HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
Halife’yi Göreve Getirmenin Yolu
Şeriat İslâm ümmetine bir Halife seçmeyi farz kılınca Halife’nin seçilmesinin yolunu da belirlemiştir. Bu yol Kitap, Sünnet ve sahabe icmaı ile sabittir. Halife’yi seçip göreve getirmenin yolu bey’attır. Müslümanların Allah'ın Kitabı ve Rasulullah'ın Sünneti üzerine yürüyecek bir Halife adayına bey’at etmeleriyle Halife seçilmiş olur. Halife’yi belirlemenin yolunun bey’at olduğu sahabelerin Rasulullah’a bey’atları ve Rasulullah’ın da bize bir imama bey’at etmemizi emretmesi ile sabittir. Sahabenin Rasulullah’a bey’atları incelendiğinde onların bey’atlarının Nübüvvet (Peygamberlik) için değil yönetim için olduğunu görürüz. Bu bey’at peygamberliğin tasdiki için yapılan bir bey’at değil yönetim için yapılan bey’attır. Bu bey’at ile Rasulullah (s.a.v.)'in devlet başkanı olarak kabulü gerçekleşmiştir. Rasulullah (s.a.v.)'in nubüvvvetini ve risaletini kabul etmek bey’at değil doğrudan doğruya imandır. O halde geriye ona yapılan bey’atın ancak devlet başkanı sıfatı ile yapılmış olması kalıyor. Kur'an ve hadislerde "bey’at" geçmektedir Allahu Teâla buyurmuştur ki: "Ya Rasulüm, mü’min kadınlar hiçbir şeyi Allah'a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp getirmeyeceklerine (zina mahsülü çocukları nikâhlı kocalarına nispet etmeyeceklerine), hiçbir marufta sana isyan etmeyeceklerine dair bey’at etmek için geldikleri zaman onların bey’atını al." [1]
"Muhakkak ki sana bey’at edenler ancak Allah'a bey’at etmişlerdir.. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir." [2]
Buhari kaydettiği bir rivayette şöyle demektedir: “Bize İsmail anlattı. Bana Malik b. Yahya b. Saîd'den naklederek dedi ki: Bana Ubade b. el-Velid Haber verdi. Bana babam Ubade b. es-Samit'ten haber vererek şöyle demiştir: "Rasululllah (s.a.v.)'e zor kolay günlerimizde işitip itaat edeceğimize, yöneticilerle (yönetimi ele geçirmek üzere) çekişmeyeceğimize, halkın kınamasından korkmayıp sadece Allah'tan korkacağımıza, nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize dair bey’at ettik.” [3]
Bize Ali b. Abdullah anlattı. Bize Abdullah b. Yezid anlattı. Bize Ebu Eyyub'un oğlu Saîd anlattı. Bize Ebu Akîl Zühre b. Ma'bed Rasulullah (s.a.v.)'e yetişen dedesi Hişam b. Abdullah'tan anlattı. Abdullah b. Hişam, Annesi, Zeyneb bint Humeyr ile Rasulullah (s.a.v.)'e gider ve şöyle der: “Ey Allah'ın Rasulü onun (Abdullah b. Hişam'ın) bey’atını al. Bunun üzerine Allah'ın Rasulü şöyle dedi: "O küçüktür. Yüzünü okşadı ve ona dua etti...” [4]
Bize; Abdan’ın Ebu Hamza'dan onun A'meş'ten onun Ebu Salih'ten onun da Ebu Hüreyre'den rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiştir: "Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak ve onları temize de çıkarmayacaktır. Onlar için elim bir azap vardır. Bunlardan birincisi, yol kenarında yeterli suyu bulup ta o sudan yolcuları faydalandırmayan kimse. İkincisi sırf dünya çıkarı için bir imama bey’at edip eğer imam kendisine istediklerini verirse bey’atına vefa gösterip istediğini elde edemezse bey’atından dönen kimse. Üçüncüsü ise ikindi namazından sonra birisine bir mal satıp da Allah adına yemin ederek -kendisine o fiyat verilmediği halde- mala şu kadar fiyat verildiğini söyleyip Allah adına yemin eden ve karşısındakini kandıran kimse.” [5]
Bu üç hadiste Halife’yi nasbetmenin yolunun bey’at olduğu açıkça görülmektedir. Ubade'den rivayet edilen hadiste, işitmek ve itaat etmek üzere Rasulullah (s.a.v.)'e devlet başkanlığı noktasında bey’at edildiği zikredilmektedir. Abdullah b. Hişam hadisinde; büluğa ermediğinden bey’at yükümlülüğü olmayan çocuğun bey’atının kabul edilmemesi bey’atın yönetim için olduğuna delalet etmektedir. Ebu Hüreyre hadisi ise imama beyat hususunda gayet açıktır. Hadiste geçen "İmam" kelimesi belirsiz isim olarak yani herhangi bir imam anlamında kullanılmıştır. İmam'a (Halife’ye) bey’atın kesin olarak zikredildiği başka hadisler de vardır. Müslim’in, Abdullah b. Amr b. el-As'dan yaptığı rivayet şöyledir: "Kim bir imamın elini sıkıp ona bey’at ederse ve kalbiyle bağlanırsa gücü yettiği kadar ona itaat etsin. Eğer bir başkası çıkar da imamla yönetimi ele geçirmek için çekişmek isterse onun boynunu vurun.” [6]
Ebu Said el-Hudri'den rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Aynı anda iki Halife’ye bey’at edilirse öldürün.” [7]
Yine Müslim, Ebu Hazim'den şu hadisi rivayet eder: "Ebu Hüreyre ile beş sene beraber bulundum. Bana Rasulullah (s.a.v.)'den şunu işittiğini söyledi: "İsrail oğulları Nebîler tarafından siyaset (idare) edilirdi. Bir Nebî öldüğünde onu bir diğeri takip ederdi. Benden sonra artık Nebî yoktur. Ancak bir çok Halifeler olacaktır. Oradakiler dediler ki: Bu durumda bize ne emredersin? Dedi ki: İlk bey’at edilene vefakâr olun ve ona karşı olan görevlerinizi yerine getirin. Muhakkak ki Allah size karşı görevlerini yerine getirip getirmediklerini onlardan soracaktır.” [8]
Halife’yi nasbetme yolunun bey’at olduğuna dair Kitap ve Sünnetin nassları gayet açıktır. Sahabelerin hepsinin bu husustaki anlayışı ve uygulaması da aynı olmuştur. Nitekim Ebu Bekir (r.a.)'a Sakife'de bey’at edildikten sonra mescidde genel bir bey’at yapıldı. Bey’atlarına itibar edilen Ali b. Ebu Talib (r.a.) gibi kişilerden mescidde bey’at etmeyenler ise daha sonra bey’at ettiler. Ömer, Osman, Ali (r.a.) da aynı yolla yani bey’at yolu ile Halife oldular.
Bey’atın gerçekleşmesinin pratiğine gelince; Bey’atın gerçekleşmesinde izlenecek yol Rasulullah (s.a.v.)'in vefatından hemen sonraki dört Halife’nin; Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (r.a.) nasbında açıkça görülmektedir. Tüm sahabeler bu seçimlere ve bey’atın alınış şekline sükut ederek tasdiklerini gösterdiler. Eğer söz konusu bey’at şekilleri şeriata muhalif olsaydı kabul etmezlerdi. Çünkü bu, Müslümanların birliğinin ve İslâmi yönetimin bekasının kendisine bağlı olduğu en önemli şey ile alakalı bir iştir. Dört Halife’nin seçilmelerinde meydana gelen olaylar incelendiğinde Müslümanların bir kısmı Beni Saide sakifesinde Halife adayları Sa'd b. Ubade, Ebu Ubeyde, Ömer ve Ebu Bekir'in Halifeliği için tartıştıkları görülür. Bu tartışmanın sonucunda Ebu Bekir'e bey’at edildi. Ertesi gün Müslümanlar mescide çağrıldılar ve onlar da Ebu Bekir'e bey’at ettiler ve Ebu Bekir Müslümanların Halife’si oldu. Sakife'deki bey’at olayı Ebu Bekir'i Müslümanların Halife’si yapan "in’ikad" bey’atıdır. İkinci gün mescitte yapılan bey’at ise "itaat" bey’atıdır.
Ebu Bekir (r.a.), yakalandığı hastalıktan kurtulamayacağını ve ölümünün yaklaştığını hissedince Müslümanları toplayıp onlara kendisinden sonra kimin Halife olacağı konusunda istişarede bulundu. Bu istişareler sonucu hakim olan görüş Ali ve Ömer üzerinde yoğunlaşıyordu. Bu istişareler üç ay boyunca sürdü. Ebu Bekir istişarelerini tamamlayınca Müslümanların çoğunluğunun görüşünü almış oldu ve Müslümanlara, Ömer (r.a.)'in kendinden sonra Halife olabileceğini söyledi. Ebu Bekir (r.a.)'ın vefatından hemen sonra Müslümanlar mescidde toplanarak Ömer (r.a.)'e Hilâfet için bey’at ettiler. Ömer (r.a.) bu bey’atla Müslümanların Halife’si oldu. Ömer (r.a.), Ebu Bekir 'in (r.a.) istişareleri ya da kendisinden sonra Ömer'in Halife olabileceğini söylemesiyle değil, Müslümanların genelinin bey’atı ile Halife odu.
Ömer (r.a.) bir müşrik tarafından hançerlenince Müslümanlar kendisinden sonra Halife olması için birini vekil bırakmasını istediler. Ancak o bunu reddetti. Sahabiler ısrar edince altı aday gösterdi. Ömer (r.a.)'in vefatından sonra bu altı Halife adayı arasında bulunan Abdurrahman b. Avf'ı (r.a.) Halife tespiti konusunda vekil tayın ettiler. Zira Abdurrahman b. Avf adaylıktan çekilmişti. Abdurrahman b. Avf Müslümanlarla istişarelerde bulundu ve sonunda Osman'a bey’atını açıkladı. Ardından Müslümanlar da ona bey’at ettiler. Osman (r.a.) da Ömer (r.a.)'in tavsiyesi ile ya da Abdurrahman b. Avf'ın bey’atı ile değil, Müslümanların genelinin bey’atı ile Halife oldu.
Osman (r.a.) şehit edildikten sonra Medine'deki ve Kûfe'deki Müslümanların çoğunluğu Ali b. Ebu Talib (r.a.)'e bey’at ettiler ve Ali (r.a.) de Müslümanların bey’atı ile Halife oldu.
Tüm bu gerçeklerden anlaşılmaktadır ki Hilâfet sözleşmesinin varlığı ile gerçekleştiği yegane yol Müslümanların rıza ve serbest seçimleri ile gerçekleşen bey’attır.
Bey’at öncesinde Halife’yi belirlemenin pratik uygulamalarına gelince; bu uygulamaların Raşit Halifeler döneminde olduğu gibi çeşitli yollarla gerçekleşmesi caizdir. Raşit Halifelerden her biri kendisinden önce gelen Halifelerin geliş yönteminden farklı olarak seçilmiştir. Tüm bu seçimler sahabe-i Kiramın (r.anhum) bilgisi dahilinde gözünün önünde cereyan etti ve bu durumu tasvip ettiler. Sonuçta Halife’nin nasbının fiili uygulamasında belli bir şekle bağlı kalmanın vacib olmadığına dair sahabe icması gerçekleşmiş oldu. Bu uygulamalardan hareketle Halife’nin nasbına ilişkin şu beş yöntem uygulanabilir:
1- Hilâfet Devlet'inde başkent halkının çoğunluğu ya da hal ve akd ehlinin veya Müslümanların çoğunluğunu temsil edenler veya Hilâfeti üstlenmeye ehil olan seçkin kişiler Halife’nin ölümü, azli ya da görevden ayrılmasından sonra bir araya toplanırlar. Halife’nin nasbı için bir ya da birkaç aday belirlenir ve adaylardan birini uygun gördükleri bir yöntemle seçerler. Seçilen Halife’ye Allah'ın Kitabı ve Rasulü’nün Sünneti üzere dinlemek ve itaat etmek üzere in'ikad bey’atı verirler. İn'ikad bey’atının tamamlanmasından sonra Halife’nin kendisi veya tayin ettiği birisi Halife adına Müslümanların itaat bey’atını alır. Rasulullah'ın vefatından sonra Ebu Bekir'in Hilâfeti bu şekilde olmuştur:
“Ensar, Saide oğullarının sakifesinde efendileri Sa'd b. Ubade'ye bey’at için toplandılar. Sa'd bey’at gerçekleşmeden Ebu Bekir ve Ebu Ubeyde oraya geldiler. Ensarla aralarında sert tartışmalar oldu. Bu tartışma bir birlerine dil uzatmaya kadar vardı. Uzun süren tartışmalar sonunda Hilâfet’in Ebu Bekir'e verilmesi kararlaştırıldı ve orada bulunanlardan Sa'd b. Ubade hariç tümü tarafından bey’at edildi. Sa'd ise bey’at etmedi. Sakifede Ebu Bekir (r.a.)'a yapılan bu bey’at ile Hilâfet sözleşmesi tamamlanmış oldu. Taberi'de anlatıldığına göre olaylar şu şekilde gelişmiştir:
Ensar, yönetimde Rasul (s.a.v.)'in yerine kimin geçeceği konusunda görüşmek üzere Saide oğullarının sakifesinde toplanmışlardı. Muhacirler bu toplantının sonuçlarından endişe ettiler. Bunun üzerine Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde doğruca oraya gittiler. Aralarında sert tartışmalar oldu. Ensar; Medine'de çoğunluğu oluşturduklarını ve İslâm binasının onların eli ile kurulduğunu ileri sürüyor ve Hilâfet’in kendilerince yüklenilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Muhacirlerden Ebu Bekir(r.a.), Ensar'a şu şekilde cevap verdi:
"Devlet başkanı olmak için yönetimde Rasul'ün yerine gelecek kişiyi seçme işi çok önemli aynı zamanda da tehlikeli bir iştir. Mekke'de köklü bir otoriteye sahip olan Kureyş kabilesi dışında birine boyun eğmeyecek olan Araplardan dolayı bu iş devletin otoritesinin zayıflamasına sebep olabilir. Müslümanların maslahatı Rasul’ün Halife’sinin onlardan seçilmesini gerektirir. Muhacirler, Müslümanların hepsi olmaksızın bir karara varılmasından önce toplantının dağılmasına çalıştılar.”
Ancak Ensar'dan Hubab b. el-Munzir b. Cemûh herkesin Ebu Bekir'in konuşmasından sonra yumuşayıp onun dediklerine katıldıklarını görünce toplantının Ensardan birine Halife olarak bey’at edilmeden dağılması korkusu ile ayağa kalktı ve şöyle konuşmaya başladı:
"Ey Ensar! işinize sahip çıkın. İnsanlar sizin cemaatinizle birliktedir. Hiç kimsenin bu işte size muhalefete gücü yetmeyecek ve hiç kimse görüşünüzden dışarı çıkmayacaktır. Siz izzet ve şeref sahibisiniz, sayıca daha çoksunuz. Üstün savaş tecrübesi ve kuvvet sahibisiniz. İnsanlar ancak sizin yaptığınıza bakarlar. İhtilafa düşmeyin, yoksa bu sizin düşüncenizi ifsad edip işinizi altüst eder. Onlar duyduğumuz şeyi reddettiler. Bizden bir emir onlardan da bir emir olsun.”
Hubab konuşmasını bitirir bitirmez Ömer (r.a.) ayağa kalktı ve şöyle konuştu:
"Ne yazık ki bir kında iki kılıç olmaz. Allah'a yemin ederim ki Araplar, Nebîleri kendi kabilelerinden olduğu halde sizi kendilerine emir edinemezler. Ancak Araplar yönetim işlerinin Peygamberin içlerinden olduğu kabileye verilmesini kabul ederler. Sonuçta Araplardan yönetimi reddedecek olana karşı bizim (muhacirin) açık üstünlüğümüz vardır. Kim çıkıp ta Muhammed'in (s.a.v.) sultası ve emanetinde bizimle çekişmeye girebilir? Biz Peygemberin dostları ve aşiretiyiz. Bunu istemeyen ancak ortaya batıl ipini çıkartan veya günah işlemeye yeltenen yahut da helake düşen olur.” Hubab bu sözleri dinledikten sonra ayağa kalktı ve şöyle dedi:
"Ey Ensar topluluğu! Ellerinize sahip olunuz, bunun ve arkadaşlarının sözlerine kulak vermeyiniz. Yoksa yönetim işinde hakkınıza el koyarlar. Eğer muhacirler isteklerinizi kabul etmezlerse onları bu diyardan çıkarınız. Yönetim işinin başına onlar geçmeden siz geçiniz. Siz, Allah'a yemin ederim ki bu işe (Hilâfet’e) onlardan daha layıksınız. Bu dine boyun eğmeyenler sizin kılıçlarınızla bu dine boyun eğip Müslüman oldular. Ben bu işin yolunu yordamını çok iyi bilirim. Aslanın inine alışkın olduğu gibi bu işlere de alışkınım. Allah'a yemin olsun ki eğer isterseniz bu işleri tekrar eski haline döndürebiliriz."
Ömer bu sözleri duyunca gazaba geldi ve "Öyleyse Allah seni kahretsin" dedi.
Hubab "asıl seni kahretsin" derken kılıcına sarılıp çekti. Ömer eline vurup kılıcı elinden düşürdü ve düşen kılıcı aldı.
Bu nazik anda -ki o ana kadar susmuştu- Ubeyde b. el-Cerrah derhal olaya müdahale etti. O ana kadar susmuş ve sesini çıkarmamıştı. Ayağa kalkıp şöyle konuştu:
"Ey Ensar topluluğu! Siz Allah'ın dinine ilk yardım eden ve onu destekleyendiniz. Sakın onun -dinini- ilk değiştirip bozan siz olmayınız.”
Ensar; Ebu Ubeyde'den bu hikmet dolu sözleri işitince çok etkilendiler. Hazrec'in ileri gelenlerinden Beşir b. Sa'd ayağa kalktı ve şöyle dedi.
"Vallahi biz her ne kadar müşriklerle cihadda fazilet sahibi olsak da bu dine girmekte önceliğimiz olsa da biz böyle yaparak ancak Rabbimizin rızasından, Peygamberimize itaattan, ve kendimiz için çalışıp çabalamaktan başka maksat gütmedik. Tüm bunlarla insanlara üstünlük taslamak ve dünya çıkarı elde etmeyi istemek bize yakışmaz. Şüphesiz ki Allah bize böylelikle nimetini vermiştir. Ancak Muhammed (s.a.v.) Kureyş'tendir ve onun kavmi ona daha yakınır. Allah'a yemin ederim ki Allah bu işte onlarla çekiştiğimi asla görmeyecektir. Allah'tan korkunuz. Bu işte onlara muhalefet etmeyiniz ve anlaşmazlık çıkarmayınız.”
Beşir’in bu konuşması oldukça yatıştırıcı idi ve Hazreç bu konuşma sonucu ikna oldu.
Bu gelişme üzerine Ebu Bekir, aralarında oturmakta olduğu Ömer ve Ebu Ubeyde’nin ellerini tutup havaya kaldırdı ve Ensar’a; "Bu Ömer, bu da Ebu Ubeyde; hangisini isterseniz ona bey’at ediniz” dedi ve onları cemaat halinde kalmaya davet edip parçalanmaya karşı uyardı.
Ömer bu arada kopan gürültüyü ve boş konuşmaları duyunca ihtilaftan korktu ve yüksek sesle: "Ebu Bekir uzat elini ki sana bey’at edeyim" dedi. Ebu Bekir (r.a.) elini uzattı, Ömer ona bey’at etti ve şöyle söyledi: "Allah Rasulü (s.a.v.) senin Müslümanlara namaz kaldırmanı emretmedi mi, ey Ebu Bekir? Sen Allah Rasulü’nün Halife’sisin. Biz sana bey’at ediyoruz. Kalkın, Rasulullah (s.a.v.)'in hepimizden çok sevdiği, hepimizden daha hayırlı olan Halife’ye bey’at edelim.” Sonra Ebu Ubeyde Ebu Bekir’e elini uzatıp ona bey’at etti ve şöyle dedi:
"Sen şüphesiz muhacirlerin en faziletlisisin, Allah Rasulü’nün (s.a.v.) mağaradaki arkadaşısın. Allah Rasulu (s.a.v.)'in namazdaki Halife’si, Müslümanların dinindeki en faziletli insansın. Kim bu hususlarda senden önde gelebilir veya bu işin başına senden önce geçebilir?"
Beşir b. Sa'd da hemen Ebu Bekir’e bey’at etti. Bu olayın ardından Evs'in lideri Useyd b. Hudayr, Beşir b Sa'd'ın yaptığına şaşkın şaşkın bakmakta olan kavmine dönerek şöyle dedi: “Vallahi bir kerecik de olsa Hazreçliler üzerinizde velayet sahibi olursa bilin ki onlar size karşı üstünlüğü hep ellerinde tutarlar da size bundan hiç bir nasip bırakmazlar. Kalkın Ebu Bekir’e bey’at edin.” Evs kabilesinden olanlar kalkıp Ebu Bekir'e bey’at ettiler. Hatta öyle oldu ki Saide oğullarının sakifesi (toplantının yapıldığı avlu) kalabalıktan doldu taştı.
İşte böylece sakife bey’atı, Allah Rasulü (s.a.v.)'in cesedi henüz kefenlenmeden ve defnedilmeden tamamlanmış oldu. Bey’at tamamlandıktan sonra sakifeden dağıldılar. Ertesi gün Ebu Bekir Mescide gelip oturdu. Ömer (r.a.) ayağa kalktı ve Rasulullah (s.a.v.)'in ölmediğini ifade eden sözlerinden dolayı Müslümanlardan özür diledikten sonra şöyle dedi:
"Allah, size Rasulü’nü kendisiyle hidayete erdirdiği Kitabını emanet olarak bıraktı. Eğer o Kitaba sarılırsanız onunla peygamberine hidayet verdiği gibi Allah size de hidayet verecektir. Şüphesiz Allah sizin aranızda en hayırlı olan Rasulullah'ın arkadaşı, mağarada olduklarında ikincinin ikincisi olan kişi etrafında sizin söz birliğinizi gerçekleştirdi. Haydi kalkınız bey’at ediniz."
Mescidde bulunanlar hep birden Ebu Bekir’e bey’at ettiler. Böylece bey’at tamamlandı. Ebu Bekir bey’atın ardından ayağa kalkıp Halife olarak ilk hutbesini irad etti.
"Ey insanlar! Ben en hayırlınız olmadığım halde sizin yönetiminiz bana verildi. Eğer güzel icraatlarda bulunursam bana yardımcı olunuz. Kötü icraatlarda bulunursam beni düzeltiniz. Doğruluk emanet, yalan ise hıyanettir. Sizden zayıf olan, Allah'ın izni ile hakkını alıncaya kadar benim katımda güçlüdür. Sizden güçlü olan kendisinden Allah'ın izni ile ondaki hakkı alıncaya kadar benim yanımda zayıftır. Allah yolunda cihadı terk eden bir toplum üzerine Allah ancak zillet yazar. Hangi toplumda fuhuş yayılırsa Allah onları belalara boğar. Allah ve Rasulü'ne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Allah ve Rasulü'ne karşı gelirsem sizin bana itaat yükümlülüğünüz yoktur. Kalkın namazınızı kılın, Allah size merhamet etsin.” [9]
İşte Ebu Bekir'in Halife seçilişinin sonra da ona bey’at edilme olayının özeti budur. Ensar ve Muhacirin Halife seçimindeki ihtilafı Hilâfet için her iki taraftan adayların gösterilmesinden kaynaklanıyordu. Ebu Ubeyde ve Beşir b. Sa'd'ın konuşmalarından sonra tercih edilen görüş Muhacirden birinin Halife seçilmesi yönündeydi. Bu görüş sahipleri Ebu Bekir üzerinde yoğunlaştı. Orada bulunanlardan Sa'd b. Ubade hariç geri kalan herkes Ebu Bekir'e bey’at ettiler. Bu nedenle sakifede gerçekleşen bey’at in'ikat bey’atı konumunda idi. Ertesi gün mescidde yapılan bey’at ise itaat bey’atı idi.
Ebu Bekir'in Halifeliğe getirilişindeki bu uygulamalarda şu hususlar görülmektedir: Devletin merkezi olan Medine-i Münevvere halkından bir kısmı toplandılar, bazen birbirlerine dil uzatarak da olsa tartıştılar. Hilâfet makamını üstlenmesi için Sa'd, Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde'yi aday gösterdiler. Daha sonra görüşler Ebu Bekir Üzerinde yoğunlaştı ve ona bey’at edildi.
Şeriat İslâm ümmetine bir Halife seçmeyi farz kılınca Halife’nin seçilmesinin yolunu da belirlemiştir. Bu yol Kitap, Sünnet ve sahabe icmaı ile sabittir. Halife’yi seçip göreve getirmenin yolu bey’attır. Müslümanların Allah'ın Kitabı ve Rasulullah'ın Sünneti üzerine yürüyecek bir Halife adayına bey’at etmeleriyle Halife seçilmiş olur. Halife’yi belirlemenin yolunun bey’at olduğu sahabelerin Rasulullah’a bey’atları ve Rasulullah’ın da bize bir imama bey’at etmemizi emretmesi ile sabittir. Sahabenin Rasulullah’a bey’atları incelendiğinde onların bey’atlarının Nübüvvet (Peygamberlik) için değil yönetim için olduğunu görürüz. Bu bey’at peygamberliğin tasdiki için yapılan bir bey’at değil yönetim için yapılan bey’attır. Bu bey’at ile Rasulullah (s.a.v.)'in devlet başkanı olarak kabulü gerçekleşmiştir. Rasulullah (s.a.v.)'in nubüvvvetini ve risaletini kabul etmek bey’at değil doğrudan doğruya imandır. O halde geriye ona yapılan bey’atın ancak devlet başkanı sıfatı ile yapılmış olması kalıyor. Kur'an ve hadislerde "bey’at" geçmektedir Allahu Teâla buyurmuştur ki: "Ya Rasulüm, mü’min kadınlar hiçbir şeyi Allah'a şirk koşmayacaklarına, hırsızlık yapmayacaklarına, çocuklarını öldürmeyeceklerine elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp getirmeyeceklerine (zina mahsülü çocukları nikâhlı kocalarına nispet etmeyeceklerine), hiçbir marufta sana isyan etmeyeceklerine dair bey’at etmek için geldikleri zaman onların bey’atını al." [1]
"Muhakkak ki sana bey’at edenler ancak Allah'a bey’at etmişlerdir.. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir." [2]
Buhari kaydettiği bir rivayette şöyle demektedir: “Bize İsmail anlattı. Bana Malik b. Yahya b. Saîd'den naklederek dedi ki: Bana Ubade b. el-Velid Haber verdi. Bana babam Ubade b. es-Samit'ten haber vererek şöyle demiştir: "Rasululllah (s.a.v.)'e zor kolay günlerimizde işitip itaat edeceğimize, yöneticilerle (yönetimi ele geçirmek üzere) çekişmeyeceğimize, halkın kınamasından korkmayıp sadece Allah'tan korkacağımıza, nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize dair bey’at ettik.” [3]
Bize Ali b. Abdullah anlattı. Bize Abdullah b. Yezid anlattı. Bize Ebu Eyyub'un oğlu Saîd anlattı. Bize Ebu Akîl Zühre b. Ma'bed Rasulullah (s.a.v.)'e yetişen dedesi Hişam b. Abdullah'tan anlattı. Abdullah b. Hişam, Annesi, Zeyneb bint Humeyr ile Rasulullah (s.a.v.)'e gider ve şöyle der: “Ey Allah'ın Rasulü onun (Abdullah b. Hişam'ın) bey’atını al. Bunun üzerine Allah'ın Rasulü şöyle dedi: "O küçüktür. Yüzünü okşadı ve ona dua etti...” [4]
Bize; Abdan’ın Ebu Hamza'dan onun A'meş'ten onun Ebu Salih'ten onun da Ebu Hüreyre'den rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiştir: "Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak ve onları temize de çıkarmayacaktır. Onlar için elim bir azap vardır. Bunlardan birincisi, yol kenarında yeterli suyu bulup ta o sudan yolcuları faydalandırmayan kimse. İkincisi sırf dünya çıkarı için bir imama bey’at edip eğer imam kendisine istediklerini verirse bey’atına vefa gösterip istediğini elde edemezse bey’atından dönen kimse. Üçüncüsü ise ikindi namazından sonra birisine bir mal satıp da Allah adına yemin ederek -kendisine o fiyat verilmediği halde- mala şu kadar fiyat verildiğini söyleyip Allah adına yemin eden ve karşısındakini kandıran kimse.” [5]
Bu üç hadiste Halife’yi nasbetmenin yolunun bey’at olduğu açıkça görülmektedir. Ubade'den rivayet edilen hadiste, işitmek ve itaat etmek üzere Rasulullah (s.a.v.)'e devlet başkanlığı noktasında bey’at edildiği zikredilmektedir. Abdullah b. Hişam hadisinde; büluğa ermediğinden bey’at yükümlülüğü olmayan çocuğun bey’atının kabul edilmemesi bey’atın yönetim için olduğuna delalet etmektedir. Ebu Hüreyre hadisi ise imama beyat hususunda gayet açıktır. Hadiste geçen "İmam" kelimesi belirsiz isim olarak yani herhangi bir imam anlamında kullanılmıştır. İmam'a (Halife’ye) bey’atın kesin olarak zikredildiği başka hadisler de vardır. Müslim’in, Abdullah b. Amr b. el-As'dan yaptığı rivayet şöyledir: "Kim bir imamın elini sıkıp ona bey’at ederse ve kalbiyle bağlanırsa gücü yettiği kadar ona itaat etsin. Eğer bir başkası çıkar da imamla yönetimi ele geçirmek için çekişmek isterse onun boynunu vurun.” [6]
Ebu Said el-Hudri'den rivayetle, Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Aynı anda iki Halife’ye bey’at edilirse öldürün.” [7]
Yine Müslim, Ebu Hazim'den şu hadisi rivayet eder: "Ebu Hüreyre ile beş sene beraber bulundum. Bana Rasulullah (s.a.v.)'den şunu işittiğini söyledi: "İsrail oğulları Nebîler tarafından siyaset (idare) edilirdi. Bir Nebî öldüğünde onu bir diğeri takip ederdi. Benden sonra artık Nebî yoktur. Ancak bir çok Halifeler olacaktır. Oradakiler dediler ki: Bu durumda bize ne emredersin? Dedi ki: İlk bey’at edilene vefakâr olun ve ona karşı olan görevlerinizi yerine getirin. Muhakkak ki Allah size karşı görevlerini yerine getirip getirmediklerini onlardan soracaktır.” [8]
Halife’yi nasbetme yolunun bey’at olduğuna dair Kitap ve Sünnetin nassları gayet açıktır. Sahabelerin hepsinin bu husustaki anlayışı ve uygulaması da aynı olmuştur. Nitekim Ebu Bekir (r.a.)'a Sakife'de bey’at edildikten sonra mescidde genel bir bey’at yapıldı. Bey’atlarına itibar edilen Ali b. Ebu Talib (r.a.) gibi kişilerden mescidde bey’at etmeyenler ise daha sonra bey’at ettiler. Ömer, Osman, Ali (r.a.) da aynı yolla yani bey’at yolu ile Halife oldular.
Bey’atın gerçekleşmesinin pratiğine gelince; Bey’atın gerçekleşmesinde izlenecek yol Rasulullah (s.a.v.)'in vefatından hemen sonraki dört Halife’nin; Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (r.a.) nasbında açıkça görülmektedir. Tüm sahabeler bu seçimlere ve bey’atın alınış şekline sükut ederek tasdiklerini gösterdiler. Eğer söz konusu bey’at şekilleri şeriata muhalif olsaydı kabul etmezlerdi. Çünkü bu, Müslümanların birliğinin ve İslâmi yönetimin bekasının kendisine bağlı olduğu en önemli şey ile alakalı bir iştir. Dört Halife’nin seçilmelerinde meydana gelen olaylar incelendiğinde Müslümanların bir kısmı Beni Saide sakifesinde Halife adayları Sa'd b. Ubade, Ebu Ubeyde, Ömer ve Ebu Bekir'in Halifeliği için tartıştıkları görülür. Bu tartışmanın sonucunda Ebu Bekir'e bey’at edildi. Ertesi gün Müslümanlar mescide çağrıldılar ve onlar da Ebu Bekir'e bey’at ettiler ve Ebu Bekir Müslümanların Halife’si oldu. Sakife'deki bey’at olayı Ebu Bekir'i Müslümanların Halife’si yapan "in’ikad" bey’atıdır. İkinci gün mescitte yapılan bey’at ise "itaat" bey’atıdır.
Ebu Bekir (r.a.), yakalandığı hastalıktan kurtulamayacağını ve ölümünün yaklaştığını hissedince Müslümanları toplayıp onlara kendisinden sonra kimin Halife olacağı konusunda istişarede bulundu. Bu istişareler sonucu hakim olan görüş Ali ve Ömer üzerinde yoğunlaşıyordu. Bu istişareler üç ay boyunca sürdü. Ebu Bekir istişarelerini tamamlayınca Müslümanların çoğunluğunun görüşünü almış oldu ve Müslümanlara, Ömer (r.a.)'in kendinden sonra Halife olabileceğini söyledi. Ebu Bekir (r.a.)'ın vefatından hemen sonra Müslümanlar mescidde toplanarak Ömer (r.a.)'e Hilâfet için bey’at ettiler. Ömer (r.a.) bu bey’atla Müslümanların Halife’si oldu. Ömer (r.a.), Ebu Bekir 'in (r.a.) istişareleri ya da kendisinden sonra Ömer'in Halife olabileceğini söylemesiyle değil, Müslümanların genelinin bey’atı ile Halife odu.
Ömer (r.a.) bir müşrik tarafından hançerlenince Müslümanlar kendisinden sonra Halife olması için birini vekil bırakmasını istediler. Ancak o bunu reddetti. Sahabiler ısrar edince altı aday gösterdi. Ömer (r.a.)'in vefatından sonra bu altı Halife adayı arasında bulunan Abdurrahman b. Avf'ı (r.a.) Halife tespiti konusunda vekil tayın ettiler. Zira Abdurrahman b. Avf adaylıktan çekilmişti. Abdurrahman b. Avf Müslümanlarla istişarelerde bulundu ve sonunda Osman'a bey’atını açıkladı. Ardından Müslümanlar da ona bey’at ettiler. Osman (r.a.) da Ömer (r.a.)'in tavsiyesi ile ya da Abdurrahman b. Avf'ın bey’atı ile değil, Müslümanların genelinin bey’atı ile Halife oldu.
Osman (r.a.) şehit edildikten sonra Medine'deki ve Kûfe'deki Müslümanların çoğunluğu Ali b. Ebu Talib (r.a.)'e bey’at ettiler ve Ali (r.a.) de Müslümanların bey’atı ile Halife oldu.
Tüm bu gerçeklerden anlaşılmaktadır ki Hilâfet sözleşmesinin varlığı ile gerçekleştiği yegane yol Müslümanların rıza ve serbest seçimleri ile gerçekleşen bey’attır.
Bey’at öncesinde Halife’yi belirlemenin pratik uygulamalarına gelince; bu uygulamaların Raşit Halifeler döneminde olduğu gibi çeşitli yollarla gerçekleşmesi caizdir. Raşit Halifelerden her biri kendisinden önce gelen Halifelerin geliş yönteminden farklı olarak seçilmiştir. Tüm bu seçimler sahabe-i Kiramın (r.anhum) bilgisi dahilinde gözünün önünde cereyan etti ve bu durumu tasvip ettiler. Sonuçta Halife’nin nasbının fiili uygulamasında belli bir şekle bağlı kalmanın vacib olmadığına dair sahabe icması gerçekleşmiş oldu. Bu uygulamalardan hareketle Halife’nin nasbına ilişkin şu beş yöntem uygulanabilir:
1- Hilâfet Devlet'inde başkent halkının çoğunluğu ya da hal ve akd ehlinin veya Müslümanların çoğunluğunu temsil edenler veya Hilâfeti üstlenmeye ehil olan seçkin kişiler Halife’nin ölümü, azli ya da görevden ayrılmasından sonra bir araya toplanırlar. Halife’nin nasbı için bir ya da birkaç aday belirlenir ve adaylardan birini uygun gördükleri bir yöntemle seçerler. Seçilen Halife’ye Allah'ın Kitabı ve Rasulü’nün Sünneti üzere dinlemek ve itaat etmek üzere in'ikad bey’atı verirler. İn'ikad bey’atının tamamlanmasından sonra Halife’nin kendisi veya tayin ettiği birisi Halife adına Müslümanların itaat bey’atını alır. Rasulullah'ın vefatından sonra Ebu Bekir'in Hilâfeti bu şekilde olmuştur:
“Ensar, Saide oğullarının sakifesinde efendileri Sa'd b. Ubade'ye bey’at için toplandılar. Sa'd bey’at gerçekleşmeden Ebu Bekir ve Ebu Ubeyde oraya geldiler. Ensarla aralarında sert tartışmalar oldu. Bu tartışma bir birlerine dil uzatmaya kadar vardı. Uzun süren tartışmalar sonunda Hilâfet’in Ebu Bekir'e verilmesi kararlaştırıldı ve orada bulunanlardan Sa'd b. Ubade hariç tümü tarafından bey’at edildi. Sa'd ise bey’at etmedi. Sakifede Ebu Bekir (r.a.)'a yapılan bu bey’at ile Hilâfet sözleşmesi tamamlanmış oldu. Taberi'de anlatıldığına göre olaylar şu şekilde gelişmiştir:
Ensar, yönetimde Rasul (s.a.v.)'in yerine kimin geçeceği konusunda görüşmek üzere Saide oğullarının sakifesinde toplanmışlardı. Muhacirler bu toplantının sonuçlarından endişe ettiler. Bunun üzerine Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde doğruca oraya gittiler. Aralarında sert tartışmalar oldu. Ensar; Medine'de çoğunluğu oluşturduklarını ve İslâm binasının onların eli ile kurulduğunu ileri sürüyor ve Hilâfet’in kendilerince yüklenilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Muhacirlerden Ebu Bekir(r.a.), Ensar'a şu şekilde cevap verdi:
"Devlet başkanı olmak için yönetimde Rasul'ün yerine gelecek kişiyi seçme işi çok önemli aynı zamanda da tehlikeli bir iştir. Mekke'de köklü bir otoriteye sahip olan Kureyş kabilesi dışında birine boyun eğmeyecek olan Araplardan dolayı bu iş devletin otoritesinin zayıflamasına sebep olabilir. Müslümanların maslahatı Rasul’ün Halife’sinin onlardan seçilmesini gerektirir. Muhacirler, Müslümanların hepsi olmaksızın bir karara varılmasından önce toplantının dağılmasına çalıştılar.”
Ancak Ensar'dan Hubab b. el-Munzir b. Cemûh herkesin Ebu Bekir'in konuşmasından sonra yumuşayıp onun dediklerine katıldıklarını görünce toplantının Ensardan birine Halife olarak bey’at edilmeden dağılması korkusu ile ayağa kalktı ve şöyle konuşmaya başladı:
"Ey Ensar! işinize sahip çıkın. İnsanlar sizin cemaatinizle birliktedir. Hiç kimsenin bu işte size muhalefete gücü yetmeyecek ve hiç kimse görüşünüzden dışarı çıkmayacaktır. Siz izzet ve şeref sahibisiniz, sayıca daha çoksunuz. Üstün savaş tecrübesi ve kuvvet sahibisiniz. İnsanlar ancak sizin yaptığınıza bakarlar. İhtilafa düşmeyin, yoksa bu sizin düşüncenizi ifsad edip işinizi altüst eder. Onlar duyduğumuz şeyi reddettiler. Bizden bir emir onlardan da bir emir olsun.”
Hubab konuşmasını bitirir bitirmez Ömer (r.a.) ayağa kalktı ve şöyle konuştu:
"Ne yazık ki bir kında iki kılıç olmaz. Allah'a yemin ederim ki Araplar, Nebîleri kendi kabilelerinden olduğu halde sizi kendilerine emir edinemezler. Ancak Araplar yönetim işlerinin Peygamberin içlerinden olduğu kabileye verilmesini kabul ederler. Sonuçta Araplardan yönetimi reddedecek olana karşı bizim (muhacirin) açık üstünlüğümüz vardır. Kim çıkıp ta Muhammed'in (s.a.v.) sultası ve emanetinde bizimle çekişmeye girebilir? Biz Peygemberin dostları ve aşiretiyiz. Bunu istemeyen ancak ortaya batıl ipini çıkartan veya günah işlemeye yeltenen yahut da helake düşen olur.” Hubab bu sözleri dinledikten sonra ayağa kalktı ve şöyle dedi:
"Ey Ensar topluluğu! Ellerinize sahip olunuz, bunun ve arkadaşlarının sözlerine kulak vermeyiniz. Yoksa yönetim işinde hakkınıza el koyarlar. Eğer muhacirler isteklerinizi kabul etmezlerse onları bu diyardan çıkarınız. Yönetim işinin başına onlar geçmeden siz geçiniz. Siz, Allah'a yemin ederim ki bu işe (Hilâfet’e) onlardan daha layıksınız. Bu dine boyun eğmeyenler sizin kılıçlarınızla bu dine boyun eğip Müslüman oldular. Ben bu işin yolunu yordamını çok iyi bilirim. Aslanın inine alışkın olduğu gibi bu işlere de alışkınım. Allah'a yemin olsun ki eğer isterseniz bu işleri tekrar eski haline döndürebiliriz."
Ömer bu sözleri duyunca gazaba geldi ve "Öyleyse Allah seni kahretsin" dedi.
Hubab "asıl seni kahretsin" derken kılıcına sarılıp çekti. Ömer eline vurup kılıcı elinden düşürdü ve düşen kılıcı aldı.
Bu nazik anda -ki o ana kadar susmuştu- Ubeyde b. el-Cerrah derhal olaya müdahale etti. O ana kadar susmuş ve sesini çıkarmamıştı. Ayağa kalkıp şöyle konuştu:
"Ey Ensar topluluğu! Siz Allah'ın dinine ilk yardım eden ve onu destekleyendiniz. Sakın onun -dinini- ilk değiştirip bozan siz olmayınız.”
Ensar; Ebu Ubeyde'den bu hikmet dolu sözleri işitince çok etkilendiler. Hazrec'in ileri gelenlerinden Beşir b. Sa'd ayağa kalktı ve şöyle dedi.
"Vallahi biz her ne kadar müşriklerle cihadda fazilet sahibi olsak da bu dine girmekte önceliğimiz olsa da biz böyle yaparak ancak Rabbimizin rızasından, Peygamberimize itaattan, ve kendimiz için çalışıp çabalamaktan başka maksat gütmedik. Tüm bunlarla insanlara üstünlük taslamak ve dünya çıkarı elde etmeyi istemek bize yakışmaz. Şüphesiz ki Allah bize böylelikle nimetini vermiştir. Ancak Muhammed (s.a.v.) Kureyş'tendir ve onun kavmi ona daha yakınır. Allah'a yemin ederim ki Allah bu işte onlarla çekiştiğimi asla görmeyecektir. Allah'tan korkunuz. Bu işte onlara muhalefet etmeyiniz ve anlaşmazlık çıkarmayınız.”
Beşir’in bu konuşması oldukça yatıştırıcı idi ve Hazreç bu konuşma sonucu ikna oldu.
Bu gelişme üzerine Ebu Bekir, aralarında oturmakta olduğu Ömer ve Ebu Ubeyde’nin ellerini tutup havaya kaldırdı ve Ensar’a; "Bu Ömer, bu da Ebu Ubeyde; hangisini isterseniz ona bey’at ediniz” dedi ve onları cemaat halinde kalmaya davet edip parçalanmaya karşı uyardı.
Ömer bu arada kopan gürültüyü ve boş konuşmaları duyunca ihtilaftan korktu ve yüksek sesle: "Ebu Bekir uzat elini ki sana bey’at edeyim" dedi. Ebu Bekir (r.a.) elini uzattı, Ömer ona bey’at etti ve şöyle söyledi: "Allah Rasulü (s.a.v.) senin Müslümanlara namaz kaldırmanı emretmedi mi, ey Ebu Bekir? Sen Allah Rasulü’nün Halife’sisin. Biz sana bey’at ediyoruz. Kalkın, Rasulullah (s.a.v.)'in hepimizden çok sevdiği, hepimizden daha hayırlı olan Halife’ye bey’at edelim.” Sonra Ebu Ubeyde Ebu Bekir’e elini uzatıp ona bey’at etti ve şöyle dedi:
"Sen şüphesiz muhacirlerin en faziletlisisin, Allah Rasulü’nün (s.a.v.) mağaradaki arkadaşısın. Allah Rasulu (s.a.v.)'in namazdaki Halife’si, Müslümanların dinindeki en faziletli insansın. Kim bu hususlarda senden önde gelebilir veya bu işin başına senden önce geçebilir?"
Beşir b. Sa'd da hemen Ebu Bekir’e bey’at etti. Bu olayın ardından Evs'in lideri Useyd b. Hudayr, Beşir b Sa'd'ın yaptığına şaşkın şaşkın bakmakta olan kavmine dönerek şöyle dedi: “Vallahi bir kerecik de olsa Hazreçliler üzerinizde velayet sahibi olursa bilin ki onlar size karşı üstünlüğü hep ellerinde tutarlar da size bundan hiç bir nasip bırakmazlar. Kalkın Ebu Bekir’e bey’at edin.” Evs kabilesinden olanlar kalkıp Ebu Bekir'e bey’at ettiler. Hatta öyle oldu ki Saide oğullarının sakifesi (toplantının yapıldığı avlu) kalabalıktan doldu taştı.
İşte böylece sakife bey’atı, Allah Rasulü (s.a.v.)'in cesedi henüz kefenlenmeden ve defnedilmeden tamamlanmış oldu. Bey’at tamamlandıktan sonra sakifeden dağıldılar. Ertesi gün Ebu Bekir Mescide gelip oturdu. Ömer (r.a.) ayağa kalktı ve Rasulullah (s.a.v.)'in ölmediğini ifade eden sözlerinden dolayı Müslümanlardan özür diledikten sonra şöyle dedi:
"Allah, size Rasulü’nü kendisiyle hidayete erdirdiği Kitabını emanet olarak bıraktı. Eğer o Kitaba sarılırsanız onunla peygamberine hidayet verdiği gibi Allah size de hidayet verecektir. Şüphesiz Allah sizin aranızda en hayırlı olan Rasulullah'ın arkadaşı, mağarada olduklarında ikincinin ikincisi olan kişi etrafında sizin söz birliğinizi gerçekleştirdi. Haydi kalkınız bey’at ediniz."
Mescidde bulunanlar hep birden Ebu Bekir’e bey’at ettiler. Böylece bey’at tamamlandı. Ebu Bekir bey’atın ardından ayağa kalkıp Halife olarak ilk hutbesini irad etti.
"Ey insanlar! Ben en hayırlınız olmadığım halde sizin yönetiminiz bana verildi. Eğer güzel icraatlarda bulunursam bana yardımcı olunuz. Kötü icraatlarda bulunursam beni düzeltiniz. Doğruluk emanet, yalan ise hıyanettir. Sizden zayıf olan, Allah'ın izni ile hakkını alıncaya kadar benim katımda güçlüdür. Sizden güçlü olan kendisinden Allah'ın izni ile ondaki hakkı alıncaya kadar benim yanımda zayıftır. Allah yolunda cihadı terk eden bir toplum üzerine Allah ancak zillet yazar. Hangi toplumda fuhuş yayılırsa Allah onları belalara boğar. Allah ve Rasulü'ne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Allah ve Rasulü'ne karşı gelirsem sizin bana itaat yükümlülüğünüz yoktur. Kalkın namazınızı kılın, Allah size merhamet etsin.” [9]
İşte Ebu Bekir'in Halife seçilişinin sonra da ona bey’at edilme olayının özeti budur. Ensar ve Muhacirin Halife seçimindeki ihtilafı Hilâfet için her iki taraftan adayların gösterilmesinden kaynaklanıyordu. Ebu Ubeyde ve Beşir b. Sa'd'ın konuşmalarından sonra tercih edilen görüş Muhacirden birinin Halife seçilmesi yönündeydi. Bu görüş sahipleri Ebu Bekir üzerinde yoğunlaştı. Orada bulunanlardan Sa'd b. Ubade hariç geri kalan herkes Ebu Bekir'e bey’at ettiler. Bu nedenle sakifede gerçekleşen bey’at in'ikat bey’atı konumunda idi. Ertesi gün mescidde yapılan bey’at ise itaat bey’atı idi.
Ebu Bekir'in Halifeliğe getirilişindeki bu uygulamalarda şu hususlar görülmektedir: Devletin merkezi olan Medine-i Münevvere halkından bir kısmı toplandılar, bazen birbirlerine dil uzatarak da olsa tartıştılar. Hilâfet makamını üstlenmesi için Sa'd, Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde'yi aday gösterdiler. Daha sonra görüşler Ebu Bekir Üzerinde yoğunlaştı ve ona bey’at edildi.