Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hayat (1 Kullanıcı)

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Hayat, doğumla ölümün eşitlendiği bir vadide uzayıp giden bir nehir gibi akıyor.

Üzerine düşen yaprağın incecik gövdesiyle ilgilenmediği gibi kimsenin tarihine aldırdığı da yok. Öyle. Kendi seyrinde, kendi derinliğini ve menzilini takip ederek akıyor…



Hayattan ötürü tedirginim; çünkü dünyadan evvel başka bir hayata şahitlik etmiştim. Orada varlığın bilincine sahiptim. Ama bir yerde bir an kendime yabancılaştım. Sonra kendi bilincime varmak için hayata atılmam gerekti. Ama hayata bağlanmak için değil, varlığın amacını tanımak üzere… Bu yüzden yaradılış bilincine sahip kişi hayatla mutlu olamıyor. Hayata ihtirasla bağlanıldığında bu bilinçten uzaklaştığım ve kendime yabancılaştığım için mutsuzum. Hayattan uzak durduğumda ise yitirdiğim cennetin tedirgin hasretiyle yine mutsuzum. Öyle ya da böyle hayat insana yetemiyor. Var olmaktan duyulan can sıkıntısına bulduğu çözümler de geçici. Bana tanınmış zamanı ne hayatla ne de bir başkasıyla yenileyemiyorum. Ama bu yenileme duyumunu da hiç yitirmiyorum…



Hâlbuki hayat; Adem’in acılarını hiçbir zaman yüklenmedi, yüklenemez.

Onun döktüğü gözyaşlarını hiçbir zaman anlamadı. Onun ayrılık çilesine hiçbir zaman çare olmadı, olamaz. Hayat fırsatı, gelip geçiciliği tanımaktan, kendindeki yoksulluğu anlamaktan başka ne ola…

Hayat işte; yağmur topraktan gayrısıyla nasıl uyumsuzsa, öyle yabancı aslında. Şaşırtıcı istekleri, sonsuzlukla karıştırılan renkleriyle beni de hep hayrette bıraktığı doğru. Ne ki hayata göz dikecek neşeyi, ona tutunmaya yarayacak beklentileri tanımıyorum. Varlığımı hayatla değiştirme yeteneğine de sahip değilim. Hayatla iç içe olduğumun birkaç göstergesi de bunu bana kazandırmaya yetmiyor. Öyle ya, hayat denilen tekrarın aslında bir an’dan ibaret olduğunu yine hayat öğretmiyor mu?

Bir yüzüyle hep davetkâr, sonsuzmuş gibi engin. Ama ben sinemdeki mağaramda huzurluyum asıl. Hayatı aşağıya çeken akıntıya karşı kirlenmemiş, alçalmamış bir ideal, selamet veren rüyam o mağara.

Bilinç, zayıflıklarımı yenemiyor. Şaşkınlığımı sona erdiremiyor. Tekrarlanıp duran acılara alışamıyorum. Hayatın acemisi, rüyalarımın çömeziyim. Hayaller desen, hiç bana göre değil.



“O, seni terk etmedi ve unutmadı” tesellisi, uzaklaştırılmamın kahrını, pişmanlıklarımın acısını silmiyor. Nihayetinde hasrete terk edilenim ben. Kendisine bağışlanan üstünlüğün bedelini ayrılıkla ödeyenim. Acısı dinmeyenim ben…



Uzun bir yolculuktan sonra eve döner gibi bulmayı umduğum hayata rastlamayı dilerdim. Ama ne mümkün? Hep tek kişilik bir evin ıssızlığında buluyorum kendimi. Terk edilişleri sona erdirilen bahtlıları düşünüyorum sık sık. Bir gün onlarla buluşacak olmak hayat vesilesiyle duyduğum tek mutluluk.



Burada, anımsanacak sözüm yok. Gizli bir acının yalnızlığında eskiyen cismim ne alabilir hayattan? Bir balçığın tutamı değil miyim? Ve hayat akıp giden evvel zaman içinde uzaklaşan, eskiyen ve unutulan anlardan başka ne?

Kalbin kırık dökük soruları insan denilen tekrarın tarihi değil mi? Hayat, her tekrarda insanı şaşırtmayı bilse ne? Mutlu bir tarih çıkarılabilir mi onca hayattan?



Baktığım göz ucu, yaşadığım bir an değil mi hep?

Göçmen kuşların ne kadar tarihi varsa ben de o kadar hatırlanırım.

Tarihim; ayrılıkla dağlanan herhangi bir kalp, hasrete mahkûm herhangi bir ruh, unutulan herhangi bir isimden gayrısı olmayacak...

Münire Danış
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt