Her Günü Son Gün Bilmeli
İyi bir Müslüman, her gününü son gün ve kıldığı her namazı da son vakit olarak bilir. Zaten Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; (Dünyada garip veya yolcu gibi ol ve kendini ölmüş say!) buyurmuşlardır.
Seyyid İbrâhim Desuki hazretleri, ömrünün son günlerinde talebelerine hitaben:
"Ey evlatlarım! Ömrünüz her geçen gün azalmakta, eceliniz yaklaşmaktadır. Bir gün bu üzerinde yaşadığınız dünya dürülecek, kıyâmet kopacaktır. Her gün amel defterinizi hayırlı işlerle doldurmaya bakınız. Böyle yapanlara müjdeler olsun. Amel defterlerini, yasaklardan kaçmayarak günahlarla dolduranlara da yazıklar olsun. Vakitlerinizi isrâf etmeyiniz. Zamanlarınızı boşa geçirmeyip değerlendiriniz. Yoksa pişman olursunuz. Duanızın kabul olmasını istiyorsanız, helalden yiyiniz ve Müslüman kardeşlerinizin hakkında yersiz söz etmekten dilinizi tutunuz" buyururlardı.
Atâ-i Horasâni hazretleri de, sevdiklerine şöyle nasihat ederdi:
"Hep iyilik yapın. Zirâ yapılan iyilikler, işlenen kötülükleri yok eder. Sonunda dünyadan ayrılacağınız için, kendinizi ondan ayrılmış kabul ediniz. Bir gün mutlaka tadacağınız için ölümü tatmış gibi olunuz. O halde şimdi kendinizi oraya gidip yerleşmiş tasavvur ediniz. Zâten bütün insanların varacağı son durak burasıdır. Her insan yolculuğa çıkacağı zaman mutlaka hazırlık yapar. Yolculukta lüzumlu eşyâlarını yanına alır. Sefere, hazırlıklarını yaparak çıkan kimseye gıpta edilir. Hazırlıksız yola çıkan pişman olur. Çünkü, yola çıkıp, güneş altında kalınca, gölgelenecek bir şey bulamaz. Güneşin sıcağı altında nice sıkıntılarla karşılaşır. Susadığı zaman, susuzluğunu gidereceği bir su bulamaz. Soğukla karşılaştığında üzerine alacak bir şeyi yoktur. İşte böyle kimsenin, o sıkıntılı halde iken, hazırlıksız yola çıktığına ne kadar çok pişman olacağını siz düşünün. Bu sıkıntı dünyadadır. Dünyanın sıkıntısı geçicidir. Fakat ahiretin devamlı olan dayanılmaz acı ve ızdıraplarına yakalanırsak, hâlimiz nice olur? Bu bakımdan insanların en akıllısı, sonsuzluk âlemi, gerçek vatan olan, ahiret için iyi hazırlanandır. Dehşeti tüyler ürperten kıyâmet gününde, Allahü teâlâ kimi arşının gölgesi altında gölgelendirirse o kimseyi, o gün güneşin sıcaklığı asla rahatsız etmez. Oradaki sıkıntılardan kurtulur."
Muhammed Hâdimi hazretlerinin oğluna yaptığı vasiyet ise şöyledir:
“Dünyaya kıymet verme. Ona ve dünya ehline ihtiyacını açma. İhtiyaç gösterirsen, her şeye muhtaç olmaktan kurtulamaz, ömrün boyunca düşkün ve aşağı olursun ve hiçbir şey elde edemezsin. İhtiyacını yalnız Rabbine aç ve daima Onun emrine uy. İşte o zaman her şey sana muhtaç olur ve her şey hatta padişahlar senin peşine düşer. Bunlar nasihatlerin anasıdır, onlarla amel edersen hiç bir şeye muhtaç olmazsın.
Ömrünü, faydalı şeylerde harca, mâlayâni şeylerde zâyi etme. Şu hadis-i kudsiye sarıl: "Ey dünya! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet edene güçlük göster!" Kim dünyaya tâbi olursa, felah bulamaz. Sermâyeni, seni zillette düşürecek amellere harcama. Resulullah efendimizin şu hadisini düşün; "Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Ahiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle! Dilediğin gibi yaşa; muhakkak öleceksin. Dilediğini sev, muhakkak ayrılacaksın." Peygamber efendimizin şu hadisine de dikkat et: "Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol." O halde ömrünü boş şeylerle zâyi etme.”
İmam-ı Gazâli hazretleri nefsine, daha doğrusu hepimizin nefisine hitaben buyuruyor ki:
“Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir. Ecelinin, bugün gelmeyeceği ne ma’lum? Bugün gelmezse, bir gün elbette gelecek. Başına gelecek şeyi, geldi bil! Çünkü, ölüm kimseye vakit tayin etmemiş ve gece veya gündüz, çabuk veya geç, yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese ansızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir.
İnsanın her bir nefesi, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine yapılabilir. Asıl bunu hesap etmek icap eder. Aklı olan kimse, her gün, sabah namazından sonra, hâtırına hiçbir şey getirmeyip, ortağı olan nefsine demelidir ki: (Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Ömür bitince, ticaret sona erer. Aman nefsim, çok dikkat et de, bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak, sızlamak, fayda vermez. Bugün, ecelin geldiğini, daha bir gün müsaade etmeleri için, yalvardığını, sızladığını ve sana, bir gün bağışladıklarını ve şimdi, o günde bulunduğunu farz et! O halde, bu günü elden kaçırmaktan, bununla, saadete kavuşmamaktan daha büyük ziyân olur mu? Yarın ölecekmiş gibi, dilini, gözlerini ve yedi a’zânı haramdan koru! Resulullah efendimiz buyurdu ki;
(Akıllı kimse, ölmeden önce hesabını gören, ölümden sonra kendisine yarayacak şeyleri yapan kimsedir.)
Hüküm, neticeye göre verilir. Onun için şu beyitteki sözlere kulak vermemiz gerekmektedir:
Mala, mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi!
Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi.
İyi bir Müslüman, her gününü son gün ve kıldığı her namazı da son vakit olarak bilir. Zaten Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; (Dünyada garip veya yolcu gibi ol ve kendini ölmüş say!) buyurmuşlardır.
Seyyid İbrâhim Desuki hazretleri, ömrünün son günlerinde talebelerine hitaben:
"Ey evlatlarım! Ömrünüz her geçen gün azalmakta, eceliniz yaklaşmaktadır. Bir gün bu üzerinde yaşadığınız dünya dürülecek, kıyâmet kopacaktır. Her gün amel defterinizi hayırlı işlerle doldurmaya bakınız. Böyle yapanlara müjdeler olsun. Amel defterlerini, yasaklardan kaçmayarak günahlarla dolduranlara da yazıklar olsun. Vakitlerinizi isrâf etmeyiniz. Zamanlarınızı boşa geçirmeyip değerlendiriniz. Yoksa pişman olursunuz. Duanızın kabul olmasını istiyorsanız, helalden yiyiniz ve Müslüman kardeşlerinizin hakkında yersiz söz etmekten dilinizi tutunuz" buyururlardı.
Atâ-i Horasâni hazretleri de, sevdiklerine şöyle nasihat ederdi:
"Hep iyilik yapın. Zirâ yapılan iyilikler, işlenen kötülükleri yok eder. Sonunda dünyadan ayrılacağınız için, kendinizi ondan ayrılmış kabul ediniz. Bir gün mutlaka tadacağınız için ölümü tatmış gibi olunuz. O halde şimdi kendinizi oraya gidip yerleşmiş tasavvur ediniz. Zâten bütün insanların varacağı son durak burasıdır. Her insan yolculuğa çıkacağı zaman mutlaka hazırlık yapar. Yolculukta lüzumlu eşyâlarını yanına alır. Sefere, hazırlıklarını yaparak çıkan kimseye gıpta edilir. Hazırlıksız yola çıkan pişman olur. Çünkü, yola çıkıp, güneş altında kalınca, gölgelenecek bir şey bulamaz. Güneşin sıcağı altında nice sıkıntılarla karşılaşır. Susadığı zaman, susuzluğunu gidereceği bir su bulamaz. Soğukla karşılaştığında üzerine alacak bir şeyi yoktur. İşte böyle kimsenin, o sıkıntılı halde iken, hazırlıksız yola çıktığına ne kadar çok pişman olacağını siz düşünün. Bu sıkıntı dünyadadır. Dünyanın sıkıntısı geçicidir. Fakat ahiretin devamlı olan dayanılmaz acı ve ızdıraplarına yakalanırsak, hâlimiz nice olur? Bu bakımdan insanların en akıllısı, sonsuzluk âlemi, gerçek vatan olan, ahiret için iyi hazırlanandır. Dehşeti tüyler ürperten kıyâmet gününde, Allahü teâlâ kimi arşının gölgesi altında gölgelendirirse o kimseyi, o gün güneşin sıcaklığı asla rahatsız etmez. Oradaki sıkıntılardan kurtulur."
Muhammed Hâdimi hazretlerinin oğluna yaptığı vasiyet ise şöyledir:
“Dünyaya kıymet verme. Ona ve dünya ehline ihtiyacını açma. İhtiyaç gösterirsen, her şeye muhtaç olmaktan kurtulamaz, ömrün boyunca düşkün ve aşağı olursun ve hiçbir şey elde edemezsin. İhtiyacını yalnız Rabbine aç ve daima Onun emrine uy. İşte o zaman her şey sana muhtaç olur ve her şey hatta padişahlar senin peşine düşer. Bunlar nasihatlerin anasıdır, onlarla amel edersen hiç bir şeye muhtaç olmazsın.
Ömrünü, faydalı şeylerde harca, mâlayâni şeylerde zâyi etme. Şu hadis-i kudsiye sarıl: "Ey dünya! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet edene güçlük göster!" Kim dünyaya tâbi olursa, felah bulamaz. Sermâyeni, seni zillette düşürecek amellere harcama. Resulullah efendimizin şu hadisini düşün; "Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Ahiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle! Dilediğin gibi yaşa; muhakkak öleceksin. Dilediğini sev, muhakkak ayrılacaksın." Peygamber efendimizin şu hadisine de dikkat et: "Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol." O halde ömrünü boş şeylerle zâyi etme.”
İmam-ı Gazâli hazretleri nefsine, daha doğrusu hepimizin nefisine hitaben buyuruyor ki:
“Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir. Ecelinin, bugün gelmeyeceği ne ma’lum? Bugün gelmezse, bir gün elbette gelecek. Başına gelecek şeyi, geldi bil! Çünkü, ölüm kimseye vakit tayin etmemiş ve gece veya gündüz, çabuk veya geç, yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese ansızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir.
İnsanın her bir nefesi, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine yapılabilir. Asıl bunu hesap etmek icap eder. Aklı olan kimse, her gün, sabah namazından sonra, hâtırına hiçbir şey getirmeyip, ortağı olan nefsine demelidir ki: (Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Ömür bitince, ticaret sona erer. Aman nefsim, çok dikkat et de, bu büyük sermayeyi elden kaçırma! Sonra ağlamak, sızlamak, fayda vermez. Bugün, ecelin geldiğini, daha bir gün müsaade etmeleri için, yalvardığını, sızladığını ve sana, bir gün bağışladıklarını ve şimdi, o günde bulunduğunu farz et! O halde, bu günü elden kaçırmaktan, bununla, saadete kavuşmamaktan daha büyük ziyân olur mu? Yarın ölecekmiş gibi, dilini, gözlerini ve yedi a’zânı haramdan koru! Resulullah efendimiz buyurdu ki;
(Akıllı kimse, ölmeden önce hesabını gören, ölümden sonra kendisine yarayacak şeyleri yapan kimsedir.)
Hüküm, neticeye göre verilir. Onun için şu beyitteki sözlere kulak vermemiz gerekmektedir:
Mala, mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi!
Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi.