Birgün Hz. Ali (r.a.) Fatıma Validemizi de yanına alıyor, Efendimizi (a.s.m.) ziyarete geliyorlar. Efendimizin (a.s.m.) hücre-i saadetine girdikleri zaman Efendimizin (a.s.m.) gözyaşları içerisinde ağladığını görüyorlar. Pırıl pırıl gözyaşı döken Efendimiz (a.s.m.) misafirlerine "Hoş geldiniz" diyor, onları bir köşeye oturtuyor, ama kendisi de hıçkırıklar içerisinde ağlamaya devam ediyor. Neden sonra Efendimiz (a.s.m.) teskin oluyor ve Hz. Ali ile Fatıma Validemiz de müteessir olarak Efendimizin (a.s.m.) bu halinden etkileniyorlar ve niçin ağladığını öğrenmek istiyorlar.
Diyorlar ki, "Ya Resulallah, sizin böyle devamlı gözyaşı dökmenize sebep nedir? Sizi bu kadar duygulandıran şey nedir?"
Biliyorsunuz, Efendimiz (a.s.m.) Mekke'deyken Miraca çıkmıştı. Miraçta Cenneti ve Cehennemi de gezmişti. Cennet ve Cehennemde istikbalde ümmetinin yaşayacağı haller Efendimize (a.s.m.) birer film şeridi gibi gösterilmişti. Ve Cehenneme bakarken oradaki hanımların durumunu görmüştü.
Efendimizin (a.s.m.) cevabı şu oluyor: "Kızım, Miraçtayken Rabbim bana Cehennemi gösterdi. Cehennemde ümmetimin azap gören hanımlarını gördüm. O hanımların azaplarını şu anda hatırladım. Gözyaşı döktüren ümmetimin o hanımlarının azaplarıdır."
Fatıma Validemiz, Efendimizi (a.s.m.) ağlatan bu olayı merak eder. Der ki: "Babacığım, acaba seni şu anda bile ağlatan azaplar neydi? O hanımlar nasıl bir azap görüyorlardı?" Efendimiz (a.s.m.) o zaman şöyle der:
"Kızım Fatıma, bir hanım gördüm, saçlarından asılıydı. Bir hanım gördüm, o da dilinden asılıydı. Bir hanım gördüm, o da göğsünden asılıydı. Bir hanım gördüm, o da ayaklarından asılıydı. Bir hanım gördüm, onun da gövdesi kadın, fakat başı hınzır başı gibiydi. Bir hanım gördüm, onun da ağzından nefes çıkarken, hava yerine ateş çıkarıyordu. Sanki karnı ateş dolmuş da dışarıya ateş kusuyordu."
Efendimizin (a.s.m.) böyle haber vermesi üzerine Fatıma Validemiz de etkilenir, o da gözyaşı döküp ağlamaya başlar ve der ki: "Babacığım, bu saydığınız hanımların günahları neymiş ki, böyle azap çekiyorlardı?"
"Kızım, ümmetimin hanımlarının bu hali beni çok üzdü. Şimdi onların günahlarını söyleyeyim de ümmetimin hanımları bu olayları bilsinler ve bu hallere düşmesinler.
"Dilinden asılı olan kadın var ya, bu hanım dilini kılıç gibi kullanıyordu. Kocasına ve komşularına karşı dili bir kılıç gibiydi, ya da bir yılan gibiydi. Konuştuğu zaman kılıç gibi keser veya yılan gibi sokardı. Diline sahip olmazdı, ağır ve yıkıcı konuşurdu.
"Saçlarından asılı olan kadın ise, günahını saçlarıyla işlemişti. İnsan günahı hangi şeyle işlerse, cezası da o şeyle olur. Onun Cehenneme düşme sebeplerinden biri de saçlarıdır. Tesettüre almadığı saçlarını cazip hale getirmiş, tahrik için kullanmıştır.
"Göğsünden asılı olan hanım ise, göğsünü açık tutmuş, tesettüre almamış, çevreyi tahrik etmiş, onu silah olarak kullanmış, nikahlısının dışındakilere göstermiş, onların günaha girmesine sebep olmuştur.
"Ayaklarından asılı hanım ise, cünüp, gusülsüz gezmiştir. Halbuki gusül kendisine farz olan bir kimse, bir namaz vaktini geçirecek kadar cünüp gezemez.
"Vücudu kadın vücudu, ama başı hınzır başı olan hanımın azabının sebebi de, dünyada komşuyu komşuya takmak için devamlı yalan söylemesidir. İşi gücü birini diğerine takmak, bunun için de yalanı kendisine malzeme edinmek, birinden laf alıp öbürüne getirmektir.
"Ağzından hep ateş kusan hanımın azap sebebi de, rekabettir. 'Falan da bu var, bende yok' rekabetidir. Haline şükretmesi gerekirken 'Onlarda var da, bende niye yok?' duygusu, hasetlik, çekememezlik duygusudur. Ya bende de olacak, ya onlarda da olmayacak düşüncesidir. Kısmetine razı olmayıp, şikâyet etmesi, huzursuzluk çıkarmasıdır. Burada kinle, hasetle başkalarını çekemez halde nefes alması, âhirette o duygusunu içinden dışarıya alevler şeklinde kusmasını netice vermektedir."
Efendimiz (a.s.m.) Fatıma Validemize gözyaşı sebeplerini böyle anlattıktan sonra ümmetinin hanımlarına da bu olayları anlatmasını ve o azapları netice verecek hal ve hareketlerden uzak kalmalarını ister.
Bir gün de Efendimiz (a.s.m.) kalkıyor, kızı Fatıma'nın evine geliyor. Eve girdiğinde görüyor ki, Fatıma Validemiz oturmuş elinde beyinin elbisenin söküğünü dikiyor. Ayağıyla da Hz. Hasan'ın beşiğini sallıyor, ağzıyla da Kur'ân-ı Kerim okuyor. Bu haldeyken Efendimiz (a.s.m.) içeri girinci hemen Fatıma Validemiz, "Buyur Babacağım" diye ayağa kalkıyor.
Ama Efendimiz (a.s.m.), "Kalkma kızım, otur otur" diyor, ısrar ediyor, ama Fatıma Valedimiz ayağa kalkıyor. Efendimiz (a.s.m.) buna rağmen, "Keşke otursaydın" diye ısrar edince, Fatıma Validemiz de merak ediyor: "Babacığım, sen gelirsin de ben sana ayağa kalkmaz olur muyum? Niye otursaydım ki?"
Efendimiz (a.s.m.), Fatıma'nın oturma sebebini şöyle anlatır: "Kızım, hanımlar çok bahtiyardırlar, mesutturlar, kazançlıdırlar. Ben kapıdan içeri girdiğim zaman buranın meleklerle dolu olduğunu gördüm."
"Babacığım, bu kadar melek niçin gelmiş buraya?"
"Herbirisi de bir başka sebepten gelmişti senin evine. Sen elinle kocanın elbisesinin yırtığını dikiyorsun, hizmet ediyorsun, işte meleklerin bir kısmı senin kocana hizmet edişinden dolayı gelmişlerdi. Bir hanımın gönül rızasıyla kocasına hizmet etmesi meleklerin tebrik edeceği bir ibadettir.
"Diğer bir kısmı da elinle kocanın elbisesini dikerken, ayağınla da oğlunun beşiğini sallıyordun. Bir hanımın çocuğuna bakması, isteyerek, severek, şefkatle, sevgiyle hizmet etmesi meleklerin gelip seyredebileceği bir hizmettir. Meleklerin bir kısmı da oğlun Hasan'ın beşiğini salladığın için gelmişlerdi.
"Diğer bir kısmı da, sen ağzınla da boş durmuyor, Kur'ân-ı Kerim okuyordun. İşte büyük bir kısmı da senin okuduğun Kur'ân-ı Kerimi dinlemek için gelmişlerdi" diyor ve ilave ediyor:
"Kızım, hanımlar çok şanslıdırlar. Eğer niyetlerini düzeltirlerse, eğer duygularını düzeltirlerse, eğer bu saydığım hizmetleri şuurla, ibadet kasdıyla yaparlarsa, onların yaptığı bütün işler ibadet yerine geçer."
Bir hanımefendi İslâm şuuruyla hayatına bakarsa, zengin bir din kültürüyle hayatını zinetlendirirse, kendi dünyasını İslâmî ölçülerle böyle güzelleştirirse bu hanımın ev hizmeti de ibadettir. Daha doğrusu hanımların Cennete gitmeleri beylere nisbetle daha öncelikli, daha kolaydır. Bu da hanımlar için çok sevindirici, memnuniyet verici bir müjdedir.
Diyorlar ki, "Ya Resulallah, sizin böyle devamlı gözyaşı dökmenize sebep nedir? Sizi bu kadar duygulandıran şey nedir?"
Biliyorsunuz, Efendimiz (a.s.m.) Mekke'deyken Miraca çıkmıştı. Miraçta Cenneti ve Cehennemi de gezmişti. Cennet ve Cehennemde istikbalde ümmetinin yaşayacağı haller Efendimize (a.s.m.) birer film şeridi gibi gösterilmişti. Ve Cehenneme bakarken oradaki hanımların durumunu görmüştü.
Efendimizin (a.s.m.) cevabı şu oluyor: "Kızım, Miraçtayken Rabbim bana Cehennemi gösterdi. Cehennemde ümmetimin azap gören hanımlarını gördüm. O hanımların azaplarını şu anda hatırladım. Gözyaşı döktüren ümmetimin o hanımlarının azaplarıdır."
Fatıma Validemiz, Efendimizi (a.s.m.) ağlatan bu olayı merak eder. Der ki: "Babacığım, acaba seni şu anda bile ağlatan azaplar neydi? O hanımlar nasıl bir azap görüyorlardı?" Efendimiz (a.s.m.) o zaman şöyle der:
"Kızım Fatıma, bir hanım gördüm, saçlarından asılıydı. Bir hanım gördüm, o da dilinden asılıydı. Bir hanım gördüm, o da göğsünden asılıydı. Bir hanım gördüm, o da ayaklarından asılıydı. Bir hanım gördüm, onun da gövdesi kadın, fakat başı hınzır başı gibiydi. Bir hanım gördüm, onun da ağzından nefes çıkarken, hava yerine ateş çıkarıyordu. Sanki karnı ateş dolmuş da dışarıya ateş kusuyordu."
Efendimizin (a.s.m.) böyle haber vermesi üzerine Fatıma Validemiz de etkilenir, o da gözyaşı döküp ağlamaya başlar ve der ki: "Babacığım, bu saydığınız hanımların günahları neymiş ki, böyle azap çekiyorlardı?"
"Kızım, ümmetimin hanımlarının bu hali beni çok üzdü. Şimdi onların günahlarını söyleyeyim de ümmetimin hanımları bu olayları bilsinler ve bu hallere düşmesinler.
"Dilinden asılı olan kadın var ya, bu hanım dilini kılıç gibi kullanıyordu. Kocasına ve komşularına karşı dili bir kılıç gibiydi, ya da bir yılan gibiydi. Konuştuğu zaman kılıç gibi keser veya yılan gibi sokardı. Diline sahip olmazdı, ağır ve yıkıcı konuşurdu.
"Saçlarından asılı olan kadın ise, günahını saçlarıyla işlemişti. İnsan günahı hangi şeyle işlerse, cezası da o şeyle olur. Onun Cehenneme düşme sebeplerinden biri de saçlarıdır. Tesettüre almadığı saçlarını cazip hale getirmiş, tahrik için kullanmıştır.
"Göğsünden asılı olan hanım ise, göğsünü açık tutmuş, tesettüre almamış, çevreyi tahrik etmiş, onu silah olarak kullanmış, nikahlısının dışındakilere göstermiş, onların günaha girmesine sebep olmuştur.
"Ayaklarından asılı hanım ise, cünüp, gusülsüz gezmiştir. Halbuki gusül kendisine farz olan bir kimse, bir namaz vaktini geçirecek kadar cünüp gezemez.
"Vücudu kadın vücudu, ama başı hınzır başı olan hanımın azabının sebebi de, dünyada komşuyu komşuya takmak için devamlı yalan söylemesidir. İşi gücü birini diğerine takmak, bunun için de yalanı kendisine malzeme edinmek, birinden laf alıp öbürüne getirmektir.
"Ağzından hep ateş kusan hanımın azap sebebi de, rekabettir. 'Falan da bu var, bende yok' rekabetidir. Haline şükretmesi gerekirken 'Onlarda var da, bende niye yok?' duygusu, hasetlik, çekememezlik duygusudur. Ya bende de olacak, ya onlarda da olmayacak düşüncesidir. Kısmetine razı olmayıp, şikâyet etmesi, huzursuzluk çıkarmasıdır. Burada kinle, hasetle başkalarını çekemez halde nefes alması, âhirette o duygusunu içinden dışarıya alevler şeklinde kusmasını netice vermektedir."
Efendimiz (a.s.m.) Fatıma Validemize gözyaşı sebeplerini böyle anlattıktan sonra ümmetinin hanımlarına da bu olayları anlatmasını ve o azapları netice verecek hal ve hareketlerden uzak kalmalarını ister.
Bir gün de Efendimiz (a.s.m.) kalkıyor, kızı Fatıma'nın evine geliyor. Eve girdiğinde görüyor ki, Fatıma Validemiz oturmuş elinde beyinin elbisenin söküğünü dikiyor. Ayağıyla da Hz. Hasan'ın beşiğini sallıyor, ağzıyla da Kur'ân-ı Kerim okuyor. Bu haldeyken Efendimiz (a.s.m.) içeri girinci hemen Fatıma Validemiz, "Buyur Babacağım" diye ayağa kalkıyor.
Ama Efendimiz (a.s.m.), "Kalkma kızım, otur otur" diyor, ısrar ediyor, ama Fatıma Valedimiz ayağa kalkıyor. Efendimiz (a.s.m.) buna rağmen, "Keşke otursaydın" diye ısrar edince, Fatıma Validemiz de merak ediyor: "Babacığım, sen gelirsin de ben sana ayağa kalkmaz olur muyum? Niye otursaydım ki?"
Efendimiz (a.s.m.), Fatıma'nın oturma sebebini şöyle anlatır: "Kızım, hanımlar çok bahtiyardırlar, mesutturlar, kazançlıdırlar. Ben kapıdan içeri girdiğim zaman buranın meleklerle dolu olduğunu gördüm."
"Babacığım, bu kadar melek niçin gelmiş buraya?"
"Herbirisi de bir başka sebepten gelmişti senin evine. Sen elinle kocanın elbisesinin yırtığını dikiyorsun, hizmet ediyorsun, işte meleklerin bir kısmı senin kocana hizmet edişinden dolayı gelmişlerdi. Bir hanımın gönül rızasıyla kocasına hizmet etmesi meleklerin tebrik edeceği bir ibadettir.
"Diğer bir kısmı da elinle kocanın elbisesini dikerken, ayağınla da oğlunun beşiğini sallıyordun. Bir hanımın çocuğuna bakması, isteyerek, severek, şefkatle, sevgiyle hizmet etmesi meleklerin gelip seyredebileceği bir hizmettir. Meleklerin bir kısmı da oğlun Hasan'ın beşiğini salladığın için gelmişlerdi.
"Diğer bir kısmı da, sen ağzınla da boş durmuyor, Kur'ân-ı Kerim okuyordun. İşte büyük bir kısmı da senin okuduğun Kur'ân-ı Kerimi dinlemek için gelmişlerdi" diyor ve ilave ediyor:
"Kızım, hanımlar çok şanslıdırlar. Eğer niyetlerini düzeltirlerse, eğer duygularını düzeltirlerse, eğer bu saydığım hizmetleri şuurla, ibadet kasdıyla yaparlarsa, onların yaptığı bütün işler ibadet yerine geçer."
Bir hanımefendi İslâm şuuruyla hayatına bakarsa, zengin bir din kültürüyle hayatını zinetlendirirse, kendi dünyasını İslâmî ölçülerle böyle güzelleştirirse bu hanımın ev hizmeti de ibadettir. Daha doğrusu hanımların Cennete gitmeleri beylere nisbetle daha öncelikli, daha kolaydır. Bu da hanımlar için çok sevindirici, memnuniyet verici bir müjdedir.