anlama çabasında, bu çabada, tecrit ufku kazanmada, ilmetmede ilk eşik; edebiyat… Edebiyat’ın edep’ten gelmesi, Hukuk Edebiyatı’nda İBDA Mimarı’ndan öğrendiğimiz şekliyle, din’in edep, edep’in de hadlere riayet olması yanında dil’i kullanmak, onun vasıta ve vesilesiyle eşya ve hâdiseleri teshir edip, ‘ol’ma ve oldurma hususiyetleri bile hukuk ile edebiyat arasındaki ilgi, alâka ve münasebetin ne olduğu hakkında fikir verir.
Tarihimizde tefekkürden beslenen, olması gereken’e dair söyleyecek sözü olup, şahitlik ettiği zamanın hakkını verme kaygısını taşıyan ve şairliğin çok ciddi bir iş olduğunu bilip, şiirdeki müphemliğin arkasına sığınıp fikrî zafiyetlerini gizleme yoluna gitmeyecek kadar namuslu olan büyük şairlerimizden bir çoğunun aynı zamanda hukukçu, birçok hukukçunun da aynı zamanda şair olması meramımızı anlatmada en müşahhas misâldir.
İstanbul kadılığı yapan ve divan edebiyatının zirve şahsiyetlerinden olan bir Baki…
Bağdat kadılığına tayin olunan ve fakat hemen ardından başka bir göreve tayin olduğu için kadılık yapamayan bir Nev’î…
Baki’nin, Nev’î’nin yanında Nedim’den Sünbülzâde Vehbi’ye kadar kadılık yapan bir çok divan şairi…
‘Çorak dönem’in edebiyat sahasında boy gösterenlerin arasında da birçok hukukçunun olduğunu görmek mümkün. Fuat Köprülü, Burhan Felek, Orhan Seyfi Orhon, Samed Ağaoğlu, Necati Cumalı, Ziya Osman Saba, Vüs’at O, yarım bıraksa da hukuk öğrenimi gören Atilla İlhan… aklımıza gelen ilk isimler.
Batı edebiyatına baktığımızda da edebiyat alanında temayüz eden bir çok hukukçunun varlığını görürüz. Bunlar arasında şahsımızın aklına gelen isim, hukuk öğrenimi gören, matematik alanında temayüz eden şair Valéry’dir.
Büyük Doğu Mimarı’nın yıllarca beklediği Beklenen’in saydığı vasıflarından biri de; ‘en derin tecritle en katı müşahhası birleştiren ve kitaplık çapta zuhur eden aksiyon dehâsı’dır… Bu aksiyonu gerçekleştiren ve hukuk öğrenimi gören ‘Beklenen’, eserlerinden birinde [Hukuk Edebiyatı –Nizam ve İdare Ruhu-] hususen bir romana dikkat çeker: Therese Etienne.
Hukuk edebiyatı literatüründe üzerinde ehemmiyetle durulması gereken bir diğer roman Suç ve Ceza’dır.
Cadı Kazanı (A. Miller) hukukun farklı farklı zaviyelerinden, dallarından çeşitli okumalara tâbi tutulabilir.
‘Rasyonel olanın irrasyonele ircaı’ olarak da hülâsa edebileceğimiz post- modern dönemin habercisi olan, aynı olayı birden çok kişinin ağzından vererek, gerçekliğin değişkenliğinden dem vuran Faulkner de hukuk edebiyatı zımnında anılması gereken yazarlardandır.
Suçun içtimaî veçhelerinin yanında, fakat ondan daha önce suçu ferdî vicdan zaviyesinden bir okumaya tâbi tutan bir Sefiller, bir Diriliş, bir Suç ve Ceza’ya mukabil, tıpkı Faulkner gibi, J. Steinbeck de suçu ‘insan tabiatı’ zaviyesinden bir okumaya tâbi tutar ve zulmedenlerin iktidarsızlıklarına Fareler ve İnsanlar’ında dikkat çeker. Fareler ve İnsanlar’ın yanında kendisine Nobel ödülünü kazandıran Gazap Üzümleri ve Bitmeyen Kavga da anılmaya değer eserlerdir.
Anılmaya değer diğer bir yazar Shakespeare’dir. Venedik Taciri ve III. Richard bir tarafa Koryalanus Faciası hukuk, ahlâk, kadınlık ve erkeklik keyfiyeti çerçevesinde, o zaviyeden okunası bir kitaptır. Kadınlık ve erkeklik keyfiyetinin ne olduğunu, erkek keyfiyetinden olan vakarın, gururun kadınsı bir hâl aldığında savaşçı erkeği nasıl bir felakete sürükleyeceğini anlatan ve bizce hukuk edebiyatı içinde görülmesi gereken bir kitaptır Koryalanus Faciası.