Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hastalik ve tevekkül (1 Kullanıcı)

cahidem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
68
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
İnsana gerçek tevekkülü kazandırır


Çaresizlik halinde kalbin sadece Allah’a çevrilmesi ve kurtuluşun yalnızca ondan beklenmesidir. Bu beklenti başlı başına büyük ve halis bir ibadettir. Ağır hasta ve musibetzedelerde bu engin tevekkül hali açıkça görülür. Beden dilleriyle adeta şu mesajı verirler: “Ya Rabbi, senden başka sığınılacak kapı kalmadı. Son çare Sensin. Ümit Sendendir.”. Bu samimi iltica, makbul bir dua hükmüne geçer. Öyle zaman olur ki, doktorlar hastadan ümit kesildiğini belirtir o da inancının verdiği moral ve ilhamla samimi olarak Rabb’ine yalvarır. Derken bir anda olmazlar oluverir. Bu güzel duygu büyük bir kerameti gerçekleştirir. Doktorlar bile olanları hayret ve ibretle seyrederler.


Kötü duygu ve düşünceleri giderir


Hastalık ve musibetler insanın kibir, gurur kendini beğenmişlik gibi kötü duygularını giderir. Mütevazı, merhametli ve sevimli kılar. Ömür boyu işleri yolunda gitse, burnu bile kanamasa, aslını ve akıbetini unutup yoldan çıkabilir. Hastalık ve musibetlerin verdiği dersle, taştan ve demirden olmadığını, her an dağılmak üzere et ve kemikten ibaret, bin bir türlü ihtiyaç ve noksanlık içinde yuvarlanan aciz bir varlık olduğunu anlar. Kendi başına en ufak bir bakteri ile baş edemediğini, faydasının, zararının, hayatının ölümünün kendi elinde olmadığını kavrar.


Hastalık iyi bir kul olmanın işaretidir


“Yüksek dağların başı dumanlı olur.” “Allah dağına göre kar verir.” sözleri büyük bir gerçeğe işaret ederler. “Allah birinin hayrını dilediğinde ona musibet verir.” hadis-i şerifi de aynı gerçeği dile getirir. Ömür boyu, sıkıntı, hastalık ve musibet görmeyen, burnu bile kanamayan bir insan çoğu zaman olgunlaşmamış, tecrübesiz ve ham insandır. Bu hamlık onun hem dinî hem de dünyevî davranışlarına yansır.


Yapamadığımız iyiliklerimiz aynen yazılır


İnsan genişlikte Allah’ı hatırlamalı ki, Allah da darlık ve sıkıntıda onu gözetsin. ışte hastalık ve musibetin günahları silip temizleme fonksiyonu yanında, bir de engellemesi sonucu yapamadığımız ibadetlerimizin yazılmaya devam etmesine vesiledir. Bir insan, daha önce devam ettiği bir ibadet ve hayırlı işi, hastalık ve musibet yüzünden sürdüremiyorsa bile, sevap ve mükafatı aynen yazılmaya devam eder. Hatta bunama, aklını yitirme gibi aylarca, hatta ömür boyu süren engeller de böyledir. Bir hadis-i şerif, bu gerçeği belirtmiş ve böyle bir durumda Allah’ın, yazıcı meleklere, kendisinin engellediği bu süre içinde daha önce gece veya gündüz yaptığı bütün iyilikleri yazmalarını emrettiğini bildirmiştir.


Sağlığın kıymetini bilmeyi öğretir


Her şey zıddı ile bilinir. Gece olmazsa gündüz, soğuk olmazsa sıcak, kötü olmazsa iyi, açlık olmazsa tokluk, susuzluk olmazsa suyun değeri bilinmez. Hastalık da olmazsa sağlığın ne büyük nimet olduğu anlaşılmaz. “Sağlık sağlam insanların başında öyle bir taçtır ki, onu sadece bundan mahrum olanlar görür” sözü ünlüdür.

Kanuni’nin “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beyti de, dünyada hiçbir servet ve devletin sağlık kadar değerli olmadığını belirtir. Ömür boyu sağlık ve refah içinde yaşayanlar, sahip oldukları nimetin değerini bilemezler. Tıpkı, deryada yüzüp de denizin farkında olamayan balıklar, her ân doya doya havayı teneffüs edip de etrafındaki atmosferi göremeyen insanlar gibi. Bilindiği üzere hangi yerimiz ağrısa vücudumuzun en önemli organının o olduğunu zannederiz. Diş, göz, kulak vs. ağrısı çekenler, ömür boyu sağlık ve afiyet içerisinde istifade ettiğimiz bu cihazlarımızın ne büyük nimet olduğunu daha iyi anlarlar. İşte hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de şükrünü gereği gibi yerine getiremediğimiz nimetlerin farkına varmamıza yardımcı olmasıdır. Ayrıca hastalık ve musibetler de derece derecedir. Herkes kendinden daha kötü durumda olanı görünce haline şükreder.


Sonucu şifa olan acı birer ilaçtır


Her hastalık ve musibet bizim için acı bir ilaç gibidir. Bilelim veya bilmeyelim, dünyamıza ya da ahiretimize yönelik mutlaka bir veya birkaç hikmeti vardır. Yüce Allah, “Ne bilirsiniz belki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayır, hoşunuza giden bir şey de sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz!” (Bakara, 216) buyurarak bu gerçeğe işaret eder. Bize düşen, “Hak şerleri hayr eyler; zannetme ki gayr eyler / Mevla görelim neyler; Neylerse güzel eyler” diyerek isyandan kaçınmak, tatlı neticeyi, musibet karlarının altında açacak sevimli bahar çiçeklerini beklemektir.


Daha büyük bir musibete perdedir

Meselâ humma gibi ateşli bazı hastalıklar vücutta bazı kimyevî reaksiyonlar oluşturup bazı zararlı maddelerin çözülüp atılması, ya da savunma sistemimizde görevli bazı antikorların imal edilmesi fonksiyonunu görür. Nitekim, humma hastalığına lanet eden bir kadına Peygamberimiz (sas), böyle yapmamasını, çünkü körüğün demirdeki pası giderdiği gibi, bu hastalığın da insanoğlunun hatalarını giderdiğini belirtmiştir. Yine, hadislerde bir günlük humma hastalığından gelen sıkıntının bir yıllık günaha kefaret olduğu ifade edilmiştir.


İlâhî birer ikazdır


Hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de, birer ilâhî ikaz olması, insanı korkuyla uyandırması ve Allah’ın yoluna yöneltmesidir. Mümin, hastalığın hikmetini bildiği için ondan gerekli ders ve ibreti çıkarır. İnançsız kimse ise, niçin hastalandığını nasıl iyileştiğini ibretle düşünmez. Hadis, böylelerini sahibi tarafından niçin bağlandığını ve bağının niçin çözüldüğünü bilmeyen deveye benzetmiştir. Şu halde hastalık bizim için emin bir nasihatçi, merhametli bir mürşittir. Bu açıdan ona minnettar olmalıyız. Ancak çekilmesi zor bir hal aldığında sabır için Allah’a dua etmeliyiz.


Gerçek ömrümüz, sadece içinde bulunduğumuz ândır


Birçok hastalığın temelinde psikolojik nedenler yatar. Yersiz korku ve endişeler sebep olur. Oysa, hastalıkların sebep ve hikmetleri düşünüldüğünde hastalığın o kadar da korkulacak, dehşete kapılacak bir şey olmadığı anlaşılır. Bunun yanı sıra ömrümüzü bulunduğumuz an bilmeliyiz. Günler öncesinden çektiğimiz acı ve sıkıntılara ileride yaşayacaklarımızı da katıp birlikte düşünerek yükümüzü artırmamalıyız. Bir dakika öncesinin bile elemi ile birlikte geçip gittiği, sevabını bıraktığını, bir dakika sonrasının ise henüz gelmediğini, gelmediği için de şimdiden düşünüp feryat etmenin anlamsız olduğunu düşünmeliyiz.


Kainat O’nun (cc) esmâ aynasıdır

Rabbimiz güzel isimlerine bizi değişik yönlerden ayna yapar. Bundan şikayet etmeye hakkımız yoktur. Açlık duygusu vererek ardından türlü rızklarla bizi besleyip; Rezzak ismini tanıttığı gibi, hastalık ve dert vererek ardından şifaya kavuşturup da, şafi ismine bizi ayna yapıyor. Eğer perde açılsa ve biz: hastalık ve musibetlerin hikmetlerini görebilsek, ürküp nefret ettiğimiz dertlerimizi sevecek ve bundan dolayı Rabbimize şükredeceğiz. Sonu ölüm de olsa, mü’min için korkulacak bir şey değildir. Hastalıktan korkulması, bazen ölümle sonuçlandığı içindir. Oysa, ölüm mü’min için asla korkulacak bir şey değildir. O bizim için bir anne rahmini andıran bu dünyadan ahiret alemine ikinci bir doğuştur. Hayat memuriyet ve askerliğinden bir terhis ve paydostur. Çalışmalarımızın ücretini almaya gidiştir. Milyonlarca akraba ve dostlarımıza kavuşmadır vs. Şu halde “Ucunda ölüm yok ya!” sözü yerine bütün bu manalarını düşünüp “Ucunda ölüm var ya” diyerek hastalığı adeta sevmeliyiz. Ölümün, asıl bizi hazırlıksız yakalamasından endişe etmeliyiz.


Sızlanmak ya da tevekkül


En büyük musibetler peygamberlere, sonra evliyalara sonra da diğer insanlara gelmiştir. Başta Hz. Eyyub olmak üzere bütün o salih insanlar, musibetlere ilâhî bir hediye gözüyle bakmışlardır. Bu mübarek nurlu kafileye katılabilmek için, onların gözüyle hastalık ve musibete bakmak, şikayet değil sabır, hatta şükretmek gerekir. Bazı hastalıklar, ölümle sonuçlandıklarında kişiye şehitlik derecesini bile kazandırır. Doğumdan, karın sancısından, boğulmak ve yanmaktan ve vebadan vefat etmek böyledir. Hastalığa karşı yakınmak, “Ne yaptım da bu başıma geldi” diye sızlanmak, Allah’ı kullara şikayet etmek, maddi hastalıktan daha büyük manevî bir hastalık ve musibettir. Kırılmış el ile dövüşmeye çalışmak gibidir. Hastalığı daha da artırır. “Bir musibet geldiğinde ‘Biz Allah’ınız ve yine O’na döneceğiz”! (İnna lillahi ve innâ ileyhi râciûn) diyerek Allah’a teslim olmak en iyisidir.


Şifa Allah’tandır


Allah her derdin dermanını yaratmıştır. Yeryüzü büyük bir eczanedir. Bu ilaçları araştırıp bulmak, kullanıp istifade etmek Allah’ın emridir. Ancak bunda da insanlar için büyük bir imtihan söz konusudur. O da tesiri ilaçlardan beklemek, iyileştiğinde ilacın veya doktorun iyileştirdiğini söylemek insana imtihanı kaybettirir. Sıhhati veren Allah’tır. İlaçlar ve doktorlar sadece birer vasıtadır.


Hastalık dostlukları güçlendirir


Hastalık ve musibetler, başta anne ve babalar olmak üzere tüm gerçek dostlarımızın bize olan küllenmiş dostluk, şefkat ve yakınlığını canlandırır. Ziyaretimize koşturur. Etrafımızda pervane yapar. Bize olan sevgilerini yeniden yaşarız. Kucaklaşmaya, birbirinin imdadına koşmaya vesile olan hastalık ve musibet kendi acısını unutturur. Bu aynı zamanda etrafımızdaki insanlar için de bir test, bir sınav. Kara gün dostlarımızı ortaya çıkarır.. Yeni dostluklar kurmaya vesile olur. Onlara ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlarız. Bencillikten kurtuluruz. Bütün bunlar manevî bir haz ve lezzet verirler.


Rahmet ve kurbiyete vesiledir


Allah, rahmet ve dostluğuyla her zaman hastaların yanındadır. Bu çok özel bir ilgi ve yakınlıktır. Bir hadiste belirtildiğine göre, Yüce Allah, “Ademoğlu, falan kulum hastalandı da sen yanına uğramadın. Eğer uğrasaydın, orada beni bulacaktın!” buyurur. Yine, “Ben gönlü kırıklarla beraberim!” buyurmuştur. Hastalık, musibet, gurbet ve kimsesizlik, diğer insanların şefkat ve merhametini, celp edip dostluklarını kazandırır da bütün merhametlileri yaratan, bütün annelerin yüreklerini şefkat ile parlatan, her bahar rahmet ve kereminin parıltılarıyla yeryüzünü büyük nimet sofrası haline getiren Merhametliler Merhametlisi’nin (cc) şefkat ve rahmetini celp etmez mi? Mademki O var ve bizi görüyor, bizim için her şey var. Asıl gurbette ve kimsesiz olan kimse, iman ve teslimiyetle O’na bağlanmayan veya buna önem vermeyendir.


Hastalıklar manevî derece kazandırır


Felç ve inme gibi hastalıklar insanı dünyadan iyice soğutur. Dünyanın fani ve geçici, insanın önemli görevleri bulunan misafir bir memur olduğunu fiilen gösterir. Böylelerini dünya artık boğamaz. Gözünü kapayamaz. Nefsin kötülüklerinden kurtulur. Kısa zamanda bu hastalık sayesinde büyük bir evliya gibi manevî yüksek bir dereceye çıkar. Hastalık kendisi için artık çok ucuz düşer. Bunun şartı iman, teslimiyet ve tevekküldür.



Yardımseverlere müjdeler vardır


Hastalıkların bir de evindeki hastalara bakanlara yönelik hikmetleri var. Anne ve babalar hiçbir karşılık beklemeden büyük bir fedakarlık ve özenle baktıkları hasta yavrularından dolayı çok büyük sevaplar kazanırlar. Hasta anne, baba ve akrabalara bakmak da aynı şekilde çok sevaplıdır. Bunun yanında onların dualarını alma, kırık gönüllerine merhem olma, onlara hizmet etme fırsatı verir. Bu da kişiye hem dünyada hem de ahirette saadeti kazandırır. Bu şekilde başta büyüklerine hizmet eden bir kişi yaşlandığı ya da hastalandığında evlat ve yakınlarından hizmet görür. Yaşlı; hasta ve kimsesizlere hizmet sadece yakınlarla sınırlı tutulmamalı, din kardeşliği yönüyle bütün bu durumdaki insanlara fedakârca, şefkat ve merhametle hizmet etmek Müslümanlığın
DOÇ. DR. ABDÜLAZİZ HATİP
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm Kardeşim.
Rahman c.c razı olsun, ecrinizi ziyadesiyle lütfeylesin inşallah.. İstifadeli bir paylaşımdı.. Hastalıklar, tevekkülün ve Allah c.c'ye sığınmanın bir vesilesidir inşallah.. Kul, buna sabır gösterirse, hastalıklar biiznillah günahlarına da kefaret olacaktır.. Hastalıkta da hiç süphesiz ki kul için bazı faydalar ve hikmetler vardır.. Sağlığın kıymetinin daha iyi anlaşılmasına, şükrün daimi olması gerektiğine, insanın varlık olarak aciz yaratıldığına, dünya hayatının geçiciliğini fark etmeye ve bu bilinç neticesinde kulluğunu en mükemmel dereceye getirmeye çalışmasına vesiledir.. Rahman c.c bazı zahmetlerle de kuluna ''rahmet'' lütfetmektedir.. Engin merhametiyle, zahmet ve meşakkatte bile kuluna bazı hediyeler sunabilmektedir..İdrak edenlerden olmak duası ile. Rabbimize emanet olunuz..Selam ve Dua ile.
 

ayşe.a

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Tem 2008
Mesajlar
3,140
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
selamün aleyküm kardeşim, Allah razı olsun senden..
bu sıkıntılı anımda ihtiyacım olan bir yazıydı gerçekten...
her şey Rabbimden, bundan şüphe duyulması imkansız
büyük bir sınavdayız insanoğlu olarak, inşaallah hakkıyla verenlerden oluruz
Rabbim tüm hastalara hayırlısıyla şifalar versin inşaallah
AMİN... :a03:
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt