Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Her kadın örtünmek ister mi? (1 Kullanıcı)

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
Örtünme isteği yaratılışın sesidir. Hem de içten gelen, dışa vuran en güçlü bir sestir. Mini etekli bir bayanın farkında olmadan hep eteğini çekiştirip uzatmak istemesi, göbeği açık alan genç kızların badilerini uzatmaları buna en güzel örnektir.

Bu ifadeleri duyanlar ilk anda biraz garipseyebilirler. Ancak hakikaten ahlaken sukut etmemiş her kadın gerçekten örtünmek istiyor. Bu illaki çarşaf giymek veya başörtüsü örtmek şeklinde değil. Belli kalıplarda gerçekten kadınlarda örtünmeye meyil var. Mini etekli bir hanımın eteğini, badi giyen bir genç kızın badisini çekiştirmesi kadının fıtratında örtünme isteği olmasından kaynaklanıyor.

Günümüzde kadın, işyerinde patronu tarafından, sokakta sözlü olarak tacize maruz kaldığından dolayı rahatsız oluyor ve hiçbir dine mensup olmadığı halde kendisi zaman zaman kapanmak hatta sokağa nevresime bürünüp çıkmak istiyor.

Bunlar erkeklerle bir arada spor yapmaktan, bilhassa da yüzmekten hoşlanmazlar. Orasını burasını, onun görmesini istediği insan dışında, kimsenin görmesini istemezler.

Ya kadınların içinde gizli bir örtünme duygusu ya da ALLAH'tan korktukları için örtünmeye karşı bir meyil var. İşte bütün bunlar kadının içinde olan örtünme isteğinin birer örneği, fıtratının sesi...

Fakat günümüzde birçok kadın örtünmüyor. Örtünmenin önünde iki engel olduğu söylenebilir. Birincisi kişinin şahsıyla ilgili... Mesela örtünürsem çevrem bana ne der, güzelliğim kaybolur mu, örtünmek önemli değil kalbim temiz olsun, örtüneceğim ama yaşlanınca, ya evde kalırsam ve eşim örtünmemi istemiyor gibi müdafaalar yapılıyor. Bunlar kadınların günlük yaşamda örtündükleri takdirde karşılaşacaklarını zannettikleri durumların korkuların sonucu oluşuyor.

Bir de yasaklar var. Bu ikincisi ve en önemlisi... Malum ülkemizde 1939'lardan beri örtü yasağı var. Kadının içindeki örtünme isteği yok edilmeye çalışılıyor. Kimiler laikliği, kimileri Atatürkçülüğü kullanıyor. Eskiden eller aya giderken siz başörtüsüyle uğraşıyorsunuz, denirdi. Şimdi ise bu siyasi simge oldu. Başörtüsüne karşı olanlar sürekli bir şeyler ortaya çıkarıyorlar ve insanların örtünmesine engel oluyorlar. Başörtülülerle başı açıklar arasında bir problem yok. Fakat bu şekilde yaparak bir kutuplaşma oluşturmak istiyorlar. Daha önce üniversitelerde başörtüsüyle girebilme gibi bir sorun yoktu. Ama şimdi var. On binlerce genç kız okulundan ediliyor ve kimileri yurtdışına gitmek zorunda kalıyor, kimileri psikolojik travma yaşıyor. Gidemeyenler de perukla aç komedisini yaşıyorlar. Bunun en büyük sıkıntısını fertlerle birlikte millet çekiyor.

Bu yasağı gündemde tutanlar, doğuda öğretmen, doktor, hemşire bekleyen milyonlarca insanları görmeyen, bilmeyen ve bunun sıkıntısını yaşamayanlar. Batıda konfor içinde yaşayan bu insanlar, acaba konforumuz elimizden alınır mı diye böyle bir senaryo üretiyorlar. Yok, mahalle baskısı, yok Afganistan, İran veya Malezya gibi oluruz masallarıyla, hem insanlara hem de o yardım bekleyen topluma ve devlete zarar veriyorlar.

Yapılan çeşitli araştırmalar başörtülü kadınların büyük çoğunluğunun İslâmi emirden dolayı örtündüklerini ortaya koyuyor. Bir de bin 400 yıldır dünyanın çeşitli bölgelerinde örtünen Müslüman kadınlar hangi siyasi partinin simgesi olarak örtünüyor? Başörtüsü siyasi simge ise Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin zamanında da mı 'siyasi simge'ydi? Ondan bu tarafa gelen bütün büyük zatların hanımları, kızları örtünüyorlardı. Bugün Amerika'da her yıl yirmi bin kadın örtünüyor. Bu kadınlar hangi siyasi simgenin gereği olarak örtünüyorlar?

Türkiye'de ayıplanmadan yaşamak isteyen bir kesim var o da başörtülü kesim. Belirli bir yere gelmiş insanlar daima gerici, yobaz, taşralı, zaten başörtüsünün türbana dönüşmesinin en önemli sebeplerinden birisi genç kızlar annelerinin alınlarına yazılan bu gerici, taşralı sözünden kurtulmak için başörtülerini modernleştirdiler. Esas baskı yıllardan beri örtülülerin üzerinde var, böyle bir mahalle baskısı. Yoksa hiçbir zaman başı açık olan biri için mahalle baskısı yok, bu gazetelerde gösterilenler tamamen senaryo ve uydurma.
Mehmet Talu
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحيم



فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفاً فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ

اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ





“Sen yüzünü hanîf (tevhid eri) olarak dine, yani Allah insanları hangi fıtrat üzere yaşatmış ise o fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (30/Rûm, 30)





Fıtrat; Anlam ve Mâhiyeti


Fatr Sözcüğü ve Anlam Sahası: ‘Fıtrat’ kelimesinin kökü ‘fatr’dır. ‘Fatr’ sözlükte, uzunlamasına yarmak, ikiye ayırmak, yaratmak, icat etmek, bir şeyi özellikleriyle ortaya koymak, bir şeyi meydana getirmek anlamlarına gelir. ‘Fıtrat’ buna ‘te’ harfinin ilavesiyle yapılan bir isim masdardır. Sözlükte; yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip oluş, karakter, mizaç, doğal eğilim, huy gibi mânâları vardır. Aynı kökten gelen ‘iftar’ orucu açmak, ‘infitar’ ise yarılmak, açılmak, fışkırmak demektir ki Kur’an’da bir sûrenin adıdır.



Bu masdarın fâil (özne) ismi olan ‘Fâtır’, Allah’ın güzel isimlerinden birisidir. Bunun anlamı, yerleri ve gökleri Yaratan demektir. ‘Fâtır’ kelimesi ile yine Yaratan mânâsına gelen ‘Hâlık’ arasında ince bir fark vardır. ‘Fâtır’ sıfatı ‘Hâlık’ sıfatının içindedir ve ilk defa yaratmaya başlayan demektir. Kur’an’da buna şöyle işaret edilmektedir: “….De ki: Sizi ilk defa yaratan, sizi tekrar diriltecektir…” (17/İsrâ, 51). Modern ilmin de tesbit ettiği gibi yer ve gökler daha önceden duman (gaz bulutu) halinde yaratılmıştı. Allah (c.c.) ‘ol’ emriyle yeri ve göğü birbirinden ayırdı. Gezegenler ve diğer gök cisimleri meydana geldi, yeryüzünde hayat başladı. “O nankörler görmediler mi ki göklerle yer bitişik idi, biz onları ayırdık ve her canlıyı sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?” (21/Enbiyâ, 30). Yerin ve diğer gök cisimlerinin ilk hali olan dumanın (gaz bulutunun) yarılıp, içinden gezegenlerin ve yeryüzünde hayatın ortaya çıkartılması ‘fatr’ kelimesiyle ifâde ediliyor.



‘Fatr’ ilkin yaratmaya başlama demektir ki, ‘ibdâ’ (yoktan var etme) fiilinden sonraki aşamadır. Bu bakımdan Kur’an ‘fatr’ fiilini her zaman Allah (c.c.) hakkında kullanmaktadır. Yaratılan, yokluğun içerisinden çıkartılan ise göklerdir, yerdir, insanlar ve diğer canlılardır (43/Zuhruf, 27; 21/Enbiyâ, 56; 20/Tâhâ, 72). ‘Fâtır’ Kur’an’da bir sûrenin ismidir. Allah (c.c.) için ‘Fâtıru’s Semâvâti ve’l arz - Gökleri ve yeri Yaratan’ denilir (35/Fâtır, 1; 6/En’âm, 14; 12/Yûsuf, 101; 14/İbrahim, 10. vd.). Anlaşılan odur ki ‘fatr’ veya ‘fıtrat’ ilk yaratılışı ifâde ettiği gibi, devam eden bir yaratılışı da anlatır. ‘Fatr veya fıtrat’, bir şeyi yoktan ve örneksiz var etmek ve onu, belli bir hedefe doğru açıp ortaya koymak, dal budak saldırmaktır.



Fıtrat Nedir? Bir cisimden başka bir cismin meydana gelmesi, ona ait tohumun yarılıp açılmasından, filizlenip büyümesinden meydana gelir. Gelişen o canlı tekrar tohuma dönüşmekte, tohum tekrar filizlenip aynı cins canlının neslinin devamını sağlamaktadır. Bu sürekli oluşum bir ‘fatr’ olayıdır. Bunu Yaratan da ‘Fâtır’ olan Allah’tır. Evrendeki her ölüm yeni bir oluşumun, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Dünyanın ölümü bile âhiret hayatına bir doğuştur. Nitekim Kur’an bu olayı ‘infitar’ (gök yarıldığı zaman) ifâdesiyle anlatıyor (82/İnfitâr, 1-4).



Tohum veya çekirdek, kendinden çıkacak olan canlının özü ve özetidir. O türe ait bütün özellikleri kendi bünyesinde barındırmaktadır. Bir şeyin ilk defa yokluktan ortaya çıkışı veya bir maddeden (tohumdan) meydana gelişi bir ‘fatr’dır. Bunun ortaya çıkış biçimi veya taşıdığı özellikler de ‘fıtrat’tır. Her yaratığın ‘fıtrat’ üzere kazandığı özelliklere de onun ‘tabiatı’ denir.



Evren, Allah’ın ‘Fâtır’ sıfatıyla bir ‘fıtrat’ üzere yaratılmış, bu fıtrat üzerinde bir tabiat (bir âdet) kazanmış ve hayatını bu fıtrat çizgisi üzerinde sürdürmektedir. Kâinattaki bütün varlıklar Allah’ın kendileri için var ettiği ‘fıtrat’ üzerindedirler. Her varlık, kendi tabiatının gereğini yapar, o çizgisinin dışına çıkmaz. Kur’an şöyle buyuruyor: “O halde yüzünü, Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (30/Rûm, 30)



Bu âyette geçen ‘fıtrat’ın insandaki inanma ve ibâdet etmeye meyli ve kabiliyeti anlamına geldiği söylenmektedir. Buradaki maksat, her kişinin kendine ait özelliği değil, bütün insanların insan olarak yaratılışlarındaki esas ve hepsinde ortak olan genel yaratılıştır. Meselâ, insan bedenine ait bütün organlar ve organların görevleri bir fıtrattır. Gözün iyi görmemesi, kulağın iyi duymaması sonradan gelen bir ârızadır. Fıtrat’ta esas olan bütün insanlardaki bu gibi özelliklerin genel olarak bulunmasıdır. Bunun gibi Allah (c.c.) bütün insanları kendine inanma ve ibâdet etme, verdiği nimetlere şükretme kabiliyetinde ve bunlara meyilli olarak yaratmıştır. Kalbin görevi bütün organlara hâkim olarak, onları Allah’ın emrine tabi kılmasıdır. Bu da bir ‘fıtrat’tır.



Fıtratın İşleyişi: İnsan ve ona ait organlar fıtrat üzere kaldıkları sürece, Allah’a teslim olurlar. Eğer onlara dış etkenler tesir etmezse, onların fıtratında âlemlerin Rabbine teslimiyet vardır. Bu bakımdan İslâm fıtratın dinidir. İslâm, fıtrat olarak Allah’a teslim olma kabiliyetinde yaratılan organların bu teslimiyetlerini sağlar. Ancak, hayatına İslâm’ın hâkim olmadığı kimseler şeytanın saptırmasıyla bu kabiliyetlerini ters yönde kullanırlar.



İslâm’a göre, inanmanın ve ibâdet etmenin iki kaynağı vardır. Bunun birincisi insandaki bu fıtrat’tır. İnsanın yaratılışı, tabiatı (doğası) Allah’ın dini İslâm’ı kabul etmeye, onu uygulamaya, Allah’ın emirlerine uymaya; kısaca yalnızca Allah’a ibâdet etmeye uygundur. Allah (c.c.) insanın aslını böyle temiz ve saf kılmıştır. İnanmanın ikinci kaynağı, insanın kendi çabasıyla ve iradesiyle inanması, İslâm’ı hayat nizamı olarak seçmesi, ya da kendi arzusuyla ibâdet ederek sevap kazanmasıdır (kesb-kazanç). Allah (c.c.), fıtrat’a zıt özelliklerin ve anlayışların bulunduğu yerlerde elçileri aracılığıyla Din gönderir ve insanları öz fıtratlarına uygun davranmaya çağırır. İnsanın kendi fıtrat’ına uygun olarak Allah’ı bir bilip O’na kulluk etmesi de ‘hanif’liktir.



Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: “Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder, sonra anne-babası onu hırıstiyan, yahudî, mecusi (ateşe tapan) yapar. Eğer anne-baba müslüman iseler, çocuk da müslüman olur.” (Buhârî, Cenaiz 79, 80, 93; Müslim, Kader 22, hadis no: 265; Ebû Dâvud, Sünnet 18, hadis no: 4714; Tirmizî, Kader 5, hadis no: 2138; Ahmed bin Hanbel, Müsned 2/233, 435)



Bütün insanlar saf, temiz, İslâm’a meyilli bir şekilde yaratılırlar. Ancak onu eğitim, çevre ve dış etkenler değiştirir, fıtrattan uzaklaştırır, ya da fıtrata uymayan davranışları yapmasına sebep olur. İnsanı itaat etmeye de isyan etmeye kabiliyetli yaratan Rabbimiz, ona Hakk’a uyacak, Hakk olan şeyleri tercih edebilecek kabiliyetleri de vermiştir. Fıtrattan ayrılmayan, bozulmayan kimse Allah’ın âyetlerine kulak verir, gereğini yapar. Çünkü yapısında bu maya, bu özellik bulunmaktadır. Şeytan ve fıtrata aykırı dış faktörler insanı bu durumdan uzaklaştırırlar.



İslâm, insanı asıl fıtratına dâvet eden, fıtratının gereğini yapmasını sağlayan İlâhî dindir. Mü’minler, insanların hayra ve imana eğiliminin önündeki engelleri kaldırmakla, insanları fıtratlarıyla yüzyüze getirmekle yükümlüdürler. Kendi fıtratlarını yeterince tanıyanlar, Allah’ı bırakıp başka tanrılara tapınmazlar. İslâm’da cihad ibâdeti insanları bu fıtratla yüzyüze getirme çabasıdır.



İnsanlar; güzel, doğru, Hakk’a uygun, adâletli, isâbetli iş yapıyorlarsa, merhametli, şefkatli ve iyiliksever iseler, hatalarından dolayı pişman oluyorlarsa, insanları, hayvanları, tabiatı, çocuklarını, düşkünleri seviyorlarsa, ana-babalarına ve başkalarına iyilikte bulunuyorlarsa; fıtratlarının gereğini yapıyorlar demektir. Kötü, çirkin, yanlış iş yapanlar, zâlim ve merhametsiz olanlar, günaha düşenler ve isyan edenler, inançsız olanlar veya yalancı tanrılara ibâdet edenler temiz fıtratlarından uzaklaşanlardır.



Allah (c.c.) insanları kendi fıtratlarına uygun davranmaya dâvet ediyor. Bu fıtrat da Allah’ın insanlara gönderdiği İslâm’a inanıp ona uygun yaşamaktır. İslâm, insanların temiz fıtratlarına uygun hareket etmelerini istiyor. Bu bakımdan ‘fıtrat’a müdâhale; örneğin, vücudun şeklini değiştirmeyi, kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara benzemesini, canlı türlerine onları bozmak üzere el atmayı hoş görmemektedir. Kısaca fıtrat, Fâtır olan Allah’ın insanlara ve varlıklara yoktan var ederek verdiği kabiliyet, onlara ait programdır. Allah’ı tanıma ve O’na ibâdet etme eğilimi, ruh temizliği, olumlu yetenekler ve benzeri şeylerdir. İnsana düşen bu temiz fıtratı tanımak ve ona uygun davranmaktır. (1)



Fıtrat; Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, peygamberlerin sünneti, kalb-i selîm, âdetullah demektir. Ayrıca hilkat, tabii eğilim, hazır olmak, huy, cibilliyet, içgüdü, istidât gibi mânâlara da gelir. Terim olarak fıtrat: "Allah Teâlâ'nın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrâk edecek bir hal, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır (İbn Manzur, Lisânü'l-Arab, Beyrut, (t.y.), V, 55). Fıtrat; ilk yaratılışı kavramlaştırdığı gibi, sürüp giden her yaratılışı da anlamında toplar. Yani herhangi bir şeyin bir maddeden veya ilk yaratılıştaki gibi yokluktan ilk icadı ve ilk çıkışına fatr, bunun ortaya çıkış biçimine ve taşıdığı özellikleriyle birlikte görünüşüne fıtrat denir. Yaratığın fitrat üzerinde kazandığı öz niteliklerine de tabiat denilmiştir. Kâinatın Allah'ın fitratı üzere işleyişi İslâmî dilde âdetullah, sünnetullah, fitratullah ifâdeleriyle isimlendirilmektedir (Râgıp el-İsfahânî, el-Müfredât, 38 vd.; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, III, 1889 vd.; Ali Ünal, Kur'an'da Temel Kavramlar, İstanbul 1986, 198 vd).



Fıtratın geniş anlamları Kur'an-ı Kerîm'de şu âyetlerde açıklanmaktadır:



"Sen Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara yaratılışta (Fıtratallah) verdiği dine ver. Zira Allah'ın yaratmasında değişme olmaz. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler." (30/Rûm, 30)

"Allah sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır. Belki şükredersiniz diye size kulak, göz ve kalb vermiştir.'' (16/Nahl, 78)

"Allah'ın kanununda bir değişme bulamazsın." (35/Fâtır, 43; Ayrıca bk. 17/İsrâ, 77; 33/Ahzâb, 62; 40/Mü’min, 85; 48/Feth, 23)

"Nefse ve onu şekillendirene... Ona bozukluğunu ve korunmasını ilham edene andolsun ki nefsini temizleyen iflâh olmuş, onu kirletip örten ziyana uğramıştır. Semûd, azgınlığından yalanladı... Rableri de günahları yüzünden azabı başlarına geçirdi, orayı dümdüz etti." (91/Şems, 7-14)

"Biz ona hayır ve şer olmak üzere iki yol gösterdik." (90/Beled, 10)

"Biz ona yolu gösterdik, ya şükredici veya nankör olur." (76/İnsân, 3)

"Rabbimiz, her şeye yaratılışını verip sonra onu doğru yola iletendir." (20/Tâhâ, 50)

"Kendini tezkiye edip temizleyen kurtuluşa, mutluluğa ermiştir.'' (87/A'lâ, 14)

"O (adamın) tezkiye olmamasından sana ne?" (80/Abese, 7)

"De ki: Herkes yaratılışına göre davranır. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu bilir." (17/İsrâ, 84)

"Nefislerinizde olanı gözlemiyor musunuz?" (51/Zâriyât, 21)

"Öncekilere uygulanan yasayı görmezler mi? Sen, Allah'ın kanununda bir değişiklik bulamazsın." (35/Fâtır, 43)

"Dilediğini yaratır ve onlar için hayırlı olanı seçer." (28/Kasâs, 68)

"De ki: Yeryüzünde gezin ve bakın, yaratılış nasıl başlamış?" (29/Ankebût, 20)

"Yaratıcıların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir." (23/Mü'minûn, 14)

"Onlar nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah bir toplumun durumunu değiştirmez." (13/Ra'd, 11)



Kur'ân-ı Kerîm'deki bu âyetler birbirini tefsir ederek fıtratın anlamını açıklar. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in şu hadisleri bu anlamı apaçık bir şekilde genişletmektedir:



"Kötülük yapmak seni üzüyorsa, artık sen mü’minsin." (Ahmed bin Hanbel, Müsned, V, 251-252)

"Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder, sonra ebeveyni onu hristiyan; yahûdi, mecûsî yapar. Eğer ana-babası müslüman iseler, çocuk da müslüman olur." (Buhâri, Cenâiz 79; Müslîm, Kader 22-25; İman 264; Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 233, 435)

"Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları traş etmek, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altındaki tüyleri yolmak." (Buhâri, Libas 51, 63, 64; Müslim, Tahâret, 49; Ebû Dâvûd, Teraccül 16; Tirmizî, Edeb 14)

''Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk söz ‘Lâ ilâhe illâllah’ olsun." (Abdurrezzak San’ânî, Musannef, Beyrut 1970, IV, 334)

"İçini tırmalayan, kalbinde çarpıntılar oluşturan, gönlünü bulandıran şeyi terk et." (İbn Hibban; Hakîm)

"Hayr, nefsin kendisine ısındığı, kalbin rahatladığı, yüreğin oturduğu şeydir. Şer de nefsin kendisine ısınamadığı, kalbin mutmain olmadığı, içinde tereddüt ve ıstıraplar meydana getiren şeydir, her ne kadar fetvâ veren müftîler hilâfına fetvâ verseler de." (Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 194)

"Seni işkillendiren (vicdanını rahatsız eden) şeyi bırak, işkillendirmeyene (sıkıntı ve huzursuzluk vermeyen şeye) geç." (Ahmed bin Hanbel, Nesâî, Taberânî)

"Kötülük, insanın içine sıkıntı veren şeydir." (Müslim, Birr 14)

"Müftîler sana fetvâ verseler de bir de kalbine (vicdanına) danış." (Dârimî, Buyû’ 2)

"Ameller niyete göredir." (Buhâri, Itk 6)

"Rabbim buyuruyor ki: Ben bütün insanları Hanîf (sâlim fıtrat, tevhid) üzere dünyaya gönderdim. Sonra şeytanlar onları dinden saptırdılar. Benim helâl ettiklerimi onlara haram ettiler, insanlara Bana şirk/ortak koşmalarını söylediler. Oysa o ortaklar hakkında hiçbir delil indirmemiştim." (Müslim, Cennet 63; Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 162)

işte kadın fıtratı gereği örtünmek ister
 

sumisali33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2010
Mesajlar
93
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
aslında bu toplumun gerçeğini vurgulayan gerçek

insanlar çıplaklıktan ziyade nasıl mutlu olacaklarını bilememekte

mini etekleri isteklen giymelerine ramen yineede kapatıp huzursuz olmaktalar
ne yapsalarda adranalini bile yaşasalar mutluluk ları bir kaç saatliktir

asıl huzurdan uzak olmalırıdr ve dinin özgürlüklerini kısatladıkları gerçeğiyle yaşamalarıdır
bu yüzden sosyal aktiviteleri ve yaşam şekillerini bu şekilde özgürlük çizgisi altında yaşadıklarını sanarlar
ne acı bir toplum gerçeği
oysaki İslam dini hiçbir alanda insanların üzerinde bir baskı oluşturmadığı gibi, insanlara gerçek fikir ve vicdan özgürlüğünü kazandırır. Dinin getirdiği güzel ahlakı yaşayan insan, hiçbir şekilde kısıtlanmaz. Aklen ve kalben inançları doğrultusunda yaşadığı için her zaman huzurlu, rahat ve mutlu olur.
 

kardelele

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ocak 2009
Mesajlar
15,425
Tepki puanı
28
Puanları
0
Yaş
55
Konum
istanbul
"Kötülük yapmak seni üzüyorsa, artık sen mü’minsin." (Ahmed bin Hanbel, Müsned, V, 251-252)

EMEĞİNİZE SAĞLIK ÇOK DEĞERLİ BİR PAYLAŞIMDI.ALLAH RAZI OLSUN.RABBİM YOLUNDA AYIRMASIN ÖLENE KADAR.
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
Çok güzel ALLAH c.c razı olsun
fakat günümüzde okullarda mini etek giydiriliyor buda küçüklükten belkide utanma duygusu eksiliyor..
 

sumisali33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2010
Mesajlar
93
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Okullarda karma eğitimin tezgâhından geçmiş, televizyon dizileriyle büyümüş, kadın-erkek eşitliğini ve kadın özgürlüğünü bayraklaştırmış, dünyevileşmiş, İslâm'ı yeterince bilmeyen, bildiklerini tümüyle yaşamanın getirdiği bedellere hazır olmayan kızların çeyrek tesettürü mü?

Şuurlu müslümanların başörtüsü mücâdelesini önemli bir cihad gibi görmelerinin sebebi, onun Kur'an' ın bir emri, tesettürün ayrılmaz bir parçası, İslâmî inanç ve yaşama biçiminin dışa yansıyan bir göstergesi, müslüman hanımın hayâ ve iffetinin bir işareti olduğu için türk islam birliği kurulmalı
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
30
Allah razı olsun
bizi nasıl aslımızdan, hata benliğimizde olandan uzaklaştırdıklarını birkez daha hatırlamş olduk
bu yolda Allah hepimizin yardımcısı olsun
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt