Zengin sanayici, ihracat bağlantısı için gittiği bir uzak doğu ülkesinin en lüks lokantasında yemek yerken, kulağına çarpan sesle irkildi. Biraz ilerde oturan şişman bir adam, yarım yamalak İngilizcesi ile şef garsona yaptığı siparişten sonra, Türkçe bir şeyler söyleyip gülmüştü. Hemen yerinden fırlayıp onun yanına gitti ve büyük bir heyecanla:
- Afiyet olsun! dedi. Yanılmıyorsam Türk'sünüz değil mi?
Şişman adam da oldukça şaşkındı. İnsanın kendi dininden olan, kendi dilini konuşan ve aynı değerleri paylaşan birine rastlaması, gerçekten de çok harika bir şeydi. Büyük bir sevinç içinde kucaklaştıktan sonra sanayicinin masasına geçtiler ve yeni siparişin de oraya gelmesini söyleyerek sohbete başladılar. Şişman adam, bir benzin istasyonu işlettiği için, petrol firmaları tarafından tatile gönderilmişti. Gördüğü yerleri tek tek anlatıp:
- Türkiye'de üç beş şehir gezmiştim! dedi. Burasını adım adım dolaştım. Doğrusunu istersen, bu insanları bizimkilerden sıcak buldum.
Sanayici de aynı görüşteydi. Arkadaşının tombul yanaklarından sıkı bir makas alıp:
- Tepeden tırnağa haklısın! dedi. Türkiye gerçekten de az gelişmiş. Oturup da konuşacak bir insan bulamazsın. Bu yüzden tek bir arkadaşım bile yok. Ne çevremde, ne de apartmanda. Kısmet onu buralarda bulmakmış.
Şişman adam, sanki içini okuyan yeni arkadaşına bir anda ısınmış ve kaderin bu cilvesine hayran olmuştu. Hayat boyu hasret duyduğu bir arkadaş, dünyanın diğer ucunda karşısına çıkmıştı. Üstelik aynı şehirde yaşıyorlardı. Şişman adam, bu durumu öğrendiğinde:
- Bu apaçık bir mucize! diye bağırdı. Allah bizi ayırmak istemiyor!
Ortak noktaları bu kadar da değildi. Her ikisi de, kalabalık şehirleri sevmedikleri için İstanbul'dan ayrılmış ve denize yakın bir yere yerleşmek istemişti. Yaşları da tam tamına aynıydı. Şişman adam, arkadaşının telefonlarını cep telofonuna kaydettikten sonra, adresini bir kağıda yazıp uzattı. Ve ülkeye döner dönmez görüşmek istediği için, onun da adresini almak istedi.
Sanayici, şişman adamın verdiği kağıda bir göz attıktan sonra, başını uzun uzun kaşıyarak:
- Fazla uzak sayılmayız her halde! dedi. Aynı apartmanda en üst kattayım.
- Afiyet olsun! dedi. Yanılmıyorsam Türk'sünüz değil mi?
Şişman adam da oldukça şaşkındı. İnsanın kendi dininden olan, kendi dilini konuşan ve aynı değerleri paylaşan birine rastlaması, gerçekten de çok harika bir şeydi. Büyük bir sevinç içinde kucaklaştıktan sonra sanayicinin masasına geçtiler ve yeni siparişin de oraya gelmesini söyleyerek sohbete başladılar. Şişman adam, bir benzin istasyonu işlettiği için, petrol firmaları tarafından tatile gönderilmişti. Gördüğü yerleri tek tek anlatıp:
- Türkiye'de üç beş şehir gezmiştim! dedi. Burasını adım adım dolaştım. Doğrusunu istersen, bu insanları bizimkilerden sıcak buldum.
Sanayici de aynı görüşteydi. Arkadaşının tombul yanaklarından sıkı bir makas alıp:
- Tepeden tırnağa haklısın! dedi. Türkiye gerçekten de az gelişmiş. Oturup da konuşacak bir insan bulamazsın. Bu yüzden tek bir arkadaşım bile yok. Ne çevremde, ne de apartmanda. Kısmet onu buralarda bulmakmış.
Şişman adam, sanki içini okuyan yeni arkadaşına bir anda ısınmış ve kaderin bu cilvesine hayran olmuştu. Hayat boyu hasret duyduğu bir arkadaş, dünyanın diğer ucunda karşısına çıkmıştı. Üstelik aynı şehirde yaşıyorlardı. Şişman adam, bu durumu öğrendiğinde:
- Bu apaçık bir mucize! diye bağırdı. Allah bizi ayırmak istemiyor!
Ortak noktaları bu kadar da değildi. Her ikisi de, kalabalık şehirleri sevmedikleri için İstanbul'dan ayrılmış ve denize yakın bir yere yerleşmek istemişti. Yaşları da tam tamına aynıydı. Şişman adam, arkadaşının telefonlarını cep telofonuna kaydettikten sonra, adresini bir kağıda yazıp uzattı. Ve ülkeye döner dönmez görüşmek istediği için, onun da adresini almak istedi.
Sanayici, şişman adamın verdiği kağıda bir göz attıktan sonra, başını uzun uzun kaşıyarak:
- Fazla uzak sayılmayız her halde! dedi. Aynı apartmanda en üst kattayım.