Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hayalleri Yoktu....... (2 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
HAYALLERİ YOKTU!

Kâzım Gökbayrak



hayaller.jpg
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İdeali ve aksiyonu olmayan ve yeni bir heyecan duymayan Müslüman için de bu tehlike söz konusudur. Kapitalist hayat tarzının içinde olmanın tesiriyle, şuurda ve yaşayıştaki bozulma, yeni bir şuur ve yaşayışa yükselememe sonucu.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Hayattaki gayemiz, idealimiz… İdealimizin heyecanını duyabilmemiz? İdealimizi kuru kuru gevelemekten ve bedenimizi hayatın akışına kaptırmaktan öte bir ruh ve heyecanımız? İdealden, fikir ve ideolojiden bahsetsek ve bir nebze de aksiyonda bulunsak bile, bunu, heyecanını duyarak, zevk alarak mı yapıyoruz? Bu hâli sürekli koruyabiliyor muyuz? Yoksa bir anlık heyecana gelip, yıllarca pörsüyor muyuz?
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Uğrunda yaşamaktan ve gerekirse feda olmaktan, zevk ve heyecan duyacağımız bir ideal bir ideoloji. Sürekli fiili eylem değil, zaten sürekli hareket olmaz, fakat sürekli zevk ve arzu olabilir-olmalıdır. “Kesintisiz Devrim” bir ruh halidir, yaşayış ve heyecandır. Bu öyle bir şey ki, izahı yok, bir hâl, bir zevk, bir eda, bir heyecandır. Ki, hayat sevinci, yaşama sevinci olur.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bir idealimiz, bir ideolojimiz olabilir ama bizim için mühim olan, içimizde sönmeyen ateş halinde canlı bir şekilde yaşamasıdır. Vitrinde veya kütüphanenin raflarında değil. Her şeyin üstünde tutacağımız bir mânâ ve keyfiyet olarak bünyeleşmiş, kanlı ve canlı, enerji haline gelmiş olarak. Öyle ki, su gibi, gölge gibi, üzerine ne örtülürse örtülsün, her şartta üste çıkacak ve kaybolmayacak bir ruh ve eda olarak
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bu heyecandır ki, modern hayatın getirdiği stres ve bunalımlara da çözüm olur. “Cihad bütün hastalıklara şifadır” hadisi hatırlanmalı. Her an fiziki bir eylemlilik içinde bulunmayabiliriz, ama “cihad ruhu” her an içimizde yaşayabilir ve bu ruhtur bizi ayakta tutan. “Ölmeden önce ölme sırrı” ve “şehidlik şuuru”yla davranışta bulunmak… En azından bunun yokluğunu ve ıztırabını duymak.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ulvi heyecanını ve hayallerini kaybeden insan, insan değildir, madde ve molekül yığınıdır, hurda ve ceset yığınıdır. Bizi kurtaracak olan, ruhumuzda duyduğumuz zevk ve heyecandır veya bunun eksikliğini hissetmektir; yoksa “geçmiş olsun” sınıfına düşeriz.

Ceset ile insan arasındaki farktan bahsediyoruz. Ortalıkta ceset olarak dolaşmaktan, kelle gezdirmekten, “şekil insan” olmaktan bahsediyoruz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İdeallerimiz yıkıldı, hayallerimiz söndü ise bu bizden kaynaklanıyor; ideallerimizi şuurumuzda tazeleyememekten, hayallerimizi yenileyememekten kaynaklanıyor. Üstad diyordu, “Güneş yenilenmez, göz yenilenir” diye, “Anlayış mı? Nurun aynadaki aksi… Aynayı yenilemek…” diye… Kendi gözümüzün bozukluğunu idealimize bağlamak en büyük hatamız olur.

Bu ruh ve heyecan hem zor, (devamlılık açısından) hem kolay, (birden olabilmesi açısından) hem de basit (insanın böyle bir şeye ihtiyaç duyması ve ruhuna uygunluğun açısından) tir.

Bunun coşkusu içimizi kaplarsa, gözlerimizde devamlı bir pırıltı ile çevremize müsbet enerji yaymamız söz konusu. Ailemize, arkadaşlarımıza, toplumumuza…
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Yeni bir ideoloji ve bunun heyecanını her dem duymak, yaşamak; velev ki, zahirde fazla bir şey yapılmasın. Mesela: Kadın yine çocuklarıyla uğraşsın, erkek günlük nafaka derdiyle uğraşsın. Fakat böyle bir üst tasa, üst heyecan üst ideal olmalı. Mesela tekerlemeye dönse dahi şu kavramlar aslında manevî bir lezzeti işaretliyor: Evliliğin ruhu, aile müessesinin ideal ve amacı, kutsallık. İfadeye gelmeyen bir hâl bu… Gözlere, tavırlara yansıyan, sevgiyi monotonluktan kurtaran ve artıran bir şey, bir coşku bu… Evin, zindanı vs. koridorlarında dolaşırken, tuvalete bile giderken insanın içinde olan bir ışıltı bu. Bu gözle de her şey yerli yerinde ve ilişkiler de bir seviye-saygı belirtir. Kadın balkondan tozlu halısını silkelerken bu heyecanı duymalı, bu halde olmalı. Nasıl ki, bir güzel rüyanın şevkini, heyecanını günlerce yaşabiliyoruz, dilimizde tad, zihnimizde irfanî bir vaka ve gönlümüzde bir coşku olarak hissedebiliyoruz, işte öyle bir şey, bir hâl. Kendi kendini motive eden-edebilen sürekli hâl… Zorlama değil, tabiî olarak.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bu durum, insan ve toplum meseleleriyle karşılaşmamızda bizi güçlü kılacağı gibi, meselelerin üstesinden gelmede de bizi bıkkınlık ve bezginlikten korur; her ne olursa olsun, menfilikler karşısında doğabilecek ümitsizlik ve moralsizliği engeller.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Salih Mirzabeyoğlu’nun bir şiiri:

Dünyaya o tepeden bakış / o tavır o edâ.

İnsanda böyle bir şey olmalı, bütün eşya ve hadiselerin günlük hayat telâşelerinin üstünde, zaman üstüne sıçrayan ulvî bir yön. Bütün hayata tepeden bakacak ve küçümseyecek bir yön. Her insanda bu ulvî yön var, kiminin paslanmış, kiminin küllenmiş, kimi vesilelerle zaman zaman ortaya çıkarmış ve insanların bir kısmında da süreklilik arzetmiştir.

Bu hissi hepimiz biliriz aslında, her ne kadar yabancı bir dünyaya geldikse bile bu hissin yabancısı değiliz! Ötelerden geldik ve ötelere gitme iştiyakımız içimizde gizli olarak var ve hayat neşemiz de buralarda. Asıl mutluluk, insanın yaradılışına uygun yaşamasındadır. Şu misalde olduğu gibi: Su dolabına bağlanan av köpeği rahattır ama mutsuzdur. On beş saat avda koşan av köpeği ise, yorgun ama mutludur; çünkü tabiatına uygun bir iş üzerindedir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ruhun iştiyakı ve ızdırabı neye? Ruhu tatmin etmeden insan mutlu olabilir mi? Yaşanmaya değer hayat hakkında fikir ve çilesiyle ünlenmiş Salih Mirzabeyoğlu’nun “İdeolocya ve İhtilâl” isimli eserinden aldığımız, gerçek ve derin müminin vasıflarını anlatan şu ifadeler: “Frenklerin ‘sajes’ dedikleri nihaî vecd, zerafet, huzur ve sukûna varmış”

Şu hususun da önemini belirtelim ki, yaşama sevinci ve heyecanımız için kesinlikle düşmanımız olmalı. Çünkü düşmanımız bizim ifade ve hızımızdır. Aksi mümkün değil! Düşmanımız, bizim heyecan kaynağımız, motivasyon aracımızdır. Düşmanını hedefinden silen ve unutan, kendini silip unutuyor, demektir. Çünkü düşmanımız bizi daima bileyliyor demektir, nefsimizin pususuna düşürmeyip paslanmamıza ilaç oluyor, demektir. İşleyen demir ışıldar demişler…
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
“Her şey zıttıyla kâim” ölçüsünce, düşmansızlık bizim yok olmamamızla eş anlamlıdır. Nefret ve intikam hissi olmayanın, sevgi ve af hissi de olmaz. “Her fikir zıttını dışarıda bırakır” diyalektik ölçüsünce, düşman fikri olmayanın fikri de yoktur. Nefreti olmayanın sevgisi olamayacağı gibi...

Düşmanımız ve Zaferlerimiz!

İnsanın kendine güveni ve var oluşu için düşman ve zaferlere muhtaçtır. Sufli hedeflerle ve suflî heyecanlarla insan bir müddet idare edebilir; para idi, makam idi, itibar idi, çocuk sahibi olmak idi vs. Fakat bunlar geçici ve insana bir anlık tatmin verse bile ruhunun açlığı yine su yüzüne çıkar.

İnsanın var oluşu, kendini ifade edişi, kendine güveni ve şahsiyet buluşu… Fetih ve sirayet… Düşman şart…
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Aslında düşman vesilesiyle nefsimizi imha mevzubahistir. Zaten düşmanın mutlak mânâda imhası hiçbir zaman söz konusu değildir. Düşmanın gelişmesinden üzülmek ve gerilemesinden sevinmektir mühim olan, bunun heyecanını duymak. Şöyle bir tarihi misal verelim: Yeniçeriler Viyana’da veya Mısır’da savaşırken İstanbul’daki Müslüman halk hiçbir zahmete girmiyor ama, onların zafer veya çilesinden heyecan duyuyor, o heyecanla boğazda kayıkçı küreklerini çekiyor, çarşıdaki şekerci şekerlerini satıyor, medresedeki talebe dersine çalışıyor, evindeki kadın yerleri süpürüyor. Ve yine o heyecanla da kadın akşam kocasını karşılıyor ve yine o heyecanla da kocası selamla ve güler yüzle evine giriyor.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bir yanımız hep zindandaki kardeşlerimizle, cihad edenlerle ve şehidlerimizle mi? Velev ki, biz bizzat kavganın içinde olmayalım. Gazaya bizzat katılamasa bile “gaza ruhu”nu unutan Müslüman, nifak üzere ölür. Peygamber buyruğu böyle... Şehidlerimiz ve onların gıbta edilecek “şehid hayatı” hayalleriyle yaşamıyor, o hayata özlem duymuyor muyuz?
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İnsanların birden bütün dertlerini unuttuklarını ve bir ideal ve dava uğruna, velev ki suflî bir şey uğrunda olsun, topyekün birleştiklerini, aynı heyecan ve kaygılar taşıdıklarını, gecelere kadar uyumadıklarını bilmiyor değiliz! Söz konusu olan böyle şey, mesela suflî bir şey olan futbol da olabiliyor, mili bir dava da olabiliyor, evimize ve yakın çevremize çoşku getiren herhangi bir haber de olabiliyor? Zaman zaman bu hâli-coşkuyu yaşıyoruz. Yani, bilmediğimiz-tadmadığımız bir duygu değil.

Şimdi her şey sıradanlaştı, bu coşkuyu unuttuk, nâdir yaşar olduk. Bir çocuğun, çocuğumuzun doğumu bile bize coşku veremez oldu, bir büyüğümüzün ölümü bile bize üzüntü veremez oldu?

Ne oldu da coşkumuzu yitirdik? Suyumuz çekildi. Ağacın suyu nerede?
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İman ve sevgi… İman ve fikir… Üzerimize sigara dumanı üflenmesi gibi gördüğünüz ya da tekerlemeye döndürdüğümüz sevgili fikir… Üstad bir şiirinde şöyle diyor: “Bir gün anlaşılır şiir. / Çoğu gitti azı kaldı. / Ekmek gibi azizleşir. / Çoğu gitti azı kaldı.”

İman ve sevgi eksikliği had safhada; her ne kadar lafta iman ve sevgiden bolca bahsedilse bile.

İman, meçhuledir, fakat imanın kendisi meçhul değildir, tezahürleri itibariyle kaskatıdır, eşyadan daha çok somuttur, “Sır İdrakı” sır değil, yaşanır ve somut bir vakadır. İman da böyledir; insanın içini ısıtan, bütün iliklerine kadar işleyen, ona pratik temin eden bir yoldur.

Sevgi, manevî bir mefhum, onu maddî sevgiye (hazza) indirip yok ettik. Manevî sevgiyi maddî âlemde tezahür ettirebilmeliyiz. İki âlem arasındaki ilgi ve bağlantıya köprü olmakla mükellef insan, bunu yapamazsa kendini parçalar, olan da budur.

Sevgi de kuru kuruya kalmaması için fikre ve ideolojiye muhtaç, her şey yerli yerine ancak böyle oturur. Aile mefhumundan, savaş mefhumuna kadar. Motivasyon ve aidiyet başka türlü sağlanamaz. Nalbant nalbantlığında, çocuk sokakta, kadın evinde, öğrenci okulunda, asker kışlasında yekpare bir inanış manzumesinin huzur ve mutluluğu etrafında, kafasında çözemediği bir mesele olmadığı halde, yaşanmaya değer hayatı yaşıyor olmalı…
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Teoride Müslüman ama, pratikte “imansız-İslâmcılık” halinden, lafta Müslümanlıktan şikayet ediyoruz. Mücerredi müşahhasa indiremediğimiz an, Allahsızlık başlar; bunun ıztırabını duymadığımız an, halimize razıyız demektir ki, asıl tehlike budur. Allah’ı müşahhas âlemden çıkarmak veya eşya ve hadiselerle alakasını kuramamak (ideoloji şartı görülüyor) Allahsızlaşmakla aynı kapıya çıkıyor demektir.

İdeolojinin ve onun heyecanının (içimizdeki yansımasının) eksikliği bizi tehlikeli yerlere götürebilir. Allah, ideallerimizin heyecan ve aksiyonunu (velev ki hayalde olsun) duyamamaktan bizi korusun!

BARAN, 5 Şubat 2009
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bir yanımız hep zindandaki kardeşlerimizle, cihad edenlerle ve şehidlerimizle mi? Velev ki, biz bizzat kavganın içinde olmayalım. Gazaya bizzat katılamasa bile “gaza ruhu”nu unutan Müslüman, nifak üzere ölür. Peygamber buyruğu böyle... Şehidlerimiz ve onların gıbta edilecek “şehid hayatı” hayalleriyle yaşamıyor, o hayata özlem duymuyor muyuz?
__________________
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bir yanımız hep zindandaki kardeşlerimizle, cihad edenlerle ve şehidlerimizle mi? Velev ki, biz bizzat kavganın içinde olmayalım. Gazaya bizzat katılamasa bile “gaza ruhu”nu unutan Müslüman, nifak üzere ölür. Peygamber buyruğu böyle... Şehidlerimiz ve onların gıbta edilecek “şehid hayatı” hayalleriyle yaşamıyor, o hayata özlem duymuyor muyuz?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt