5 — Ameli, ibâdeti elden bırakma! Kalbe âid hâlleri ve bilgileri unutma! Ya’nî hareketlerin ilme, hâllerin de, tesavvufa uygun olsun!
İyi bil ki, amelsiz ilm, insanı kurtaramaz. Bunu sana bir misâl ile anlatayım: Bir kimse, dağda bir arslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı bulunsa ve bunları kullanmasını iyi bilse ve ne kadar cesûr olursa olsun, bu âletleri kullanmadıkça, arslandan kurtulabilir mi?
Sen de bilirsin ki, kurtulamaz. İşte bunun gibi, bir kimse ne kadar ilm sâhibi olursa olsun, bildiğine göre hareket etmezse, ilminin fâidesi olmaz. Diğer bir misâl, bir tabîb hastalansa, hastalığını teşhis edip ilâcını da bilse ve bu ilâc hakîkaten o hastalığa çok iyi gelse, ilâcı kullanmadıkça, yalnız bilgisinin onu iyi edemiyeceğini pekâlâ bilirsin. Şâ’irin dediği gibi:
Binlerce litre ilâc yapsan, Fâidesi olmaz içmedikçe.
Bir insan ne kadar ilm edinse, ne kadar kitâb okusa, bildiklerini yapmadıkça fâidesi olmaz.
6 — Allahü teâlânın emr etdiği, beğendiği iyi şeyleri yaparak onun merhametini kazanmaz isen, rahmetine kavuşamazsın. Bir âyet-i kerîmede meâlen, (İnsan yalnız çalışmakla ve ibâdet yapmakla se’âdete kavuşur) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, sonra baş
ka âyet ile değişdirildi, diyen olursa; böyle söyliyen değişsin, yıkılsın. Eğer bu âyet değişdirildi dersen, diğer âyetlere ne diyeceksin? Bir âyet-i kerîmede meâlen, (Allahın rahmetine kavuşmak istiyenler, emrlerini yapsınlar) buyuruldu. Bir âyet-i kerîmede meâlen, (Dünyâda yapılanların karşılıklarını göreceklerdir) ve bir âyet-i kerîmede meâlen, (Îmân edip, ibâdet yapanlar ve harâmlardan kaçanlar, elbette Cennetlere girecek, ni’metlere kavuşacaklardır) ve bir âyet-i kerîmede meâlen, (Cennet yalnız îmân edip, ibâdet edenler içindir) ve bir âyet-i kerîmede meâlen, (Allahü teâlâya ve Onun Peygamberlerine itâ’at edenler, âhıretde Peygamberlere ve sıddîklara ve şehîdlere ve sâlihlere verilen ni’metlere ortak olacaklardır) buyuruldu. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” hadîs-i şerîfde, (Müslimânlık beş şey üzerine kurulmuşdur: Birincisi, Allahü teâlâya ve Muhammed aleyhisselâmın Onun Peygamberi olduğuna inanmak, ikincisi her gün beş vakt nemâz kılmak, üçüncüsü, senede bir kerre malının kırkda birini müslimân olan fakîrlere zekât vermek, dördüncüsü, Ramezân-ı şerîf ayında her gün oruc tutmak, beşincisi, Mekke-i mükerremeye giderek, ömründe bir kerre hac etmek) ve bir hadîs-i şerîfde, (Îmân, altı şeye kalb ile inanmak ve inandığını dili ile söylemek ve Allahü teâlânın emrlerini beğenmekdir) buyurdu. İnanmakla ve söylemekle îmân hâsıl oluyor, ibâdet etmekle kemâle gelip cilâlanıyor. Ehl-i sünnetin reîsi, dîn-i islâmın en büyük âlimi imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “rahmetullahi aleyh” [80-150 Bağdâdda] vasıyyetnâmesinde buyuruyor ki: (Îmân, dil ile söylemek ve kalb ile inanmakdır). Amelin lâzım olduğunu gösteren dahâ sayabildiğin kadar vesîkalar vardır. Fekat ne yapayım ki sen uykudasın! Eğer bu sözümden, (Şu hâlde insanlar amelleri için Cennete girecek, Allahü teâlânın rahmetiyle, ihsâniyle girmeyecekmiş) dersen, sözlerimi anlamamış olursun. Demek istiyorum ki, insan Allahın lutfü, ihsânı ile Cennete girecekdir. Fekat itâ’at ve ibâdet yaparak rahmete kavuşmaya hâzırlanmaz ve lâyık olmazsa Allahın lutfü ve rahmeti ona gelmez. Nitekim bir âyet-i kerîmede meâlen, (Rahmetim, muhsinler için, ya’nî emrlerimi kabûl edip yapanlar içindir) buyuruldu. Allahü teâlânın rahmeti yetişmezse, kimse Cennete giremez. Cennete yalnız îmân ile girilecekdir, denilirse, evet öyledir, lâkin birçok tehlükeleri atlatdıkdan sonra girilecekdir. Îmân ile gitmiyen, Cennete girmiyecekdir. Cennete girmek için âhırete îmân ile gitmek ve diğer tehlükeleri de atlatmak lâzımdır. Fekat bu zemân da Cennetin en aşağı derecesine kavuşabilir.
.