Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Hazırmıyız"..?! (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Bu dünya, mü'minin aşk ile geçen mutlu, kafirin ise mutlu gibi gözüken çile ve ızdırap dolu hayat yolculuğunun sahnelendiği bir yerdir. Bu hayat, geçici ve göçebe bir hayattır. Burada kalıcı olmayan insanoğlu garip bir yolcudur. Ruhlar âleminden ana rahmine ve oradan dünyaya gelen insanoğlu, buradan da başka âlemlere gidecek ve öz vatanına kavuşuncaya kadar yolculuğu devam edecektir.




Peygamber Efendimiz, bu yolculuk hakkında şöyle buyuruyor: "Dünyada sanki gurbetteymiş veya yolculukta bulunuyormuş gibi ol."[1] Öz vatanından ayrı gurbet ellerde yaşayanlara garip denildiği gibi, bizler de bu dünyada garibiz. Babamız Âdem ve annemiz Havva, Cennette yaşadılar.


Yediler, içtiler, gezdiler, güldüler, eğlendiler ve bütün güzelliği ile Cennet hayatını yaşadılar. Sonra Şeytan tarafından aldatıldılar ve dünya gezegenine indirildiler. Cennet hayatına alışan Hz. Âdem ve Havva'ya bu dünya çok dar ve sıkıcı geldi. Ağladılar, gülemediler. Dünya zindanına uyum sağlayamadılar. Vatan hasreti, Cennet özlemi ile yanıp tutuştular ve sonunda Ahiret âlemine göçüp gittiler. Bu öz vatan hasreti, Cennet özlemi irsî olarak evlatlarına da geçti, tüm duygularına yansıdı ve bilinç altlarına yerleşti.





Bu gurbet yurdundaki yolculuk, mümin için cennete doğru bir seyir izlerken, kâfir ve azgınlar için ise, cehenneme doğru bir rota izlemektedir. Mümin, zikzakları ve kıvrımları bol olan bir yolda hızı az ve frenleri bol olan temiz bir yolculuk yaparak tertemiz bir ölüm ile bu âlemdeki hayatını noktalarken cennete bir adım daha yaklaşmış olur, kâfir ise, aynı yolda frensiz ve kuralsız bir hayat yolculuğu yaparak acı bir ölüm ile cehenneme yaklaşmaktadır.



Mümin, Rabbini özleyerek O'na doğru koşarken, kafir O'ndan kaçarak ölümsüz bir hayatı arzulamaktadır. Mümin, canını tertemiz teslim edip bir kuş gibi cennete uğurlanmak üzere ruhunu meleklere teslim ederken, kâfir, canını azrailinden kurtarmaya çabalarken zebanilerin pençesine teslim edilmektedir.




Mümin, ikinci Sûr ile birlikte seher kuşu gibi kabrinden neşe ve coşkuyla uyanırken, kâfir, gözleri yuvasından fırlayacakmış gibi şaşkın ve ürkek bir hâlde kabrinden diriltilecektir. Mümin rahat ve kolay bir sorgulamanın sonunda cennete uğurlanırken, kâfir perçeminden yakalanıp cehenneme sokulacaktır. Ve ikisi de ebedî ve sonsuz yurduna dönerken bu dünyada ektiklerinin meyvelerini derecektir.



Kâfirler, bu hayatlarında sadece dünyayı istemekte ve öteki hayatı yok saymaktadırlar. Mekkeli müşrikler de cahiliye döneminde Allah'a dua eder ve sadece dünya işleriyle ilgili şeyler isterlerdi. Daha çok koyun ve deve (mal-mülk) sahibi olmayı, düşman karşısında zafere ulaşmayı dilerlerdi.



Ahirete inançları olmadığı için, ahiret için dua etmezlerdi. Yüce Allah, bu şekilde dua etmekten sakınmamızı şöyle öğretmektedir:[2] "İnsanlardan öyleleri var ki: Rabb'imiz, bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahirette hiç nasipleri yoktur. Onlardan bir kısmı da: Rabb'imiz, bize dünyada iyilik ver ve ahirette de iyilik ver. Ve bizi cehennem azabından koru! derler. İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz ki) Allah'ın hesabı çok süratlidir."[3]




Peygamber Efendimizin, en çok tekrarladığı dualarından biri olan bu ayet, aynı zamanda bize, kâfirlerden ve dünyaya dalıp ahireti unutan insanlardan farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır. Bir de bu ayet-i kerime, insanları iki grupta ele almakta ve bu grupların dua ve dileklerini dile getirmektedir. Birinci gruptakiler, sadece dünyaya yönelik istek ve taleplerle Allah'a dua etmektedir. Onlar, yönünü sadece dünyaya çevirmiş ve ahireti unutmuşlardır. Dünyaya besledikleri aşırı sevgi nedeniyle ahiret hayatını hatırlamazlar.



Bu nedenle dua ederken de hep bu dünyada daha çok mal, daha çok servet ve daha lüks bir yaşantı istemektedirler. Ahirete yönelik istek ve beklentileri yoktur. Çünkü onu zaten önemsemezler. Ve şeytan da ahireti onlara unutturmuştur. Bunun sonucunda da ahirette mutluluk, hayır ve iyilik adına onların bir payları olmayacaktır. Ve böylece kaybedenlerden olacaklardır.




İkinci gruptakilere gelince, onlar iki hayat arasında iyi bir denge kurmayı başarmışlardır. Bu denge nedeniyle hem dünyada, hem de ahirette iyilik ve ihsan istemekte, cehenneme atılmaktan Allah'a sığınmakta ve iki cihanda da mutlu bir hayatı arzulamaktadırlar. Duaları ve niyazları hep bu denge üzerine kurulmuştur.


Dua, insana motivasyon ve moral vermektedir. Onların bu duaları, gönüllerine etki ederek çaba ve gayretlerini de bu denge üzerine kurmalarını sağlamaktadır. Bunun sonucunda Allah da, onlara bu iyi niyet ve çabaları karşılığında iki dünyada da mutluluk ve emeklerinin ödülünü elde etme hazzı sunacaktır.



Mümin, insanın yaratılış programına uygun bir hayat yaşadığı için gönlü aşk ve sevgi ile tanışmakta ve bunun sonucunda da gönlüne huzur ve mutluluk dolmaktadır. Kalbi tatmine ulaşabilmektedir. Kâfir ise, sevgisiz ve ilâhî aşksız bir kalp taşıdığı için dünyada hiçbir şekilde tatmine ulaşamamaktadır.


Elde ettiği her hazzın hemen ardından yeni bir arayış başlamakta, yeni bir boşluğa düşmektedir. Yaratılış programı gereği kalbinin tatmin olabileceği bir şey aramaktadır. Fakat yanlış adreslerde tatmin aradığı için asla mutluluğa ve iç doyuma ulaşamamaktadır. Gönlünde sürekli bir boşluk, huzursuzluk ve tatminsizlik hissetmektedir.




Yüce Allah işte bu gerçeği dikkatlerimize şöyle sunmaktadır: "Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle tatmine (huzura ve sükûnete) erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur (tatmin olur)."[4] Onlar, hem tatmin olur, hem de huzura kavuşurlar.



Gönülleri incelir, yumuşar. Gönül yumuşayınca da ilim, hikmet ve pek çok sırlar oraya ilhâm olunur. Bunun için İmam-ı Gazalî şöyle diyor: Ebrar'ın (Allah dostlarının) gönülleri, sırların mezarıdır.[5] Yani varlıkların gerçek özelliğinin bilgisi, gizli sırları, bilgi hazineleri onların gönüllerine doldurulur.




Rabbimiz, sevgili Peygamberine denge kurmasını emrettiği gibi, bizlere de dünyanın geçici cazibeleri peşinde koşan, ahirete yönelik inançlarının zayıf ve yetersiz olması nedeniyle orayı ihmal eden insanların psikolojisini haber vererek şöyle ikazda bulunuyor: "Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor.

Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir."[6]
Peygamber Efendimiz de şöyle buyuruyor: "Şu kimseye çok hayret ediyorum ki, Allah'ın halkını (yarattıklarını) görüp duruyor da Allah'tan şüphe ediyor. Şuna hayret ediyorum ki, birinci yaratılışı tanıyor da ikinci yaratılışı (dirilmeyi) inkâr ediyor.




Yine şuna çok hayret ediyorum ki, her gün her gece ölüp dirilirken, ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr ediyor. Şuna hayret ediyorum ki, cennet ve cennet nimetlerine inanıyor, yine de gurur ve kibir yurdu olan dünyaya (gereğinden fazla) çalışıyor.


Şu kimseye de hayret ediyorum ki, başlangıçta bulaşık bir meni, sonunda kokuşmuş bir cife olduğunu bildiği halde yine de gururlanıp kibirleniyor."[7] Aman Allahım! Bu ne müthiş ikaz! Dengeleri bozulmuş insanların durumunu kim bundan daha güzel ifade edebilir? Hangi söz kendisini aldatan insanların çelişkilerini bundan daha net ortaya koyabilir ki?!




İnsanlar dünya hayatı için çoğunlukla ciddî hazırlıklar yaparlar. İşleri için bir plan ve program yapar ve ona göre çalışmalarını sürdürürler. Günlük, aylık ve yıllık, hatta daha uzun süreli plan ve programlar yaparlar. Sonra da buna uygun çalışma yürütürler. Gelir-gider; borç alacak miktar ve zamanlarını tayin ederler. Yazdan kış, kıştan yaz hazırlıklarına başlarlar. Daha liseye yeni başlarken üniversite sınavlarına hazırlanmaya çalışırlar. Bunlar, şüphesiz güzel ve gerekli şeylerdir.




Her akıllı müslümanın uygulaması gereken doğrulardır. Fakat iş, ahirete yönelik iş ve çalışmalara, plan ve programlara gelince ciddî bir tembelliğin ve başı bozukluğun içerisindeyiz. Yarına ulaşacağımız kesin değilken ve planladığımız pek çok şeyi elde etmeden öldüğümüz bir dünyada yaşarken, ölümden sonrası için pek az bir çaba ve gayret sarfetmekteyiz.



Hâlbuki ölümün geleceği ve ahirete göçeceğimiz tartışılmaz bir gerçektir. Üstelik bu dünyadaki nimet ve değerler kadar geçici ve kısa vadeli olmayan; zarar ve ziyanın telafisinin de imkânsız olduğu sonsuz bir âleme göçmekteyiz. Yüce Allah, bu durumu şu çarpıcı ifadelerle gözlerimizin önüne sermektedir:
"Bu dünya hayatı, sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!"[8]




Yüce Allah, Cennete aşk ile bir yolculuk yapmamızı, oraya büyük bir coşku ve heyecanla yönelmemizi şöyle ferman buyurmaktadır:
"Rabb'inizden bir mağfirete; Allah'a ve peygamberlerine iman edenler için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur ki, onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir."[9]


Diğer bir ayet-i kerimede ise şöyle buyuruyor: "Allah kullarını selâm (Cennet, esenlik, mutluluk) yurduna çağırıyor ve O, dilediğini doğru yola iletir."[10] Ne mutlu, bu davete aşk ve şevkle icabet edenlere! Ne mutlu, cennet yolculuğuna bol azıkla çıkıp selâm yurduna varanlara! Ne mutlu, gönlüne ilâhî aşkı ve sevdayı içirip sonsuz aşk bağına konuk olanlara!





Dipnotlar
1.Tirmizî, Zühd, c. 3, s. 388; Ahmed, Müsned, c.2, s. 24/ 2.Muhammed b. Ahmed elEnsarî el-Kurtubî, Camiu'lBeyan an Te'vili Âyı'l-Kur'an, (Muhtasar, Muhammed Kerim Racih) c. 1, s. 169, Daru'-lKitabi'l-Arabi, Beyrut, 1987/ 3.Bakara, 200-202, s. 30/ 4. Ra'd, 28, s.251 / 5.Gazalî, İhyau Ulumi'dDîn, c.1, s. 58, Daru'l-Kalem, Beyrut/ 6. Enfal, 67, s. 184/ 7.Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili Tefsiri, c.1, s. 200, Eser Neşriyat, 1971/ 8.Ankebut, 64, s. 403/ 9.Hadid, 2021, s. 539/ 10.Yunus, 25, s.210
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt