Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hukuk ile ilgili metinler (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
HUKUK İLE İLGİLİ METİNLER

Hukuk metinlerinin içerdiği düşünceleri araştırırken ve bu düşüncelerden birtakım hükümler çıkarırken, sadece söz ve terkipleri veya onların göstergelerini anlamak yetmez. Bu metinleri anlamak için herhangi bir ön bilgiye gerek yoktur. Hukuk metinlerini anlamak için şu iki noktaya dikkat etmek gerekir:

a- Hukukla ilgili söz ve terkiplerin anlamlarını bilmek,

b- Düşünce üzerinde yoğunlaşmak için belli birtakım bilgileri kullanmak. Başka bir ifadeyle, düşünce hakkında bir bir yargıya varmak.

Söz ve terkiplerin anlamını bilmek, bunların yazıldığı dili ve belli birtakım terimleri bilmeyi gerektirir. Ancak bu aşamadan sonra düşünceler ve hükümler üzerinde durulabilir. Yukarıda söz edilen iki noktanın, hukukla ilgili tüm düşüncelere uygulanması mümkün olmasına rağmen, bizim burada hukuktan kastettiğimiz herhangi bir hukuk değildir. Burada hukuk derken, sadece İslâm hukukunu kastediyoruz. Çünkü Müslümanlar olarak bize ancak kendi hukukumuzu incelemek düşmektedir. Zira bizim akidemizin zorunlu kıldığı kesin ve şüphesiz inanç, bizi sadece İslâm hukukuyla ilgili fikir yürütmekle sınırlı bırakmaktadır. İslâm hukuku dışındaki hukuk sistemleri bizi ilgilendirmez. Çünkü hukuk metni, zevk veya haz duymak için değil, muhtevasını kabul edip benimsemek için okunur. Hukuk metni araştırılırken amaç metnin muhtevasını benimsemektir. Üstelik İslâm hukuku dışında bir hukuk veya hüküm benimsememiz söz konusu değildir, yani haramdır. Edebiyat, düşünce ve siyaset gibi hukuk dışındaki metinleri okuyup, bu metinler hakkında araştırma yapmamızda herhangi bir sakınca yoktur. Fakat aynı şey hukuk metinleri için geçerli değildir. Zira edebi metinleri zevk ve haz duymak için okuruz. Fikri metinleri okuyup bu metinler hakkında araştırma yapmakla, okuduğumuz düşünceleri, iç dünyamızın benimsediği temel düşünceye göre değerlendirmiş oluruz. Siyasi metinleri ise, dış politikamızı nasıl tayin edeceğimizi öğrenmek için okuruz. Bu nedenle tüm bu metinleri okuyup araştırmada, onlar hakkında fikir yürütmede karşımıza herhangi bir engel çıkmaz. Fakat hukuk metinleri sadece ve sadece benimsenmek üzere okunur ve hakkında araştırma yapılır. İslâmi hukuk dışında herhangi bir hukuk sistemini benimsememiz mübah olmadığına göre, İslâm dışı hukuk metinlerini okuyup bu metinler hakkında araştırma yapmamız, bu konuda fikir yürütmemiz de doğru olmaz.

Düşünce akide üzerinde kurulur. Çünkü akide, düşüncenin doğru olup olmadığını gösteren bir ölçüttür. Düşünce, akide süzgecinden geçirilerek benimsenir ya da reddedilir. İslâm'ın hükümleri de kaynağını akideden aldığına göre bu, akideden doğan her hüküm şer'i hüküm olup yalnızca bu hüküm benimsenir. Kaynağını akideden almayan her hüküm ise akideyle uyuşsun veya uyuşmasın reddedilir. Bu nedenle biz bir hükmü benimserken İslâm'a uyup uymadığını değil, sadece İslâmi olup olmadığına bakarız. Çünkü İslâmi hüküm, bir şekilde kaynağını akideden alan ve ancak bundan sonra benimsenen hükümdür. Düşünce ise, kaynağını akideden almakla kalmaz, yapısı da akide üzerine kurulur. Zira Allah, "Oku!" emriyle bizlere sınırsız bir okuma serbestiyeti vermiştir. Fakat hayatın çözüm araçlarını yani İslâmi hükümleri benimsememiz gerektiğini öngören emriyle bu kayıtsız okuma ruhsatını imanla sınırlamış, iman dışı hükümleri benimsemeyi "tağut" olarak nitelemiştir. Demek ki hukuk metinlerinin okunmasına dair özel bir durum söz konusudur ve okuma serbestliği hukukla ilgili olmayan metinler için geçerlidir. Hukuk metinleri, yani hükümler ve hukuksal çözümler, bu kapsamın dışında kalmaktadır. Çünkü nasslar, hukuksal çözümlerin sadece benimseyip kabul etmek amacıyla ele alınabileceğini ön görmektedirler. Bu nedenle biz, İslâm hukuku dışındaki hukukla ilgili eserleri okumayız, incelemeyiz dolayısıyla da üzerinde düşünmeyiz. Bizim okuyacağımız, fikir yürüteceğimiz hukuk, sadece İslâmi hukuktur. Bu bağlamda hukuksal bir araştırmaya giriştiğimizde araştırma alanımıza giren sadece İslâmi hukuktur.

Hukukla ilgili düşünce, Arapça ve İslâmi düşünceleri iyi bilmeyi gerektirir. Fakat vakıayı çok iyi bir şekilde kavramak, sonra İslâmi hükmü bilmek ve ardından da bu hükmü vakıaya uygulamak, yani pratiğe geçirmek her şeyden önce gelir. Ortaya çıkarılan hüküm vakıaya uygunsa, bu hüküm vakıaya ait hükümdür. Vakıaya uygun değilse, vakıaya uygun hükmün araştırılması gerekir. Bu nedenle kanunlarla ilgili düşünceler, herkesin sahip olabileceği düşünceler değildir. Hukukla ilgili fikir yürütebilmek için, söz ve terkip bilgisine, hukukla ilgili birtakım bilgilere sahip olmak ve vakayı, yani ortaya çıkarılan hükmün vakıasını özümsemek gerekir. Kaldı ki, hukuksal metinler üzerinde fikir yürütmek için edebi metinlerde olduğu gibi sadece söz ve terkipler, fikri metinlerde olduğu gibi sadece anlam ve düşünceler ve siyasi metinlerdeki gibi sadece olay, vak'a ve koşullar yeterli değildir. Hukuk metinlerinde bunların hepsine dikkat etmek gerekir. Bu yönüyle hukuk metni üzerinde fikir yürütmek, diğer metinlere nazaran daha zordur. Çünkü hukuk metnini incelemek, aynı anda hem "derin" hem de "aydın" düşünmeyi gerektirir. Hukuk metnini incelemede "aydın" düşünme yeterli olsa bile, "derin" düşünme tek başına yeterli değildir. Zira "aydın" düşünme, ancak "derin" düşünme sonucunda ortaya çıkabilir.

Hukuk metinleri üzerinde akıl yürütmek, güdülen amaca göre değişir. Zira hukuk metinleri üzerinde akıl yürütmenin iki amacı vardır:

a- Şer'i hükmü benimsemek,

b- Yeni bir hüküm istinbat etmek, yani ortaya çıkarmak,

Sadece şer'i hükmü anlamak amacıyla akıl yürütmek, söz ve terkiplerin anlamlarını bilmeyi gerektirse de, söz dizimi, çekim bilgisi, dilbilim veya belağat ilimlerini bilmeyi gerektirmez. Şer'i hükmü anlamak amacıyla fikir yürütmede, Arapça okuyabilmek -yazma bilmeyebilir- yeterlidir. Çünkü Arapça metni okumak ve okuduğunu anlamak, şer'i hükümleri ihtiva eden metinleri anlamak için yeterlidir. Gerçi şer'i hükümleri ihtiva eden metinleri anlamak için, bu hükümlerle ilgili ön bilgilere sahip olmak da gerekir. Ancak bu hükümlerle ilgili bilinmesi kaçınılmaz olan temel bilgilere sahip olmak da yeterli olacaktır. Sözgelimi fıkıh usulü, ayet ve hadis bilmek gerekmez. Şer'i hükmü, şer'i olmayan hükümden ayırt etmek için yapılması gereken, sadece okumaktır. Aynı şekilde vakıanın bilinmesi de gerekmez. Hangi vakıanın hangi hükme ait olduğunu bilmek yeterlidir. Mesela konserve etinin hükmünü öğrenmek amacıyla okumak istediğinizde, murdar hayvanın etinin haram olduğunu bilmeniz yeterlidir. Dolayısıyla, İslâmi usullere göre kesilmeyen hayvanların etlerinden yapılan konserveler de haramdır. Aynı şekilde kolonyanın hükmünü öğrenmek için okumaya başlıyorsanız, sarhoşluk veren herşeyin haram olduğunu, kolonyanın da sarhoş edici bir madde olduğunu bilmeniz gerekir. Bu ve buna benzer örneklerde görüldüğü gibi, şer'i hükmü öğrenmek için hukuk metinleri üzerinde fikir yürütmede, kişinin araştırılan hükmün vakıasını yorumlayabilecek kadar ön bilgiye sahip olması yeterlidir.

"Şeri hükmü istinbat etmek yani ortaya çıkarmak için" akıl yürütmeye gelince, bu yolda sadece okumak yetmez. Herhangi bir şer'i hükmü ortaya çıkarmak için üç noktaya dikkat etmek gerekir. Bunlar:

Söz ve terkipler,

Şeri düşünceler

Düşüncenin, yani hukuksal hükmün vakıası.

Bunları sadece bilmek yeterli değildir. Hüküm çıkaracak seviyede bu bilgilere sahip olmak gerekir. Şer'i hükmü ortaya çıkarmak için akıl yürüten kişinin söz dizimi, çekim bilgisi, belağat vb Arap dilinin tüm dallarının yanı sıra, tefsir, hadis, fıkıh metotolojisini ve hakkında bir hüküm ortaya çıkaracağı vakıayı iyice bilmesi gerekir. Ancak bu konuları müçtehit düzeyinde bilmesi şart değildir. Bu konulara aşina olması yeterlidir. Mesela bilmediği bir sözcüğün anlamını öğrenmek için sözlüğe başvurabilir. Bir cümlenin veya kelimenin gramatik analizini öğrenmek için, bu alanda uzman bir kişiye veya bir kaynağa başvurabilir. Kafasına takılan bir hadisi, bir uzmanına sorabilir veya bir hadis kitabına müracaat edebilir. Anlamak istediği vakıayı hangi dine mensup olursa olsun uzman birine sorabilir veya vakıayla ilgili bir kitaba bakabilir. Yani kişinin allâme olması gerekmez. Bir hüküm ortaya çıkarabilecek düzeyde konuya aşina olması yeterlidir. Bunun anlamı şudur:

Şer'i hükmü ortaya çıkarmak için akıl yürüten kişinin, bu hükmü ortaya çıkarabilecek düzeyde bilgiye sahip olması gerekir. Bu nedenle hüküm çıkarma, şer'i hükümlere ilişkin minimum düzeyde bilinmesi gereken birtakım belli bilgilerden daha fazla bilgilere sahip olmayı gerektirse de yukarıda bahsedilen üç noktada müçtehit olmak gerekmez. Aşina olmak yeterlidir. Kaldı ki kişi hüküm çıkarabilecek seviyeye geldiğinde, içtihat yapabilecek düzeye gelmiş demektir. Bu açıdan herkes hüküm çıkarabilir veya içtihatta bulunabilir. Artık insan, Arap dili, İslâm hukuku ve hayatın gerçekleriyle ilgili zengin bir birikime sahiptir. Hüküm çıkarmada bu kaynaklara başvurup bunlardan istifade etme imkânı vardır. Demek ki şer'i hükümleri herkes anlayabilir. Daha fazla bilgiyi, yani daha geniş ön bilgilere sahip olmayı gerektirse de şer'i bir hüküm herkes tarafından çıkarılabilir.

Önceki dönemlerde içtihat ve istinbat yolunu daraltıp, kendilerini sadece hükümleri bilmekle sınırlı tutanların hepsi, taklitçi insanlardır. Tarihsel süreç içerisinde olaylar değiştiği halde, onlara paralel hükümler ortaya konmadı. Israrla İslâm hükümlerine bağlı olmayı gündeme getirip en yüksek, en geniş ve en açık düzeyde yaşam mücadelesine girişmek gerektiğini vurguluyorsak, her şeyden önce "taklit" aşamasından "istinbat" aşamasına yükselmemiz ve hayatla ilgili her şeye İslâmi çözümler getirmemiz gerekir. Kaldı ki elimizde engin bir bilgi birikimi vardır. Bu çözümler, istinbat için gerekli olan bilgiyi elde etmekten başka bir yükümlülük getirmez.

Gerçi şer'i hükmü bilmek, farz-ı ayn'dır. Şer'i hükmü istinbat etmek ise farzı kifayedir. Ancak olay ve vakaların sürekli değişim içinde olması ve İslâm'a göre İslâm hükümleri dışında bir hüküm benimsemenin haram olması, farz-ı kifayenin farz-ı ayn'dan daha az öneme sahip olduğu anlamına gelmez. Bu nedenle ümmet içinde büyük bir müçtehit topluluğu oluşturmak gerekir.

Görüldüğü gibi, hukuk metni üzerinde akıl yürütmek en zor düşünme biçimi olmasına rağmen, ister şer'i hükümleri tanımayı ister bu hükmü istinbat etmeyi hedeflesin, İslâm ümmeti için hayati bir öneme sahiptir. Bununla birlikte şer'i hükmü istinbat etmek, o kadar da kolay değildir, büyük bir dikkat ve yoğunluk gerektirir. Şer'i hükümlerle ilgili yeterli bilgilere sahip olmayan kişilerin istinbata girişmesi doğru değildir. Hukuki metinler üzerinde akıl yürütmenin ihtiyaç duyduğu şu üç noktayla ilgili yeterli bilgilere sahip olmak gerekir. Bunlar, daha önce belirtildiği gibi, Arap dilini, şer'i hükümleri ve vakıanın özünü bilmek ve nihayet şer'i hükmün bu vakıayla uyuşmasını sağlamaktır. Bunlar şer'i hükmü istinbat etmenin bir koşulu olmakla beraber, yukarıdaki üç nokta hakkında doğru bilgilere sahip olunduğunda böyle bir sonuç zaten kendiliğinden doğar.

Demek ki hukuk metni üzerinde akıl yürütmek için vakıayla ilişkilendirilen bilgilerin, bir hüküm ortaya çıkarabilecek seviyede belli ve yeterli bilgiler olmaları gerekir. Düşmanlarımız birtakım demagojilerle bizleri yanıltmayı öylesine başarmışlardır ki, balı arının dışkısı olarak algılar hale gelmişiz. Dolayısıyla baldan tiksinir olmuşuz. Yani İslâm hukukunu bize öylesine çirkin, öylesine hakir göstermişler ki, ondan yüz çevirir olmuşuz. Artık bu yanıltmacaların ortaya çıkma zamanı gelmiştir. Mutluluğumuzu, huzurumuzu ancak İslâm hükümleriyle gerçekleştirebileceğimizi iyice kavramamız gerekiyor. Mutluluğa ancak İslâm hükümlerini kavrayarak ve onları istinbat ederek, yani fıkıhla erişebiliriz. Medeni hukuk gibi İslâm'ın dışındaki tüm hukuk sistemlerinin "tağut"un hükümleri olduğunu ve Kur'an-ı Kerim'in sarih ayetlerinde bunlardan uzak durmamızın emredildiğini iyice özümsememiz gerekmektedir.

Ancak her halükarda hukuk metinleri, yani İslâm hukuku üzerinde akıl yürütme, herhangi bir metin üzerinde akıl yürütmekten farklıdır. Daha önce belirtildiği gibi, edebi metinler üzerinde akıl yürütmek için söz ve terkip bilgisinin yanı sıra bir de bu bilgiyi meydana getiren zevk ve hazzın söz konusu olması gerekir. Düşünce ile ilgili metinler üzerinde akıl yürütmede, okuduğumuz metindeki düşünce düzeyinde bilgiye sahip olmamız şarttır. Siyasi metinler üzerinde akıl yürütebilmek için, olayları, hadiseleri iyi bilmek gerekir. Hukuk metinleri üzerinde akıl yürütebilmek için ise, bütün düşünme biçimlerine ihtiyaç vardır. Hukuk metni üzerinde akıl yürütürken söz ve terkip bilgisi, şer'i vakıa düzeyinde hukuk bilgisi -ister şer'i hükmü bilmek ister onu istinbat etmek amaçlansın, şer'i hükmün uygulandığı olay ve hadiselerle ilgili bilgilerin söz konusu olması gerekir. Kısaca hukuk üzerinde akıl yürütmek Müslümanlar için en zor ve en gerekli akıl yürütme türüdür.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt