_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Ey İnananlar! Allah’tan ve peygamberinden öne geçmeyin; Allah’tan sakının; doğrusu Allah işitir ve bilir.”
Ey iman edenler! Ey iman şerefiyle şereflenenler! Ey kendilerini Allah güvencesinde hissedenler! Ey Allah diniyle, Allah âyetleriyle emniyeti yaşayanlar! Ey Allah’a kullukta güven bulanlar! Ey Allah’la kendilerini emniyette bilenler! Ey bu sözün muhatapları olanlar! Ey Allah ve Resûlü’nün en doğru, en güzel yolu gösterdiğine iman edenler! İşte bu imanınız, bu teslimiyetiniz, bu güveniniz gereği Allah ve Resûlü’nün önüne geçmeyin. Allah ve Resûlü’nün önünden yürümeyiniz. Allah ve Resûlü’nün peşi sıra gidiniz. Allah ve Resûlü’ne sormadan, Allah ve Resûlü’nden izin almadan hiç bir şey yapmayınız, hiçbir karar vermeyiniz.Kendi düşüncelerinizi, önyargılarınızı, başkalarının düşüncelerini O’nun önüne geçirmeyiniz. Gündemlerinizi kendiniz belirlemeye kalkışmayınız. Gündeminizi Allah ve Resûlü belirlesin. Allah ve Resûlü’nün istediği şekilde bir hayat yaşayın. Hayatınızı Allah’ın kitabı ve Resûlü’nün sünneti belirlesin. Allah’tan ittikâ edin, Allah için takvalı olun, hayatınızı Allah için yaşayın, Allah karşısında olduğunuzun bilincine erin. Bilesiniz ki Allah her şeyi işiten ve bilendir.
Hucurât sûresinin ilk âyetinde Rabbimizin bir yasasıyla, bir uyarısıyla karşı karşıya geliyoruz. “Ey ben de mü’minim diyenler! Ey ben de Allah’a ve Allah’tan gelenlere inanıyorum diyenler! Ey ben Allah ve Resûlü’nün benim üzerimde söz sahipliğine inandım diyenler! Eğer gerçekten inanmışsanız, gerçekten bu sözünüzde samimiyseniz, o zaman Allah ve Resûlü’nün önüne geçmeyin. Allah ve Resûlü’nün koyduğu kuralların, buyrukların, yasaların, kanunların, dinin, sizden istediği hayat programının önüne alternatif bir din, alternatif bir kanun, alternatif bir yol, alternatif bir değer yargısı koyarak onun önüne geçmeyin. Eğer gerçekten inanmışsanız sadece Allah ve Resûlü’nün yasaları istikâmetinde bir hayat yaşayın.
Aksi takdirde hem Allah ve Resûlü’ne iman ettiğinizi iddia edecek, hem de Allah ve Resûlü’nün istemediği bir hayatı yaşayacaksınız. Hem ben Allah ve Resûlü’ne inandım diyeceksiniz, hem de yaşadığınız bir hayatta Allah ve Resûlü’ne hayat hakkı tanımayacak, Allah ve Resûlü’nü hayatınıza karıştırmayacaksınız. Allah ve Resûlü’nü hiç dinlemeyeceksiniz. Allah ve Resûlü size bir şey diyecek, siz-den bir şey isteyecek, size bir şeyi yasaklayacak, ama siz onun aksini yapacaksınız. Olacak şey mi bu? Müslümanlık mı bu? Böyle mü’min olur mu? Halbuki bir konuda Allah ve Resûlü bir hüküm vermişse, bir karar vermişse artık o konuda mü’min erkek ve kadınlara muhayyerlik hakkı yoktur. Allah ve Resûlü’nün verdiği bir karar karşısında artık mü’min erkek ve kadınlar için seçim hakkı yoktur. “Bu benim aklıma yatmıyor, bu benim zevkime ters geliyor, bunu benim aklım almıyor,” deme hakkı yoktur. Onun dışında başka bir şeyi tercih hakkı yoktur.
Nisâ sûresiyle birlikte söyleyecek olursak, Rasûlullah Efendimizin bir konuda vermiş olduğu bir karara kalplerimizden en ufak bir sıkıntı, en küçük bir isteksizlik duymadan gönül rahatlığıyla teslim olup boyun bükmediğimiz sürece iman etmiş sayılmayız. Rabbimiz tarafından iman etmiş olmanın, mü’min olmanın şartı olarak önümüze getirilen bu âyet gereği, Allah ve Resûlü’nün önüne karar, hüküm ve-rici, yasa ortaya koyucu, hayat programı belirleyici, değer yargısı ortaya atıcı olarak, haram helâl sınırları belirleyici olarak geçmeye hakkımızın olmadığını bilmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. İşte bu âyeti kerîmede bize bu anlatılıyor. Allah’ın bizim adımıza verdiği ve Rasûlullah Efendimizin de bize ulaştırdığı o Allah kararını, Resûlü’ne bildirdiği hayat tarzını öncelikli kabul etmek zorundayız. Allah ve Resûlünün önüne geçmemek zorundayız. Allah ve Resûlü ne diyorsa öylece kabul etmek, öylece inanmak, öylece hayat sürmek zorundayız. Allah ve Resûlü nasıl yaşayın demişse öylece yaşamak zorundayız. Allah ve Resûlü neye helâl, neye haram demişse öylece kabul etmek zorundayız. Allah ve Resûlü neleri sevin demişse onları sevmek, nelerden uzak durun demişse onlardan kaçınmak zorundayız. Unutmayın ki Allah ne yaptığınızı, nasıl yaptığınızı, nasıl bir hayat yaşadığınızı bilendir.
Şimdi bu âyetin emriyle kendi hayatlarımızı bir sorgulayalım... Acaba bizler Müslümanız dediğimiz halde, Allah ve Resûlü’ne iman ediyoruz dediğimiz halde kendi bilgilerimizi, kendi anlayışlarımızı, kendi önyargılarımızı, kendi hevâ ve heveslerimizi Allah’ın Kitabının ve Resûlü’nün sünnetinin önüne mi geçiriyoruz? Kitabın ve peygamberin önünde mi gidiyoruz? Kitaba ve peygambere danışmadan mı bir hayat yaşıyoruz? Acaba bizler şu anda kendimizi hayata etkin mi zannediyoruz? Acaba Allah’a, Allah’ın Kitabına, Allah’ın peygamberine sormadan bizler kendi kendimize hayat programı yapmaya mı çalışıyoruz? Ne yapacağımızı, nasıl yaşayacağımızı, nasıl giyineceğimizi, çocuklarımızı nasıl ve nerede eğiteceğimizi, nereden kazanıp nerelerde harcayacağımızı, hangi meslekleri seçeceğimizi Allah ve Resûlü’ne sormadan kendi kendimize belirlemeye mi kalkışıyoruz? Yani bizim hayat programlarımızı kim belirliyor? Çocuklarımızın mektebine, evimize, malımıza, dükkanımıza, tezgahımıza, düğünümüze, derneğimize, hukukumuza, eğitimimize, sosyal ve siyasal yapılanmalarımıza gündüzümüze, gecemize ilişkin programlarımızı kim yapıyor? Tüm bu programlarımızı Allah ve Resûlü mü belirliyor yoksa biz mi belirliyoruz? Allah’ın Resûlü mü belirliyor yoksa bizim heveslerimiz mi? Hayatımızın kaçta kaçına Allah ve Resûlü karışıyor? Kaçta kaçına biz kendimiz?Eğer nefislerimiz, arzularımız, heveslerimiz buyuruyor biz yapıyorsak, arzu ve hevâlarımız istiyor biz yapıyorsak, , nefislerimizin boş bırakıp gaflet ettikleri bölümü de Allah ve Resûlü’nün arzularıyla dolduruyorsak, o zaman bilelim ki biz de Allah ve Resûlü’nün önüne geçiyoruz, Allah korusun.
Ne kendimiz bu kitabın ve peygamberin önüne geçeceğiz, ne de başkalarını, başka şeyleri, başka kitapları, başka sistemleri, başka yasaları bu Kitabın önüne geçireceğiz. Ne bir oyun ve eğlenceyi, ne bir felsefî hareketi, ne bir mal, mülk hesabını, ne de bir makam hedefini bu kitabın önüne geçireceğiz. Bu Kitabın ve bu peygamber sünnetinin önüne hiçbir şeyi geçirmeyeceğiz. Hayat felsefemizi bir kenara bırakacağız, cemaat felsefemizi bir tarafa bırakacağız, hizipçiliğimizi, grupçuluğumuzu bir kenara bırakacağız, sadece Rabbim bana ne dedi, Resûlüm benden nasıl bir hayat istedi diye, Rabbimin istediği hayatı Resûlüm bana nasıl örnekledi diye Allah ve Resûlü’ne kulak vereceğiz.
Şimdiye kadar elimizden düşürmediğimiz kitapları elimizden bir bir atacağız. İşte gördük bu kitaplar bizi adam etmedi. Bizi bir noktaya götürmedi. Peygamberin önüne geçirdiğimiz şu kutsal şahsiyetleri de bir kenara bırakacağız. Bu kitabı ve peygamberin sünnetini eli-mize alacağız. Tüm varlığımızı, kalbimizi, gözümüzü, kulağımızı, düşüncemizi, amelimizi bu kitaba ve peygambere çevireceğiz. Tüm varlığımızla Allah’a ve Resûlü’ne yöneleceğiz. Her şeyimizi Kitaba ve peygambere endeksli yapacağız. Kitapla düşüneceğiz, peygamberle yürüyeceğiz, tüm hayat problemlerimizi vahiyle çözümleyeceğiz. Vahiy kaynaklı bir hayat yaşayacağız. Hayat felsefemizi bir yerlerde oluşturup sonra da bunu vahye onaylattırmaktan vazgeçeceğiz. Kitabı ve sünneti merkep değil, rehber kabul edeceğiz. Tüm öncelikli bilgilerimizi atıp vahye yöneleceğiz. O ne dediyse, nasıl dediyse öylece kabul edip bir hayat yaşayacağız.
Ey iman edenler! Ey iman şerefiyle şereflenenler! Ey kendilerini Allah güvencesinde hissedenler! Ey Allah diniyle, Allah âyetleriyle emniyeti yaşayanlar! Ey Allah’a kullukta güven bulanlar! Ey Allah’la kendilerini emniyette bilenler! Ey bu sözün muhatapları olanlar! Ey Allah ve Resûlü’nün en doğru, en güzel yolu gösterdiğine iman edenler! İşte bu imanınız, bu teslimiyetiniz, bu güveniniz gereği Allah ve Resûlü’nün önüne geçmeyin. Allah ve Resûlü’nün önünden yürümeyiniz. Allah ve Resûlü’nün peşi sıra gidiniz. Allah ve Resûlü’ne sormadan, Allah ve Resûlü’nden izin almadan hiç bir şey yapmayınız, hiçbir karar vermeyiniz.Kendi düşüncelerinizi, önyargılarınızı, başkalarının düşüncelerini O’nun önüne geçirmeyiniz. Gündemlerinizi kendiniz belirlemeye kalkışmayınız. Gündeminizi Allah ve Resûlü belirlesin. Allah ve Resûlü’nün istediği şekilde bir hayat yaşayın. Hayatınızı Allah’ın kitabı ve Resûlü’nün sünneti belirlesin. Allah’tan ittikâ edin, Allah için takvalı olun, hayatınızı Allah için yaşayın, Allah karşısında olduğunuzun bilincine erin. Bilesiniz ki Allah her şeyi işiten ve bilendir.
Hucurât sûresinin ilk âyetinde Rabbimizin bir yasasıyla, bir uyarısıyla karşı karşıya geliyoruz. “Ey ben de mü’minim diyenler! Ey ben de Allah’a ve Allah’tan gelenlere inanıyorum diyenler! Ey ben Allah ve Resûlü’nün benim üzerimde söz sahipliğine inandım diyenler! Eğer gerçekten inanmışsanız, gerçekten bu sözünüzde samimiyseniz, o zaman Allah ve Resûlü’nün önüne geçmeyin. Allah ve Resûlü’nün koyduğu kuralların, buyrukların, yasaların, kanunların, dinin, sizden istediği hayat programının önüne alternatif bir din, alternatif bir kanun, alternatif bir yol, alternatif bir değer yargısı koyarak onun önüne geçmeyin. Eğer gerçekten inanmışsanız sadece Allah ve Resûlü’nün yasaları istikâmetinde bir hayat yaşayın.
Aksi takdirde hem Allah ve Resûlü’ne iman ettiğinizi iddia edecek, hem de Allah ve Resûlü’nün istemediği bir hayatı yaşayacaksınız. Hem ben Allah ve Resûlü’ne inandım diyeceksiniz, hem de yaşadığınız bir hayatta Allah ve Resûlü’ne hayat hakkı tanımayacak, Allah ve Resûlü’nü hayatınıza karıştırmayacaksınız. Allah ve Resûlü’nü hiç dinlemeyeceksiniz. Allah ve Resûlü size bir şey diyecek, siz-den bir şey isteyecek, size bir şeyi yasaklayacak, ama siz onun aksini yapacaksınız. Olacak şey mi bu? Müslümanlık mı bu? Böyle mü’min olur mu? Halbuki bir konuda Allah ve Resûlü bir hüküm vermişse, bir karar vermişse artık o konuda mü’min erkek ve kadınlara muhayyerlik hakkı yoktur. Allah ve Resûlü’nün verdiği bir karar karşısında artık mü’min erkek ve kadınlar için seçim hakkı yoktur. “Bu benim aklıma yatmıyor, bu benim zevkime ters geliyor, bunu benim aklım almıyor,” deme hakkı yoktur. Onun dışında başka bir şeyi tercih hakkı yoktur.
Nisâ sûresiyle birlikte söyleyecek olursak, Rasûlullah Efendimizin bir konuda vermiş olduğu bir karara kalplerimizden en ufak bir sıkıntı, en küçük bir isteksizlik duymadan gönül rahatlığıyla teslim olup boyun bükmediğimiz sürece iman etmiş sayılmayız. Rabbimiz tarafından iman etmiş olmanın, mü’min olmanın şartı olarak önümüze getirilen bu âyet gereği, Allah ve Resûlü’nün önüne karar, hüküm ve-rici, yasa ortaya koyucu, hayat programı belirleyici, değer yargısı ortaya atıcı olarak, haram helâl sınırları belirleyici olarak geçmeye hakkımızın olmadığını bilmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. İşte bu âyeti kerîmede bize bu anlatılıyor. Allah’ın bizim adımıza verdiği ve Rasûlullah Efendimizin de bize ulaştırdığı o Allah kararını, Resûlü’ne bildirdiği hayat tarzını öncelikli kabul etmek zorundayız. Allah ve Resûlünün önüne geçmemek zorundayız. Allah ve Resûlü ne diyorsa öylece kabul etmek, öylece inanmak, öylece hayat sürmek zorundayız. Allah ve Resûlü nasıl yaşayın demişse öylece yaşamak zorundayız. Allah ve Resûlü neye helâl, neye haram demişse öylece kabul etmek zorundayız. Allah ve Resûlü neleri sevin demişse onları sevmek, nelerden uzak durun demişse onlardan kaçınmak zorundayız. Unutmayın ki Allah ne yaptığınızı, nasıl yaptığınızı, nasıl bir hayat yaşadığınızı bilendir.
Şimdi bu âyetin emriyle kendi hayatlarımızı bir sorgulayalım... Acaba bizler Müslümanız dediğimiz halde, Allah ve Resûlü’ne iman ediyoruz dediğimiz halde kendi bilgilerimizi, kendi anlayışlarımızı, kendi önyargılarımızı, kendi hevâ ve heveslerimizi Allah’ın Kitabının ve Resûlü’nün sünnetinin önüne mi geçiriyoruz? Kitabın ve peygamberin önünde mi gidiyoruz? Kitaba ve peygambere danışmadan mı bir hayat yaşıyoruz? Acaba bizler şu anda kendimizi hayata etkin mi zannediyoruz? Acaba Allah’a, Allah’ın Kitabına, Allah’ın peygamberine sormadan bizler kendi kendimize hayat programı yapmaya mı çalışıyoruz? Ne yapacağımızı, nasıl yaşayacağımızı, nasıl giyineceğimizi, çocuklarımızı nasıl ve nerede eğiteceğimizi, nereden kazanıp nerelerde harcayacağımızı, hangi meslekleri seçeceğimizi Allah ve Resûlü’ne sormadan kendi kendimize belirlemeye mi kalkışıyoruz? Yani bizim hayat programlarımızı kim belirliyor? Çocuklarımızın mektebine, evimize, malımıza, dükkanımıza, tezgahımıza, düğünümüze, derneğimize, hukukumuza, eğitimimize, sosyal ve siyasal yapılanmalarımıza gündüzümüze, gecemize ilişkin programlarımızı kim yapıyor? Tüm bu programlarımızı Allah ve Resûlü mü belirliyor yoksa biz mi belirliyoruz? Allah’ın Resûlü mü belirliyor yoksa bizim heveslerimiz mi? Hayatımızın kaçta kaçına Allah ve Resûlü karışıyor? Kaçta kaçına biz kendimiz?Eğer nefislerimiz, arzularımız, heveslerimiz buyuruyor biz yapıyorsak, arzu ve hevâlarımız istiyor biz yapıyorsak, , nefislerimizin boş bırakıp gaflet ettikleri bölümü de Allah ve Resûlü’nün arzularıyla dolduruyorsak, o zaman bilelim ki biz de Allah ve Resûlü’nün önüne geçiyoruz, Allah korusun.
Ne kendimiz bu kitabın ve peygamberin önüne geçeceğiz, ne de başkalarını, başka şeyleri, başka kitapları, başka sistemleri, başka yasaları bu Kitabın önüne geçireceğiz. Ne bir oyun ve eğlenceyi, ne bir felsefî hareketi, ne bir mal, mülk hesabını, ne de bir makam hedefini bu kitabın önüne geçireceğiz. Bu Kitabın ve bu peygamber sünnetinin önüne hiçbir şeyi geçirmeyeceğiz. Hayat felsefemizi bir kenara bırakacağız, cemaat felsefemizi bir tarafa bırakacağız, hizipçiliğimizi, grupçuluğumuzu bir kenara bırakacağız, sadece Rabbim bana ne dedi, Resûlüm benden nasıl bir hayat istedi diye, Rabbimin istediği hayatı Resûlüm bana nasıl örnekledi diye Allah ve Resûlü’ne kulak vereceğiz.
Şimdiye kadar elimizden düşürmediğimiz kitapları elimizden bir bir atacağız. İşte gördük bu kitaplar bizi adam etmedi. Bizi bir noktaya götürmedi. Peygamberin önüne geçirdiğimiz şu kutsal şahsiyetleri de bir kenara bırakacağız. Bu kitabı ve peygamberin sünnetini eli-mize alacağız. Tüm varlığımızı, kalbimizi, gözümüzü, kulağımızı, düşüncemizi, amelimizi bu kitaba ve peygambere çevireceğiz. Tüm varlığımızla Allah’a ve Resûlü’ne yöneleceğiz. Her şeyimizi Kitaba ve peygambere endeksli yapacağız. Kitapla düşüneceğiz, peygamberle yürüyeceğiz, tüm hayat problemlerimizi vahiyle çözümleyeceğiz. Vahiy kaynaklı bir hayat yaşayacağız. Hayat felsefemizi bir yerlerde oluşturup sonra da bunu vahye onaylattırmaktan vazgeçeceğiz. Kitabı ve sünneti merkep değil, rehber kabul edeceğiz. Tüm öncelikli bilgilerimizi atıp vahye yöneleceğiz. O ne dediyse, nasıl dediyse öylece kabul edip bir hayat yaşayacağız.