Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

“Hakikatin Hatırı”EK (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
EK:

11 EYLÜL’DEN SONRA:
YA BAŞYÜCELİK YA HİÇLİK!



[h=1]“Giden” Dünya Düzeni, “Gelen” Dünya Düzeni[/h]
Hemen herkes hemfikir ki, 11 Eylül 2001 günü, kartvizitinde “Yeni Dünya Düzeni” yazan Batı hegemonyası, Doğunun en gözükara fedailerinden bir grubun düzenlediği ve emperyalizmin şahdamarının hedeflendiği “sınır ötesi operasyon”la ölümcül bir yara aldı. Şimdi, can çekişen bir ejderha eskisinin, panikle sağa sola savurduğu pençe hamleleri sahnelenmekte!..
Fakat, yine herkes hemfikir ki, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”. Çünkü, “Yeni Dünya Düzeni” yaftası asılarak, Hristiyan-Yahudi Batı sömürgeciliğinin dünyanın diğer milletlerini zorla içine tıktığı ve kendilerine köleliği, zulmü, sefâleti dayattığı “kafes”, onlar ve yardakçıları nazarında “dehşetengiz” üç patlamayla kısmen parçalandı. Ve, bir misâl olarak Saddam Hüseyin’in açtığı da dahil, daha öncesinde açılmış diğer büyük “gedik”lerle birleşerek, emperyalizme siyasî, askerî, iktisadî ve kültürel kölelikten “kaçış” ve “kurtuluş” için, esir ve mazlum milletlere, artık kolayca kapatılamaz bir “yol” açıldı.
Tek kelimeyle, “globalleşme-küreselleşme” diye de takdim edilen, ama karşı tepkilerin mukâvemetiyle gitgide “nizâmat” vermekte daha fazla zorlandığı müşâhede edilen “Yeni Dünya Düzeni”, düzenleme, yani köleleştirip sömürme iktidarını ve buna dayalı refahını neredeyse tamamen yitirme tehlikesiyle, bu sürece keskin ve geri dönülemez bir şekilde girme fenomeniyle yüzyüze geldi. “Amerikan hayat tarzı ve standardı” deyip durdukları şey var ya, işte onu!..
Vasfı “emperyalizm” de olsa, neticede bir “dünya düzeni”ydi bu. İşte şimdi bu “düzen”, temelinden sarsılıp kalbinden hançerlendi. Bir diğer ifâdeyle, “güçler dengesi”ndeki 10 şiddetinde “zelzele”yle, dünya tarihi son derece kritik ve geçmişe hiçbir şekilde benzemeyecek “konsept”lere gebe bir “berzah”a girdi: Ya sürekli çalkalanacak bir düzensizlik, sancıdan kıvrandıracak bir buhran, istikrar bulamayacak bir kaos ve tırmanacak bir şiddet anaforuna kapılış yahut “Yepyeni Bir Dünya Düzeni”nin, bir “Yeni Nizâm-Yeni İnsan” idealinin “güçler dengesi”nde belirleyicilik ve hâkimiyet kazanacağı, dünyanın buna göre şekilleneceği bir “Kurtuluş Yolu”na giriş!.. Ve her iki hâl de, ister düşük ister gürbüz olsun, istikbâlin bu çocuğunu, görüp yaşayacağımız târifsiz dehşet ve şiddet, kan ve sancılar içinde doğuracak!
Kısacası, “eski dünya düzeni” tamir ve iflâh edilemez biçimde bozuldu; ve bizim için asıl önemlisi de şu ki, zaten işlemez ve can verdi verecek bir düşkünlüğe, bir dönüşsüz çöküntüye düçar olmuş, statükosu emperyalizme kulluğa ayarlı “TC düzeni” ise herkesten ve herşeyden fazla bozuldu bugün.
Evet; şimdi hem dünya hem vatan toprağı için kendini empoze eden en âcil, en hayatî mesele, ihtiyaç ve “gündem”, artık yalnızca şudur: “Ya yeni hâl ya izmihlâl!”... İzmihlâl; çökme, ölme, parçalanma... Ve en âcil ve hayatî soru da, yine tüm dünya ve vatanımız için, artık şu: Eskisi, eskiyip gittiğine ve bittiğine göre, “Yeni Dünya Düzeni” ve “Devlet Düzenimiz” hangisi ve nerededir?..
Bu soruya hemen bir cevab aramamak, bu arayışını hemen “dünya çapında” bir çözümü bulmak ve bağlanmakla neticeye kavuşturamamak, “ölüme yatmak” ve arada kalıp “imha hedefi olmak”la bir!.. Olmak yahut olmamak, varolmak yahut yokolmak, nizâm yahut kaos, varlık yahut hiçlik: İşte bütün mesele, tek mesele, ilk mesele!..
Böyle bir “ölüm-kalım sorusu” ve “seçim zorunluluğu”na, dünya çapını kuşatmakla kalmayıp, ötelere, sonsuzluğa uzanan, bağlısına ölümsüzlük sırrını fısıldayan “biricik” cevab, bizim için ve eminiz ki, tarihin bugün kıvrıldığı noktaya nazaran, dünden bugüne bizi izlemiş olanlar için besbelli: İslâma muhatab anlayışı yenileyen ve çağa kendini “rakibsiz” olarak teklif eden Büyük Doğu-İBDA’nın “Yeni Dünya Düzeni” ve “Başyücelik Devleti” ideali!..
Aslında böylesine âşikâr bir hakikati telâffuz etmek, sadece biz İBDA bağlılarına değil, belki daha da çok, şu veya bu sebebten bugüne dek İBDA’yı gereğince takdir edememiş fakat hâdiselerin bugün apaçık haykırdığı noktada bu hakikati nihâyet teslim etmesi gerekenlere düşmeliydi. Farketmez! Tarihin bizi haklı çıkartması, çağırması ve işaret etmesi bir yana, asıl iş şimdi başlıyor herkes ve hepimiz için: Tarihi, ayaklarımızı Anadolu coğrafyasına basıp kendi insanımızı yoğurmakla işe başlayarak ve yepyeni bir devlet, yepyeni bir toplum düzeninde buluşturarak, “Yeni Nizâm-Yeni İnsan” idealinin tarihi hâlinde hemen şimdi “yazmaya” davranmak!.. Ne mutlu bizlere ki, doğan çağ, “bizim” çağımız! “Yeni Dünya Düzeni”nin manivelâsı, “bizim” vatanımız!..
Dostlara “gurur” ve “şükür”, mütereddidlere “ibret”, 11 Eylül’de taptıkları putun enkazı altında kalan ve milletimizin tepesinde “sömürge valisi” edâsıyla kurulup hem Hakka hem halka savaş açarak kan, gözyaşı ve sefâlet dayatan işbirlikçi hainlere “şamar” vesilesi olmak üzere, bugüne değin İBDA’nın söylediklerinin isbatı mâhiyetinde, üç “yorumu kendinde” iktibas arzedelim size. Bundan sonra, bugünden sonra, söz ve iş sırası sizde!.. Tarih yazmak; tarihî rolünü bizzat yaşayarak yazmak sırası!..
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
[h=1]ABD İçin Asıl Tehdid “Dünya Çapında İslâmî Proje” mi?[/h]
11 Eylül 2001’den yaklaşık bir ay kadar önce, CIA Başkanı George Tenet, El-Mecelle dergisinin Ağustos sayısında kendisiyle yapılan mülâkatta, bugün cereyân eden hâdiselerin arkaplanını aydınlatması ve kibirlerinin vardığı hastalık derecesini ele vermesi bir tarafa, çok daha önemli olarak, ABD-İsrail-Avrupa hegemonyasının “Dünya Düzeni” için sanki asıl tehdidin, bu hegemonyayı kökünden bertaraf edebilecek İslâmî bir "Yeni Dünya Düzeni" projesi, insan ve toplum meselelerinin çözümünü “dünya çapında” sistemleştirmiş bir “İdeolocya Örgüsü” olduğunu ağzından kaçırıyor:
“ABD, Ladin’i adım adım takip ediyor. Ladin çok zeki ancak ABD istihbaratını atlatacak güçte askerî bir komutan değil. Onu yönlendiren kim oldukları bilinmeyen askerî komutanlar var. AYRICA LADİN’İN ULUSLARARASI DÜZEYDE İSLAMİ BİR PROJESİ DE YOK. Ancak onun fikir ve eylemlerini destekleyen İslam alimleri var. Bu yüzden onun öldürülmesi veya tutuklanması sorunu çözmez. ABD, bu nedenle Ladin’i destekleyenleri hedef alıyor. Zaten Ladin şahsında bu gruplara baskı yapılıyor. Bu, biz Amerikalıların taktiğidir. Bir tek şahsa savaş açılmış gibi göstererek aslında bu şahsın eylemlerini destekleyenler hedeflenmektedir. Ladin’i ortadan kaldırmak, yakalamak ve yargılamak ABD için çok zor olmazdı.” (1)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
[h=1]Büyük Proje, Büyük Rüya: İşte Büyük Doğu-İBDA![/h]
Hani fikirde bir “usûl” olarak, duyulan ihtiyacı ve arzettiğiniz çözümün isbatını, çok daha açık anlaşılması, farkedilmesi ve takdir edilmesi için, “çözümün sahibi” (şahsımız bakımından “çözümün sahibi”ni bilen) olarak aradan çekilerek bir başkasının aynasına, o aynada biricikliği tecellî eden hakikatinizin yansıtılışına havâle edersiniz ya! Şahsen kifâyetsiz de olsak, bağlısı olmaktan misilsiz şeref duyduğumuz İBDA’nın çehresini işaretleyici ve insanımız için şayet tercihini “varolmak”tan yana yapacaksa yegâne istikbâlin “Başyücelik Devleti”nde bulunduğunu delillendirici bir iktibası, işte bu sâikle sunmak istiyoruz size. Gazeteci-yazar Yusuf Kaplan’ın, Umran Dergisi’nde yayınlanan“Büyük Rüyalar Görmek” başlıklı yazısı:
“Rüya görmeyen, büyük rüyalar göremeyen insanların bu dünyaya, hayata, insana dair bir beklentileri olabilir mi?
Veya şu: Bu dünyaya, hayata ve insana ilişkin dişe dokunur söyleyecek bir şeyleri olan insanların rüya görmeden, büyük rüyalar görmeden yaşayabilmeleri, varolabilmeleri, soluk alıp verebilmeleri mümkün mü?
Elbette ki, hayır!
Rüya göremeyen insanların bu dünyaya dair söyleyebilecekleri hemen hiçbir şey yoktur. Rüya göremeyen insanlar, kaygısız insanlardır. Kaygısız insanların “rüyaları”, geçici hazlar, anlık doyumlar, ayartıcı avuntulardan ibarettir.
Ancak kaygıları olan, meseleleri olan insanlar rüya görebilirler. Kaygılarınız, meseleleriniz ne kadar büyükse, rüyalarınız da o ölçüde büyüktür.
Ufuk ve zihin dünyaları, anlama ve kavrama melekeleri, varoluş ve hareket alanları dar olan insanlar, büyük rüyalar göremezler.
Türkiye, büyük rüyalar görebilen insanlar ülkesi olmadığı için tarifsiz kederler içinde. Türkiye, bu toplumun tarih yapmasını ve tarih yazmasını mümkün kılan o engin ve zengin tarihî tecrübesini, kollektif hafızasının anlam haritalarını, bu toplumun ruhunu oluşturan temel dinamiklerini yok saydığı; bu toplumu hem bu coğrafyaya kapattığı, hareket ve varoluş alanını bu coğrafyayla sınırladığı, hem de bu toplumun dünyayla olan bağlantısını kesip attığı için tarih de tatile çıkmış; içinden çıkılmaz bir hâl alan absürd sorunlarla boğuşma aymazlığına düçar olmuş durumda.
Şu ân Türkiye, tam bir kısır döngü, tastamam bir kapana kıstırılmışlık hâli pür melâli yaşıyor; nefes almakta, şu güzelim havayı solumakta bile zorlanıyor. Ürkütücü, her şeyi allak bullak eden, aptallaştırıcı, ortalığı toz dumana veren bir anaforun ortasında oraya buraya savrulup, o kayadan bu kayaya toslayıp duruyor.
Türkiye’nin büyük sorunlarla, sarsıcı, silkeleyici, ürpertici sorunlarla boğuştuğunu söylemeye gerek bile yok.
Büyük sorunlardan ancak büyük rüyalarla düzlüğe çıkılabilir. Türkiye’nin yaşadığı sorunlar, olmak ya da olmamak; varolmak ya da yokolmak arasında tercih yapmaya zorlayacak kadar kontrolden çıkmış durumda.
Yaşadığımız bu devasa sorunları, günübirlik, palyatif önlemlerle; tabansız, panik psikolojisi ile geliştirilmiş programlarla hâl yoluna koyabilmek elbette ki mümkün değildir.
Türkiye’nin esaslı bir varoluş sorunu var. Türkiye, ne olacağına, neden olacağına henüz kendisini de, başkalarını da tatmin edecek ve teskin edecek cevaplar veremediği için tarifsiz kederler içinde.
Bu milletin elitleri, tarihin hiçbir döneminde, yönünü böylesine şaşırmamış, kendi dinamiklerini dinamitleyecek, kendi varlık nedenini unutacak, yok sayacak ve yok edecek kadar kendisine ve kendi insanına böylesine işkence ve eziyet etmemişti.
Bu milletin talihi ve tarihi bu denli rayından çıkmamıştı.
O hâlde Türkiye’nin bu varoluş sorununu hâl yoluna koymanın yollarını araştırması, bunun için de büyük rüyalar görmeye soyunması ve büyük rüyalar görebilecek gönül, eylem ve zihin erleri yetiştirmesi şart. Aksi takdirde küçük hesaplar peşinde koşturan, o yüzden de Türkiye’nin ruhunu çalmaktan, dinamiklerini ve dinamizmini dinamitlemekten, dar alanda kısa paslaşmalar, hesaplaşmalar yapmaktan başka bir şey beceremeyen sığ, muhteris, aç-gözlü küçük adamlardan ve bunların Türkiye’yi getirip hapsettiği çıkmaz sokaktan çıkabilmesi son derece zordur.” (2)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
[h=1]“Başyücelik Devleti – Yeni Dünya Düzeni”[/h]
Ve şimdi, bundan böyle her sözün başında ve sonunda söylenmesi gerekenden, “Başyücelik Devleti – Yeni Dünya Düzeni”nden, 40 küsur cildlik bir külliyat azametiyle ve efsânevî çilelerle notalara dökülmüş bu şanlı destandan, bu “Kurtuluş Bestesi”nden birkaç pasaj... Dününü, bugününü ve yarınını; estetik, diyalektik ve ahlâkını; insan idealini ve toplum nizâmını; tarih muhasebesini ve medeniyet projesini; tek kelimeyle, “çepeçevre her yönü kuşatıcı ve her yöne uzanıcı” ruh ve fikir sistemini, külliyat genişliğince izi sürülüp derinliklerine nüfûz edilmek ve hayata tatbik edilmek üzere, “takib” borcunun herkese ve hepimize şâmil oluşunun altını çizerek, işte:
“İdeal, eşya ve hadiseler üzerinde kendi nakşını görmek isteyen bir fikrin belirttiği hasret, iştiyak, hayâl ve plândır; ve eğer ideolocya bir beyin ise, ideal de bir kalbdir... Küçük ve miskin fikre dayanan hiçbir arzu, heves, merak ve davranış, ideal olamaz. Bir şeyin ideal olabilmesi için, mutlaka cemiyet plânında ulvî bir oluş ve erişe göz dikmesi lâzımdır... Her ideal bir gayedir; fakat her gaye ideal değildir. Gayeler aşağılara düşebilir, idealler düşemez... Sözkonusu hikmetlerin toplamı hâlinde biz, beyin ve kalb bir arada, İslâm davasının eşya ve hadiselere nakşı işini “nasıl” ve “niçin”i ile sistem bütünlüğünde göstereniz... Dünyada tek örneğiz... Biz: Büyük Doğu-İbda... Bu çerçeve içinde eserimi takdim ederim: Başyücelik Devleti... Ve, Yeni Dünya Düzeni!..
(...)
“Demokrasi ve liberalizmden, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı ve Avrupa Ortak Pazarı’na kadar; fikir ve kuruluşlar plânında içiçe bir yumak olarak şekillendirilen “Yeni Dünya Düzeni”, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın birbirleriyle rekabet ortamı içinde de olsa bizim gibi ülkelere biçtikleri parya statüsünde müşterek, bir hegemonya sistemidir... Elbette “hayır!” diyoruz: Ülkemizden başlayarak teklif ettiğimiz “Yeni Dünya Düzeni”miz ile!..”
(...)
“Batı hâkimiyetini çelici ve “Yeni Dünya Düzeni”ne İslâmı teklif edici, yani bizim “Yeni Dünya Düzenimiz”i belirtici “Başyücelik Devleti” modelimiz, her unsuru yerli yerinde bir ideolocya manzumesi olarak Büyük Doğu-İbda sisteminde mevcuttur... Bu çekirdek, bulunduğu toprakta köklerini perçinledikten sonra, dünyanın her tarafından fışkıracak kökleri ve hava tabakasına yayılacak dallarıyla dünya nizâmı olmaya taliptir... Çepeçevre gösterilen “Anayasa”mız, her coğrafi bölge ve kavim özelliklerine nisbetle, bir iç teşkilâtlanma mevzuu olarak ikinci, üçüncü, beşinci derecede kalan “esası” zedelemez teferruat hâlindeki bütün ayırımları toplayarak, birbirine eklenen halkalar hâlinde pratiğe nakşolunmayı ister!..
(...)
İslâm dünyasının bugün derece derece benimsemesi, benimsetmesi ve kavgasını yapması gereken husus, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nı reddetmek; bizim için de buna ek olarak Avrupa Ortak Pazarı’na girilmesine şiddetle karşı çıkmaktır... Bunun, başkasının “ol!” dediği şeye sadece “olmam!” demekten ibaret aciz bir tavır belirtmemesi için tek tezi de, bizim “Başyücelik Devleti” modelimizdir; yani, Büyük Doğu-İbda anlayışının otoritesini benimsemek ve hâkim kılmak!..” (3)


[h=1]Kaynaklar:[/h][h=1] [/h]1- Milliyet Gazetesi, 14 Eylül 2001
2- Yusuf Kaplan, Umran Dergisi, Eylül 2001, Aktaran: Akit Gazetesi, 12 Eylül 2001
3- SM, Başyücelik Devleti – Yeni Dünya Düzeni, İBDA Yay., İstanbul 1995, s. 8, 9, 222, 223
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt