Kitap tavsiye...
Hazreti Hatice'nin bilinmeyen 40 yılı!
Allah’ın selam gönderdiği ve peygamberin unutamadığı tek kadının hayat serüveninde hep 40 yaşından sonrası duyduk öğrendik. Peki ya öncesi. İşte Hazreti Hatice'nin modern evliliklere örnek olacak yaşam öyküsü
Yaşar İliksiz'in söyleşisi
'Aşka Adanmış Bir Ömür! Hazreti Hatice' kitabının yazarı Nurdan Damla, Hazreti Hatice'nin 40 yaşından önceki yaşamını araştırarak yalnız edebiyat alanına farklı bir eser kazandırmakla kalmadı aynı zamanda ilahihyat sahasının ihmal edilen noktasını da doldurmuş oldu.
Bize Hz. Hatice’yi nasıl tarif edebilirsiniz?
Hz. Hatice’nin hayatı, Allah’a ve Resulüne adanmış bir aşk öyküsüdür.
Bizler Hz. Hatice’yi hep vahiy seramonisiyle biliriz. Resulün yanında, ona destek olmuş ve ilk şehadeti getirmiş bir anne olarak tanırız.
Oysa onun bütünsel aritmetiğini çıkarabilmemiz için hayatının her karesini gözlem altına almamız gerekir.
Elbette bu çok önemlidir. Fakat bundan daha önemli bir olgu vardır ki; o da Hz. Hatice o anlayışa, o kavrayışa ve o donanıma nasıl sahip oldu. Nedense bu noktayı hep es geçeriz.
Allah’ın selam gönderdiği ve peygamberin unutamadığı tek kadının hayat serüveni bizi hiç ilgilendirmez. Oysa günümüz insanının yılgın, depresif ve mutsuz şablonu onu tanımanın ne kadar önemli olduğunu bize bildiriyor.
Günümüzün mutsuz evliliklerinin çaresiz bireyleri evlilikte rol model olmuş Hz. Peygamberi ve ilk eşi Hz. Haticeyi daha yakından incelemelidir. Hayat mücadelesi içinde olanlar onun hayat öyküsünü iyi bilmeli. Günümüz müslümanı için harika prototipler çizmiş annemizin hayatında herkese ayrılmış hisseler vardır.
O’nun hayatını okurken güçlü, kararlı ve özverili bir yüreğin şefkatli adımlarını duyarsınız. Allah aşkı ve sevgisiyle örülü bir ömür yumağının ipuçlarını yakalarsınız. O şevkle ilahi aşkla geçirilmiş bir ömrün libasını kuşanırsınız.
Kararlı, edilgen,aksiyoner, mücadeleci ve hassastır. Evrensel bir duyuşa sahip olduğunu anlarsınız. Vurdumduymaz ve hoyrat bir toplumun kız çocukları toprağa gömülürken, yetimler itilip horlanırken, köleler dövülüp kırbaçlanırken bir kadın yüreğinin ritmini duyarsınız.
İzin vermez hiç birine devrinin bütün hoyratlıklarına karşı ülfetle perdelenmemiştir. Tam aksine diriliş ve duyuş öyküsüdür onun ki. O devirde bu kadar cesur atılımcı başka bir kadın daha göremezsiniz. Gelmiş geçmiş adanmışlar silsilesinde adını hep ön saflarda görürüz.
En zor, en sıkıntılı en çaresiz dönemde o vardı. Kur’an-ı Kerim’de “Öncülerin En Öncüsü” olarak tarif edilen zirve noktada onu görmek mümkündür. Ömrünü Allah’a, Peygambere ve vahye adamış bir kutlu sima Hz. Hatice.
Devrinin çetin şartlarını imanı ve şahsiyetiyle eritmiş kutlu bir kadın. Oldukça bilgili, görgülü, medeni ve donanımlı bir kadın.
Çağdaşı kadınlardan çok farklı. O devirde bile çok modern. Erkek egemen bir toplumda devrinin en büyük başarısını ortaya koyuyor.
Kadın patron olmak gibi bir misyonu üstlenmiş. Ve korkmadan, çekinmeden ilerliyor. O çağın medeniyetine onun gibi kaç kadın başarısı gösterebiliriz ki? Bizans, Fars, Hindistan gibi yerlerde kadının insan olup olmadığı tartışılırken o değme tüccarlara taş çıkarıyor.
En büyük kervan katarları onun kapısında toplanıyor. Öte yandan okuma yazma bilen, Varaka’nın dizi dibinde ayrılmayan bir kadın. Bir peygamberin geleceğini hissetmiş. Ama bu kim ve nereden gelecek? Daha peygamber gelmeden peygamberimizin geleceğini bir kadın duyuşuyla sezmiş ve keşfetmiş bir kadın.
Böyle bir kadın kaç kez dünyaya gelir? ‘
’Aşka Adanmış Bir Ömür’’ bu eşsiz kadının en özel, en nahif, en beşeri hallerinin bir bölümünü biyografi romanı tadında bize hoş bir buket gibi koklatıyor.
Çünkü o Allah’ın selam gönderdiği ve peygamberin unutamadığı kadın. Cebrail onu methediyor. İnsanlık onu örnek alıyor. Adı Cennettin dört büyük kadını arasında zikredilmiş.
Bakınız; dönemin şartlarında bir yanda Kureyş’in onu dışlamışlığı söz konusu. Öte yandan ev, iş, çocuk vs,
yüklenmiş olduğu her türlü sorumluluk var. Bunun yanı sıra inzivaya çekilmiş bir eş.
Çevrenin dedikodusu, şartların ağırlığını da buna kelersek bir insan bünyesinin kolay kaldıramayacağı bir yükümlülük söz konusu. Buna bağlı olarak onun kıyısı olmayan okyanuslar gibi geniş ve engin yüreği var. Sevgi dolu, şefkat dolu, incelik ve anlayış dolu bir yaklaşımla eşini destekliyor. Bir an bırakmıyor.
Üstelik o devirde eşi peygamber değil. Kimse tarafından keşfedilmiş değil. Sadece ve sadece ‘doğruluğuyla ‘ sayılıp sevilen bir insan var. “Neden bizim gibi çok mallar ve çok oğullar sahibi zengin liderleri değil de kimsesiz bir yetimi seçti,” diyenlerin sayısı bir hayli fazla.
Her olaydan ve her sözden çabuk etkilenen kadın kimliği üzerinden bu mücadeleyi vermiş birisi. Böylesi bir şahsiyeti tanıma çabası, onu araştırmak ve günümüz imgeleri üzerinden tanımlamak zor ve bir o kadar zevkliydi. Onu tanıma ve tanıtma yolculuğum noktalanmış değil.
Ona dair önemli ipuçları yakaladığınızı söylediniz. Bu ipuçlarından en önemlisini bizimle paylaşır mısınız?
Tabii ki memnuniyetle. Kaynaklara dayalı olay ve söz örgüsünden onun önemli derecede bilgi birikimine sahip olduğunu anlıyoruz. Yüce Allah Anne Sultan’ı sevip, razı olduğunu bildirerek Hz. Cebrail ile selam gönderiyor. Orada Hz. Hatice’nin tavrı dikkat çekicidir. Herhangi bir taşkınlık yapmıyor. Selama karşı verdiği cevap insanın iliklerine dek işliyor.
“ Selam O’dur . Şeytan dışında selamı işiten herkese selam olsun. Ve selam Cebrail’in üzerine olsun. " diyor.
Allah’ın selam gönderdiği ve Peygamberimizin unutamadığı ‘’Anne Sultan’’ın hayatı bir romana sığmaz . Çünkü çok zengin bir hayatı var.Okyanusu testiye sığdırmak gibi bir şey bu!Bizim yaptığımız deryadan parmaklarımızla bir damla almaya çalışmak.
Uzun yıllardır yoğunlaştığınız bu araştırmadan sonra hala onun merak ettiğiniz yönleri var mıdır?
Bu soru hakikaten taze yaraya tuz basmak gibi geldi bana. Onun her halini yakinen bilmek isterdim. O bilgeliğe nasıl ulaştı? Varaka vardı ama ondan ne kadarını öğrendi? Evliliklerinden elde ettiği tecrübeleri ve daha bir çok gizemli yönünü merak etmişimdir.
Cahili bir toplumda nasıl temiz kaldı? Nasıl korundu? Bunların hepsi soru işareti benim için. Yaşayışını, giyinişini, gülüşünü çok merak etmişimdir. Hz. Hatice’nin yol gözlerken damda söylediği şiirleri, nağmeleri çok merak etmişimdir.
Acaba ne derdi? O’nu nasıl yad ederdi? Sevgisini hangi dizelere dizerdi? Bilmediğimiz , keşfedemediğimiz ne acılar çekti? Nasıl güçlüklerle savaştı? Sevgiyi ve şefkati böylesine incelikle kullanan bir kadın nasıl ve ne şekilde bu donanımı yakaladı?
Bunların hepsi üzeri açılmadık sırlar yumağı. Nahif, kırılgan ve ince bir zarla örtülü bir yanı var. Gizemli gerçeklerle örülü bir ömür. Onu aşkın ve muhabbetin örtülemez şualarıyla tanımak mümkün.
O şuaların gösterebildiği her konu incelikli ve ayrıcalıklı bence. Sanırım tutkuya dönüşmüş bu merak bende ömür boyu hep var olacak ve hiç bitmeyecek.
Minicik yavruların dipdiri çığlıklarını duymuş biridir o. Hiçbir zaman yılmamış, yıkılmamıştır. Sürekli geleceğe umutla bakmış ,devrinin isi ve pasıyla meşgul olmamıştır.
Size ilginç gelebilir belki ama ben bu ‘’Aşka Adanmış Bir Ömür’’ ile “365 Günde Sevgili Peygamberim” eserimin hazırlanış aşamasında tanıştım. Efendimizin o çok zor ve yorucu şartlarda çilesini çocukları incitmeden hazmettirirken ve o yoğunlukla yazarken Hz. Hatice hep ışık tuttu.
Peygamberimizin incinmesine gönlümüz razı olmazken hep Hz. Hatice’nin ana kucağına koşarız. En olmadık zamanlarda efendisine olduğu gibi biz evlatlarına da hala kucak açmakta. Şefkat etti. Kucaklayıp sarmaladı.
O’nun sevgisi ve şefkati bizi de rahatlatıyor. Düşününüz araya yüz yıllar giriyor ve siz o zor mücadele yıllarını andıkça Hz. Hatice koşup geliyor O’nu sahipleniyor. O’na inanıyor, O’na güveniyor ve O’nu benimsiyor.
Bunun için Kutlu Nebi: ‘’Herkes beni terk ederken o yanımdaydı, en zor günlerde beni o destekledi, onun yerini kimse tutamaz’’. buyuruyor.Hatta Peygamberimiz(s.a.v) Hz. Hatice annemizin dostlarına bile ayrı sevgi gösterirdi. Çölde çiçek açar mıydı? Açmıştı.
Onu en ince, en hassas yönleriyle mercek altına alıp incelediğimizde görürüz ki o devrinin çorak topraklarında açmış harikulade bir çöl çiçeği. Bizler uzay ve teknoloji çağının devasa dürbünleriyle göremiyoruz ama ruhi ve akli boyutta gerçekleştirdiğimiz taramalarımızda bu gerçeği çok net görebiliyoruz.
S- Bu kitabı yazmaya sizi ne sevk etti?
C- Günümüzde gençlerin zihinlerini bulandırmayacak ‘model şahsiyetler’i sunmaya ihtiyaç var. Bu işi de sıkmadan ve bunaltmadan yapmamız gerekiyor pek tabii. Okuyucu, kuru biyografi yerine akıcı biyografik roman tarzı edebi metinleri seviyor.
Beni bu yöne ilk teşvik eden Hz. Hatice’ni son peygambere olan kadim sevdasının yanında bazı dış etkenler oldu.Sayın Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof Dr. Mehmet Görmez Bey, bir panelde bayan yazarlardan rica etmişti:
“Hz. Hatice gibi muhteşem bir şahsiyeti araştırıp yazmanız ne kadar önemli bir iştir. Bir an önce bu işe girişecek kalemlere ihtiyacımız var.”
Özellikle bayan yazarların kadın gözüyle araştırıp yazmaları ve onu topluma tanıtmaları konusunda bir hayli yoğun mesajlar vermişti. İlk katalizatorlerden biri oydu benim için.
İkincisi dış faktör ise Danimarka Roskilde Universitesi’nden bir öğretim üyesi bayan, Dr. Lotte Begglid Mortensen. Sanırım yabancılar bu işi bizden önce tespit etmiş olacaklar ki ülkemizde katıldığı bir sempozyumda:
“
Siz Müslümanlar, neden hep Hz. Aişe’yi anlatıyorsunuz, sizin peygamberinizin başarılı iş kadını olan bir eşi vardı. O öyle böyle bir kadın değildi. Doğunun katı tutum ve kültürüne baş kaldırmış bir kadındı. Bu direnişiyle önemli işler başarmıştır. Döneminin önemli bir iş kadınıdır. Kendinden on beş yaş küçük biriyle evlendi ve kimseyi umursamadı. Üstelik o zaman ve o ortamda oluşan bu direniş hayret vericidir. Neden onu anlatmıyor ve yazmıyorsunuz?” demişti.
.
Dr. Lotte’nin bu sözleri böyle büyük bir projeyi hızlandırmamda bana yön tayin etti.
Malumunuz Hz. Hatice hakkında yazılan eser sayısı on beş yirmiyi geçmiyor. Bu alanda biyografik roman yok denecek kadar az. Olanlar da maalesef çok derine inilmeden anlatılmış eserler.
Bu bağlamda Hz. Hatice’yi geçmişin gizleri arasında unutulmuş ve garip buldum. Yaklaşık on yıl içerisinde iki yüzü aşkın yerli ve yabancı kaynağı taradım. Sahih kaynaklara inmeye çalıştım. Yurt içi ve yurt dışından birçok destek aldım. Bunun için günler geceler boyu çalıştım. En eski, el değmemiş orijinal kaynaklara indim. ‘Hz. Hatice sevdalısı’ bir grup gönüllünün duası hep benimleydi. O’nu merak eden ve tanımak isteyen insanlar vardı. O yüreklerle birlikte araştırmalarımı sürdürdüm. Eski Arap kaynaklarından, Mısır’dan İslami Araştırmalar Vakfından destek alarak hazırlanmış bu çalışma umarım yeni bir ses ve nefes getirir.
Çalışma bittikten sonra Lotte Hanımefendi’ye gönderdim. Kendisi çalışmamı okuyarak çok olumlu bir rapor hazırladı. Ayrıca kitap için bir de arka kapak yazısı gönderdi.
Kitabınız çıkmadan edebiyat eleştirmenlerine okuttuğunuzu biliyoruz,aldığınız tepkileri paylaşırmısınız?
‘’Aşka Adanmış Bir Ömür’’ çok ince eleklerden süzülerek geçti. Kitabın ilk aşaması,susuz bir yolcunun suya kavuşması heyecanıyla yazıldığı için oldukça dili ağırdı. Bu sebeple bir çok elden ve elekten geçti. Emeği geçen arkadaşlara teşekkür ederim.
Elden ele, dilden dile yayıldı ve nihayet okuyucuyla buluştu. Zor ve zahmetli süreç yerini çiçekli kırlara bırakır inşaallah. Çölün çorak toprağı yerini engin vahalara terk eder.
Romanı okuyan edebiyat eleştirmenlerin geri bildirimleri oldukça olumlu gelmişti. Hatta onlardan birisi dosyama bir not düşmüştü. Çok etkilenmiştim:
‘’İyi bir roman okunduğunda aradan ne kadar zaman geçse de insanın ağzında unutulmaz bir tat bırakır. Amin Maalof’un Semerkant’ında bunu yaşarız. Aşka Adanmış Bir Ömür’de özellikle Şib Vadisi’nde geçen olaylar harika anlatılmış.
Ambargoya rağmen inananların bir sarmaşık gibi birbirine sarıldığını görürüz. Bu ideal bir direniş tablosudur. Modern çağın insanları bu durumu incelemeli.
Hayat- memat savaşı ve yine de fire yok. Bu olay müthiş bir tablo. Göz yaşartıcıydı. Bu tadı yıllar geçse de unutamam.
Örneğin ’Şib Vadisi’bölümü ,acıkan birisinin bir acı yemeği yutamayıp boğazına düğümlenmesi gibi bir şey.Yutamıyorsun ama vazgeçemiyorsun da! Acıda lezzeti tatmak bu olsa gerek.
Kendimi o bölgede olayları birebir yaşamış gibi hissettim. Romanda öyle bir metafor var ki kendinizi koparıp alamıyorsunuz. Farklı bir çekimin içine alıyor sizi. Anafor gibi aniden giriveriyorsunuz.”
Hz. Hatice nasıl bir eşti?
O Resulün hem gülü hem çiçeği, hem miski hem amberi, hem eşi hem yardımcısıydı. Hem patronu hem öğrencisi, hem koruyucusu hem inananıydı. Hem destekleyen hem destekleneni, hem seven hem sevilendi. Hem veren hem alandı…
Hem hem hem. Bu ‘hem’lerin sonu gelmez. O’na inanç, güç, cesaret, umut ve aşk verdi. İlim, irfan terbiye ve nur aldı. Hiç unutulmadı çünkü o son resulün en çok sevdiği eşiydi. Unutulmayacak kadın, cennetin hanımefendisiydi.
Kavminin görkemli köşklerini, ibrişim ipeklerini, süslü mücevherlerini elinin tersiyle itmiş, Şib Vadisi’nin taşlık zemininde yıpranmış eskimiş elbisesi içinde ruhunu vermişti. Tüm bunları Allah’ın peygamberi için yapmıştı. O’nun aşkı ,O’nun sevgisi ve O’nun davası için.
Ebü Süfyan’ın eşi Hind’in savaş çığlıklarına karşı o hep şefkat kıvılcımları saçmıştı. Kıyamete kadar nesli devam edecek Ehl-i beytin ve tüm müminlerin annesi olarak tüm müslümanları etrafına topladı. Adeta sığınılan bir kale oldu.
Merhum Ali Ulvi Kurucu Ağabeyimiz asırlar sonrası sanki Hz. Hatice annemizi şiiriyle tarif ediyor:
‘’Tarihe şerefler veren erler anılırken,
Yükselmede ruh, en geniş âlemlere yerden.
Bin rayihanın feyzi sarar ruhu derinden,
Geçmiş gibi Cennetteki gül bahçelerinden. ‘’
Kitabınızın günümüze yansımaları nelerdir?
Günümüzde evlilikler neden hemen bitiyor? Çünkü şefkati bilmiyoruz. Çileyi tanımıyoruz. Gurur denen sanal dağların tepesinden aşağıya inemediğimizden muhatabımızı tanımıyoruz.
Ama Hz. Hatice öyle değil. Zorluklara karşı direnmeyi hayatın özü olarak benimsemiş bir şahsiyet. Aslında mis gibi konağında pekala yaşayabilirdi. Hayat standartları fevkalade yüksekti. Fakat o zora talipti. Zira biliyor ki kışın karı ve fırtınası renkli bahar çiçeklerini tahrik etmek için yaşanır iken gelecek nesillere ‘örnek insan’modelini sunmuştu.
Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Aşkın da kendine has bir dokusu ve kokusu vardır. Mecazi mi ilahi mi? Analiz edebilmemiz için bizde uyandırdığı etkiye bakarız. Hz. Hatice’nin aşka dönüşmüş hayat öyküsü bize gerçek bir inanç erinin cesur öyküsünü anlatır. Bir yanıyla yakarken öte yanıyla serin şerbetler yudumlatır.
Çölün, çorağın, taşın kayanın rağmına yemyeşil vahalardan hoş kokular estirir. Misk u amber kokulu alemler de dolaşırsınız. Sevgi Peygamberi’nin ellerini koklarsınız. Hz. Hatice’nin O’nun üzerine konuşlanmış şefkat dolu yüreğine dokunursunuz.
Aşkın, umudun, gerçeğin amber dolu kokusunu yudumlarsınız. ‘’Aşka Adanmış Bir Ömür’’ işte böyle bir eser. Okuyucularımdan ricam ‘’365 Günde Sevgili Peygamberim’’e gösterdikleri duyarlılık ve ilgiyi ‘’Aşka Adanmış Bir Ömür’’e de göstermeleridir. Çölde çiçek açar mı? Açar ve çöl çiçekleri çok dayanıklı olurlar.
“Aşka Adanmış Bir Ömür” Hz. Hatice’yle bütünleşmiş bir metafor. Onu özümsemiş bir isim. Yaylada çiçek olmak kolaydır ama çölde çiçek olmak çok zordur. İse, toza, sıcağa ve geceye direnmektir .
Begonviller ,şakayıklar, hibisküsler ve kaktüsler bunun en güzel örneğidirler. Toza, sıcağa, geceye direnirler. Ama ortaya renk renk kokularını ve şekillerini bırakarak yüz güldürür ve öyle giderler. Biz bu kitabın satırlarından lirik bir anlatımla ümmetin annesini tanımaya ve tanıtmaya çalıştık.
Hz. Hatice, Arab’ın sert, kaba, hoyrat ve çorak çölünde bilgisi, şefkati, sadakati ve hanımefendiliğiyle çöle çiçek olmuş, misk u amber sunmuştur. Resule hoş kokular sunmuş. O’na inanmış. O’na koşmuş. Evlatlarının annesi olmuş. O’nun hiç unutmadığı ilk eşi, ilk sevinci, ilk ümmeti olmuş.
Böylesi bir şahsiyet bizlere de örnek olmalı. Ne mutlu onu hakkıyla bilen ve sevenlere.
Okuyucularımızın desteği ve duasıyla Hz. Hatice’yi daha yakın ve en ince merceklerimizle tanıyalım istiyorum. Tanıyan, sever. Seven yaşar. Yaşayan hayat bulur.
O inancını kendi şahsi potasında içselleştirmiş, özümsemiş ve bunu destansı hayatında da göstermiş bir zirve şahsiyettir. Ayrıntıları romanımıza bırakalım. Her kitabın bir kaderi vardır. ‘’Aşka Adanmış Bir Ömür’’de yayın aşamasında bir çok serüvenden geçti. Acı tatlı bazı engeller yaşadık. Roman sonunda Hayat Yayınları’nın mümbit zemininde ‘’hayat’’ buldu.
Dizgiden pazarlamaya bütün yönetim kademesinde kitaba emeği geçen tüm personele binlerce teşekkür ediyorum.Onlar böylesi kritik ve hassas alanda bana cesaret verdiler. Onlar olmasaydı çok zorlanırdım. Kusurlar bana güzellikler Hz. Hatice annemize aittir.
Rabbim hepimizi komşu eylesin. ‘Aşka Adanmış Bir Ömür’’benzeri Hz. Haticeler yetişmesi dileğimizdir. Okuyucuyu Resulün gönül incisiyle buluşturmak oldukça huzur vericiydi.
Bu güzelliği yaşattığı için Rabbime sonsuz şükürler ediyorum. Bu dünya çölünde daha nice çiçekler yetiştirmek ümidi ve duasıyla. Sizlere de ayrıca teşekkür ederim.
Sizi en çok etkileyen yönü ne idi?
Annemizin şahsiyeti beni çok etkiledi. Ümmetin annesi olabilme vasfını elde edene kadar yaşamış olduğu gerçeklik asla yadsınamaz. Bir kere son derece modern ve öngörülü bir insan. Aynı derecede atılımcı, araştırmacı, mana ilimleriyle hemhal, dik duruşlu bir şahsiyet oluşu bize çok şey anlatıyor.
Onun kadim hayatı yeniden yapılanmamız adına bize çok şey katacaktır. Onun kadim öyküsü çağlar boyu insalığa çok şey anlattı ve anlatmaya devam edecek. Ahirzaman ümmetleiolarka Hz. Hatice’yi daha ince eleklerden geçirerek tanımak ve modellemek durumundayız.
Bu yol karmaşasında bize çok geniş ufuklar açacağını ve eğrilerle doğruları analiz etme öngörümüzü yükselteceğine inanıyorum.
Bizim kitabımıız ayrıcalıklı kılan Hz.Hatice’nin onunla karşılaştığı kırk yıla kadar geniş mercekler altına alınabilmiş olmasıdır. Biyografik bir etkileşim ağı içinde gerçekleştirilen bu çalışmada annemi,zin hayatının her safhası ayrı bir dil ve ayrı bir yaklaşımla kaleme alındı.
Umarız okurumuzun yürek dilini yakalayabilme güzelliğini yakalayabiliriz. Aşka Adanmış Bir Ömür bu manada bir ilki gerçekleştirecektir.
(Haber 7)