Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

HAZRET-İ MUHAMMED MUSTAFÂ (s.a.v.) HİLYE-İ SAADETİ (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Resûl-i Müctebâ Muhammed Mustafâ sallâllahü aleyhi ve selem Hazretleri yaratılışça ve ahlâkca Âdem oğlunun en mükemmeli idi. Bütün peygamberler aleyhimüssalâtü vesselâm Hazaratı, âzaları tam ve güzel yüzlü olup, Habib-i Hüdâ Muhammed Mustafâ sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz onların da en güzeli idi.

Pâk cismi muntazam, her âzâsı uyumlu, endâmı gayet düzgün, halkın ve mahlûkatın sevgilisi idi.

O`nun şemâilini bilmek; O’nun sünnetlerine harfiyen uyup, muhabbetinin kalplerde yeleşmesi için zarûrîdir. Cenâb-ı Hak O'nun için "Muhâkkak ki Sen büyük bir ahlâk üzeresin " buyurmuştur. (Kalem Suresi Ayet 4)

Resûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz, nasıl bakılırsa bâkılsın güzeller güzeli idi. Kâmilen her bakımdan güzel olduğu gibi, bütün âzâları ayrı ayrı da güzeldi. Cism-i nazîf ve kokusu latif idi. Koku sürünsün sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı. Bir kimse O'nunla musâfaha etse bütün gün O'nun o güzel kokusunu duyardı. Mübarek eliyle bir çocuğun başını mesh etse güzel kokusu ile o çocuk, diğer çocuklar arasında malûm olurdu. Doğduğu vakit de pâk ve latîf idi. Sünnetli ve göbeği kesilmiş olarak doğmuşdu.

Teni gül gibi pembemsi beyaz, nûrânî ve parlak, ipekden yumuşak, başı büyükce, alnı geniş, saçları kıvırcık değil düz; kaşları hilâl gibi olup ikisinin arası açıkdı ve iki kaşının arasında bir damar bulunup gazap anında belirirdi; kabarırdı.

Kirpikleri uzun, büyücek gözlü, gözlerinin siyahı tam siyah, beyazı tam beyaz ve sürmeli idi. Çekme burunlu olup burun delikleri küçükdü.

Yanakları düzgün ve pürüzsüz, ağzı genişce, sakalı gür idi. Sakalını fazla uzatmaz, bir tutamdan fazlasını alır idi. Alem-i bekâya rıhlet buyurduklarında saçında ve sakalında yirmi kadar beyaz var idi. Boynu uzun veya kısa olmayıp gayetle dengeli, göğüsleri geniş olup iki omuzlarının arası açıkdı. Kemikleri iri, bilekleri uzun, avuçları geniş, elleri ve ayakları kuvvetli, boyu ne uzun ne de kısa olup ortaya yakın uzun boylu idi. Ne şişman ne de zâyıf olup hılkaten mûtedil ve sıkıca etli idiler.

Bir tarafa yöneldiği zamanki halini eskiler "diri kalbli", yeniler "cevval hareketli" diye tavsîf ederler.

Yürürken sanki dağdan veya yüksekden iniyormuş gibi hızlı yürürlerdi. Ayağını sanki bütün bedeniyle sağlamca kaldırır ve sağlamca basarlardı ve yürürken ayaklarını sürümezlerdi. Bir tarafa bakacağı zaman sadece başını çevirmez, bütün vücuduyla o tarafa dönerler ve öyle bakarlardı. Bir şeye işaret ederken elinin tamamiyle işâret ederlerdi.

Dişleri inci gibi âbdâr ve tâbdâr olup, söylerken ön dişlerinden nûr saçılır ve gülerken mubarek ağızları bir nûr gibi letâfetli ziyâlar vererek açılır idi.

Konuşurlarken sağ elini sol eline yaklaşdırır ve sağ elinin baş parmağını sol avucuna vurarak konuşurlardı. Söze şevkle başlar, aynı şevkle bitirirdi.

Bu canlı hareketleriyle beraber O bir hayâ timsâli idi. Bekârlığından itibaren insanlar içinde en fazla hayâ sahibi, her yapdığını itina ile yapan ve hayat neş'esini yitirmeyen insandı. Bir şeyi istemedi mi bu derhal yüzünde görülür, bir şey hoşuna gidince de hoşnudluğu yüzünde müşâhade edilirdi.

Bu güzel bünyede zindelik, kuvvetİi hayâ ve müstesnâ azim bir arada idi. .

Hisleri fevkâlâde kuvvetli idi. Pek uzakdan işitir ve kimsenin göremiyecegi mesâfeden görürdü. Bütün hareketleri mutedil idi. Bir yere giderken acele değil, sağa sola meyletmeyerek kemâl-i vakar ile doğru yoluna giderdi. Sür'at ve suhûlet ile yürürdü. Yavaş yürür gibi görünür lâkin yanında gidenler sür'at ile yürüdükleri halde O'ndan geri kalırlardı.

Yüzünde nûr-i melâhat, sözlerinde selâset, hareketlerinde letâfet, lisânında açıklık; keİimeterinde fesâhat, beyânında fevkalâde belağat var idi. Boş söz söylemezdi, her kelâmı hikmet ve nasîhat idi. Herkesin aklına ve idrâkine göre söz söylerdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Sohbetlerinin tadına doyulmazdı. Kalbî rikkati vardı. Her kötüye şefkat göstermiş, hiç bir kötüyü cemâatinden tepmemiş, ona merhametle elini uzatarak ıslâhına çalışmış, her zayıfa mürüvvetle davranmış; istek ve arzuları ile o türlü türiü insanlarla imtizâc etmişdi. Kimseye fenâ söz söylemez, kimseye kötü muâmele etmez. O'na derdini anlatmaya gelen kim olursa olsun sözünü kesmez, sonuna kadar dinlerdi.

Mülâyim ve mütevâzî idi. Haşîn ve galîz değildi. Kendisine yapılan latife ve şakaları anlayışla karşılar ve onları incitmezdi. Gerektigi zaman ahlâk-ı hamidesi dairesinde onların şakalarına iştirak eder, bu mevzûda da onlara örnek oturdu. Zât-ı risâletlerine mahsus ciddiyet ve mehâbetini ashabıyle kendisi arasında duvar yapmamışdı. Yine O, mehâbetli ve vakur idi. O'nu isteyen, gören bir kimse derhal heybet ve mahabbetine kapılır idi.

Gülmesi tebessüm idi. O'nunla ülfet ve sohbet eyleyen kimse 0'na can u gönülden âşık ve muhib olurdu. Fazîlet ehillerine derecelerine göre hürmet eylerdi. Akrabasına daha ziyâde ikram ederdi. Lâkin onları dînen kendilerinden efdal olanlardan efdal tutmazdı. Ehl-i beytine ve ashâbına hüsn-i muâmele ettiği gibi diğer insanlara da rıfk ve lütuf ile muâmele ederdi. Hizmetkârlarını pek hoş tutardı. Kendi ne yer ve ne giyerse onlara da onu yedirir ve giydirirdi.

Cömerd, kerîm, şefkatli, merhametli, şecâatlı ve halîm idi. Ahd ü va'dinde sâbit ve kavlinde sâdık idi. Güzel ahlâkca, akıl ve zekâca bütün insanlardan üstün ve her türlü medhü u senâya lâyık idi.

O'na bakan gözler mahzâ güzellik görürler...

O'na yakın canlar mahzâ güzellikle berâberdirler.

O'ndaki bu güzellik ruhu kalbinin derinliklerinde yerleşmiş, hem bütün hasletleriyle, hem insanlarla -bilhassa zayıflarla ve gönlü kırıklarla- münasebetlerinde irâdî ve irticâlî olarak imtizâc etmişdir.

İnsanların yıkık kalblerini yapmağa, hatırlarını hoş etmeye düşkündü. Üzgünleri tesellî etme fırsatını gözler, onları incitmekten sakınır, küçük büyük bütün ashâbını arar sorardı. İster şöhret sahibi, ister şöhreti olmayan sıradan bir insan olsun hepsine birbirlerini gözettirir, denk tutardı. Fakir zengin ayırdetmeden kim dâvet ederse etsin davetine icâbet ederdi.

Karşılaştığı bir kimseye ilk selâm veren O olurdu. Husûsî olarak çocukların yanına gider, onlara da selâm verirdi.

Öfkelenmekden bütün gücüyle sakınır, şâyed öfkelenirse kendini rûhen tedâvî etmek için namaza başlar ve Allah'ı tesbîh eder, bedenen tedâvîye ihtiyaç duyarsa gazap anında ayakda ise oturur, oturuyorsa yan tarafına yatar, öfke anında bir hareketde bulunmakdan sakınır kendine hâkim olurdu. Rasânet ve sükûnet sâhibi idi. O hiçbir kimse hakkında kötülük düşünmemiş ve hiç bir kimse O'nunla beraber olmakdan şikâyet etmemişdir. İşte bu en geniş mânasıyle güzel ahlâkın en güzel misâlidir.

Elhâsıl sûreti her bakımdan güzel, sîreti mükemmel, misâli yaradılmamış, kâinatın efendisi ve övünme kaynağı idi.

Allahümme salli aleyhi ve âlâ âlihi ve ashabihi ecmâîn. Velhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn.



SENSİZ CANIM MUHAMMED

Doğmazdı kalbe îman,

İnmezdi arza Kur'an,

Mechûl olurdu esmâ,

Levlâke Yâ Muhammed!



Mâtem tutardı gökler,

Gülmezdi hiç melekler,

Mahzundu Arş-ı âlâ,

Levlâke Yâ Muhammed!



Feyzinle güldü âlem,

Gufrana erdi Adem,

Ağlardı belki hâlâ,

Levlâke Yâ Muhammad!



Sâyende erdi insan,

Tevhîde, yoksa putlar,

Ma'bud olurdu -hâşâ-

Levlâke Yâ Muhammed!



Gün görmeden baharlar,

Sislerle örtülürdü,

Zindan olurdu dünyâ,

Levlâke Yâ Muhammed!



Müreffeh gölgelerden.

Bin bir çeşit ziyâdan.

Mahrûm olurdu dünyâ,

Levlâke Yâ Muhammed!



İnler dururdu sesler,

Her nağme hıçkırıktı,

Tutmuştu arşı şekvâ,

Levlâke Yâ Muhammed!



Dünyada tek hakîkat,

Uğrunda can verenler,

Bulmazdı derde kimyâ,

Levlâke Yâ Muhammed!



Al kan, fiğan içinde.

Te'yid ederdi zulmü.

Binlerce kanlı sehpa,

Levlâke Yâ Muhammed!



Geldin de "Rabb"i bildik,

Sayende hakka erdik.

Mechûl idi mâverâ;

Levlâke Yâ Muhammed!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt