Helal edersen Allah'ın kendi hazinesinden, fazlından ve rahmetinden alırsın. Onun rahmeti gibi sevap hazineleri de sonsuzdur. Helal edersen, tahmin edemeyeceğin kadar fazlasını alabilirsin.
Bir hocamız anlatıyor:
Vefat ettiğinde yaşı benimkinin iki katı, fakat aklı ve ruhu hâlâ genç ve dipdiri olan bir hacı amcamız vardı. Hayatının önemli bir bölümü çobanlıkla geçmiş. Çok zeki idi ve kendisine dâhi bir çoban denilebilirdi. Dindardı da. Namazına, niyazına dikkat ederdi.
Bu hacı amcanın gençliğinde durumu şimdikinden çok farklıymış. Uzun yıllar pek çok günahın esareti altında yaşamış. Hatta dedem hakkında doğru olmayan şahadette bulunup onun hapiste yatmasına sebep olmuş. Daha sonra dedemle barışıp samimi arkadaş olmuşlardı.
Rahmetli ninem ise bu amcaya hakkını hiç helal etmedi. Kendisine onun iyi bir insan, samimi bir Müslüman olduğunu, dedemle bile barışıp helalleştiklerini söylesem de o, "Deden hapisteyken ağlamaktan benim gözlerim kapandı. Hem bana ötede sevap lazım. Ne kadar hakkım varsa hepsini alacağım." derdi. Şimdi hepsi öldüler. Allah (cc) cümlesine ve cümlemize rahmet eylesin.
O zaman şu gerçeği düşünemediğim için rahmetli nineme şöyle diyememiştim: "Eğer hakkını helal etmezsen orada kendi alacağından, hakkın ne kadarsa onu alırsın. Senin hakkın sınırlıdır. Helal edersen Allah'ın kendi hazinesinden, fazlından ve rahmetinden alırsın. Onun rahmeti gibi sevap hazineleri de sonsuzdur. Helal edersen, tahmin edemeyeceğin kadar fazlasını alabilirsin."
AFFEDEN AFFEDİLİR
Evet, bu dünyada üzerinde kul hakkı bulunmayan insan yok gibidir. Diğer insanlarla yaşamaya devam ettiğimiz sürece bunun olması neredeyse imkânsız gibidir. Bu haklar alacak, verecek, gasp, eziyet, zulüm v.s. gibi maddi haklar da olabilir, hakaret, iftira, gıybet gibi manevi haklar da.
Keza bizim de başkaları üzerinde yine bir takım haklarımız ve alacaklarımız vardır. Kimin kimden ne kadar alacaklı, kime ne kadar borçlu olduğunu bilmemiz zaten söz konusu olamaz. Öyleyse önümüzde bir tek yol kalıyor: Helalleşmek. Bu dünyada helalleşme gerçekleşmezse öteki âlemde insanların birbirilerine haklarını helal etmeleri neredeyse imkânsız gibidir. Zira orada herkes kendi başının derdine düşmüş olacağından kimsenin kimseyi düşünecek hali olmayacak, kendisini kurtarabilme adına en yakınlarından bile hakkı varsa almanın peşine düşecektir.
Eğer işin içinde sırf intikam için azap çektirme düşüncesi olmazsa, hak sahibinin hakkını helal etmesi kendisi için de daha hayırlıdır, haksızlık yapan için de. Bir insan olarak mürüvvetimiz gereği affetmek zaten bir fazilet olmakla beraber, sadece kendimizi düşünüyor olsak bile yine affetmek gerekiyor. Merhamet edene merhamet edilir. Birbirinin kusurunu görmeyenlerin kusurları orada gizlenir, mahcup edilmezler. Bunların aksini yapanlara da, yaptıklarının aynısı yapılır. Affedenler affedilir.
HAKKIMIZI HELAL EDELİM
Bu gün de her birimizin üzerinde, bildiğimiz, bilmediğimiz birçok hak vardır. Kul hakkı konusunda esas olan helalleşmek olmakla beraber, bunların bazılarıyla helalleşmek mümkün değildir. Mesela ölmüştür. Ulaşamamışızdır. Unutmuşuzdur. İmkânımız yoktur. Toplulukların gıybetini etmişizdir v.s. Elbette ki bizim de başkalarında haklarımız, alacaklarımız vardır. Daha burada biz onları helal edelim ki, orada bize ona göre muamele edilsin.
Tabi bu bir hassasiyet ve tercih meselesi. Herkesin bunu kabul etmesini bekleyemeyiz. Örnekte anlatılan nine gibi her şeye rağmen hakkını helal etmek istemeyenler olacaktır. Onları da saygıyla karşılamak gerekir.
Son bir husus, herkese hakkımızı helal ettiğimizin bilinmesi, bazı durumlarda sûistimallere sebep olabilir. Onun için her zaman herkese hakkımızı helal ettiğimizi dilimizle söylememiz gerekmez. Ama içimizden helal edebiliriz. Zaten önemli olan insanların değil Allah'ın bilmesidir. Hem kendimiz, hem bütün Müslüman kardeşlerimiz için, hem insan, hem Müslüman olduğumuz için yapmamız gereken bir tek şey vardır: Affedelim ki affedilelim.
Ali Demirel
Bir hocamız anlatıyor:
Vefat ettiğinde yaşı benimkinin iki katı, fakat aklı ve ruhu hâlâ genç ve dipdiri olan bir hacı amcamız vardı. Hayatının önemli bir bölümü çobanlıkla geçmiş. Çok zeki idi ve kendisine dâhi bir çoban denilebilirdi. Dindardı da. Namazına, niyazına dikkat ederdi.
Bu hacı amcanın gençliğinde durumu şimdikinden çok farklıymış. Uzun yıllar pek çok günahın esareti altında yaşamış. Hatta dedem hakkında doğru olmayan şahadette bulunup onun hapiste yatmasına sebep olmuş. Daha sonra dedemle barışıp samimi arkadaş olmuşlardı.
Rahmetli ninem ise bu amcaya hakkını hiç helal etmedi. Kendisine onun iyi bir insan, samimi bir Müslüman olduğunu, dedemle bile barışıp helalleştiklerini söylesem de o, "Deden hapisteyken ağlamaktan benim gözlerim kapandı. Hem bana ötede sevap lazım. Ne kadar hakkım varsa hepsini alacağım." derdi. Şimdi hepsi öldüler. Allah (cc) cümlesine ve cümlemize rahmet eylesin.
O zaman şu gerçeği düşünemediğim için rahmetli nineme şöyle diyememiştim: "Eğer hakkını helal etmezsen orada kendi alacağından, hakkın ne kadarsa onu alırsın. Senin hakkın sınırlıdır. Helal edersen Allah'ın kendi hazinesinden, fazlından ve rahmetinden alırsın. Onun rahmeti gibi sevap hazineleri de sonsuzdur. Helal edersen, tahmin edemeyeceğin kadar fazlasını alabilirsin."
AFFEDEN AFFEDİLİR
Evet, bu dünyada üzerinde kul hakkı bulunmayan insan yok gibidir. Diğer insanlarla yaşamaya devam ettiğimiz sürece bunun olması neredeyse imkânsız gibidir. Bu haklar alacak, verecek, gasp, eziyet, zulüm v.s. gibi maddi haklar da olabilir, hakaret, iftira, gıybet gibi manevi haklar da.
Keza bizim de başkaları üzerinde yine bir takım haklarımız ve alacaklarımız vardır. Kimin kimden ne kadar alacaklı, kime ne kadar borçlu olduğunu bilmemiz zaten söz konusu olamaz. Öyleyse önümüzde bir tek yol kalıyor: Helalleşmek. Bu dünyada helalleşme gerçekleşmezse öteki âlemde insanların birbirilerine haklarını helal etmeleri neredeyse imkânsız gibidir. Zira orada herkes kendi başının derdine düşmüş olacağından kimsenin kimseyi düşünecek hali olmayacak, kendisini kurtarabilme adına en yakınlarından bile hakkı varsa almanın peşine düşecektir.
Eğer işin içinde sırf intikam için azap çektirme düşüncesi olmazsa, hak sahibinin hakkını helal etmesi kendisi için de daha hayırlıdır, haksızlık yapan için de. Bir insan olarak mürüvvetimiz gereği affetmek zaten bir fazilet olmakla beraber, sadece kendimizi düşünüyor olsak bile yine affetmek gerekiyor. Merhamet edene merhamet edilir. Birbirinin kusurunu görmeyenlerin kusurları orada gizlenir, mahcup edilmezler. Bunların aksini yapanlara da, yaptıklarının aynısı yapılır. Affedenler affedilir.
HAKKIMIZI HELAL EDELİM
Bu gün de her birimizin üzerinde, bildiğimiz, bilmediğimiz birçok hak vardır. Kul hakkı konusunda esas olan helalleşmek olmakla beraber, bunların bazılarıyla helalleşmek mümkün değildir. Mesela ölmüştür. Ulaşamamışızdır. Unutmuşuzdur. İmkânımız yoktur. Toplulukların gıybetini etmişizdir v.s. Elbette ki bizim de başkalarında haklarımız, alacaklarımız vardır. Daha burada biz onları helal edelim ki, orada bize ona göre muamele edilsin.
Tabi bu bir hassasiyet ve tercih meselesi. Herkesin bunu kabul etmesini bekleyemeyiz. Örnekte anlatılan nine gibi her şeye rağmen hakkını helal etmek istemeyenler olacaktır. Onları da saygıyla karşılamak gerekir.
Son bir husus, herkese hakkımızı helal ettiğimizin bilinmesi, bazı durumlarda sûistimallere sebep olabilir. Onun için her zaman herkese hakkımızı helal ettiğimizi dilimizle söylememiz gerekmez. Ama içimizden helal edebiliriz. Zaten önemli olan insanların değil Allah'ın bilmesidir. Hem kendimiz, hem bütün Müslüman kardeşlerimiz için, hem insan, hem Müslüman olduğumuz için yapmamız gereken bir tek şey vardır: Affedelim ki affedilelim.
Ali Demirel