cennettalibi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 9 Tem 2011
- Mesajlar
- 81
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 79
Ebul Ala El-Mewdudi'ye bir soru sorulur. Ve kendisi bu soruya cevap verir. Aşağıya bu soru ve cevabı asıyorum ki, bir alimin içinde yaşadığı zaman ve şartlara göre İslam fıkhını ne derece mükemmel bir şekilde yorumlayabildiğinin örneği olsun.
Soru: Müslümanlar Hindistan'da inek kurban etmeyi durdururlarsa, İslam'a göre, bundan kıyamet kopmaz. Özellikle bu işte faydanın az, zararın fazla olduğu göz önüne alınırsa!.. Üstelik komşu bir milletle birliğin söz konusu olduğu böyle bir ortamda neden aşağıdan alınmasın ki? Büyük Ekber, Cihangir, Şahcihan ve Haydarabad'daki mevcut düzenin uygulamaları bu bağlamdaki en güzel fiilî örneklerdir.
Cevap: İsimlerini andığınız büyük "imamlar"dan (!) hiçbirini taklid şerefine sahip değilim. Bana göre müslümanların Hindistan'da hinduları razı etmek için inek kurban etmeyi terketmesiyle -her ne kadar Kur'an-ı Kerim'de zikri geçen tüm dünyayı kapsayan kıyamet kopmasa da- Hindistan bazında İslam üzerine gerçek kıyamet mutlaka kopacaktır. Sizin bu meseledeki görüşünüzün, İslâmî görüşe tamamen zıt olduğunu üzülerek belirtmem gerekir. Size göre bu meselede asıl önemli olan nokta iki millet arasındaki ihtilaf ve çekişmelerin ne şekilde ortadan kaldırılacağıdır. Ama İslam'a göre asıl önemli olan husus, tevhid akidesini seçmiş bulunanların, şirkin muhtemel her tehlikesinden kurtarılması meselesidir.
İneğin tanrı olmadığı, mabudlardan sayılmadığı ve kutsallığına inanan var olmadığı bir ülkede ineği kurban etmek caiz bir iştir. Kurban edilmemesinde herhangi bir sakınca yoktur. Ama ineğin mabud addedildiği ve kutsal bir mevkiye sahip olduğu bir yerde, Ben-i İsrail'e buzağıyı kesme emri verildiği gibi, ineğin kurban edilmesi hükmü vardır. Eğer böyle bir ülkede müslümanlar belli bir müddet için maslahat icabı inek kurban etmeyi bırakırlar ve inek eti de yemezlerse, ileride hindu milletinin inekperest inançlarından etkilenirler ve ineği kutsallaştırırlar. Dolayısıyla inekperestlerle birlikte yasaya yasaya, "buzağı sevgisinin kalplerine sindiği" Mısır'daki İsrailoğulları'nın düştükleri duruma düşmeleri tehlikesi doğar.
Yine bu çerçevede, İslam'ı kabul eden hindular İslam'ın diğer inanç esaslarını kabul etseler de ineğin kutsallaştırılması içlerinde aynı şekilde var olmaya devam edecektir. Bu yüzden ben Hindistan'da inek kurban etmeyi vacip olarak görüyor ve bununla birlikte yeni müslüman olan herhangi bir hindunun müslümanlığını en azından bir kere inek eti yemedikçe muteber saymıyorum. Buna Rasûllullah'ın (s.a) şu hadisi delalet etmektedir:
"Bizim kıldığımız gibi namaz kılan, bizim yöneldiğimiz kıbleye yönelen ve bizim kestiklerimizi yiyen bizdendir," Bu "bizim kestiklerimizi yiyen" ibaresi başka bir deyişle şu mânâya gelmektedir: Herhangi bir şahsın müslümanlara katılabilmesi için cahiliye döneminde bağlı olduğu vehimleri, sınırlamaları ve bağımlılıkları parçalayıp bir kenara atması gerekir.
Soru: Müslümanlar Hindistan'da inek kurban etmeyi durdururlarsa, İslam'a göre, bundan kıyamet kopmaz. Özellikle bu işte faydanın az, zararın fazla olduğu göz önüne alınırsa!.. Üstelik komşu bir milletle birliğin söz konusu olduğu böyle bir ortamda neden aşağıdan alınmasın ki? Büyük Ekber, Cihangir, Şahcihan ve Haydarabad'daki mevcut düzenin uygulamaları bu bağlamdaki en güzel fiilî örneklerdir.
Cevap: İsimlerini andığınız büyük "imamlar"dan (!) hiçbirini taklid şerefine sahip değilim. Bana göre müslümanların Hindistan'da hinduları razı etmek için inek kurban etmeyi terketmesiyle -her ne kadar Kur'an-ı Kerim'de zikri geçen tüm dünyayı kapsayan kıyamet kopmasa da- Hindistan bazında İslam üzerine gerçek kıyamet mutlaka kopacaktır. Sizin bu meseledeki görüşünüzün, İslâmî görüşe tamamen zıt olduğunu üzülerek belirtmem gerekir. Size göre bu meselede asıl önemli olan nokta iki millet arasındaki ihtilaf ve çekişmelerin ne şekilde ortadan kaldırılacağıdır. Ama İslam'a göre asıl önemli olan husus, tevhid akidesini seçmiş bulunanların, şirkin muhtemel her tehlikesinden kurtarılması meselesidir.
İneğin tanrı olmadığı, mabudlardan sayılmadığı ve kutsallığına inanan var olmadığı bir ülkede ineği kurban etmek caiz bir iştir. Kurban edilmemesinde herhangi bir sakınca yoktur. Ama ineğin mabud addedildiği ve kutsal bir mevkiye sahip olduğu bir yerde, Ben-i İsrail'e buzağıyı kesme emri verildiği gibi, ineğin kurban edilmesi hükmü vardır. Eğer böyle bir ülkede müslümanlar belli bir müddet için maslahat icabı inek kurban etmeyi bırakırlar ve inek eti de yemezlerse, ileride hindu milletinin inekperest inançlarından etkilenirler ve ineği kutsallaştırırlar. Dolayısıyla inekperestlerle birlikte yasaya yasaya, "buzağı sevgisinin kalplerine sindiği" Mısır'daki İsrailoğulları'nın düştükleri duruma düşmeleri tehlikesi doğar.
Yine bu çerçevede, İslam'ı kabul eden hindular İslam'ın diğer inanç esaslarını kabul etseler de ineğin kutsallaştırılması içlerinde aynı şekilde var olmaya devam edecektir. Bu yüzden ben Hindistan'da inek kurban etmeyi vacip olarak görüyor ve bununla birlikte yeni müslüman olan herhangi bir hindunun müslümanlığını en azından bir kere inek eti yemedikçe muteber saymıyorum. Buna Rasûllullah'ın (s.a) şu hadisi delalet etmektedir:
"Bizim kıldığımız gibi namaz kılan, bizim yöneldiğimiz kıbleye yönelen ve bizim kestiklerimizi yiyen bizdendir," Bu "bizim kestiklerimizi yiyen" ibaresi başka bir deyişle şu mânâya gelmektedir: Herhangi bir şahsın müslümanlara katılabilmesi için cahiliye döneminde bağlı olduğu vehimleri, sınırlamaları ve bağımlılıkları parçalayıp bir kenara atması gerekir.