Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hizbullah'ı Değil Mısır'ı Savunuyoruz (1 Kullanıcı)

whamzaw

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Ocak 2009
Mesajlar
133
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Bu günlerde Mısır’da garipliği ve mantık kurallarına uymaması sebebiyle anlaşılması zor olaylar cereyan ediyor. Mısır Başsavcılığından dün yapılan ve Hizbullah’ın, ülke içinde operasyon düzenlemek ve bu operasyonlarda kullanmak üzere patlayıcı hazırlayacak dışardan destekli unsurların eğitimlerini planlamakla itham edilmesi bu garip olaylardan sayılabilir.

Hizbullah’ın neden Mısır’a casus göndermek ve ülkenin kurumlarını hedef alan saldırılar düzenlemek istediğini bilmiyoruz. Onun Mısır’a karşı eski bir kini de yok. Uzun direniş tarihi de, Arap hedeflerine özellikle de Mısır’a karşı operasyonlar düzenlemek bir yana İsrail hedeflerine karşı bile dışarıda operasyon düzenlediğini göstermiyor.

Bu suçlamalar baştan sona komplo gibi duruyor. Tıpkı İhvan-ı Müslimin hareketine mensup kişiler hakkında yapılan suçlamalar gibi. Bir gün geçmiyor ki Mısır makamları onlardan birini tutuklamasın. Üstelik bu kişiler niçin tutuklandıklarını da tam olarak bilmiyorlar.

Mısır Başsavcısının Hizbullah’ı, Mısır topraklarını kullanarak Gazze’deki direniş gruplarına ve Hamas’a silah kaçırmakla suçlamasını anlayabiliriz. Bunu zaten Hizbullah da yalanlamıyor hatta bununla övünüyor. Onun bu gruplarla olan ilişkisi açık ve herkes tarafından biliniyor. Fakat Başsavcının dediği gibi Mısırlıları ya da Filistinlileri kullanarak Mısır’a karşı terörist operasyonlarda bulunmakla suçlanması aklın kabul edebileceği bir şey değil. Ancak, Başsavcılıktan yapılan en garip suçlama “Şii düşüncesini yaymaya çalışma” suçlamasıdır. Mısırlıların buna ihtiyacı var mı? Mısırlıların Al-i Beyt’i ne kadar sevdiklerini bilmeyen var mı? Milyonlarca Mısırlı yüzyıllardır süren bir gelenek olarak yani Hizbullah’ın ortaya çıkışından ya da İran’da İslam devletinin kurulmasından önce her sene Al-i Beyt’in doğum yıldönümünü kutlamıyorlar mıydı?

Mısır güneyden kuzeye ve doğuya kadar turistik merkezleri hedef alan patlama ve şiddet olayları dalgasına maruz kaldı. Bütün bu patlama olaylarının ortak paydası yerli Mısırlı makamlar tarafından düzenlenmiş olmasıydı. Bunların dışarıdan hiçbir örgütle alakası yoktu. Hatta dahili ve harici bütün makamlar el-Kaide’yi suçlamış olsa da onun bu patlamalarda parmağının olmadığı açıklandı.

Burada Mısır hükümeti tarafından, dış düşman yalanı uydurulup buna da mezhepsel anlaşmazlık havası verilerek içerde giderek artan sorunları örtbas etmek için kapsamlı bir çalışma yürütüldüğü aşikar. İşte bu Hizbullah’a yapılan son saldırıyı açıklamaya yetiyor. Belki de burada eski Mısır Cumhurbaşkanı Sedat’a suikast girişimini konu alan “Firavun’un idamı” adlı filmin yayınlanması sebebiyle İran’la ilişkiler gerginleştiğinde İran’a karşı da aynı kampanyaya ve ona bağlı bir yayın istasyonunun (el-Alem) bürosunun kapatılmasına tanık olduğumuzu hatırlatmak faydalı olabilir.

Mısır hükümeti, Hizbullah’la savaş çıkarmayı ve Mısır halkını da ona karşı harekete geçirmeyi istiyor. Tıpkı Enver Sedat’ın Kudüs’ü ziyaretinden önce Arap birliğinden ayrılıp Camp David anlaşmasını imzalamasını haklı göstermek için Filistinlilere ve Araplara karşı Mısır halkını harekete geçirdiği gibi.

Hizbullah, Mısır için tehlike oluşturuyor çünkü Gazze’deki direnişe destek sağlıyor. Aynı zamanda Hizbullah 2006 yazında uluslar arası ve bölgesel bütün askeri dengeleri altüst eden bir başarı kazandı İsrail karşısında. Mısır hükümeti direnişle mücadele edip onun çemberini daraltmak istiyor. Bütün deneyimini direniş gruplarına silah ve askeri mühimmat bir yana ilaç ve yiyecek ulaşımını engellemek için kullanıyor.

Burada Mısır hükümetinin Hizbullah lideri Seyyid Hüseyin Nasrullah’a karşı beslediği eski bir kin var. Bunun sebebi ise; Hizbullah’ın Mısır ordu komutanlarından siyasi liderlere gidip onları Gazze’de 1.5 milyon Filistinliye uygulanan ambargoyu kaldırmaya ikna etmesini ve kadınların ve çocukların kemiklerini un ufak eden, cesetlerini beyaz fosforla yakan vahşi İsrail saldırısına meydan okumasını istemesidir.

Mısır ordusunun parlak, şerefli bir sicili olduğu biliniyor. Bu ordu asla Arap ve Müslüman kardeşiyle savaşmamıştır. Hizbullah’ın ondan ve ümmetten istediği şey, bu hükümetin gitmesinden sonra da Mısır’ın komşusu olarak kalacak bir Arap halka karşı uygulanan ambargonun maşası olmamasıdır. Hizbullah’a karşı yapılan bu provokasyonun Amerika ve İngiltere gibi süper güçlerin ona yaklaştığı sırada meydana gelmesi de dikkat çeken bir durum. Bir hafta önce İngiltere’nin başkenti Londra, Lübnan parlamentosunda Hizbullah’ın en aktif vekillerinden olan Hüseyin el-Hac Hasan’ı, onun öncesinde ise partinin Enformasyon Bakanı, siyasi büro üyelerinden ve Menar televizyonu sorumlusu olan İbrahim el-Musevi’yi ağırlamıştı.

Belki de bu kampanyayı başlatanlara, Amerika’nın Hizbullah’ı destekçisi İran’ı iki hafta önce Amsterdam’da Afganistan’daki durumu incelemek için düzenlenen bir konferansa davet ettiğini, Obama’nın Ankara’ya yaptığı ziyaret esnasında ona tekrardan zeytin dalı uzattığını ve karşılıklı saygı ve çıkar alışverişi üzerinden yardımlaşma teklifini sunduğunu hatırlatmakta fayda vardır.

Mısır İçişleri Bakanı Habib el-Adli iki hafta önce yaptığı yazılı bir açıklamada; Mısır’da sayıları 4 bini aşmayan Şiilerden “barışseverler” diyerek övgüyle bahsetmişti. Bugün ise Başsavcılık onları düşmanca saldırılar düzenlemekle itham ediyor ve onları Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit eden beşinci tabur olarak kabul ediyor.

Mısır için gerçek tehlike, halihazırdaki karmaşık politikaları ve Arap dünyasına yaptığı saldırılarda İsrail’e doğrudan ya da dolaylı yardım sağlamasıdır. Hizbullah tehlikelerden biri bile olsa uzun bir tehlike listenin sonunda yer alır.

İsrail’in radikal Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya yapılan Mısır’ı ziyaret etme ve Cumhurbaşkanıyla Şerm el-Şeyh’te görüşme teklifi Mısır’ın konumunu küçültme, halkını ve Mısır ile bütün Arap dünyasının saygınlığını müdafaa eden şerefli tarihini ayaklar altına almaktır.

Mısır hükümeti; Netanyahu,Yüksek barajı bombalayıp Mısır’ı boğmakla tehdit eden ve Mısır başkanı için “canı cehenneme” diyen Dışişleri Bakanının yanında yer almaya karar verince ne yapacak?

Netanyahu iki devletli çözümü kabul etmedi. Bunun alternatifi olarak ekonomik barışta ısrar etti ve direniş gruplarını kökünü kazımak için Gazze’ye yeniden saldırmakla tehdidinde bulundu. Batı Şeria’da bir tek yerleşim biriminin bile yıkılmayacağı sözünü verdi. 48 Araplarından oluşan ezici bir çoğunluğun sahip olduğu İsrail uyruğunu Yahudi devletine sadakatleri olmadığı bahanesiyle ellerinden alma konusunda Dışişleri Bakanının politikasını benimsedi.

İsrail işgaline boyun eğmiş ve İsrail çavuşunun izni olmadan bürosundan dışarı çıkamayan Filistin yönetimi lideri Mahmut Abbas bile iki devletli çözümü ve Annapolis konferansından çıkan barış operasyonunu tanımadığı sürece Netanyahu ile bir araya gelmeyeceğini söyledi. Mahmut Abbas 7 bin yıllık medeniyet tarihine sahip büyük Mısır’dan daha mı cesur?

Biz, Hizbullah’ı değil Mısır’ı ve onun konumunu savunuyoruz. Rejiminin yanlış, bakış açısından yoksun, ulusal olmayan politikalar benimseyerek Mısır’ı çöküşe sürüklemesine karşı Mısır’ı savunuyoruz. Bu politikalar onun en yakın müttefiklerinin bile utanç verici bir şekilde onu görmezden gelmelerine sebep olmuştur. Obama’nın Türkiye’ye yaptığı ziyareti ile Mısır’ı, Ezheri ve Arap –İslam dünyasının lideri oluşunu görmezden gelmesi bunun örneklerinden biridir.

* al Kuds el-Arabi gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atwan'ın bu analizi, Gülşen Topçu tarafından İsraHaber.com için tercüme edilmiştir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt