Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Halife Hârun Reşid, Şakîk'i (1 Kullanıcı)

cemil cemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2007
Mesajlar
304
Tepki puanı
0
Puanları
0
alar : Şakîk-i Belhî(r.h.)'nin Hârun Reşid'e Nasihatı
--------------------------------------------------------------------------------

Halife Hârun Reşid, Şakîk'i(r.h.) sarayına davet etti ve;
"Zâhid olan Şakîk-i Belhî sen misin?" dedi. Şakîk;

- Şakîk benim ama zâhid sensin, cevabını verdi. Halife tekrar:
- Bu kadar debdebe ve ihtişam içinde, ben nasıl zâhid olurum? deyince, Şakîk-i Belhi(r.h.): "Cenâb-ı Hakk dünya metaı için "kali" (az) buyurmuştur. Sen aza kanaat etmişsin. Zâhid; aza kanaat eden kimsedir", deyince Halife ağladı ve kendisine nasihat etmesini isteyince o da: Allahü Teâlâ sana Ebû Bekr-i Sıddîk'ın makamını verdi ki, senden, onda olduğu gibi doğruluk istiyor. Sana Ömerü'l Fâruk'un makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi, hak ile bâtılı ayırmanı istiyor. Sana Osman-ı Zinnûreyn'in makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi hayâ ve kerem sâhibi olmanı istiyor. Sana Aliyyü'l-Mürtezâ'nın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi ilim ve adâlet istiyor.

Hârun Reşid; "Biraz daha nasihat et." deyince, Şakîk(r.h.) buyurdu ki: "Allahü Teâlâ'nın cehennemi vardır ve seni de oraya bekçi yaptı. Eline mal, kılıç ve kırbaç verdi. İnsanları bu üç şeyle cehennem'den uzaklaştır. Muhtaç biri gelirse ona mal ver. Allâhü Teâlâ'nın emirlerine aykırı davrananları bu kırbaçla edeblendir, yola getir. Başkalarına haksızlık edenlerin, haksız yere adam öldürenlerin karşısına kılıcınla çık. Eğer bunları yapmazsan cehenneme ilk girecek sen olursun."

Halîfe biraz daha nasihat istedi. Şakîk-i Belhî(r.h.) buyurdu ki: "Sen suyun menbaı gibisin. Senin vâlilerin, kumandanların da bu suyun kolları gibidir. Suyun menbaı saf, temiz, berrak olursa, suyun kolları da berrak olur. Suyun menbaı temiz olup, kollarda hafif bulanıklılık olursa da zararı olmaz. Ama menbaı bulanık olursa, artık suyun kollarının saf ve berrak olmasını ümid etmek mümkün olmaz."

Hârun Reşîd; "Biraz daha anlat" dedi. Şakîk-i(k.s.) buyurdu ki: "Düşün ki çölün ortasında kaldın, susuzluktan ölmek üzeresin. Birisi getirip bir içim su satsa bu suyu kaça alırsın?" O da; "Ne kadar istiyorsa onu verir, suyu satın alırım." dedi. Şakîk(r.h.) buyurdu ki: "Suyun sahibi suya mukâbil senden servetinin yarısını istese, yine râzı olur musun ?". Hârûn Reşîd; "Evet, râzı olurum." dedi. Şakîk(r.h.) buyurdu ki: "Düşün ki servetinin yarısını verip satın aldığın suyu içtin. Bir zaman geçince bu suyu dışarı atmak ihtiyacını duydun, fakat yapamadın. Öyle ki ölecek hâle geldin. Birisi çıkıp dese ki, ben seni bu sıkıntıdan kurtarırım, lâkin buna mukâbil olarak mülkünün öbür yarısını isterim, dese ne yaparsın?" Hârûn Reşîd; "Elbette râzı olurum. Ben o sıkıntıda iken servetimin ne mânâsı var?" dedi. Bunun üzerine Şakîk-i Belhî buyurdu ki:

"O hâlde önce içtiğin sonra idrar yoluyla dışarıya attığın bir içim su kıymetinde bile olmayan şu servetine sakın güvenme.




--------------------------------------------------------------------------------
 

cemil cemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2007
Mesajlar
304
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Kıssalar : Kur'an-ı Kerim'e Hürmet

RE: Kıssalar : Kur'an-ı Kerim'e Hürmet

Kıssalar : Kur'an-ı Kerim'e Hürmet
--------------------------------------------------------------------------------

Hz.Ebû Bekr ile Hz.Ali (r.anhüma) mescidde otururken birisi gelip Rasûl-i Ekrem
'e(s.a.v.) ve Hz.Ebû Bekr'e (r.a.) selâm verdi. Hz.Ali'yi (r.a.) görünce o şahsın benzi sarardı. Hz.Ebû Bekr (r.a.) onun bu hâlini Hz.Ali'den (r.a.) sordu:

Hz.Ali(r.a.), "Onun bana yirmi bin dirhem borcu vardır, onun için üzülmüştür." dedi.

Hz.Ebû Bekr (r.a.) o şahsı çağırdı. "Borcunu neden vermiyorsun?" diye sordu.

"Yâ Sıddîk! Vermeye gücüm yetmiyor, yoksa bir gün bile geciktirmezdim." dedi.

Hz.Ebû Bekr'in (r.a.) Kur'an-ı Kerim'e ta'zimi ve cömertliğinin çokluğundan o şahsa,

"Eğer Fâtiha Sûresi'nin yarısını okuyup sevâbını bana bağışlarsan borcunu öderim" buyurdular.

Borçlu şahıs Fâtiha Sûresi'ni yarısına kadar okudu. Hz.Ebû Bekir (r.a.),

"Tamamını okursan, yirmi bin dirhem daha vereceğim." buyurdular.

O şahıs Fâtiha Sûresi'nin tamamını okudu. Hz. Ebû Bekir (r.a.), kırk bin dirhemi verdiler.
 

cemil cemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2007
Mesajlar
304
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Halife Hârun Reşid, Şakîk'i

amette İlk Sorgu Üç Kişiye
--------------------------------------------------------------------------------

Ebû Hüreyre radıyallahü anh’den anlatılır:

Resûlüllah aleyhisselâm şöyle buyurdu:

Kıyamet gününde üç kişi ilk olarak sorguya çekilir:

Birincisi, cihad esnasında ölen kimsedir ki, Allah’ın huzuruna getirilir ve Allah, kendisine verilmiş olan nimetleri önüne serer. O da, bunlara nail olduğunu itiraf eder.

Bunun üzerine Allah kendisine:

Bu mazhar olduğun nimetler içerisinde ne yaptın? diye sorar.

O da:

Senin yolunda şehîd oluncaya kadar savaştım, cevabını verir.

Allahü Teâlâ:

Yalan söylüyorsun; sen «yiğit» desinler diye savaştın ve sana «yiğit» dediler de, der. Sonra meleklerin kendisini almalarını emreder ve yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılır.

İkincisi, ilim tahsil edip başkasına da öğreten ve Kur’ân okuyan kimsedir ki, bu da Allah’ın huzuruna getirilir ve Allah kendisine verilmiş olan nimetleri bir bir sayar ve önüne serer. O da bunları tasdik eder.

Ve Allah kendisine:

Bu eriştiğin nimetler içerisinde ne yaptın? diye sorar.

O da:

İlim tahsil ettim, ilmi başkasına öğrettim ve senin rızan için Kur’ân okudum, diye karşılık verir.

Allah kendisine:

Yalan söylüyorsun, sen ilmi, «alim» desinler diye öğrendin. Kur’ân’ı da «güzel Kur’ân okuyan kişi» desinler diye okudun. Ve sana böyle dediler de, der. Sonra meleklere kendisini almalarını emreder ve yüz üstü sürüklendirilerek cehenneme atılır.

Üçüncüsü de, Allah’ın kendisine bolluk verdiği, malların her çeşidini ihsan ettiği kimsedir ki, Allah’ın huzuruna getirilir ve Allah kendisine verilen nimetleri karşısına çıkarır. O da bütün bunların kendisine verildiğini kabul eder ve Allah sorar:

Şu nail olduğun nimetlerle ne yaptın? der.

O da:

Verilmesini istediğin ne kadar yer varsa, hep o yerlerde ve o yolda dağıttım, diye cevap verir,

Allahü Teâlâ:

Yalan söylüyorsun. Sen bütün bunları kendine «ne cömerd adam!» dedirtmek için yaptın. Ve sana böyle dediler de, der. Sonra meleklere onu almalarını emreder. Ve yüz üstü sürüklendirilerek cehenneme atılır.

(Müslim, Tirmizî, Nesei)
 

cemil cemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2007
Mesajlar
304
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Halife Hârun Reşid, Şakîk'i

Kıssalar : Mağara Ashâbı
--------------------------------------------------------------------------------

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:

"Sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:

"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü:

"Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"

Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.

İkinci şahıs şöyle dedi:

"Ey Allahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:

"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.

Ey Allahım, eğer bunları senin rızayı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar."

Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.

Üçüncü şahıs dedi ki:

"Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:

"Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:

"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam:

"Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:

"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.

"Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."
------------------
# İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/244-245.
# Buhârî, Enbiya 50, Büyû 98, İcâre 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim, Zikr 100, (2743); Ebu Davud, Büyû' 29, (3387)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt