HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
HALİFE'Yİ NASBETMENİN (BELİRLEMENİN) YOLU
Şeriat, İslâm ümmetine kendisine bir Halife nasbetmesini (belirlemesini) farz kıldığı gibi Halifenin belirlenmesi meselesini de Kitap, Sünnet ve Sahabe icmâ'ı yolu ile belirlemiştir. Halifeyi belirlemenin yolu biattır ve müslümanlar Allah'ın kitabı ve Rasulullah'ın Sünneti üzere yürüyecek bir Halife adayına biat ederek Halifeyi belirlerler. Halifeyi belirlemenin biat yolu ile oluşunun delili ise sahabenin Rasulullah'a bizzat biatları ve Rasulullah'ın da bizlere; bir imama biat etmemizi emretmesidir.
Sahabenin Rasulullah'a biatını inceleyecek olursak görürüz ki, sahabenin Rasul'e biatı onun peygamberliğine (nübüvvetine) değil devlet reisliğine dairdir. Yani peygamberliğini tasdik (inanmak) üzerine yapılan bir biat değil; kendilerini yönetmesi üzerine bir biattır ve onun devlet reisliği böylelikle tescil edilmektedir. Öte yandan onun peygamberliğini ve risaletini kabul edip açıkça ilan etmek biat değil imandır. Bu da yapılan biatın onun devlet başkanlığını tasdik anlamına geldiğini göstermektedir. Kur'an ve hadiste "biat" zikredilmiştir. Allahu Teâla buyurmuştur ki:
"Ey Rasulüm; mümin kadınlar hiçbir şeyi Allah'a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, zina etmeyeceklerine, çocuklarını öldürmeyeceklerine, iftira edip birbirlerinin üzerine atmayacaklarına, hiçbir marufta sana isyan etmeyeceklerine dair biat etmeye geldiklerinde onların biatını al." (Mümtehine 12)
"Sana biat edenler var ya; muhakkak ki onlar Allah'a biat ediyorlar. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir." (Fetih 10)
Ubade b. Samit'ten rivayet edilmiştir ki:
"Rasulullah (s.a.v)'e zor ve kolay günlerimizde işitip itaat edeceğimize, idareciler ile (idareyi ele geçirmek için) tartışmayacağımıza, halkın kınamasından korkmayıp sadece Allah'tan korkarak hakkı her yere taşıyıp söyleyeceğimize dair biat ettik." (Buhari Kitabu'l Ahkam c. 8 S. 122 Bab 43, Müslim c. 6 s. 14, Nesei c. 2 s 180)
Abdullah b. Hişam'dan rivayetle: "Ebu Akil'i annesi Zeynep binti Hamit Rasul (s.a.v)'e götürdü ve dedi ki, "Ya Rasulallah onun biatını al." Rasul (s.a.v) onun henüz küçük olduğunu söyledi ve başını okşayıp dua etti." (Buhari Kitabu'l Ahkam C. 8 S. 124 Bab 46)
Ebu Hüreyre'den rivayette Rasulullah (s.a.v) dedi ki:
"Kıyamet gününde üç kişiyle Allah konuşmayacak ve onları temize de çıkartmayacaktır. Onlar için acıklı bir azab vardır. O kimseler: 1. Arazisinde bir su kaynağı bulunupta yolculara bunu içmekten men eden kişiler 2. Bir imama sadece dünyevi çıkarı için biat eden; Halife isteklerini yerine getirirse itaatına vefakâr olup getirmezse itaatına vefakâr olmayan adam 3. Bir kimseye mal satarken Allah'a yemin edip bu mala şu kadar para teklif edildi de vermedim diyerek alıcıyı kandıran kimse." (Buhari Kitabu'l Ahkam Bab 48, İbni Mace H. No: 2870, Müslim Kitabu'l iman 173)
Bu üç hadiste de Halifeyi seçmenin yolu biat olarak belirtilmektedir. Ubade (ra)'ın hadisinde yönetim için Rasul (s.a.v)'e biat edildiği belirtilmektedir.
Abdullah b. Hişam (ra)'ın hadisinde ise henüz buluğa erişmediği için çocukların biatının kabul edilmeyeceği zikredilmektedir. Ebu Hüreyre (ra)'ın hadisinde ise imama (devlet başkanına) biat açık olarak ifade edilmekte ve hadiste 'imam" kelimesi herhangi bir imamı kastedecek şekilde genel olarak kullanılmaktadır. Başka hadislerde de imama biat açık olarak geçmektedir. Müslim'den rivayette Rasullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kim bir imama biat ederse onunla gönül rızası ile tokalaşsın ve gücü yettiğince itaat etsin. Eğer başka biri gelip (biat edilmiş imamla) idareyi ele geçirmek için mücadele ederse sonra çıkanın boynunu vurun." (Müslim; H. No: 1844)
Ebu Said El Hudri'den rivayetle Rasul (s.a.v) buyurmuştur ki:
"(Aynı anda) eğer iki Halifeye biat edilirse Halifelerden sonradan çıkanı öldürün." (Müslim H. No: 1853)
Ebu Hazım'dan rivayetle demiştir ki: "Ebu Hüreyre ile beş yıl beraber bulundum. Ondan Rasulullah (s.a.v)'den şunu rivayet ettiğini işittim; Rasulullah (s.a.v) dedi ki:
"İsrail oğulları Nebiler tarafından siyaset (idare) ediliyordu. Bir Nebi öldüğünde onu başka bir Nebi takip ediyordu. Artık benden sonra Nebi yoktur. Fakat bir çok Halife olacaktır." Oradakiler dediler ki; Bu durumda bize ne yapmamızı emredersin? Dedi ki: "İlk biat edilene vefakâr olunuz onlara karşı olan vazifelerinizi yerine getiriniz. Muhakkak ki Allah size karşı olan vazifelerini yapıp yapmadıklarını onlara soracaktır." (Müslim H. No: 1842 Buhari)
Kitap ve Sünnetten açık naslarda da görüldüğü gibi Halifeyi seçmenin yolu biattır. Sahabelerin tümünün anlayışı ve uygulamaları da bu yönde olmuştur. Nitekim Ebu Bekir (ra)'a Sakife'de esas biat (Hilâfet akdi) yapıldıktan sonra mescidde de genel biat (itaat biatı) yapıldı. Biatı önem arzeden Ali b. Ebu Talib (ra) gibi sahabelerden mescidde biat etmeyenler de sonradan Ebu Bekir'e biat ettiler. Aynı şekilde Ömer, Osman, Ali (r.anhüm) da müslümanlar için Halifeyi belirlemekte tek yol olan biatla seçildiler.
Biat olayına ilişkin ayrıntılara gelince: Halife seçimine ilişkin ayrıntıları en iyi Rasulullah (s.a.v)'in ölümünden hemen sonra gelen dört Halifenin seçilişlerinde gözleyebiliriz. Sahabelerin tümü bu dört Halifenin seçilişi sırasında şeriate muhalif bir durum görmediklerinden dolayı sükût ettiler ve olanları tasdik ettiler. Eğer müslümanların varlığı ve İslâmi yönetimin devamı ile ilgili böyle hayatî bir konuda şeriate muhalif bir durum bulunsaydı sahabeler buna muhakkak itiraz ederlerdi. Raşit Halifelerin seçiminde sahabelerin yaptıkları işler incelendiğinde; Saide oğullarının sakifesinde Halife adaylarından olan Sad b. Ubade, Ebu Ubeyde, Ömer ve Ebu Bekir Hilâfet için tartıştıkları ve bu tartışmanın neticesinde Ebu Bekir'e biat edildiği; ikinci gün müslümanların mescide çağırıldığı ve orada da Ebu Bekir (ra)'a biat edildiği ve Halife olduğu görülür.
Ebu Bekir (ra) hastalıktan kurtulamayacağını ve öleceğini hissedince müslümanları çağırıp onlarla kendisinden sonra kimin Halife olacağı konusunda istişarede bulundu. Bu istişare sırasında görüşler Ömer ve Ali etrafında yoğunlaştı. İstişare olayı yaklaşık üç ay sürdü. Ebu Bekir istişarelerini tamamlayınca müslümanların genelinin görüşünü de öğrenmiş oldu ve Ömer (ra)'ın kendisinden sonra Halife olabileceğini söyledi. Ebu Bekir'in ölümünden hemen sonra müslümanlar mescidde toplanarak Ömer (ra)'a Hilâfet için biat ettiler. Ömer de bu biatla Halife oldu. Burada Ömer (ra), Ebu Bekir'in görüş bildirmesi ile değil müslümanların ona biat etmesi ile Halife olmuştur.
Ömer (ra) bir müşrik tarafından hançerlenince müslümanlar, kendisinden sonra Halife olması için birisini tavsiye etmesini istediler. Ancak o bu teklifi reddetti. Sahabeler bu ricalarında ısrar edince o da altı aday gösterdi. Ömer'in vefatından sonra bu altı adaydan biri olan ve Halifeliğe adaylıktan kendi isteği ile çekilen Abdurrahman b. Avf, Halifenin belirlenmesi konusunda tüm Halife adayları ve müslümanlarla istişarede bulunduktan sonra Osman (ra)'ı açıkladı müslümanlar da Osman (ra)'a biat ettiler. Neticede Osman (ra), ne Ömer'in adayı olduğundan dolayı ne de Abdurrahman b. Avf'ın tavsiyesi ile değil ancak müslümanların teveccüh edip biat etmesi ile Halife oldu.
Osman (ra)'ın öldürülmesinden sonra Medine ve Küfe'deki müslümanların çoğunluğunun biatı ile de Ali (ra) Halife oldu.
Dört Halifenin belirlenmesinde de görüldüğü gibi müslümanlar önce kimlerin Hilâfet için daha ehil olduğunu tespit için aralarında tartışmışlar sonra bu tespit edilen Halife adayları müslümanlara ilan edilmiş, müslümanlar hangisine biat ederse o da Halife olmuştur. Nitekim Saide oğullarının misafirhanesindeki tartışmalar Said b. Ubade, Ömer ve Ebu Bekir (r.anhum)'un şahısları etrafında olmuş sonuçta Ebu Bekir (ra)'a biat edilmiştir. Ancak bu biatın Ebu Bekir (ra)'ın Hilâfeti için bağlayıcılığı müslümanların çoğunluğunun biatının gerçekleşmesi ile geçerli hale gelmiştir. Ebu Bekir (ra) hayatının son günlerinde müslümanlarla istişarede bulunmuş, onların görüşlerinin Ömer ve Ali (r.anhum) üzerinde yoğunlaştığını görmüş ardında da Ömer (ra)'ı müslümanlara Halife adayı olarak açıklamış ve Ebu Bekir (ra)'ın vefatından sonra müslümanların biatı ile de Ömer (ra) Halife olmuştur. Bu söylediğimiz gerçeği Ömer (ra)'ın altı adayından Abdurrahman b. Avf'in istişaresi sonucu Osman (ra)'ı seçmesi ve halkın biatı ile de bu seçimin resmileşmesiyle geçerli olmuştur. Ali (ra)'ın seçiminde ise kendisine hemen biat edildi. Zira Osman (ra)'ın öldürülmesi üzerine bir fitne çıkmıştı ve hiç bir müslüman Hilâfet için Ali (ra)'a karşı aday olmaya yanaşmıyordu. Görüldüğü üzere tüm Halifelerin biatı aynı yönteme uygun olarak yani istişare, aday belirleme ve müslümanların biatı ile neticeleniyordu. Bu durum hem Ebu Bekir (ra)'ın hem de Osman (ra)'ın biat almasında açıkça görülmektedir.
Misver b. Mahreme anlatıyor; "Ömer (ra)'ın gösterdiği adaylar (Ali, Osman, Abdurrahman, Sad b. Ebi Vakkas, Zübeyr b. Avvam ve Talha b. Ubeydullah [r.anhum]) toplanıp aralarında istişare ettiler. Abdurralman b. Avf onlara: "Bu konuda sizinle yarışacak biri değilim ama eğer dilerseniz sizlerden birini bu iş için seçerim" dedi. Onlar da bu görevi Abdurrahman'a verdiler. Abdurrahman işi üzerine alınca halk ona itibar etmeğe başladı. Ömer'in belirlediği adaylar topluluğundan olupta Abdurrahman b. Avf'ın arkasından gitmeyen kimse görmedim. O günlerde halk hep Abdurrahman'a gidip onunla istişare ediyorlardı. Öyle ki Osman'a biat ettiğimiz günün sabahına kadar bu şekilde devam etti. O gece yarısı Aburrahman bana geldi kapıyı çaldı uyandım ve; "Bakıyorum uyuyorsun, halbuki ben Allah'a yemin ederim ki bu gece gözümü hiç kırpmadım. Git hemen Zübeyr ve Sa`d'ı çağır" dedi. Onları çağırdım. Abdurrahman onlarla istişare ettikten sonra beni çağırdı ve; "Bana Ali'yi çağır dedi. Onu da çağırdım. Şafak sökünceye kadar Ali ile görüştü. Sonra Ali yanından ayrıldı. Ali halife olmak arzusundaydı. Abdurrahman da Ali den bir şey gelir diye korkuyordu. Sonra bana Osman'ı çağır dedi. Onu da çağırdım. Müezzin sabah ezanını okuyuncaya kadar da Osman'la görüştü. Halk sabah namazını kıldıktan sonra adaylar camide minberin yanında toplandı. Abdurrahman, Muhacir ve Ensarın yaşayanlarına ve ordu komutanlarına haber gönderdi. Herkes orada toplandığında, Abdurrahman Kelime-i şehadet getirdi ve; "Ey Ali, ben halkın görüşünü aldım. Osman'dan yüz çevirip istemeyen bir kişiye rastlamadım. Nefsin için bir yol kılma (bu hususta aklına kötü bir şey gelmesin)" dedi. Ve Osman'ın elini tutarak; "Allah'ın Rasülü'nün ve ilk iki Halifenin yolu üzerine sana biat ediyorum" dedi ve Osman'a biat etti. Muhacir, Ensar, ordu komutanları ve orada bulunan müslümanlar da Osman (ra)'a biat ettiler" (Buhari) [Allah onlardan razı olsun.]
Buhari'nin rivayetinde de görüleceği üzere; müslümanların isteği ile Ömer (ra) tarafından Hilâfet için belirlenen adaylardan Abdurrahman b. Avf adaylıktan çekildikten sonra kimin Halife olması gerektiği hususunda müslümanların görüşlerini aldı. Yaptığı istişareler sonucunda müslümanların istediği ismi açıkladı. İnsanların istedikleri isim açıklandıktan sonra ismi açıklanan kişiye biat edildi ve bu biatla da Halife oldu.
Böylelikle seçim olaylarını gerçek yönleri ile incelemiş olduk. Tüm anlatılanlar ışığında Halifenin seçimi ile ilgili şer'i hüküm şudur: "Müslümanların çoğunluğunu temsil edenler tarafından Hilâfet’e aday olanlar belirlenir. Sonra belirlenen Halife adaylarının isimleri müslümanlara açıklanır ve onlardan adaylardan birisini Halifelik için seçmeleri istenir. Sonra müslümanların çoğunluğunun Halife olmasını istediği kişi tespit edilir. Ardından da seçilen kişiye -ister seçmiş olsun isterse seçmemiş olsun- müslümanların tamamından biat alınır."
Bu söylediklerimizin delili ise sahabenin bu konudaki icmâ'ıdır. Çünkü Ömer (ra)'ın Hilâfet için altı aday belirlemesi ve Abdurrahman'ın bir Halife belirleme noktasında müslümanların tamamının olurunu alması ve "Muhakkak ki ben müslümanların görüşünü aldım. Osman'dan yüç çeviren onu istemeyen kimseye rastlamadım" sözü ile müslümanların çoğunluğunun seçtiği kişiyi Halife olarak ilan edip biat etmesi karşısında müslümanların tamamı sükût ederek icmâ ve ittifak etmiştirler. Bu açıklamalara göre Halifenin nasbedilmesindeki şer'i hüküm açıkça ortaya konulmuştur. Fakat burada karşımıza iki önemli sorun çıkmaktadır.
Birincisi: Halifeyi belirleyecek müslümanlar kimlerdir? Onlar hall ve akd ehli midir? Müslümanların belirli bir kısmı mıdır? Yoksa müslümanların tamamı mıdır?
İkincisi ise: Günümüzde seçimlerde kullanılmakta olan gizli oy, seçim sandığı, oy sayımı gibi yöntemler İslâmın emrettiği şeylerden midir? Yoksa değil midir?
Birinci sorunu açıklarsak: Mutlak anlamda şeriat sultayı (otoriteyi, yetkiyi) ümmete vermiştir. Halifenin belirlenmesini de sadece bir gruba ya da cemaata vermeyip müslümanların tümüne vermiştir. Zira aşağıdaki hadis-i şerifte de belirtildiği gibi biat müslümanların tümüne farzdır. "Kim ki boynunda biat olmaksızın ölürse cahiliye ölümü ile ölmüş olur." (Müslim K. İmara H. No: 1851)
Hadisin delaleti geneldir ve tüm müslümanları kapsar. Bu nedenle diğer müslümanların katılımı olmadan sadece hall ve akd ehlinin ya da belirli bir zümrenin Halifeyi belirleme hakkı yoktur. Belirleme hakkı istisnasız tüm müslümanlarındır. Çünkü konu ile ilgili nasslar tüm müslümanları kapsamaktadır. Henüz bülûğa ermemiş bir çocuğun biatının reddi dışında biatı belli bir gruba has kılan bir nassa rastlanmamıştır. O halde Halifeyi belirleme hakkı müslümanların tamamına aittir. Hatta ve hatta fasık ve günahkâr (müslüman) ların bile akil baliğ oldukları müddetçe bu hakları vardır.
Ancak müslümanların tümünün istisnasız Halifeyi belirleme işine bizzat katılmaları şart değildir. Çünkü belirleme işi bir haktır. Her ne kadar biat etmek üzerlerine farz olsa da biat farzı farz-ı ayn değil farz-ı kifaye olduğundan, müslümanların bir kısmının yerine getirmesi ile diğerlerinden kalkar. Ancak müslümanlar ister kullansınlar ister kullanmasınlar tamamının Halifenin belirlenmesine katılabilme haklarının bulunması farzdır. Olay, müslümanların Allah'ın üzerlerine farz kıldığı bir işi yerine getirebilmesine katılabilmeleridir. Burada önemli olan müslümanların tümünün bu farzı yerine getirebilmesi değil kendi rızaları ile içlerinden birini Halife olarak belirleme farziyetinin yerine gelmesidir.
Birinci sorunun çözümü esnasında da iki problem ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi; Halifenin belirlenmesinde müslümanların tümünün rıza ve tasvibinin gerçekleştirilmesindeki sorun, ikincisi ise; müslümanların, Halifenin belirlenmesine katılabilme hakkı gerçekleştirilebildiği halde Halifenin belirlenmesinde müslümanların tümünün rızasını gerçekleştirememe sorunudur.
Bu sorunlardan birincisini ele alalım: Halifeyi belirleyecek olan kişilerin sayısı hakkında bir şart koşulmamıştır. Ancak belli sayıdaki bir grup Hilâfet için bir kişiye biat ederlerse, bu biat karşısında müslümanların sükûtu ya da itaat biatı vermeleri ya da tasvibi gösteren herhangi bir hareketleri sonucu biat gerçekleşmiş olur. Sonuçta müslümanların tamamı için bir Halife seçilmiş olur ve seçilen kişi şer'an Halife olur.
Şeriat, İslâm ümmetine kendisine bir Halife nasbetmesini (belirlemesini) farz kıldığı gibi Halifenin belirlenmesi meselesini de Kitap, Sünnet ve Sahabe icmâ'ı yolu ile belirlemiştir. Halifeyi belirlemenin yolu biattır ve müslümanlar Allah'ın kitabı ve Rasulullah'ın Sünneti üzere yürüyecek bir Halife adayına biat ederek Halifeyi belirlerler. Halifeyi belirlemenin biat yolu ile oluşunun delili ise sahabenin Rasulullah'a bizzat biatları ve Rasulullah'ın da bizlere; bir imama biat etmemizi emretmesidir.
Sahabenin Rasulullah'a biatını inceleyecek olursak görürüz ki, sahabenin Rasul'e biatı onun peygamberliğine (nübüvvetine) değil devlet reisliğine dairdir. Yani peygamberliğini tasdik (inanmak) üzerine yapılan bir biat değil; kendilerini yönetmesi üzerine bir biattır ve onun devlet reisliği böylelikle tescil edilmektedir. Öte yandan onun peygamberliğini ve risaletini kabul edip açıkça ilan etmek biat değil imandır. Bu da yapılan biatın onun devlet başkanlığını tasdik anlamına geldiğini göstermektedir. Kur'an ve hadiste "biat" zikredilmiştir. Allahu Teâla buyurmuştur ki:
"Ey Rasulüm; mümin kadınlar hiçbir şeyi Allah'a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, zina etmeyeceklerine, çocuklarını öldürmeyeceklerine, iftira edip birbirlerinin üzerine atmayacaklarına, hiçbir marufta sana isyan etmeyeceklerine dair biat etmeye geldiklerinde onların biatını al." (Mümtehine 12)
"Sana biat edenler var ya; muhakkak ki onlar Allah'a biat ediyorlar. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir." (Fetih 10)
Ubade b. Samit'ten rivayet edilmiştir ki:
"Rasulullah (s.a.v)'e zor ve kolay günlerimizde işitip itaat edeceğimize, idareciler ile (idareyi ele geçirmek için) tartışmayacağımıza, halkın kınamasından korkmayıp sadece Allah'tan korkarak hakkı her yere taşıyıp söyleyeceğimize dair biat ettik." (Buhari Kitabu'l Ahkam c. 8 S. 122 Bab 43, Müslim c. 6 s. 14, Nesei c. 2 s 180)
Abdullah b. Hişam'dan rivayetle: "Ebu Akil'i annesi Zeynep binti Hamit Rasul (s.a.v)'e götürdü ve dedi ki, "Ya Rasulallah onun biatını al." Rasul (s.a.v) onun henüz küçük olduğunu söyledi ve başını okşayıp dua etti." (Buhari Kitabu'l Ahkam C. 8 S. 124 Bab 46)
Ebu Hüreyre'den rivayette Rasulullah (s.a.v) dedi ki:
"Kıyamet gününde üç kişiyle Allah konuşmayacak ve onları temize de çıkartmayacaktır. Onlar için acıklı bir azab vardır. O kimseler: 1. Arazisinde bir su kaynağı bulunupta yolculara bunu içmekten men eden kişiler 2. Bir imama sadece dünyevi çıkarı için biat eden; Halife isteklerini yerine getirirse itaatına vefakâr olup getirmezse itaatına vefakâr olmayan adam 3. Bir kimseye mal satarken Allah'a yemin edip bu mala şu kadar para teklif edildi de vermedim diyerek alıcıyı kandıran kimse." (Buhari Kitabu'l Ahkam Bab 48, İbni Mace H. No: 2870, Müslim Kitabu'l iman 173)
Bu üç hadiste de Halifeyi seçmenin yolu biat olarak belirtilmektedir. Ubade (ra)'ın hadisinde yönetim için Rasul (s.a.v)'e biat edildiği belirtilmektedir.
Abdullah b. Hişam (ra)'ın hadisinde ise henüz buluğa erişmediği için çocukların biatının kabul edilmeyeceği zikredilmektedir. Ebu Hüreyre (ra)'ın hadisinde ise imama (devlet başkanına) biat açık olarak ifade edilmekte ve hadiste 'imam" kelimesi herhangi bir imamı kastedecek şekilde genel olarak kullanılmaktadır. Başka hadislerde de imama biat açık olarak geçmektedir. Müslim'den rivayette Rasullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kim bir imama biat ederse onunla gönül rızası ile tokalaşsın ve gücü yettiğince itaat etsin. Eğer başka biri gelip (biat edilmiş imamla) idareyi ele geçirmek için mücadele ederse sonra çıkanın boynunu vurun." (Müslim; H. No: 1844)
Ebu Said El Hudri'den rivayetle Rasul (s.a.v) buyurmuştur ki:
"(Aynı anda) eğer iki Halifeye biat edilirse Halifelerden sonradan çıkanı öldürün." (Müslim H. No: 1853)
Ebu Hazım'dan rivayetle demiştir ki: "Ebu Hüreyre ile beş yıl beraber bulundum. Ondan Rasulullah (s.a.v)'den şunu rivayet ettiğini işittim; Rasulullah (s.a.v) dedi ki:
"İsrail oğulları Nebiler tarafından siyaset (idare) ediliyordu. Bir Nebi öldüğünde onu başka bir Nebi takip ediyordu. Artık benden sonra Nebi yoktur. Fakat bir çok Halife olacaktır." Oradakiler dediler ki; Bu durumda bize ne yapmamızı emredersin? Dedi ki: "İlk biat edilene vefakâr olunuz onlara karşı olan vazifelerinizi yerine getiriniz. Muhakkak ki Allah size karşı olan vazifelerini yapıp yapmadıklarını onlara soracaktır." (Müslim H. No: 1842 Buhari)
Kitap ve Sünnetten açık naslarda da görüldüğü gibi Halifeyi seçmenin yolu biattır. Sahabelerin tümünün anlayışı ve uygulamaları da bu yönde olmuştur. Nitekim Ebu Bekir (ra)'a Sakife'de esas biat (Hilâfet akdi) yapıldıktan sonra mescidde de genel biat (itaat biatı) yapıldı. Biatı önem arzeden Ali b. Ebu Talib (ra) gibi sahabelerden mescidde biat etmeyenler de sonradan Ebu Bekir'e biat ettiler. Aynı şekilde Ömer, Osman, Ali (r.anhüm) da müslümanlar için Halifeyi belirlemekte tek yol olan biatla seçildiler.
Biat olayına ilişkin ayrıntılara gelince: Halife seçimine ilişkin ayrıntıları en iyi Rasulullah (s.a.v)'in ölümünden hemen sonra gelen dört Halifenin seçilişlerinde gözleyebiliriz. Sahabelerin tümü bu dört Halifenin seçilişi sırasında şeriate muhalif bir durum görmediklerinden dolayı sükût ettiler ve olanları tasdik ettiler. Eğer müslümanların varlığı ve İslâmi yönetimin devamı ile ilgili böyle hayatî bir konuda şeriate muhalif bir durum bulunsaydı sahabeler buna muhakkak itiraz ederlerdi. Raşit Halifelerin seçiminde sahabelerin yaptıkları işler incelendiğinde; Saide oğullarının sakifesinde Halife adaylarından olan Sad b. Ubade, Ebu Ubeyde, Ömer ve Ebu Bekir Hilâfet için tartıştıkları ve bu tartışmanın neticesinde Ebu Bekir'e biat edildiği; ikinci gün müslümanların mescide çağırıldığı ve orada da Ebu Bekir (ra)'a biat edildiği ve Halife olduğu görülür.
Ebu Bekir (ra) hastalıktan kurtulamayacağını ve öleceğini hissedince müslümanları çağırıp onlarla kendisinden sonra kimin Halife olacağı konusunda istişarede bulundu. Bu istişare sırasında görüşler Ömer ve Ali etrafında yoğunlaştı. İstişare olayı yaklaşık üç ay sürdü. Ebu Bekir istişarelerini tamamlayınca müslümanların genelinin görüşünü de öğrenmiş oldu ve Ömer (ra)'ın kendisinden sonra Halife olabileceğini söyledi. Ebu Bekir'in ölümünden hemen sonra müslümanlar mescidde toplanarak Ömer (ra)'a Hilâfet için biat ettiler. Ömer de bu biatla Halife oldu. Burada Ömer (ra), Ebu Bekir'in görüş bildirmesi ile değil müslümanların ona biat etmesi ile Halife olmuştur.
Ömer (ra) bir müşrik tarafından hançerlenince müslümanlar, kendisinden sonra Halife olması için birisini tavsiye etmesini istediler. Ancak o bu teklifi reddetti. Sahabeler bu ricalarında ısrar edince o da altı aday gösterdi. Ömer'in vefatından sonra bu altı adaydan biri olan ve Halifeliğe adaylıktan kendi isteği ile çekilen Abdurrahman b. Avf, Halifenin belirlenmesi konusunda tüm Halife adayları ve müslümanlarla istişarede bulunduktan sonra Osman (ra)'ı açıkladı müslümanlar da Osman (ra)'a biat ettiler. Neticede Osman (ra), ne Ömer'in adayı olduğundan dolayı ne de Abdurrahman b. Avf'ın tavsiyesi ile değil ancak müslümanların teveccüh edip biat etmesi ile Halife oldu.
Osman (ra)'ın öldürülmesinden sonra Medine ve Küfe'deki müslümanların çoğunluğunun biatı ile de Ali (ra) Halife oldu.
Dört Halifenin belirlenmesinde de görüldüğü gibi müslümanlar önce kimlerin Hilâfet için daha ehil olduğunu tespit için aralarında tartışmışlar sonra bu tespit edilen Halife adayları müslümanlara ilan edilmiş, müslümanlar hangisine biat ederse o da Halife olmuştur. Nitekim Saide oğullarının misafirhanesindeki tartışmalar Said b. Ubade, Ömer ve Ebu Bekir (r.anhum)'un şahısları etrafında olmuş sonuçta Ebu Bekir (ra)'a biat edilmiştir. Ancak bu biatın Ebu Bekir (ra)'ın Hilâfeti için bağlayıcılığı müslümanların çoğunluğunun biatının gerçekleşmesi ile geçerli hale gelmiştir. Ebu Bekir (ra) hayatının son günlerinde müslümanlarla istişarede bulunmuş, onların görüşlerinin Ömer ve Ali (r.anhum) üzerinde yoğunlaştığını görmüş ardında da Ömer (ra)'ı müslümanlara Halife adayı olarak açıklamış ve Ebu Bekir (ra)'ın vefatından sonra müslümanların biatı ile de Ömer (ra) Halife olmuştur. Bu söylediğimiz gerçeği Ömer (ra)'ın altı adayından Abdurrahman b. Avf'in istişaresi sonucu Osman (ra)'ı seçmesi ve halkın biatı ile de bu seçimin resmileşmesiyle geçerli olmuştur. Ali (ra)'ın seçiminde ise kendisine hemen biat edildi. Zira Osman (ra)'ın öldürülmesi üzerine bir fitne çıkmıştı ve hiç bir müslüman Hilâfet için Ali (ra)'a karşı aday olmaya yanaşmıyordu. Görüldüğü üzere tüm Halifelerin biatı aynı yönteme uygun olarak yani istişare, aday belirleme ve müslümanların biatı ile neticeleniyordu. Bu durum hem Ebu Bekir (ra)'ın hem de Osman (ra)'ın biat almasında açıkça görülmektedir.
Misver b. Mahreme anlatıyor; "Ömer (ra)'ın gösterdiği adaylar (Ali, Osman, Abdurrahman, Sad b. Ebi Vakkas, Zübeyr b. Avvam ve Talha b. Ubeydullah [r.anhum]) toplanıp aralarında istişare ettiler. Abdurralman b. Avf onlara: "Bu konuda sizinle yarışacak biri değilim ama eğer dilerseniz sizlerden birini bu iş için seçerim" dedi. Onlar da bu görevi Abdurrahman'a verdiler. Abdurrahman işi üzerine alınca halk ona itibar etmeğe başladı. Ömer'in belirlediği adaylar topluluğundan olupta Abdurrahman b. Avf'ın arkasından gitmeyen kimse görmedim. O günlerde halk hep Abdurrahman'a gidip onunla istişare ediyorlardı. Öyle ki Osman'a biat ettiğimiz günün sabahına kadar bu şekilde devam etti. O gece yarısı Aburrahman bana geldi kapıyı çaldı uyandım ve; "Bakıyorum uyuyorsun, halbuki ben Allah'a yemin ederim ki bu gece gözümü hiç kırpmadım. Git hemen Zübeyr ve Sa`d'ı çağır" dedi. Onları çağırdım. Abdurrahman onlarla istişare ettikten sonra beni çağırdı ve; "Bana Ali'yi çağır dedi. Onu da çağırdım. Şafak sökünceye kadar Ali ile görüştü. Sonra Ali yanından ayrıldı. Ali halife olmak arzusundaydı. Abdurrahman da Ali den bir şey gelir diye korkuyordu. Sonra bana Osman'ı çağır dedi. Onu da çağırdım. Müezzin sabah ezanını okuyuncaya kadar da Osman'la görüştü. Halk sabah namazını kıldıktan sonra adaylar camide minberin yanında toplandı. Abdurrahman, Muhacir ve Ensarın yaşayanlarına ve ordu komutanlarına haber gönderdi. Herkes orada toplandığında, Abdurrahman Kelime-i şehadet getirdi ve; "Ey Ali, ben halkın görüşünü aldım. Osman'dan yüz çevirip istemeyen bir kişiye rastlamadım. Nefsin için bir yol kılma (bu hususta aklına kötü bir şey gelmesin)" dedi. Ve Osman'ın elini tutarak; "Allah'ın Rasülü'nün ve ilk iki Halifenin yolu üzerine sana biat ediyorum" dedi ve Osman'a biat etti. Muhacir, Ensar, ordu komutanları ve orada bulunan müslümanlar da Osman (ra)'a biat ettiler" (Buhari) [Allah onlardan razı olsun.]
Buhari'nin rivayetinde de görüleceği üzere; müslümanların isteği ile Ömer (ra) tarafından Hilâfet için belirlenen adaylardan Abdurrahman b. Avf adaylıktan çekildikten sonra kimin Halife olması gerektiği hususunda müslümanların görüşlerini aldı. Yaptığı istişareler sonucunda müslümanların istediği ismi açıkladı. İnsanların istedikleri isim açıklandıktan sonra ismi açıklanan kişiye biat edildi ve bu biatla da Halife oldu.
Böylelikle seçim olaylarını gerçek yönleri ile incelemiş olduk. Tüm anlatılanlar ışığında Halifenin seçimi ile ilgili şer'i hüküm şudur: "Müslümanların çoğunluğunu temsil edenler tarafından Hilâfet’e aday olanlar belirlenir. Sonra belirlenen Halife adaylarının isimleri müslümanlara açıklanır ve onlardan adaylardan birisini Halifelik için seçmeleri istenir. Sonra müslümanların çoğunluğunun Halife olmasını istediği kişi tespit edilir. Ardından da seçilen kişiye -ister seçmiş olsun isterse seçmemiş olsun- müslümanların tamamından biat alınır."
Bu söylediklerimizin delili ise sahabenin bu konudaki icmâ'ıdır. Çünkü Ömer (ra)'ın Hilâfet için altı aday belirlemesi ve Abdurrahman'ın bir Halife belirleme noktasında müslümanların tamamının olurunu alması ve "Muhakkak ki ben müslümanların görüşünü aldım. Osman'dan yüç çeviren onu istemeyen kimseye rastlamadım" sözü ile müslümanların çoğunluğunun seçtiği kişiyi Halife olarak ilan edip biat etmesi karşısında müslümanların tamamı sükût ederek icmâ ve ittifak etmiştirler. Bu açıklamalara göre Halifenin nasbedilmesindeki şer'i hüküm açıkça ortaya konulmuştur. Fakat burada karşımıza iki önemli sorun çıkmaktadır.
Birincisi: Halifeyi belirleyecek müslümanlar kimlerdir? Onlar hall ve akd ehli midir? Müslümanların belirli bir kısmı mıdır? Yoksa müslümanların tamamı mıdır?
İkincisi ise: Günümüzde seçimlerde kullanılmakta olan gizli oy, seçim sandığı, oy sayımı gibi yöntemler İslâmın emrettiği şeylerden midir? Yoksa değil midir?
Birinci sorunu açıklarsak: Mutlak anlamda şeriat sultayı (otoriteyi, yetkiyi) ümmete vermiştir. Halifenin belirlenmesini de sadece bir gruba ya da cemaata vermeyip müslümanların tümüne vermiştir. Zira aşağıdaki hadis-i şerifte de belirtildiği gibi biat müslümanların tümüne farzdır. "Kim ki boynunda biat olmaksızın ölürse cahiliye ölümü ile ölmüş olur." (Müslim K. İmara H. No: 1851)
Hadisin delaleti geneldir ve tüm müslümanları kapsar. Bu nedenle diğer müslümanların katılımı olmadan sadece hall ve akd ehlinin ya da belirli bir zümrenin Halifeyi belirleme hakkı yoktur. Belirleme hakkı istisnasız tüm müslümanlarındır. Çünkü konu ile ilgili nasslar tüm müslümanları kapsamaktadır. Henüz bülûğa ermemiş bir çocuğun biatının reddi dışında biatı belli bir gruba has kılan bir nassa rastlanmamıştır. O halde Halifeyi belirleme hakkı müslümanların tamamına aittir. Hatta ve hatta fasık ve günahkâr (müslüman) ların bile akil baliğ oldukları müddetçe bu hakları vardır.
Ancak müslümanların tümünün istisnasız Halifeyi belirleme işine bizzat katılmaları şart değildir. Çünkü belirleme işi bir haktır. Her ne kadar biat etmek üzerlerine farz olsa da biat farzı farz-ı ayn değil farz-ı kifaye olduğundan, müslümanların bir kısmının yerine getirmesi ile diğerlerinden kalkar. Ancak müslümanlar ister kullansınlar ister kullanmasınlar tamamının Halifenin belirlenmesine katılabilme haklarının bulunması farzdır. Olay, müslümanların Allah'ın üzerlerine farz kıldığı bir işi yerine getirebilmesine katılabilmeleridir. Burada önemli olan müslümanların tümünün bu farzı yerine getirebilmesi değil kendi rızaları ile içlerinden birini Halife olarak belirleme farziyetinin yerine gelmesidir.
Birinci sorunun çözümü esnasında da iki problem ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi; Halifenin belirlenmesinde müslümanların tümünün rıza ve tasvibinin gerçekleştirilmesindeki sorun, ikincisi ise; müslümanların, Halifenin belirlenmesine katılabilme hakkı gerçekleştirilebildiği halde Halifenin belirlenmesinde müslümanların tümünün rızasını gerçekleştirememe sorunudur.
Bu sorunlardan birincisini ele alalım: Halifeyi belirleyecek olan kişilerin sayısı hakkında bir şart koşulmamıştır. Ancak belli sayıdaki bir grup Hilâfet için bir kişiye biat ederlerse, bu biat karşısında müslümanların sükûtu ya da itaat biatı vermeleri ya da tasvibi gösteren herhangi bir hareketleri sonucu biat gerçekleşmiş olur. Sonuçta müslümanların tamamı için bir Halife seçilmiş olur ve seçilen kişi şer'an Halife olur.