Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hazirlanmiş Pişirilmiş Cevaplara Itirazlar (1 Kullanıcı)

fu zuli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
6
Yaş
48
İlahi, hamdini sözümüze Sertaç ettik zikrini kalbimize miraç ettik kitabını kendimize minhac edindik. Biz yoktuk var ettin varlığından haberdar ettin aşkınla gönlümüzü bi karar ettin. Yardımına sığındık kapına geldik, hidayetine sığındık lütfuna geldik, kulluk edemedik affına geldik. Şaşırtma bizi doğruyu söylet, neşeni duyur hakikati öğret.
Sevdir bize hep sevdiklerini yerdir bize hep yerdiklerini yar et bize hep erdirdiklerini. Sevdin Hz Muhammet (s.a.v.)’i kâinata sevdirdin sevdin de peygamberlik kaftanı giydirdin. Makamı İbrahim’den makamı Mahmud’ a erdirdin. Serverı Asfiya hatemul enbiya ve Muhammet Mustafa kıldın. Salât ve selamlar tahiyat ve ikramlar her türlü ihtiramlar ona onun mübarek âline ve ashabına olsun. ÂMİN

Basit ve seviyesiz kanaati uyandıracak bu karma karışık cümleleri kendi düşük seviyemde olan insanlara yazıyorum. Bilimsel bir değeri yoktur. Şu anda hâkim olan fikir ve düşüncelere olan itirazlarımı sunmak istiyorum. Buraya yazacağım yazıların şu anda bir temeli yoktur.


Her dinin her ideolojinin insanları iyiye güzele mutluluğa ulaştırmak için çeşitli emirleri (dinler için geçerli ) fikir ve görüşleri vardır. Bu, din ve ideolojilerin hepsinin çok büyük bir iddiasıdır. Kimin bunu başardığını küçük bir araştırmayla anlamak mümkündür. Bunu dinler başarmıştır. Emirlerle ve manevi eğitim yollarıyla birçok insanı etkisi altına almış ve muazzam insan topluluklarının yetişmesini sağlamışlardır. Özellikle son din olan İslam dini bunu sağlamıştır. İlk devrinden günümüze kadar birçok insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamıştır. Onun için bu dinin getirdiklerini şeksiz ve şüphesiz kabul ediyoruz. Ve böylelikle şan ve şerefimiz yükseliyor. İnsan imanı ve ibadetiyle ancak şeref kazanır. Haysiyet ancak bunlarla oluşur insanda. Açıkça iman etmeyen insanlar şereflerini ve haysiyetlerini kaybetmişlerdir.
İslam’ın günümüzde huzuru bozan, insanları sebepsiz öldüren insan topluluklarıyla birlikte anılmasının sebebi kesinlikle ön yargılardan kaynaklanmaktadır. Yanlışlar yapılmıştır ama yapılan bu yanlışlar din kaynaklı değil temsil edenlerden kaynaklanmaktadır. Dinimizin bunda bir suçu yoktur. Doğru temsil edemediğimizden dolayı biz suçluyuz. Yalnız mahkeme kuranlar hüküm verenler direk dini hedef almaktadırlar. Bu bir haksızlıktır.
Dinler dışındaki bütün ideolojiler insanların savaş sebebi olmuşlardır. Milyonlarca insanın ölümüne sebep olan iyilik hareketi ideolojiler günümüzde de mevcuttur. Komünizm kapitalizm ve sayısız izimler dünyamıza ne getirmişlerdir.
Bu başka yazının konusu nerden başlayalım tamam buldum bilgi edinme yolumuz nedir. Bilginin kaynağı nedir. Doğru bilgiye nasıl ulaşılır. Buradan başlarsam iyi olur herhalde konuya. Benim bilgi edinme yolum yüce kitabımız Kur’andır. Çünkü onun içerisinde dünya ve ahiretin bilgisi birlikte verilmiştir. Hiçbir akıl sahibi onun bilgisine yetişememiştir. Hatta toplu olarak akılların hepsi onun ilminin yanında sıfırdır. Bütün bu akılların verdiği yargıların beni sapıtacağı kanaati oluşmuştur. Onun için doğru bilginin tek kaynağı daha doğrusu bilgilerin hepsinin kaynağı bu kitaptır. Bu kaynağa ulaşmışken başka kaynaklara itibar edemezsiniz.
Size bir soru sormak istiyorum siz bir hazine avcısısınız. Ve bir gün içi altınla dolu bir sandık bulduğunuzu düşünün. Bu altın dolusu sandığı daha fazlasını bulmak için orada bırakıp gider misiniz? Bırakmazsınız tabiî ki. İşte bende altın dolu bir hazineden daha değerli bir bilgi kaynağı bulmuşum. Bırakıp başka yerlerdeki bilgi kaynaklarına bakamam. Bakmam. Ha bu bilgi kaynaklarının belki bir kısım doğruları vardır. Benim bilgi kaynağım zaten onu kapsamaktadır. Onun için hiçbir maceraya atılmam bu konuda. Tavsiyemde başka kimselerinde elindeki hazineyi bırakıp maceraya atılmamalarıdır.
Yaşamaktan daha önemli şeylerden birisi doğru bilginin var olmasıdır. Bence insan için su kadar değerli bir şeydir doğru bilgi. Rabbimizin bize rahmetidir bizi susuz bırakmadığı gibi suyu bizim için var ettiği gibi hidayet kaynağı olan hikmetli ve doğru bilginin kaynağı olan kitabını da bize rahmet olarak indirmiştir. Peygamberlerini rahmet olarak göndermiştir. Binlerce hamd ve şükürler olsun ona.
Durum bu iken ne yiyeceğinizi ne içeceğinizi ne giyeceğinizi dahi bu bilgi kaynağına sormaz mısınız? Bu dine girip ilim sahibi olanlarının tevatüren bu soruya verdikleri cevap evet ona sorarızdır. Astronomi ile matematikle kimya ile ve birçok ilim dalıyla uğraşan âlimlerimiz kaynak olarak kitabımızı göstermişlerdir.
Bunları sorgulamamın sebebi benim gibi akıl sahibi olan insanların dünyanın var oluşu insanların var oluşu bitkilerin var oluşu ile ilgili yanlış bilgiler verip insanları sapıtmalarıdır. Bir akıl milyon yıl önce gerçekleşmiş dünyanın yaratılmasıyla ilgili bir şey bilebilir mi? Benim aklım bunu bilemiyor bunun şahidiyim hiçbir fikrim yok bu konuda. Milyar akıl gelse benim akılımın yanına konsa bilemez bunu. Kendisi sağlıksız bakan bir anlayışa sahip olan insanların dünyanın nasıl yaratıldığı konusunda araştırma yapmak için icat ettikleri araçlarda sağlıksız sonuç elde edeceklerdir. Sonuçta bu araçlarında kendilerinin beyinlerinin içindeki sonuç olan evrim teorisini meşrulaştırmak için bir veri bulacağı kesindir.
Varlığın kaynağı nedir? Sorusunun cevabı her şeyin sahibi sultanı maliki olan ALLAH, bütün kâinatın evrenin zerreden kürreye her şeyin yaratıcısıdır. Birdir, diridir. “Deseniz biz araştırdık aletler ürettik laboratuarlar yaptık milyar dolarlar harcadık sonuçta karar verdik yaratıcı yoktur. Bunlar kendi kendine oluyor. Her şey bir evrim geçirerek buralara geldi ve gelişti. İnsanda maymundan evrimleşerek bu hale geldi.” El cevap ben bu konuda size değil kitabıma itibar ederim çünkü sizin için bilginin kaynağı onlar olduğu için bu sonuca vardınız. Benim içinde bilginin kaynağı tevatür bir nakille gelmiş olan yüce kitabımızdır vahiydir. Bu bilimsel değil derseniz evet doğrudur bu kalp ve gönül işidir. Gözleri baktığı halde görmeyenler kavrayamazlar. Vardır varlığından şüphe yoktur. Vardır yüz bin, milyar iman eden şahitleri her yerdedir. Elhamdülillah olmaya devam edecektir. İnsanların en şereflisi Muhammed (s.a.v) şahittir buna. Kuşlar, balıklar, arılar, örümcekler, gökler ve yerler şahittir. Seslerini duyuyor musunuz ne diyorlar Allah diyorlar.
44. Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tespih eder. O'nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tespihini anlamazsınız. O, halimdir, bağışlayıcıdır.

Ahlak görüşümüz insanların aklı ile ahlaklı bir tavır sergileme yetisi yoktur. Vardır desek bu insanlık tarihine baktığımızda bütün akılların ancak bir arpa boyu yol aldıklarını görebiliriz. Ama ilahi vahye baktığımızda güzel ahlakın kaynağının orada olduğunu hemen anlarız. Güzel ahlakın kaynağı da ilahi vahiydir. Onun uygulayıcısı Habib i Edip Muhammed Mustafa (s.a.v) efendimizdir. Bizler güzel ahlakı ondan öğrenebiliriz. O’na talebe olmaktan daha güzel bir şey yoktur şu dünyada. Rabbim bütün eğitim faaliyetinde bizi öğretmenimiz( s.a.v)’e layık talebe eylesin. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim bütün felsefe tarihinin felsefecilerinin ahlak anlayışı peygamberimizin( s.a.v)’in ahlakla ilgili bir sözünü bile yakalayamamıştır. Bu sözümde iddialıyım. Okudum biliyorum en ahlaklısı yazdıklarını kendisi dahi uygulamamıştır. Peygamberimiz ise bizzat yaşayarak güzel ahlaklı olmayı öğretmiştir.
Felsefenin konularından bilgi felsefesi, varlık felsefesi ve ahlak felsefesiyle ilgili bunları düşünmekteyim. Bu fikirlerimle bütün felsefe anlayışlarına karşıyım. En üstün düşünce sistematiğini kitabımız getirmiştir. Siz istediğiniz kadar tartışın bizim tartışmamız son bulmuştur. Bu fikirleri dağınıkta olsa büyüklerimiz dile getirmişlerdir. Ben onların söylediklerini buyurduklarını sadece tekrar ediyorum. Bununla da gurur duyuyorum.
Aristo’dan başlayarak günümüze kadar gelen felsefecilerin görüşlerini okudum. Makul olan bazı fikirler var aralarında bunu inkâr etmiyorum. Okunmasında demiyorum. Sadece bizim elimizde olan kaynağın güneş kadar aydınlık onların getirdiklerinin ise her türlü etkiden rüzgârdan yağmurdan hatta kendi nefesinden etkilenip sönen bir mum kadar sönük olmasıdır. Siz olsanız hangisine ilgi duyarsınız? Tercih sizindir.
Şimdi atlayalım başka bir konuya ilimleri sınıflandıracak olursak

1-Pozitif ilimler: Gözlem ve deneye dayanan ilimlerdir. Matematik fizik kimya astronomi gibi ilimler pozitif bilimlerdir. Hesaba dayalı ilimlerdir yanlışlığı ve yanlışlaşabilirliği kanıtlana bilen ilimlerdir. Bu bilimler bütün insanların kabul ettiği bilgileri insanların faydasına sunmuşlardır. Ve bütün bu ilimler rabbimizi tanıtmaktadır. Bu konuyu bediuzzaman hazretleri bakın nasıl kanıtlamış bizim gibi cahillerin bakışını nerelere ilerletmiştir. Allah ondan ve bu kadar ince anlayış ve kavrayış sahibi olan bütün büyüklerimizden razı olsun. Rabbim onların hepsinin kana kana içtikleri ilim kabındaki sudan bir damla da bize nasip et. Et ki güzellikleri görelim güzel günler görelim. İlimle bitsin bu karanlıklar bu zorluklar. Âmin

 

fu zuli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
6
Yaş
48



Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. "Bize Hàlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar," dediler.
Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisân-ı mahsusuyla, mütemâdiyen Allah’tan bahsedip, Hàlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.
Meselâ, nasıl ki mükemmel bir eczahâne ki, her kavanozunda hârika ve hassas mîzanlarla alınmış hayattar mâcunlar ve tiryaklar var. Şüphesiz, gayet maharetli ve kimyâger ve hakîm bir eczâcıyı gösterir. Öyle de, küre-i arz eczahânesinde bulunan dört yüz bin çeşit nebâtât ve hayvanât kavanozlarındaki zîhayat mâcunlar ve tiryaklar cihetiyle, bu çarşıdaki eczahâneden ne derece ziyâde mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenn-i tıb mikyâsıyla küre-i arz eczahâne-i kübrâsının eczâcısı olan Hakîm-i Zülcelâli, hattâ kör gözlere de gösterir, tanıttırır.
Hem, meselâ, nasıl bir hârika fabrika ki, binler çeşit çeşit kumaşları basit bir maddeden dokuyor; şeksiz, bir fabrikatörü ve maharetli bir makinisti tanıttırır. Öyle de, küre-i arz denilen yüz binler başlı, her başında yüz binler mükemmel fabrika bulunan bu seyyar makine-i Rabbâniye, ne derece bu insan fabrikasından büyükse, mükemmelse, o derecede, okuduğunuz fenn-i makine mikyâsıyla, küre-i arzın ustasını ve sahibini bildirir ve tanıttırır.
Hem meselâ, nasıl ki gayet mükemmel, bin bir çeşit erzak, etrafından celb edip içinde muntazaman istif ve ihzâr edilmiş depo ve iâşe ambarı ve dükkân, şeksiz bir fevkalâde iâşe ve erzak mâlikini ve sahibini ve memurunu bildirir. Öyle de, bir senede, yirmi dört bin senelik bir dairede muntazaman seyahat eden ve yüz binler ve ayrı ayrı erzak isteyen tâifeleri içine alan ve seyahatıyla mevsimlere uğrayıp, baharı bir büyük vagon gibi, binler ayrı ayrı taamlarla doldurarak, kışta erzakı tükenen bîçare zîhayatlara getiren ve küre-i arz denilen bu Rahmânî iâşe ambarı ve bir sefine-i Sübhâniye ve bin bir çeşit cihazâtı ve malları ve konserve paketleri taşıyan bu depo ve dükkân-ı Rabbânî, ne derece o fabrikadan büyük ve mükemmel ise, okuduğunuz veya okuyacağınız fenn-i iâşe mikyâsıyla, o katiyette ve o derecede, küre-i arz deposunun Sahibini, Mutasarrıfını, Müdebbirini bildirir, tanıttırır, sevdirir.
Hem nasılki: Bir hârika şehirde milyonlar elektrik lâmbaları hareket ederek her yeri gezerler, yanmak maddeleri tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve fabrikası, şeksiz, bedahetle elektriği idare eden ve seyyar lâmbaları yapan ve fabrikayı kuran ve iştial maddelerini getiren bir mu'cizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli bir elektrikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır, yaşasınlar ile sevdirir. Aynen öyle de, bu âlem şehrinde dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı -kozmoğrafyanın dediğine bakılsa- Küre-i Arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür'atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor, birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor. Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, Küre-i Arzdan bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan ve bir misafirhane-i Rahmaniyede sh: » (G: 62) bir lâmba ve soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin. Ve onu ve onun gibi ulvî yıldızları gazyağsız, odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmeyen ve beraber ve çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmayan bir nihayetsiz kudreti ve saltanatı, ışık parmaklarıyla gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri ne derece o misalden daha büyük, daha mükemmeldir, o derecede sizin okuduğunuz veya okuyacağınız fenn-i elektrik mikyasıyla bu meşher-i âzam-ı kâinatın Sultanını, Münevvirini, Müdebbirini, Sâniini, o nuranî yıldızları şahid göstererek tanıttırır. Tesbihatla, takdisatla sevdirir, perestiş ettirir.
Hem meselâ, nasılki bir kitab bulunsa ki: Bir satırında bir kitab ince yazılmış ve herbir kelimesinde ince kalemle bir sure-i Kur'aniye yazılmış, gayet manidar ve bütün mes'eleleri birbirini teyid eder ve kâtibini ve müellifini fevkalâde meharetli ve iktidarlı gösteren bir acib mecmua, şeksiz, gündüz gibi, kâtib ve musannifini kemalâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır. Mâşâallah, Bârekâllah cümleleriyle takdir ettirir. Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı sh: » (G: 63)
Kebiri ki, birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitablar hükmündeki üçyüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız hatasız, karıştırmayarak, şaşırmayarak; mükemmel, muntazam ve bazen ağaç gibi bir kelimede bir kasideyi ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam fihristesini yazan bir kalem işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz manidar ve her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'an-ı Ekber-i Âlem, mezkûr misaldeki kitabdan ne derece büyük ve mükemmel ve manidar ise, o derecede sizin okuduğunuz fenn-i hikmet-ül eşya ve mektebde bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet, geniş mikyaslarıyla ve dürbîn gözleriyle bu kitab-ı kâinatın nakkaşını, kâtibini hadsiz kemalâtıyla tanıttırır. Allahü Ekber cümlesiyle bildirir, Sübhanallah takdisiyle tarif eder, Elhamdülillâh senalarıyla sevdirir.
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan herbir fen, geniş mikyasıyla ve hususî aynasiyle ve dürbînlü gözüyle ve ibretli nazarlariyle bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelal'ini esmasıyla bildirir; sıfatını, kemalâtını tanıttırır.
İşte bu muhteşem ve parlak bir bürhan-ı vahdaniyet olan mezkûr hücceti ders vermek sh: » (G: 64)
İçindir ki; Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan çok tekrar ile en ziyade رَبُّ السَّموَاتِ وَ اْلاَرْضِ ve خَلَقَ السَّموَاتِ وَاْلاَرْضَ âyetleriyle Hâlıkımızı bize tanıttırıyor, diye o mektebli gençlere dedim. Onlar dahi tamamıyla kabul edip tasdik ederek: "Hadsiz şükür olsun Rabbimize ki, tam kudsî ve ayn-ı hakikat bir ders aldık. Allah senden razı olsun." dediler. Ben de dedim:
İnsan binler çeşit elemler ile müteellim ve binler nevi lezzetler ile mütelezziz olacak bir zihayat makine ve gayet derece acziyle beraber hadsiz maddî, manevî düşmanları ve nihayetsiz fakrıyla beraber hadsiz zahirî ve bâtınî ihtiyaçları bulunan ve mütemadiyen zeval ve firak tokatlarını yiyen bir biçare mahlûk iken, birden iman ve ubudiyetle böyle bir Padişah-ı Zülcelal'e intisab edip bütün düşmanlarına karşı bir nokta-i istinad ve bütün hacatına medar bir nokta-i istimdad bularak, herkes mensub olduğu efendisinin şerefiyle, makamıyla iftihar ettiği gibi, o da böyle nihayetsiz Kadir ve Rahîm bir padişaha iman ile intisab etse ve ubudiyetle hizmetine girse ve ecelin idam ilânını kendi hakkında terhis tezkeresine çevirse ne kadar sh: » (G: 65)
Memnun ve minnetdar ve ne kadar müteşekkirane iftihar edebilir, kıyas ediniz. O mektebli gençlere dediğim gibi musibetzede mahpuslara da tekrar ile derim:
Onu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. Onu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır. Hattâ bir bahtiyar mazlum idam olunurken bedbaht zalimlere demiş: "Ben idam olmuyorum. Belki terhis ile saadete gidiyorum. Fakat ben, de sizi idam-ı ebedî ile mahkûm gördüğümden sizden tam intikamımı alıyorum." Lâ ilahe illallah diyerek sürur ile teslim-i ruh eder.
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Görüldüğü gibi bu ilimler rabbimizi bize tanıtmaktadırlar. Bu yönleriyle bir çeşit ayettirler. Rabbimizin iki çeşit ayetleri var diyor bediuzzaman hazretleri birisi kitabımızda olan ayetler diğeri de evrende gözümüzle gördüğümüz elimizle tuttuğumuz ayetleridir. Bunları da en güzel bir şekilde okumalıyız.
Bu gün bu ilimler farklı bir konumdadır. Pozitif bilimleri şu anda geliştirenlerin hiçbir değer hiçbir hukuk ve hiçbir ahlak tanımayan tavrı dünyamızı maalesef yaşanmaz kılmıştır. Bu ilimler bu gün bütün verilerini silah üretmeye yeni teknolojilerle daha fazla insanın hayvanın bitkinin yok olması için çalışmaktadırlar. Bu ilimler amacından hedefinden uzaklaşmıştır. Bunları tekrar olduğu değere ancak müslüman bilim adamları getirirler. Çünkü onların bir değer anlayışları vardır. Yaratılanı severler yaratandan ötürü. Kıyamazlar bir güvercine onun evsiz kalmasına yavrularının üşümesine dayanamazlar. Mimarlık şaheserlerini yaparlarken onları düşünürler ve güvercin konaklarını bu şaheserlerin kucağına yaparlar. Biz bununla gurur duyuyoruz. Onların günümüze armağanları farklı dilden farklı renkten bir sürü insanın kanlarıdır. Gurur duyun gururlanın insanlığa getirdiklerinizle.
 

fu zuli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
6
Yaş
48




2- Nazari ilimler: Bu ilimler pozitif ilimler gibi değildir. Yoruma dayalıdır. Bunlar Tarih Coğrafya, Felsefe, Sosyoloji, Psikoloji gibi ilimlerdir. Bulunan yüzde birlik bir bilgiyle yüzde doksan dokuz senaryonun birleşmesinden oluşan ilimlerdir. Mesela arkeolojik bir kazıda bulunan üç beş çanak ve sikke ile yüz yıllık bir insan yaşantısı anlatılmaktadır. Benim verdiğim bu sayı en iyimser bir rakamdır. Bizlerden de bunu kabul etmemiz beklenmektedir. Yahu bazen o dönemde yaşamış olan insanların yaşadıkları aşk’a kadar şeyler bu bulunan çanaktan sikkeden yorumlanarak anlatılmaktadır. Sonda söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim. İlimler rabbimizi bulmak için yol gösteren bir araçtır. Daha doğrusu bütün kâinat zerreden kürreye hepsi birer şahit ve rabbimizi bulmamızı sağlayan birer yol gösteren araçtır. Tarihi her olay da rabbimizin azametini yüceliğini büyüklüğünü gösteren canlı şahitlerdir.
Bu gün bu ilimler batı fikir ve düşüncesini yaymaya çalışan bir alet durumuna gelmiştir. İnsanların aklının kabul etmeyeceği bir sürü safsatayı bu ilim(!) eserlerinde veya kitaplarında görmekteyiz. Burada belirteyim benim buna itirazım var. Bunlar bu gün bize mutlak doğrularmış gibi dayatılmaktadır. Bence her kültürün her devletin her dinin kendine göre bir tarih anlayışı kendine göre bir sosyoloji kendine göre bir felsefe anlayışı olmalıdır. Bu gün maalesef bunu göremiyoruz. Tek kültürün yorumlarıyla yalanlarla dolu bu bilgiler her yere yayılmış ve bizim ülkemizde bunlar ders kitaplarımıza girmiştir. Vereceğim örneklerle ne söylemek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
ÖRNEK 1: Tarih, yazın bulunmasıyla M. Ö.3000 yılında Sümerlerle başlamıştır. Bu tarih biliminin senaryo kısmının ilk cümlesidir. Tarih, Hz Âdem’in yaratılmasıyla başlar. Bizim elimizde bunu gösterecek bir yazılı metin yoktur. Araştırmalarımızda bunlara ulaşamadık derseniz. Ben de gayet doğal derim çünkü sizin için bilginin kaynağı farklıdır. Sizin bilgi kaynaklarınız aydınlıkları karanlıklara çeviren insanların ruhlarını daraltan karartan kara bir örtüdür. Bilgi kaynağımız olan Kur’an ı Kerim bizim için pozitif bilimlerden de önce gelen bir bilgi kaynağıdır. Onda da Hz Âdem’le ilgili kıssalar vardır. (A’RAF 11- 25) Başından geçenler anlatılmıştır. (BAKARA 30–38)Çocuklarının kıssaları anlatılmıştır. (Maide 27–31) Hz Âdem ilk insandır ve elinde yazılı suhuflar vardır. Bu suhufları bulamamanız yok olduğu anlamına gelmez. Ancak araştırmadan bulamadığınızı gösterir. Bence bu bir art niyetten kaynaklanmaktadır. İnsanlığın iftihar tablolarının ilk halkası şereflenir düşüncesiyle yok sayılmaktadır. Kitabımıza bir değer verildiğini göstereceği için bu bilgiler insanlardan saklanmaktadır, gizlenmektedir. Bunu savunan insanlar yobaz gerici çağ dışılıkla suçlandığı için hiçbir bilim adamı bunu savunamıyor. Sanki bu ilimlerin sahibi kendileriymiş gibi farklı bir tarih yorumu yapılmıyor. Bizim aklımızın bir köşesinde de şu var. Ya bunlar bu ilimlerle uzaya çıktılar. Değerlerimize hakaret etse, bizi var eden bütün güzellikleri yok saysa da sesimizi çıkarmayalım. Bu ilimleri ve kitapların içindeki bilgileri hiçbir sorgulamadan geçirmeden alalım. Ve onlar gibi ilerleyelim. Burada bir yanlış bakış açısı vardır. O da pozitif ilimlerde ilerledikleri için bunları başarmışlardır. Nazari ilimleri kendi kültürlerini yaymak için kullanmaktadırlar. Bunları görüp kendi tarih felsefemizi oluşturup bizim olduğunu düşündüğümüz her şeye sahip çıkmalıyız.
ÖRNEK 2: Yukarıdaki örnekte olduğu gibi peygamberlerimizin adı geçmesin diye demiri ilk işleyen insan olan HZ Davut gemi yapımını gerçekleştiren HZ Nuh ve insanlığın önünde her biri yeni bir çığır açmış olan diğer peygamberlerden bahsedilmemiştir. Sadece demir şu devirde kullanmaya başlanmıştır denilip geçilmektedir. Buna benim itirazım var. Her türlü lüzumsuz ayrıntının geçtiği bu kitaplarda bu güzel insanların adlarının geçmemesi beni üzmektedir.

İnsanların görmesine duymasına imkân olmayan savaşları olayları ordaymış gibi yorumlamaları buradan oradaki olaylarla ilgili ahkâm kesmeleridir. Bu doğru değildir. Bunun ne sakıncası vardır. Açıklamaya çalışayım. Rabbimiz birçok kimsenin varlığından şüphe etmediği peygamber kıssalarına başlamadan önce hatta tahrif edilmiş kitaplarda anlatıldığı kendi toplumunun içinde mensupları olan dinlerde anlatılmasına rağmen peygamberimize sen orada değildin olayları görmedin daha önce bundan habersizdin demektedir. Demek ki bu geçmiş bütün olaylar için geçerli bir kaide görmek orada olmak duymak olaylara şahit olmak önemli bir değerdir. Yani anlatılan kıssadan alınacak mesaj önemlidir.
Birçok tarihi olay bugün magazin özelliğinde anlatılmaktadır. Bunları son zamanlarda çekilen tarihi filmlerde rahatlıkla görebilirsiniz. Tarihin içindeki bir savaşı anlatmak istiyorlar güya sadece iki kişinin arasındaki aşkı anlatıyorlar. Böyle bir şey olabilir mi?
Bunların tarih dedikleri buldukları herhangi bir devre ait olan ufacık bir sikkeden bir toprak çanaktan insanların yaşantısının 1000 yılını anlatmalarıdır. Bunun neresi doğru. Soruyorum bu insanlık tarihinin neresini gördünüz. İnsanların ne konuştuklarını nerede ne zaman duydunuz. Olay esnasında orada mıydınız? Hayır, ama bizim bulduğumuz icat ettiğimiz makineler bunların zamanını söylerler. Buna bir itirazımız yok belki zamanı hakkında yaşantı hakkında bilgi verebilir. Ama sizin şuanda insanlık tarihi diye anlattığınızın ancak; yüzde birini yüzde ikisini tespit edebilir. Diğer kısımlar uydurulmuş zanna dayanan insanların kafasını karıştırmaya yönelik militanca kendisi dışındaki her medeniyeti yok sayan hatta diğer bütün medeniyetlerden intikam alan bir anlayışın ürünü. Bunun açık delili benim insanlık abideleri olan peygamberlerimin bu eserlerde adlarının geçmemesidir. Adları geçenlere de bu eserlerde açık hakaretlerde bulunulmasıdır.
Bunlardan ben farklı bir şey beklemiyorum zaten. Bunlar HZ İbrahim için yahudidir hiristiyandır diye tartışmışlar rabbimizde HZ İbrahim’in Musa’dan da HZ isa'danda önce yaşadığını belirtmiştir. Bu durumda iki din’den de olma ihtimali yoktur. Hz Süleyman’ın sihirbaz olduğunu iddia etmişler cevaplarını almışlardır. Yüzümüze bakarak ilah üçtür oğul edinmiştir diyenler yine bunlardır. İlah hakkında yalan söyleyen insan toplulukları başka her şey hakkında yalan söyleyebilir ve söylemiştir. İnsanların maymundan evrimleştiğini söylemiştir. İslam’ın terör dini, Müslümanların terörist olduğunu söylemektedirler. Bunları söyleyenlere ne denir. Yalancı, sahtekâr, dolandırıcı denir. Hayatları boyunca yalan söylemiş olanların şimdi doğruyu söyleyeceklerine inanmak saflıktır. Hayatı boyunca diktatörlük yapmış olan Saddam’dan kimse demokratik bir hareket beklenmemiştir. Kardeşlerim bunlardan da doğru söylemesi beklenemez.
İlimlere ve tasniflerine bir itirazımız yok. Tarih ilmi vardır olacaktır. Ama bu seviyesiz ve düzeysizlikte olamamalıdır. Resulullah (S.A.V.) her şeyi değiştirdiği gibi bu ilimlerin hepsini değiştirmiş doğru bilgiye susamış olan insanların önüne ufuklar açmıştır. O’nu örnek alan müslüman âlimlerde tarih ilminin değerini yükseltmişlerdir. Daha önce hiç kimsenin kullanmadığı bir yol olan rivayet üslubunu getirerek sağlam kişilerin haberlerini önümüze koyarak bu ilme bir seviye getirmişlerdi. Ama şimdi onların getirdiği değerler ravinin kim olduğu nerede yaşadığı ilmi seviyesi dürüstlüğü gibi kıstaslar şimdi birçok çeşit olduğu söylenen toprağı taşı inceleyen aletlere devredilmiştir.

Coğrafya ilmi konusunda da aynı yanılgı hâkim hepimizde. Bütün yeryüzü ve gökyüzü olaylarının kendi başlarına birbirinden bağımsız hareket ettiğini düşünmekteyiz. Bu araştırmaları yapıp bilgi diye bize sunanlar kendi kanaatlerini yazdıkları için bu böyledir. Çünkü hiçbir değer tanımıyorlar. Eğer tanısalardı bu incelemelerin sonunda da kitabımızın söylediklerini söyleyeceklerdi bunu yapmamak için yeni senaryolar yazmışlardır. Rabbim şu anda bundan önce de sonra da dünyanın içindekilerinin hâkimidir. Ol dediği olmakta olma dediği olmamaktadır.
Rabbimize ulaştırmayan senaryoları kabul etmiyoruz. Çünkü coğrafya ilmi incelendiğinde iklim olayları, toprak çeşitleri, gece gündüzün oluşması, rüzgârın esmesi gibi olayların bizi rabbimize ulaştırdığı görülecektir. Bu ve benzeri birçok coğrafya ilminin konusu içine giren olay Kur’an da anlatılmış rabbimizi bulmanın yollarına örnek oluşturmuştur.
190. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.191. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tespih ederiz. Bizi cehennem azabından koru! Al i İmran suresi
22. O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın. Bakara suresi
36. Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ı tespih ve takdis ederim.37. Gece de onlar için bir ibret alâmetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.38. Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve âlim olan Allah'ın takdiridir.39. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.Yasin suresi

Hemen itirazı duyabiliyorum ilim objektif olmalı böyle olursa sübjektif olur. Hayır, rabbimi bulduğu zaman objektiftir bir ilim. Yoksa değildir. Yukarıdaki ifadelerden daha objektif cümleler olabilir mi?
Bir ilim düşünün ki dünyanın merkezi olan Allah’ın evinin bulunduğu, sevgili peygamberimizin yaşadığı, yerlerden bahsetmesin ve bunun adı da coğrafya olsun. İtirazım var. Benim coğrafyamda dünyanın merkezi Mekkedir Medinedir. Dünyadaki her şey bunların etrafında dönmektedir. Kalp gözü açık insanların ifadeleri bunu doğrulamaktadır. Memleketler ve içerisindekiler için oralara yakınlık iftihar vesilesidir. Benim için bu böyledir. Keşke yakın olsam keşke her gün ziyaret edebilsem keşke o güzel kokularını içime çekebilsem. Rabbim nasip et.

 

fu zuli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
6
Yaş
48



Sosyoloji ilmi bu senaryocuların elinde en fazla zorlanan ilim olmuştur. Çünkü toplum denen hareketli canlı olan varlığı bir makine bir robot gibi değerlendirip yargılara varmışlardır. Hâlbuki toplum değişken homojen bir yapıdadır. Her zaman aynı tepkileri vermez. Her toplumun kültürü tecrübesi farklıdır. Bu ilim ise nerede bir insan topluluğu varsa geçmişten günümüze kadar hepsinin aynı tepkiyi vereceğini kanıtlamaya çalışır. Hepsini maddi değerlere tapan manevi değerleri olmayan olsa bile paraya satabilen insanlar topluluğundan başka bir şey yoktur bu ilim eserinde. Buradan çıkarak her insana her topluluğa işlerine gelmeyen her devlete değişmeleri için maddi değerler teklif etmeleri bundandır.
İnsanlık toplum tarihine damga vurmuş olan Hz Muhammed (s.a.v) den bir cümle dahi kurulmaması art niyettir. Hala toplulukları etkilemektedir. Sosyoloji diye bir ilim varsa peygamberimiz (s.a.v) efendimiz ve ashabından bahsetmelidir. Biz böyle bir sosyoloji yazmalıyız. Resulullah’ın toplulukları nerden alıp nerelere ulaştırdığını göstermeliyiz.
Sosyal devrimleri savunan insanların bu ilim eserinde dinlere saldırıp karşılarına diyalektik materyalizmle çıkmalarının sebebi dinlerin bunların amaçladığı şeylere ulaşmalarını engellemesindendir. Amaçlarına ulaşmak için bütün değerleri yıkmak isteyen bu insanlar dinimize de Müslümanlara da bu yüzden saldırmaktadırlar. Gençlerimizin çocuklarımızın zihinlerini bulandırmaktadırlar. Bizlerden bunları izlememiz beklenmemelidir. Karşı durmalıyız bütün saldırılara. Bu gün biz saldırgan olarak gösteriliyoruz. Biz savunmadayız şu an için. Saldırgan onlardır.
Psikoloji ilmine dair söyleyeceğim batı kültürüne göre şekillenmiş bir ilim olmasıdır. Hepsinde olduğu gibi manevi inançla ilgili bütün değerler hiçe sayılmış. Dini duygularla hareket eden ibadetlerini yapan Allah’ın rızasını kazanmaya çalışan bütün insanlar bu ilmin konusu içinde hasta olarak değerlendirilmiştir. Bu eserlerde en büyük hakaretler inanan insanlara yapılmaktadır. Şizofren hastasını tarif ederken bu ilim sanki özellikle bir kişiyi tarif ediyor gibi. O da peygamberimiz (s.a.v) efendimizdir. Diğer bütün hastalıklarda diğer inanan insanları tarif ediliyor gibi. Bu ilimi geliştirenlerin kimliğinden bunların gerçek niyetleri ortaya çıkmaktadır. Sen yanılıyorsun objektif bir ilim olan bu ilme haksızlık yapıyorsun derseniz tek şey söylerim inanan bir insan olan ben neden kendimi normal insanların arasında hissedemiyorum. Değerlerim neden bu ilim içinde yerini almamıştır. Objektif bir bakışla insanlara bakılmamış. Kendilerinin vardığı sonuca varmayan bütün insanlar hastadır.
Hukuk yaşadığımız dünyada varlığıyla yokluğunu hemen hissettiren ilim dalıdır. İnsan olarak adalet kavramına büyük önem veririz. Onun var olması için de ilk kurulan devletlerden günümüze kadar insanlar adalet kurumlarını kurmaya çalışmışlardır. Mahkemeler adliyeler gibi. İnsanların tarihinden günümüze kadar aklını kullanarak yaptığı yasalar getirdikleri adalet anlayışları önümüzde durmaktadır. Hiçte adil değildir. Her insan birbirinin canına malına namusuna dinine saldırmakta ve adalet seyretmektedir. Bu sahneler televizyonlardan her gün servis edilmektedir. İnsanların seküler kılarak getirdikleri hukuk anlayışı her gün iflas etmektedir. Bilmiyorum size lazım olmaya bilir ama benim hukuğun tarafsızlığına ilkelerine eşitliğine ihtiyacım var. Kendimizi güvende hissetmemizi sağlayacak olan şey budur.
Bizim huzurumuzu ve mutluluğumuzu ancak mükemmel bir hukuk anlayışı sağlayabilir. Oda ilahi olur. Mükemmeliyet onun vasfıdır. Her gönderdiği mükemmeldir. Hukuk göndermiştir mükemmeldir. Bilgi kaynağı göndermiştir mükemmeldir. Yaratmıştır âlemi mükemmeldir. Her yaptığı iş mükemmeldir. Teslim oluyoruz onun getirdiği hukuka. Her emrine boyun büküyoruz.
Yaşadığımız dünyada karşılaştırma imkânına sahibiz hangi bilgi kaynağı doğru bilgiyi getirmiştir. Hangisi adil bir hukuk anlayışı getirmiştir. Hangisi insanlara huzur ve mutluluk getirir. Uygulamaya geçtiğinde insanların hepsini kuşatacak olan kaynak hangisidir. Cevap tabiî ki ilahi olan kaynaktır. Bunun geçmişten günümüze kadar size kanıtlayacak birçok örnek vardır. Siz gözünüzü kaparsanız göremezsiniz. Kulağınızı tıkarsanız duyamazsınız. Bu açıktır. Güneş gibi aydınlıktır. Görememek ve duyamamak sizin eksikliğinizdir.
Bunları yazdıktan sonra kardeşlerimden birisiyle konu üzerinde söyleştik. Ben bu ilimlerin okunmasının zaman kaybı olduğunu söyledim. Bunun için okunmaması gerektiği üzerinde durdum. Arkadaşım da bu ilimleri onlardan daha iyi bildiğimizde başarılı olacağımızı söyledi. Ben sustum bir şey söyleyemedim. Ancak daha sonra aklıma bir örnek geldi sizinle paylaşmak istiyorum. Gürcistan, Kırgızistan, Ukrayna adlı ülkelerde birer devrim oldu. Soruyorum 1000 tane sosyoloji profesörü olsa bu ülkelerin yönetimlerini iki günde değiştirebilirler mi? Hayır. Ama para bu ülkelerdeki yönetimleri yeşil turuncu devrimlerle kansız olarak değiştirdi. Yani en iyi sosyoloji profesöründen daha iyi bilgindir para(!) Yani okumaya falan gerek yok doçent doktor olmaya gerek yok para olsun yeter.(!)
Bu ilimlerin hepsi ideolojik hepsi önyargılı hepsi kendisine İslam’ı hedef seçmiş. Soruyorum size insanlarda şan şeref birer makamdır. Bizlerde bu makamların sahibi kesinlikle anlı secdeden kalkmayan iman ve ibadet sahibi kimselerdir. Onlar da bu değerlendirme nasıldır. Bu bir veridir. Neyin verisi onların art niyetli olduğunun verisidir. Bizler insanları şöyle değerlendirmeliyiz. Okuma yazma bilmese de çoban dahi olsa bir kimse rabbini tanıyorsa alnı secde de ise âlimdir. Bir kimse de dünyanın en zeki insanı olsa da Allah’ı tanımıyorsa cahildir.
Bu değerlendirmeleri büyüklerimiz daha edebi daha bilimsel daha anlaşılır bir şekilde yapmışlardır. Bu ifadeleri böyle manasız anlaşılmaz kurmak benim eksikliğimdir. Onun için bu değerlendirmeler militanca gelebilir. Basit gelebilir. İlmi gelmeyebilir. Sadece bilinmesini istediğim ben bir taraftarım. Bu yazdıklarım hangi taraftan olduğumun bilinmesi içindir.
(FU ZULİ)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt