Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
HUZEYFE b. YEMÂN
Hakikat Aşığı - Nifak Düşmanı
Medain halkı topluca Hz. Ömer'in (r.a.) kendileri için tayin ettiği valiyi karşılamaya çıktılar. Verâsı, takvası, Irak'ın fethinde gösterdiği azim ve kararlılığı hakkında çok şey işittikleri bu güzide sahâbeyi karşılamak üzere yola koyuldular.
Valinin kalabalık ve gösterişli bir gurupla geleceğini ümit ederlerken, karşılarında semeri eskimiş bir eşeğe binmiş, ayaklarını sarkıtmış, ellerinde tuttuğu çörek ve tuzu yiyerek gelmekte olan, yüzü aydınlık bir adam görünce şaşırdılar.
Adam kendilerine iyice yaklaştığında bunun bekledikleri yeni valileri Huzeyfe b. Yemân olduğunu anladılar. Bu durum karşısında neredeyse şaşkınlıktan akılları başlarından gidecekti.
Fakat bu şaşkınlık neyin nesiydi?
Hz. Ömer'in seçip gönderdiği birinden daha ne bekliyorlardı ki? Ama onlar şaşırmakta haklıydılar; zira ülkeleri ne İranlılar döneminde, ne de daha sonraki dönemlerde böyle bir vali görmemişti.
Huzeyfe aralarında ilerledi, insanlar etrafına toplanmışlardı. Onların kendisinden bir şeyler söylemesini istediklerini anlayınca, onları derinden şöyle bir süzdü ve: "Fitne yerlerinden uzak durunuz." buyurdu.
İnsanlar:
"Ey Huzeyfe! Fitne yerleri nedir?" diye sorduklarında cevap olarak: "Emirlerin kapılarıdır... Sizden biriniz emirin veya valinin yanına gider, yalan söylediği hâlde onu tasdik eder, onda olmayan şeylerle onu över. İşte bunlar birer fitnedir." buyurdu.
Konuşması da kendisi kadar ilginç ve şaşırtıcıydı.
Yeni valilerinin bu sözleri üzerine insanların ilk şaşkınlıkları geçti ve ona ısınmaya başladılar. Zira onun dünyada en çok kızdığı, hakir gördüğü şey, nifaktı. Aynı zamanda bu sözler, yeni valinin şahsiyetini ve hüküm verirken takip edeceği metodun ne şekilde olacağının da en açık deliliydi.
Huzeyfe b. Yemân tabiatı itibarıyla nifaktan nefret eden ve onu en gizli yerlerde bile görebilme kudretine sahip olan bir insandı.
Huzeyfe, kardeşi Safvan ve babaları, Resûlullah'a gelip her üçü de iman ettikten sonra İslâm, kuvvet ve kararlılık bakımından yeni bir güç kazandı.
Huzeyfe güçlü, temiz, cesur, doğru, korkaklığı, nifakı ve yalanı hor ve hakir gören büyük bir dine, İslâm'a boyun eğmişti.
O, Allah Resûlü'nün elinde edeplenmiş, kendisine Resûlullah'ı örnek almış, doğru, güvenilir, hakkı müdafaa eden, güçlükleri seven ve dönek, riyakar ve hilekârlardan da nefret eden bir insandı.
Resûlullah'ın ashabı içerisinde, az önce belirttiğimiz hususlarda en hassas ve en duyarlı melekeye sahip olan kişi, Huzeyfe b. Yemân'dı.
Huzeyfe, birçok alanda ileri derecede yetenekli bir insandı. Öncelikle yüz hatlarını okuma ve sırları açığa çıkarma konusunda uzmandı. İnsanın yüzüne bir bakışla, onun nasıl birisi olduğunu, içinde ne tür duygular gizlediğini anlayıverirdi.
Bu konuda gerçekten ihtisas sahibiydi. Hatta zekâsı ve tecrübesiyle tanınan Mü'minlerin Emiri Hz. Ömer dahi bir yere birisini tayin edeceği zaman Huzeyfe'nin görüşüne başvururdu.
Huzeyfe, hayatta hayrı talep eden kişi için hayrın açık ve seçik olduğunu, buna mukabil şerrin gizli ve kapalı olduğunu, bu sebeple akıllı kişinin gerek hareketlerinde, gerekse düşüncelerinde şerden sakınması gerektiğini bilen ve tavsiye eden bir kişiydi.
Huzeyfe şerri ve şerlileri, nifakı ve münafıkları gözetler ve bu konular üzerinde ehemmiyetle dururdu.
O şöyle diyor:
"İnsanlar Resûlullah'a hayrı sorarlardı. Ben ise, bana erişmesinden korktuğum şeyi sorardım. Bir gün Allah Resûlü'ne "Ya Resûlullah! Biz câhiliye ve şer içerisindeydik. Allah bize hayrı ihsan etti. Bu hayırdan sonra şer var mıdır?" diye sordum.
Allah Resûlü: "Evet." dedi.
Ben: "Bu şerden sonra tekrar hayır var mıdır?" dedim.
Resûlullah: "Evet; ama içerisinde gizli fitne olan bir hayır." dedi.
Ben: "Bu fitne nedir?" diye sordum.
Allah Resûlü: "Bunlar, benim sünnetimi bırakıp, başka şeylere uyan ve hidâyeti benim dışımda arayan bir kavimdir... Sen onları tanır ve yadırgarsın (inkâr edersin)." buyurdu.
Ben tekrar: "Bu şerden sonra tekrar hayır var mıdır?" dedim.
Allah Resûlü: "Evet, cehennem kapılarında dikilip, insanları oraya çağıranlar vardır. Kim onların bu çağrısına icabet ederse, onu cehenneme atarlar..." buyurdu.
Ben: "Ya Resûlullah o vakte erişirsem, bana ne yapmamı tavsiye edersin?" diye sordum.
Allah Resûlü: "Bütün o guruplardan uzak dur. Bir ağaç köküne tutunmuş olsan bile, ölene kadar bu hâlin üzere kal." buyurdu.
Bu ifadelerden sonra Huzeyfe'nin, "İnsanlar Allah Resûlü'ne hayırdan soruyorlardı; ben ise şerden soruyordum." sözü daha iyi anlaşılmaktadır.
Huzeyfe b. Yemân, fitnelerden ve şerlerden korunmak ve insanları da bu tehlikelerden sakındırmak için bu konularda daima uyanık, basiretli ve ileri görüşlü bir kişi olarak yaşadı. Bu sayede dünyayı, insanları ve zamanı gerçek anlamıyla kavradı ve bu konularda bir bir feylesof hakim gibi görüşler ortaya koydu.
O (r.a.) şöyle diyor:
"Allah, Hz. Muhammed'i (s.a.v.) gönderdi. O da insanları, dalaletten hidâyete ve küfürden imana davet etti. Bir kısım insanlar ona icabet edip, sanki ölüyken hak ile yeniden dirildi. Bazıları da ona icabet etmeyip, dalalet içinde kalarak, daha önce diriyken sanki ölü hâline döndüler…
Sonra nübüvvet gitti, yerine hilafet geldi...
Daha sonrada yönetim -ısırıcı- saltanata dönüştü...
İnsanlardan bir kısmı şerri kalbiyle, diliyle ve eliyle inkâr eder... İşte onlar hakka gerçekten icabet edenlerdendir.
Onlardan bir kısmı da sadece kalbiyle ve diliyle şerri inkâr eder. Bunlar ise (imandan) haktan iki şubeyi terk edenlerdir…
Ne kalbiyle, ne eliyle, ne de diliyle şerri inkâr etmeyenlere gelince, böyleler yaşayan ölülerdir."