AHSEN-I FIGAN
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 22 Nis 2007
- Mesajlar
- 1,021
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Menfaat duygusu almak ister. İnsan alamadığı şeyin fakiridir. Birisi borcunun çok olduğunu söylüyor. Zengin olmasa o kadar borçlanamazdı. Dünyanın en zengin insanı, ölümü öldüremez, saadeti satın alamaz, derdine derman bulamaz.
Medeniyet ihtiyaçları artırdı. İhtiyaç olmayan şeyler de ihtiyaç zannedildi. Lüks eşyaların bedeli sınır tanımıyor. Artık insanların kıymeti servetiyle ölçülüyor. Bir bakıma insanlar bile satılığa çıkarıldı. Küllî nizama muhalefet edenler bile doyum noktasına gelince şaşırıyor.
Her hâlin doyum noktası vardır. Hiçbir şeye sevinmeyen, sevinemeyen insanlar ot gibi yaşamanın çilesini çeker. Acılar ve tatlılar iştahı açtığı gibi, hayatın acı, tatlı yönleri de yaşama sevincini artırır.
Bir masalda birisi dua ister, diğeri de "Her tuttuğun altın olsun." der. Gerçekten de adamın her tuttuğu altın olur; amma adam açlıktan ölür.
Bir hikâyede okumuştum. Başarılı, becerikli birisi çiftlikler kurmuş, krallar gibi yaşamaya başlamış. Hastalanınca doktorlar ümidini kesmiş. Adam çiftliğe gelmiş. Atlara, ağaçlara, arabalara elindeki değnekle vurmaya başlamış. "Siz de benimle beraber gelin!" Yani adam öleceğini anlamış ve sevdiği şeylerin kendisiyle beraber ölmesini istemiş.
İnsanın sevdiği şeyler çoktur. Ne yazık ki sevilen şeyler izin almadan geçer gider. Gençlik, servet, şöhret, ana, baba, dost, arkadaş birer birer gider. Bu gidenlerin sevgisi kalpte ise acılar gittikçe büyür. İnsan sevdiği kadar acı çeker. Sevmek güzel şey, faturası kalabalık. Sevmemek ise elimizden gelmez. Öyle ise sevilmesi gerekenle gerekmeyen birbirinden ayrılmalıdır.
Çocuk ölüyor. "Üzüldün mü?" diyorlar. Anne cevap veriyor: "Ne yapayım, veren aldı." diyor. İnsan sevinir de, üzülür de; ancak bunların dozu önemlidir. İslamiyet ölçü ve ahenk dinidir. Her konuda ölçüye, ahenge dikkat edilirse hadiselerin efendisi olunur. Dikkat edilmezse kölesi olunur.
Herkes hazırladığı hayatı yaşar. Bir de dinî hayata önem vermeden yaşayanlar vardır. Bunlar cezasını dünyada çeker. "Çeken bilmez, bilen çeker."
Sevinmeden, ıstırap çekmeden yaşamak çok zor. İnsan, insanca yaşamak zorundadır. Yaşamak istemeyenlere de yaşatılır. İnsan, yeryüzüne atılmış bir parça değildir. Her insanın vazifesi vardır. Gelir, yapar, gider. İlk insandan başlayan akış: "Bir başka alemden gelip, bir başka aleme gitmek..." Hiçlik, yokluk, yoktur.
Ahiretle dünya bir bütün olarak alınmazsa ikisi de anlaşılmaz. Bir bakıma alemler iç içedir. Fakat bu sırrı anlamak veya yaşamak zor.
Hayatta öyle anlar, zamanlar vardır ki, onları yakalamak, her birini bir dünya gibi yaşamak için mutasavvıflar seccadede dizlerini çürütmüş.
Gerçi bugünkü teknoloji İslâmî tabirlerin daha kolay anlaşılmasını sağlamıştır. Amma maddeyle maneviyatı ele almak. Zıtların bütünlüğünde gerçekleri yakalamak... Gayret ve sabır isteyen bir iştir. İslâmiyet'in her noktasını herkes anlayıp yaşayabilir.
Medeniyet ihtiyaçları artırdı. İhtiyaç olmayan şeyler de ihtiyaç zannedildi. Lüks eşyaların bedeli sınır tanımıyor. Artık insanların kıymeti servetiyle ölçülüyor. Bir bakıma insanlar bile satılığa çıkarıldı. Küllî nizama muhalefet edenler bile doyum noktasına gelince şaşırıyor.
Her hâlin doyum noktası vardır. Hiçbir şeye sevinmeyen, sevinemeyen insanlar ot gibi yaşamanın çilesini çeker. Acılar ve tatlılar iştahı açtığı gibi, hayatın acı, tatlı yönleri de yaşama sevincini artırır.
Bir masalda birisi dua ister, diğeri de "Her tuttuğun altın olsun." der. Gerçekten de adamın her tuttuğu altın olur; amma adam açlıktan ölür.
Bir hikâyede okumuştum. Başarılı, becerikli birisi çiftlikler kurmuş, krallar gibi yaşamaya başlamış. Hastalanınca doktorlar ümidini kesmiş. Adam çiftliğe gelmiş. Atlara, ağaçlara, arabalara elindeki değnekle vurmaya başlamış. "Siz de benimle beraber gelin!" Yani adam öleceğini anlamış ve sevdiği şeylerin kendisiyle beraber ölmesini istemiş.
İnsanın sevdiği şeyler çoktur. Ne yazık ki sevilen şeyler izin almadan geçer gider. Gençlik, servet, şöhret, ana, baba, dost, arkadaş birer birer gider. Bu gidenlerin sevgisi kalpte ise acılar gittikçe büyür. İnsan sevdiği kadar acı çeker. Sevmek güzel şey, faturası kalabalık. Sevmemek ise elimizden gelmez. Öyle ise sevilmesi gerekenle gerekmeyen birbirinden ayrılmalıdır.
Çocuk ölüyor. "Üzüldün mü?" diyorlar. Anne cevap veriyor: "Ne yapayım, veren aldı." diyor. İnsan sevinir de, üzülür de; ancak bunların dozu önemlidir. İslamiyet ölçü ve ahenk dinidir. Her konuda ölçüye, ahenge dikkat edilirse hadiselerin efendisi olunur. Dikkat edilmezse kölesi olunur.
Herkes hazırladığı hayatı yaşar. Bir de dinî hayata önem vermeden yaşayanlar vardır. Bunlar cezasını dünyada çeker. "Çeken bilmez, bilen çeker."
Sevinmeden, ıstırap çekmeden yaşamak çok zor. İnsan, insanca yaşamak zorundadır. Yaşamak istemeyenlere de yaşatılır. İnsan, yeryüzüne atılmış bir parça değildir. Her insanın vazifesi vardır. Gelir, yapar, gider. İlk insandan başlayan akış: "Bir başka alemden gelip, bir başka aleme gitmek..." Hiçlik, yokluk, yoktur.
Ahiretle dünya bir bütün olarak alınmazsa ikisi de anlaşılmaz. Bir bakıma alemler iç içedir. Fakat bu sırrı anlamak veya yaşamak zor.
Hayatta öyle anlar, zamanlar vardır ki, onları yakalamak, her birini bir dünya gibi yaşamak için mutasavvıflar seccadede dizlerini çürütmüş.
Gerçi bugünkü teknoloji İslâmî tabirlerin daha kolay anlaşılmasını sağlamıştır. Amma maddeyle maneviyatı ele almak. Zıtların bütünlüğünde gerçekleri yakalamak... Gayret ve sabır isteyen bir iştir. İslâmiyet'in her noktasını herkes anlayıp yaşayabilir.