bezmi safa
Kayıtlı Kullanıcı
“Şeytanların Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir değildi, ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı. Babil'de, melek denilen Harut ve Marut'a bir şey indirilmemişti. Bu ikisi "Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın inkar etme" demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden, koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa Allah'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. And olsun ki, onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi!” (Bakara 2:102)
...
Muhakikler (araştırmacılar) Harut ve Marut’un Babil’de -ki burası Irak’ta Fırat nehri üzerinde bulunan bir şehirdir.- dış görünüşleriyle salah ve takva sahibi olarak tanınan ve halka sihir öğreten iki insan oldukları görüşündedirler. İnsanların saf inançları bu iki kişi hakkında öyle bir noktaya ulaşmıştı ki, onların semadan inmiş iki melek olduklarını ve sihri Allah’tan gelen vahiy ile insanlara öğrettiklerini sanıyorlardı. Bu iki adamın sahtekarlıkları öyle bir dereceye varmıştı ki insanların kendileri hakkındaki saf inançlarını sürdürmelerini sağlamak için kendilerinden sihir öğrenmek isteyen herkese, “Biz bir fitneyiz. Sakın inkar etme”; yani “Kuşkusuz biz imtihan vesilesiyiz; seni deniyor, imtihan ediyoruz ki bununla (sihir öğrenmekle) şükür mü, küfür mü ediyorsun, ortaya çıksın. Biz sana küfre düşmemeni tavsiye ederiz.” diyorlardı. Bunu; halk, bilgilerininilahi, sanatlarının ise ruhani olduğunu ve aslında iyilik etmekten başka bir maksatları bulunmadığını zannetsinler diye söylüyorlardı. Tıpkı günümüzde de bir takım deccallerin yaptığı gibi. Bunlar da zanlarınca sevgi ve nefret için kendilerine muska yazmayı öğrettikleri kimselere; “Sana evli bir kadını, kocasından başka bir erkeğe yöneltmek için yazmamanı tavsiye ederiz.” Şeklinde evham ve uydurmadan başka bir gerçeği olmayan şeyler söylerler.
Yahudilerin bu hususta bir çok hurafeleri vardı. Öyle ki Harut ve Marut’a, sihir ilminin Allah’tan indiğine ve onların insanlara sihir öğretmek için gelen iki melek olduklarına inanıyorlardı. İşte bunun üzerine Kur’an ayetleri sihrin semadan indiği şeklindeki iddiaları hakkında onları yalanlamak ve hem sihri hem de onu öğrenen ya da öğreten kimseleri zemmetmek için geldi.
“Yuallimune’n-nase’s-sihira ve ma unzile ala’l-melekeyni” ifadesinde geçen “ma” burada, görüşlerin en sahihine göre nafiyedir (olumsuzluk bildirir). “İki Melek” ibaresi ise, burada, o dönemde insanlar arasında cari olan örfe binaen kullanılmıştır. Bu, tıpkı Yunan, Mısır ve diğer kavimlerin tarihlerinden bahseden yazarların eserlerinde iyilik ve kötülük tanrılarının zikredilmesi ve yine tıpkı müslümanların sözlerinde hristiyanları tenkid etmek bakımından tanrının tecessümünden, asılmasından v.s bahsedilmesi gibidir.
“Onlar bu ikisinden koca ile karsının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı.” Sözü sembolik bir anlatımdır ve böylelikle yapılan iş en çirkin şekliyle ortaya konmuş olmaktadır. Yani yaptıkları bu iş öyle bir raddeye gelmişti ki, artık karı-koca gibi toplumun en güçlü birimi olan aileyi onunla parçalama imkanını elde etmeyi, çeşitli hileleri ve bozgunculuğun yollarını öğreniyorlardı.
Özet olarak bu ayetin manası başından sonuna kadar şu şekilde anlaşılmaktadır:
Yahudiler Kur’an’ı yalanladılar ve ondan yüz çevirdiler. Kur’an’a karşılık Hz. Süleyman ve mülkü hakkında, onların çarpık zihniyetli alimlerinden işittikleri hurafeler ve efsaneleri(1) yaymaya çalıştılar. Hz. Süleyman (as)’ın küfre girdiğini iddia ettiler. Oysa Hz. Süleyman (as) küfre girmemişti. Fakat onların tabi oldukları şeytanları (önderleri) küfre girdiler ve insanlara sihri öğretmeye ve sihrin Harut ve Marut’a indiğini iddia etmeye başladılar. O ikisini melek olarak isimlendirmişlerdi. Onlara hiç bir şey indirilmediği halde, insanlara kendilerinin salihlerden oldukları zannını yerleştirdiler. Halkın, onları iyilik etmekten başka maksatları olmayan ve kendilerini küfürden korumaya çalışan kimseler olduklarını sanmaları için uğraştılar. O ikisinden öğrendikleri hile ve desiseler, kendilerinin insanlar arasına tefrika sokabileceklerine halkı inandıracak derecedeydi.
Görüyorsunuz ki ifadelerin hepsi burada zemm (kınama, yerme) içindir ve ayetin Harut ve Marut’un medhi, övgüsü hakkında varid olduğu düşüncesi doğru değildir. Bunların yani yukarıdaki sözlerimizin doğruluğuna, Kur’an’ın Allah indinden insanlara bir şey öğretmek için -peygamberlere indirilen vahiy dışında- yeryüzüne melek indirildiğini reddetmesini gösterebiliriz. Kur’an, insanlara talim için kendi cinsinden birinin gönderildiğini sarih nasslarla ortaya koymaktadır: “Senden önce, insanların dışında elçi göndermedik; onlara vahyediyorduk. Bilmiyorsanız zikir/vahiy ehline sorunuz.” (Enbiya 21:7) Yine Melek indirilmesi şeklindeki istekleri Kur’an geri çevirmiştir: "Ona bir melek indirilmeli değil miydi!," diyorlar. Bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu. Onlara zaman da verilmezdi.” (En’am 6:8) Furkan Suresinde de Allah teala şöyle buyurmaktadır: “Söyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler. Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.” (Furkan 25:7-9)
Çeviren: Dücane Cundioğlu/Kelime Dergisi
...
Muhakikler (araştırmacılar) Harut ve Marut’un Babil’de -ki burası Irak’ta Fırat nehri üzerinde bulunan bir şehirdir.- dış görünüşleriyle salah ve takva sahibi olarak tanınan ve halka sihir öğreten iki insan oldukları görüşündedirler. İnsanların saf inançları bu iki kişi hakkında öyle bir noktaya ulaşmıştı ki, onların semadan inmiş iki melek olduklarını ve sihri Allah’tan gelen vahiy ile insanlara öğrettiklerini sanıyorlardı. Bu iki adamın sahtekarlıkları öyle bir dereceye varmıştı ki insanların kendileri hakkındaki saf inançlarını sürdürmelerini sağlamak için kendilerinden sihir öğrenmek isteyen herkese, “Biz bir fitneyiz. Sakın inkar etme”; yani “Kuşkusuz biz imtihan vesilesiyiz; seni deniyor, imtihan ediyoruz ki bununla (sihir öğrenmekle) şükür mü, küfür mü ediyorsun, ortaya çıksın. Biz sana küfre düşmemeni tavsiye ederiz.” diyorlardı. Bunu; halk, bilgilerininilahi, sanatlarının ise ruhani olduğunu ve aslında iyilik etmekten başka bir maksatları bulunmadığını zannetsinler diye söylüyorlardı. Tıpkı günümüzde de bir takım deccallerin yaptığı gibi. Bunlar da zanlarınca sevgi ve nefret için kendilerine muska yazmayı öğrettikleri kimselere; “Sana evli bir kadını, kocasından başka bir erkeğe yöneltmek için yazmamanı tavsiye ederiz.” Şeklinde evham ve uydurmadan başka bir gerçeği olmayan şeyler söylerler.
Yahudilerin bu hususta bir çok hurafeleri vardı. Öyle ki Harut ve Marut’a, sihir ilminin Allah’tan indiğine ve onların insanlara sihir öğretmek için gelen iki melek olduklarına inanıyorlardı. İşte bunun üzerine Kur’an ayetleri sihrin semadan indiği şeklindeki iddiaları hakkında onları yalanlamak ve hem sihri hem de onu öğrenen ya da öğreten kimseleri zemmetmek için geldi.
“Yuallimune’n-nase’s-sihira ve ma unzile ala’l-melekeyni” ifadesinde geçen “ma” burada, görüşlerin en sahihine göre nafiyedir (olumsuzluk bildirir). “İki Melek” ibaresi ise, burada, o dönemde insanlar arasında cari olan örfe binaen kullanılmıştır. Bu, tıpkı Yunan, Mısır ve diğer kavimlerin tarihlerinden bahseden yazarların eserlerinde iyilik ve kötülük tanrılarının zikredilmesi ve yine tıpkı müslümanların sözlerinde hristiyanları tenkid etmek bakımından tanrının tecessümünden, asılmasından v.s bahsedilmesi gibidir.
“Onlar bu ikisinden koca ile karsının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı.” Sözü sembolik bir anlatımdır ve böylelikle yapılan iş en çirkin şekliyle ortaya konmuş olmaktadır. Yani yaptıkları bu iş öyle bir raddeye gelmişti ki, artık karı-koca gibi toplumun en güçlü birimi olan aileyi onunla parçalama imkanını elde etmeyi, çeşitli hileleri ve bozgunculuğun yollarını öğreniyorlardı.
Özet olarak bu ayetin manası başından sonuna kadar şu şekilde anlaşılmaktadır:
Yahudiler Kur’an’ı yalanladılar ve ondan yüz çevirdiler. Kur’an’a karşılık Hz. Süleyman ve mülkü hakkında, onların çarpık zihniyetli alimlerinden işittikleri hurafeler ve efsaneleri(1) yaymaya çalıştılar. Hz. Süleyman (as)’ın küfre girdiğini iddia ettiler. Oysa Hz. Süleyman (as) küfre girmemişti. Fakat onların tabi oldukları şeytanları (önderleri) küfre girdiler ve insanlara sihri öğretmeye ve sihrin Harut ve Marut’a indiğini iddia etmeye başladılar. O ikisini melek olarak isimlendirmişlerdi. Onlara hiç bir şey indirilmediği halde, insanlara kendilerinin salihlerden oldukları zannını yerleştirdiler. Halkın, onları iyilik etmekten başka maksatları olmayan ve kendilerini küfürden korumaya çalışan kimseler olduklarını sanmaları için uğraştılar. O ikisinden öğrendikleri hile ve desiseler, kendilerinin insanlar arasına tefrika sokabileceklerine halkı inandıracak derecedeydi.
Görüyorsunuz ki ifadelerin hepsi burada zemm (kınama, yerme) içindir ve ayetin Harut ve Marut’un medhi, övgüsü hakkında varid olduğu düşüncesi doğru değildir. Bunların yani yukarıdaki sözlerimizin doğruluğuna, Kur’an’ın Allah indinden insanlara bir şey öğretmek için -peygamberlere indirilen vahiy dışında- yeryüzüne melek indirildiğini reddetmesini gösterebiliriz. Kur’an, insanlara talim için kendi cinsinden birinin gönderildiğini sarih nasslarla ortaya koymaktadır: “Senden önce, insanların dışında elçi göndermedik; onlara vahyediyorduk. Bilmiyorsanız zikir/vahiy ehline sorunuz.” (Enbiya 21:7) Yine Melek indirilmesi şeklindeki istekleri Kur’an geri çevirmiştir: "Ona bir melek indirilmeli değil miydi!," diyorlar. Bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu. Onlara zaman da verilmezdi.” (En’am 6:8) Furkan Suresinde de Allah teala şöyle buyurmaktadır: “Söyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler. Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.” (Furkan 25:7-9)
Çeviren: Dücane Cundioğlu/Kelime Dergisi