İman ve sevgi… İman ve fikir… Üzerimize sigara dumanı üflenmesi gibi gördüğünüz ya da tekerlemeye döndürdüğümüz sevgili fikir… Üstad bir şiirinde şöyle diyor: “Bir gün anlaşılır şiir. / Çoğu gitti azı kaldı. / Ekmek gibi azizleşir. / Çoğu gitti azı kaldı.”
İman ve sevgi eksikliği had safhada; her ne kadar lafta iman ve sevgiden bolca bahsedilse bile.
İman, meçhuledir, fakat imanın kendisi meçhul değildir, tezahürleri itibariyle kaskatıdır, eşyadan daha çok somuttur, “Sır İdrakı” sır değil, yaşanır ve somut bir vakadır. İman da böyledir; insanın içini ısıtan, bütün iliklerine kadar işleyen, ona pratik temin eden bir yoldur.
Sevgi, manevî bir mefhum, onu maddî sevgiye (hazza) indirip yok ettik. Manevî sevgiyi maddî âlemde tezahür ettirebilmeliyiz. İki âlem arasındaki ilgi ve bağlantıya köprü olmakla mükellef insan, bunu yapamazsa kendini parçalar, olan da budur.
Sevgi de kuru kuruya kalmaması için fikre ve ideolojiye muhtaç, her şey yerli yerine ancak böyle oturur. Aile mefhumundan, savaş mefhumuna kadar. Motivasyon ve aidiyet başka türlü sağlanamaz. Nalbant nalbantlığında, çocuk sokakta, kadın evinde, öğrenci okulunda, asker kışlasında yekpare bir inanış manzumesinin huzur ve mutluluğu etrafında, kafasında çözemediği bir mesele olmadığı halde, yaşanmaya değer hayatı yaşıyor olmalı…