Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hud (a.s) ve Ad Kavminin SARSAR İle Helakı (1 Kullanıcı)

tersinim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2010
Mesajlar
39
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
77


Tufandan sonra süratle üreyip çoğalan insanlar zamanla bulundukları yerlere sığmaz oldular.

Nuh’un (a.s.) torunlarından olan Âd, yanına ailesini alarak Yemen’de, Hadramut civarlarında Ahkaf denilen yere göç ederek, oraya yerleşti. Ahkaf’ın uzun, ince kum tepelerinde oturdular.

Yurtları Hadremevt’in yüksek tarafları ile Necran vadilerine kadar uzanmaktaydı. Zamanla Âd oğulları büyük bir kabile haline geldi ve Âd kavmi diye anılmaya başlandı.

Âd kavminin yaşadığı yerler çok güzel ve verimliydi. Suyu ve yağmuru boldu. Etraflarını bağlar, bahçeler, yeşil vadiler sarmıştı. Yer üstünde akan ırmakları, bağları, bahçeleri; sürü, sürü davarları, yeraltında su depoları vardı.

İnsanları uzun boylu, iri cüsseliydi. Güçlü, kuvvetli ve güzeldiler. Başkalarına verilmeyen boy, pos, güç ve kuvvet onlara verilmişti.

Allah (c.c.) onlara rahmet ve bereketinden bol, bol ihsan etmişti.

Fakat insanoğlu bir kez daha nereden geldiklerini, ne olduklarını unuttular.

Önce yüksek binalar, kâşâneler, saraylar yaparak kendilerini zevk ve sefaya, eğlenceye verdiler.

Yapılan bu binalar, kâşâneler, saraylar son derece güzel ve muhteşemdi.

İçlerinde havuzlu bahçeler, insanı hayretten hayrete düşüren süslemeler vardı.

Dünyada o güne kadar görülmemiş bir ihtişâma sahiptiler.(Şuara133-134) (Araf 69) (Ahkaf 26) (Hud 59)

Fakat insanoğlu genelde geçmişi kolaylıkla unutabiliyor, geçmişten yeterince ders almıyordu.

Âd kavmi de aynı hataya düştü.

Önce kendilerine bahşedilen dünya nimetleriyle gurur duymaya, kendilerini büyük görmeye başladılar.

Bu gurursa onları sarhoş etti, şükrü ve ne olduklarını unutturdu. Dünya ve dünya zevkleri hayatlarını doldurdu, ondan başka bir şey düşünmez oldular.

Zamanla dinleriyle ilgileri azaldı, bağları zayıfladı. Allah’ı (c.c.) daha az anmaya başladılar.

Böyle bir hayatı yasaklayan şanlı ve yüce dedeleri Nuh’tan (a.s.) kalan tertemiz tevhit dinini bozdular; kendi isteklerine, arzularına göre eğip büktüler, değiştirdiler.

Zamanla güç, kuvvet, ihtişam, zevk ve sefa dolu bu hayat onları Allah’tan (c.c.) tamamen uzaklaştırdı. Yerine çeşitli putlar aldı.

Yeni, yeni putlar yontuldu; yeni, yeni dinler türedi.

Bu eski, habis hastalık insanlara yeniden sardı. İnsanlar tekrar putlara tapmaya başladılar.

Fakat kurdukları bu sefahat ve zulüm değirmenine bir yerlerden su bulmaları gerekiyordu. Bu ihtişâmlı hayatlarını devam ettirmek için gereken güç kendilerinde yoktu, olanda yetersizdi. Bu hayatlarını devam ettirmek istiyorlarsa bir kaynak bulmak zorundaydılar.

Bu nedenle komşuları olan fakir insanlara zulmetmeye, mallarını haksızca ellerinden almaya; inim, inim inletmeye, etrafı dehşet saçmaya başladılar.

Bu fakir insanları zorla tutup getiriyorlar, köle gibi çalıştırıyorlar, çeşitli işkenceler yapıyorlardı.

Artık insanlıktan tamamen çıkmışlar; düşünen, akıl yürüten vahşi hayvanlara dönüşmüşlerdi.

Onlar inatçı ve azgın zorbaların emirlerini tutup, artlarından gittiler de; kuvvetçe bizden daha güçlü kim varmış diyerek yeryüzünde büyüklük taslamaya, azgınlık ve fesatla-rını artırmaya, halka zulmetmeye başladılar.

Ahret hayatını inkâr ettiler. Allah’ın (c.c.) yerine putları getirdiler.

Sadda, Samud ve Henna adında putlara tapmaya başladılar.

Bu zalim kişilerin arasında onlara hiç benzemeyen hâlim, selim, müşfik bir kişi yaşıyordu ki onun adı Hud (a.s.) idi ve Nuh’un (a.s.) soyundan geliyordu.

Hud (a.s.) Âd kavmi içinde soy, sop yönünden asil bir aileye mensuptu.

Doğruluk, dürüstlük, cesaret, zekâ gibi nitelikleriyle Âd kavminin içinde çok itibarlı bir yere sahipti. Kendisine Emin lakabını takmışlardı. Ticaretle uğraşırdı.

Kendisi orta boylu, esmer tenli, çok saçlı, güzel yüzlü bir zat-ı muhterem idi.

İbâdet ehlinden; cömert ve şefkâtli, sadakası bol bir kişiydi.

Hud (a.s.) kavminin gittiği yolun yol olmadığını biliyor; yaptıkları zulüm, sapıklık ve ahlâksızlıkları onaylamıyor, bu nedenle çok üzülüyordu.

Nihayet kendine Yüce Allah (c.c.) tarafından irşat görevi verildi ve kavmine peygamber oldu. (Hud 50)

Hud (a.s.) kavmini iyi tanıyordu. Onların mizaçlarına uygun bir şekilde irşada başladı. Onlara şöyle dedi.

-Ey kavmim! Allah’a (c.c.) ibadet ediniz. Ondan başka ilâh yoktur. Şu putlara tapmayı bırakınız. Allah’ın (c.c.) azabından korkunuz. (Araf 69)

Kavmin ileri gelenlerinden müşrik bir cemaat ise Ona:

-Biz seni muhakkak bir beyinsizlik ve akılsızlık içinde görüyoruz. Sen muhakkak ki yalancılardansın dediler, Onu yalanladılar. (Araf 66)

Hud (a.s.) onlara:

-Ey kavmim! Biliyorsunuz ki Ben de beyinsizlik yoktur. Ben içinizde emin dediğiniz doğru sözlü bir kişiyimdir. Emin lâkâbını bana sizler taktınız.

Ben âlemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Rabbimden gelenleri size tebliğle görevliyim. Size gelecek olan azabı bildirici, ihtar ediciyim.

Rabbim sizlere türlü nimetler verdi. Sizleri hükümdarlar yaptı. Sizlere bu nimetleri ihsan buyuranı unutmayınız.

Yalnız Ona inanınız, yalnız Ona ibâdet ediniz ki kurtuluşa eresiniz dedi.
(Hud 50)

Müşrikler Ona:

-Sen bize yalnız Allah’a (c.c.) ibâdet etmemiz, atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Diye sordular. (Araf 66)

Hud (a.s.):

-Ey kavmim! Bilirsiniz ki şu tapmakta olan putlarınız taşlardan, ağaçlardan oyulmuş, yontulmuş; hiç bir şeye kâdir olmayan, hiç bir şeye gücü yetmeyen, hayır ya da şerri getirmekten aciz, cansız varlıklardır. Siz onları bırakınız da gerçek ve tek ilâh olan yüce Allah’a (c.c.) ibadet ediniz dedi.

Fakat müşrikler Onu dinlemediler. Ona son derece kızdılar.


Devamı var.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt