HARİKA BİR YARINI BUGÜNDEN MÜJDELEYENLER
Bilirsiniz ki, dâva ve aksiyonunda sebat etmesini bilenler için, "Bugünün hayâlleri, yarının gerçekleridir!". Geçmişte atılan fikir tohumlarından neşvünemâ bulan bugünün irfan filizleri de, aynı şekilde yarının abidevî medeniyet çınarının dallarıdır; yine yarının, herbiri binlerce tohumu bağrında taşıyan olgun meyvelerle mücehhez irfan ağaçlarıdır. Fikir, ilim, sanat, aksiyon; her sahada aynı hikmet...
Kâinattaki varlığının anlamı her nasılsa doğmak, yemek, içmek, üremek, dünyevî gaileler için didinmek ve didişmekten ibaret olan "günlük" nefesler, tıknefesler, ne murâdımızı anlayacak, ne rüyamızı paylaşacak, ne de bizimle aynı azîz hürriyet havasını soluyacaklardır. Boşverin onları; bugünden yarına "ot gibi" yaşayıp öleceklerin ihtiyaç duyabileceği maddî ve organik gıdalardan, ölümlü dünyanın fanî meşgalelerinden sözetmiyoruz zaten. Fanî dünya ve ölümlü bedenimizin içinden kalbimize, oradan muhayyile ve müfekkiremize, ruhun yolundan sonsuzluğa ve ölümsüzlüğe açılan "manevî kapı"yı aralayanlara sesleniyoruz biz. Kalbin en derin noktasına hitab eden fikir hazinelerini temâşâya yol arayanlar, hayatı ve ideali yalnız buna perçinli olanlar, bu en derûnî hususiyet ve insanî haysiyete namzed olanlar... Muhatabımız onlardır!..
Kaldı ki, sadece kağıt ve mürekkeple iştigal meselesi de değil bu. Kalbe düşen “oldurucu” ilham ve “varedici” aksiyon iradesi, zevk sezişi ve şuur berraklığı mikyasınca birbirinden ayrılır hâlisle sahte, hamla olgun, mâlikle mahrum... Kimin şahsiyet aynasından yansıyorsa bu hasletler, işte “insan” da odur. İnsan ki, sonsuzluğa açık biricik varlık!..
İşte İBDA’yı zahirî ve geçici, gevşek ve yeltenici heves ve merakların, hayatın belli devrelerine has cılız hobi ve kısır heyecanların ötesinde tanıyanlar, tanımaya başlayanlardır ki, insanlık haysiyetine hitabımızın belki en başta gelen muhatablarıdır.
Onlar, bu azîm fikri, ne dünyevî makam, ne maddî ganimet, ne de her ulvî fethin peşisıra sökün eden yağma ve çapul vesilesi gördüler, addettiler, zannettiler! Onlar, bu “diriltici” nefeste sonsuzluğun çekimini, hürriyetin zevkini, ölümsüzlüğün bestesini duydular; böylece inandılar, bağlandılar, yaşadılar... Yayıldılar, derinleştiler ve muazzez vatan toprağında, artık asla yokedilemeyecek bir bünye hâlinde kökleştiler!..
Ve yine onlar, tarihin mislini görmediği bir barbarlıkla, belki hiçbir fanînin bu şiddette yaşamadığı işkence ve zulümlere, fizikî olandan kat kat ağır ruhî saldırılara maruz bırakılan; hem de yaşarken gömülmek, silinmek, çıldırtılmak ve katledilmek istenen o Şanlı Fikir Kahramanı’nı, minicik kollarıyla da olsa savundular... Birbirleriyle kenetlendiler ve şerîr devlere karşı o cüsseleriyle kafa tutmakla kalmayıp, sinsi hesablar icabınca çil yavrusu gibi dağılacakları vehmedilirken, fikir ve aksiyon geleneğini “kesintisiz” yaşattılar, pekiştirdiler ve üstelik, keyfiyet çıtasını yükselttiler... Ve bu süreçte, fikrin o muhteşem inkılâbını, o özlenen istikbâlini bugünden müjdeleyen verimlere imza attılar... Tümüne selâm olsun!..
Hayreddin Soykan
Bilirsiniz ki, dâva ve aksiyonunda sebat etmesini bilenler için, "Bugünün hayâlleri, yarının gerçekleridir!". Geçmişte atılan fikir tohumlarından neşvünemâ bulan bugünün irfan filizleri de, aynı şekilde yarının abidevî medeniyet çınarının dallarıdır; yine yarının, herbiri binlerce tohumu bağrında taşıyan olgun meyvelerle mücehhez irfan ağaçlarıdır. Fikir, ilim, sanat, aksiyon; her sahada aynı hikmet...
Kâinattaki varlığının anlamı her nasılsa doğmak, yemek, içmek, üremek, dünyevî gaileler için didinmek ve didişmekten ibaret olan "günlük" nefesler, tıknefesler, ne murâdımızı anlayacak, ne rüyamızı paylaşacak, ne de bizimle aynı azîz hürriyet havasını soluyacaklardır. Boşverin onları; bugünden yarına "ot gibi" yaşayıp öleceklerin ihtiyaç duyabileceği maddî ve organik gıdalardan, ölümlü dünyanın fanî meşgalelerinden sözetmiyoruz zaten. Fanî dünya ve ölümlü bedenimizin içinden kalbimize, oradan muhayyile ve müfekkiremize, ruhun yolundan sonsuzluğa ve ölümsüzlüğe açılan "manevî kapı"yı aralayanlara sesleniyoruz biz. Kalbin en derin noktasına hitab eden fikir hazinelerini temâşâya yol arayanlar, hayatı ve ideali yalnız buna perçinli olanlar, bu en derûnî hususiyet ve insanî haysiyete namzed olanlar... Muhatabımız onlardır!..
Kaldı ki, sadece kağıt ve mürekkeple iştigal meselesi de değil bu. Kalbe düşen “oldurucu” ilham ve “varedici” aksiyon iradesi, zevk sezişi ve şuur berraklığı mikyasınca birbirinden ayrılır hâlisle sahte, hamla olgun, mâlikle mahrum... Kimin şahsiyet aynasından yansıyorsa bu hasletler, işte “insan” da odur. İnsan ki, sonsuzluğa açık biricik varlık!..
İşte İBDA’yı zahirî ve geçici, gevşek ve yeltenici heves ve merakların, hayatın belli devrelerine has cılız hobi ve kısır heyecanların ötesinde tanıyanlar, tanımaya başlayanlardır ki, insanlık haysiyetine hitabımızın belki en başta gelen muhatablarıdır.
Onlar, bu azîm fikri, ne dünyevî makam, ne maddî ganimet, ne de her ulvî fethin peşisıra sökün eden yağma ve çapul vesilesi gördüler, addettiler, zannettiler! Onlar, bu “diriltici” nefeste sonsuzluğun çekimini, hürriyetin zevkini, ölümsüzlüğün bestesini duydular; böylece inandılar, bağlandılar, yaşadılar... Yayıldılar, derinleştiler ve muazzez vatan toprağında, artık asla yokedilemeyecek bir bünye hâlinde kökleştiler!..
Ve yine onlar, tarihin mislini görmediği bir barbarlıkla, belki hiçbir fanînin bu şiddette yaşamadığı işkence ve zulümlere, fizikî olandan kat kat ağır ruhî saldırılara maruz bırakılan; hem de yaşarken gömülmek, silinmek, çıldırtılmak ve katledilmek istenen o Şanlı Fikir Kahramanı’nı, minicik kollarıyla da olsa savundular... Birbirleriyle kenetlendiler ve şerîr devlere karşı o cüsseleriyle kafa tutmakla kalmayıp, sinsi hesablar icabınca çil yavrusu gibi dağılacakları vehmedilirken, fikir ve aksiyon geleneğini “kesintisiz” yaşattılar, pekiştirdiler ve üstelik, keyfiyet çıtasını yükselttiler... Ve bu süreçte, fikrin o muhteşem inkılâbını, o özlenen istikbâlini bugünden müjdeleyen verimlere imza attılar... Tümüne selâm olsun!..