Hıra’yı özlemek nedir bilir misiniz?
İnmek
Yüreğinizin en derinliklerine ve
Koparmak perdeleri…
Koparmak
Dünyanın zincirlerini bukağılarını…
Uçmak
Kuşlar gibi…
Yükselmek
Miraca ulaşıncaya dek…
İnmek
Gönlünün en kuytu köşelerine ve
Dinlemek
Hem yüreğinin sesini,
Vücudunun zikrini,
Hem kâinatı
Hem de o ilahi koroya katılarak
Zikretmek yüce yaratıcıyı
Sonra da
“Lebbeyk!”
“Buyur Allah’ım, buyur” diyebilmek
Kaynıyorsa yüreğinde bir ateş
Duyuyorsan yüreğinde koca bir sızı
Anla ki gönlüm bu aşktır!..
Bilinmezlik içinde
Acaba aşar mı menzilleri
Hıra’mı özlüyorum
Bir Peygamber’in ben idrakini hissedebilmeyi,
Arınıp saflaşmayı,
Bembeyaz sayfalar gibi…
Arınmayı masivanın kirlerinden
Ve arımmış olan o gönlü Allah’ a sunabilmeyi…
Sonra da Lebbeyk! ..
Buyur Allah’ım buyur!
Senin için temizledim bu gönül evimi.
Bak kalmadı, dünyanın lezzetlerinden bir şey
Gel konuk ol gönül evime diyebilmeyi…
Konuk oluncaya kadar
Kapanmayı secdelere…
Kapanmayı secdelere….
Sen razı oluncaya dek!..
Gönül kazanı kaynarken
İnsan nasıl da yanarmış!
Bir Zekeriya eyle ki bizi
Meryem’ini sulayan!..
Bir Hanne eyle ki bizi,
Meryem’ini adayan…
Bir Meryem eyle ki bizi,
İsalar doğuran, sadakay-ı cariyeler bırakan…
Bir Hanne eyle ki bizi
Mevlaya adağını sunabilen!..
Ve diyebilen eyle bizi bir Hanne gibi
“Rabbim ondan kendim için
En ufak bir şeyi dahi bırakmak istemiyorum
Çünkü o bir adak!..”
Bir Meryem kıl ki bizi,
“Rabbim varlığım
Senin varlığına armağan olsun” diyebilen!
Ve bir Meryem gibi adak olabilen!..
Bir Süveyda kıl ki bizi,
Varlığım yok ki hepsi senindir diyebilen!..
Ve dahi acz-i fakriyet içre kulluk sırrına erebilen!..
Bir bahçevan kıl ki bizi Zekeriya misali
Meryemlerini/çiçeklerini sulayabilen!..
İşlet bizden O’nun sırrını,
Damıt onları…Saflaştır!..
Yaradılıştaki safiyetine dönüştür ve
Istıfa kıl, Mustafa kıl!..
Hırayı Özlemek nedir bilir misiniz?
İmrenebilmek
Hanne’ ye, Meryem’e,
Hacer’ e ve Asiye’ ye…
Bazen, teslimiyeti bulabilmek
Hacer’in Say’inde!..
Ve dolaşabilmek
Gönlünün Safa ve Mervelerinde!..
Ve sonra kavuşabilmek zemzemine!..
Hem o zemzemden susuzluğunu giderip
Kanabilmek suya…
Hem İsmail’ini,
Hem Meryem’lerini sulayabilmek!..
Ah! Hıramı özlüyorum!..
İşitebilmeyi diliyorum bir Musa gibi
Rabbin kelamını,
Ve kayıtsız ve şartsız ona ittibayı…
Resul’ünün ayak izlerini takip edebilmeyi…
İzinin tozu olmayı ve
Ulaşabilmeyi
Mubarek ayak izlerinin vardığı menzile!..
Hey Dağlar!…
Yüreğimdeki Hıra!..
Nerdesin ey idrak! Ey dönüşüm?..
Neden dönüştürmüyor hayatlarımızı?
Yoksa Hıra’mızı kaybettik!
Onu mu arıyoruz?
Nerede yitirdik onu?
Bir gönül’e iki sevda sığar mı sandık hey?..
Sığmıyor yiğitler!
Sığmıyor işte!..
Yürüyünüz yüreklerinize…
Orada bir dağ var;
Adı: “ Hıra!..”
Bulabilirseniz ulaşacaksınız menzile
Bu yolculuk uzun olsa da…
Sevda Dıraga Canbaz
İnmek
Yüreğinizin en derinliklerine ve
Koparmak perdeleri…
Koparmak
Dünyanın zincirlerini bukağılarını…
Uçmak
Kuşlar gibi…
Yükselmek
Miraca ulaşıncaya dek…
İnmek
Gönlünün en kuytu köşelerine ve
Dinlemek
Hem yüreğinin sesini,
Vücudunun zikrini,
Hem kâinatı
Hem de o ilahi koroya katılarak
Zikretmek yüce yaratıcıyı
Sonra da
“Lebbeyk!”
“Buyur Allah’ım, buyur” diyebilmek
Kaynıyorsa yüreğinde bir ateş
Duyuyorsan yüreğinde koca bir sızı
Anla ki gönlüm bu aşktır!..
Bilinmezlik içinde
Acaba aşar mı menzilleri
Hıra’mı özlüyorum
Bir Peygamber’in ben idrakini hissedebilmeyi,
Arınıp saflaşmayı,
Bembeyaz sayfalar gibi…
Arınmayı masivanın kirlerinden
Ve arımmış olan o gönlü Allah’ a sunabilmeyi…
Sonra da Lebbeyk! ..
Buyur Allah’ım buyur!
Senin için temizledim bu gönül evimi.
Bak kalmadı, dünyanın lezzetlerinden bir şey
Gel konuk ol gönül evime diyebilmeyi…
Konuk oluncaya kadar
Kapanmayı secdelere…
Kapanmayı secdelere….
Sen razı oluncaya dek!..
Gönül kazanı kaynarken
İnsan nasıl da yanarmış!
Bir Zekeriya eyle ki bizi
Meryem’ini sulayan!..
Bir Hanne eyle ki bizi,
Meryem’ini adayan…
Bir Meryem eyle ki bizi,
İsalar doğuran, sadakay-ı cariyeler bırakan…
Bir Hanne eyle ki bizi
Mevlaya adağını sunabilen!..
Ve diyebilen eyle bizi bir Hanne gibi
“Rabbim ondan kendim için
En ufak bir şeyi dahi bırakmak istemiyorum
Çünkü o bir adak!..”
Bir Meryem kıl ki bizi,
“Rabbim varlığım
Senin varlığına armağan olsun” diyebilen!
Ve bir Meryem gibi adak olabilen!..
Bir Süveyda kıl ki bizi,
Varlığım yok ki hepsi senindir diyebilen!..
Ve dahi acz-i fakriyet içre kulluk sırrına erebilen!..
Bir bahçevan kıl ki bizi Zekeriya misali
Meryemlerini/çiçeklerini sulayabilen!..
İşlet bizden O’nun sırrını,
Damıt onları…Saflaştır!..
Yaradılıştaki safiyetine dönüştür ve
Istıfa kıl, Mustafa kıl!..
Hırayı Özlemek nedir bilir misiniz?
İmrenebilmek
Hanne’ ye, Meryem’e,
Hacer’ e ve Asiye’ ye…
Bazen, teslimiyeti bulabilmek
Hacer’in Say’inde!..
Ve dolaşabilmek
Gönlünün Safa ve Mervelerinde!..
Ve sonra kavuşabilmek zemzemine!..
Hem o zemzemden susuzluğunu giderip
Kanabilmek suya…
Hem İsmail’ini,
Hem Meryem’lerini sulayabilmek!..
Ah! Hıramı özlüyorum!..
İşitebilmeyi diliyorum bir Musa gibi
Rabbin kelamını,
Ve kayıtsız ve şartsız ona ittibayı…
Resul’ünün ayak izlerini takip edebilmeyi…
İzinin tozu olmayı ve
Ulaşabilmeyi
Mubarek ayak izlerinin vardığı menzile!..
Hey Dağlar!…
Yüreğimdeki Hıra!..
Nerdesin ey idrak! Ey dönüşüm?..
Neden dönüştürmüyor hayatlarımızı?
Yoksa Hıra’mızı kaybettik!
Onu mu arıyoruz?
Nerede yitirdik onu?
Bir gönül’e iki sevda sığar mı sandık hey?..
Sığmıyor yiğitler!
Sığmıyor işte!..
Yürüyünüz yüreklerinize…
Orada bir dağ var;
Adı: “ Hıra!..”
Bulabilirseniz ulaşacaksınız menzile
Bu yolculuk uzun olsa da…
Sevda Dıraga Canbaz