EK:
11 EYLÜL’DEN SONRA:
YA BAŞYÜCELİK YA HİÇLİK!
[h=1]“Giden” Dünya Düzeni, “Gelen” Dünya Düzeni[/h]
Hemen herkes hemfikir ki, 11 Eylül 2001 günü, kartvizitinde “Yeni Dünya Düzeni” yazan Batı hegemonyası, Doğunun en gözükara fedailerinden bir grubun düzenlediği ve emperyalizmin şahdamarının hedeflendiği “sınır ötesi operasyon”la ölümcül bir yara aldı. Şimdi, can çekişen bir ejderha eskisinin, panikle sağa sola savurduğu pençe hamleleri sahnelenmekte!..
Fakat, yine herkes hemfikir ki, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”. Çünkü, “Yeni Dünya Düzeni” yaftası asılarak, Hristiyan-Yahudi Batı sömürgeciliğinin dünyanın diğer milletlerini zorla içine tıktığı ve kendilerine köleliği, zulmü, sefâleti dayattığı “kafes”, onlar ve yardakçıları nazarında “dehşetengiz” üç patlamayla kısmen parçalandı. Ve, bir misâl olarak Saddam Hüseyin’in açtığı da dahil, daha öncesinde açılmış diğer büyük “gedik”lerle birleşerek, emperyalizme siyasî, askerî, iktisadî ve kültürel kölelikten “kaçış” ve “kurtuluş” için, esir ve mazlum milletlere, artık kolayca kapatılamaz bir “yol” açıldı.
Tek kelimeyle, “globalleşme-küreselleşme” diye de takdim edilen, ama karşı tepkilerin mukâvemetiyle gitgide “nizâmat” vermekte daha fazla zorlandığı müşâhede edilen “Yeni Dünya Düzeni”, düzenleme, yani köleleştirip sömürme iktidarını ve buna dayalı refahını neredeyse tamamen yitirme tehlikesiyle, bu sürece keskin ve geri dönülemez bir şekilde girme fenomeniyle yüzyüze geldi. “Amerikan hayat tarzı ve standardı” deyip durdukları şey var ya, işte onu!..
Vasfı “emperyalizm” de olsa, neticede bir “dünya düzeni”ydi bu. İşte şimdi bu “düzen”, temelinden sarsılıp kalbinden hançerlendi. Bir diğer ifâdeyle, “güçler dengesi”ndeki 10 şiddetinde “zelzele”yle, dünya tarihi son derece kritik ve geçmişe hiçbir şekilde benzemeyecek “konsept”lere gebe bir “berzah”a girdi: Ya sürekli çalkalanacak bir düzensizlik, sancıdan kıvrandıracak bir buhran, istikrar bulamayacak bir kaos ve tırmanacak bir şiddet anaforuna kapılış yahut “Yepyeni Bir Dünya Düzeni”nin, bir “Yeni Nizâm-Yeni İnsan” idealinin “güçler dengesi”nde belirleyicilik ve hâkimiyet kazanacağı, dünyanın buna göre şekilleneceği bir “Kurtuluş Yolu”na giriş!.. Ve her iki hâl de, ister düşük ister gürbüz olsun, istikbâlin bu çocuğunu, görüp yaşayacağımız târifsiz dehşet ve şiddet, kan ve sancılar içinde doğuracak!
Kısacası, “eski dünya düzeni” tamir ve iflâh edilemez biçimde bozuldu; ve bizim için asıl önemlisi de şu ki, zaten işlemez ve can verdi verecek bir düşkünlüğe, bir dönüşsüz çöküntüye düçar olmuş, statükosu emperyalizme kulluğa ayarlı “TC düzeni” ise herkesten ve herşeyden fazla bozuldu bugün.
Evet; şimdi hem dünya hem vatan toprağı için kendini empoze eden en âcil, en hayatî mesele, ihtiyaç ve “gündem”, artık yalnızca şudur: “Ya yeni hâl ya izmihlâl!”... İzmihlâl; çökme, ölme, parçalanma... Ve en âcil ve hayatî soru da, yine tüm dünya ve vatanımız için, artık şu: Eskisi, eskiyip gittiğine ve bittiğine göre, “Yeni Dünya Düzeni” ve “Devlet Düzenimiz” hangisi ve nerededir?..
Bu soruya hemen bir cevab aramamak, bu arayışını hemen “dünya çapında” bir çözümü bulmak ve bağlanmakla neticeye kavuşturamamak, “ölüme yatmak” ve arada kalıp “imha hedefi olmak”la bir!.. Olmak yahut olmamak, varolmak yahut yokolmak, nizâm yahut kaos, varlık yahut hiçlik: İşte bütün mesele, tek mesele, ilk mesele!..
Böyle bir “ölüm-kalım sorusu” ve “seçim zorunluluğu”na, dünya çapını kuşatmakla kalmayıp, ötelere, sonsuzluğa uzanan, bağlısına ölümsüzlük sırrını fısıldayan “biricik” cevab, bizim için ve eminiz ki, tarihin bugün kıvrıldığı noktaya nazaran, dünden bugüne bizi izlemiş olanlar için besbelli: İslâma muhatab anlayışı yenileyen ve çağa kendini “rakibsiz” olarak teklif eden Büyük Doğu-İBDA’nın “Yeni Dünya Düzeni” ve “Başyücelik Devleti” ideali!..
Aslında böylesine âşikâr bir hakikati telâffuz etmek, sadece biz İBDA bağlılarına değil, belki daha da çok, şu veya bu sebebten bugüne dek İBDA’yı gereğince takdir edememiş fakat hâdiselerin bugün apaçık haykırdığı noktada bu hakikati nihâyet teslim etmesi gerekenlere düşmeliydi. Farketmez! Tarihin bizi haklı çıkartması, çağırması ve işaret etmesi bir yana, asıl iş şimdi başlıyor herkes ve hepimiz için: Tarihi, ayaklarımızı Anadolu coğrafyasına basıp kendi insanımızı yoğurmakla işe başlayarak ve yepyeni bir devlet, yepyeni bir toplum düzeninde buluşturarak, “Yeni Nizâm-Yeni İnsan” idealinin tarihi hâlinde hemen şimdi “yazmaya” davranmak!.. Ne mutlu bizlere ki, doğan çağ, “bizim” çağımız! “Yeni Dünya Düzeni”nin manivelâsı, “bizim” vatanımız!..
Dostlara “gurur” ve “şükür”, mütereddidlere “ibret”, 11 Eylül’de taptıkları putun enkazı altında kalan ve milletimizin tepesinde “sömürge valisi” edâsıyla kurulup hem Hakka hem halka savaş açarak kan, gözyaşı ve sefâlet dayatan işbirlikçi hainlere “şamar” vesilesi olmak üzere, bugüne değin İBDA’nın söylediklerinin isbatı mâhiyetinde, üç “yorumu kendinde” iktibas arzedelim size. Bundan sonra, bugünden sonra, söz ve iş sırası sizde!.. Tarih yazmak; tarihî rolünü bizzat yaşayarak yazmak sırası!..
11 EYLÜL’DEN SONRA:
YA BAŞYÜCELİK YA HİÇLİK!
[h=1]“Giden” Dünya Düzeni, “Gelen” Dünya Düzeni[/h]
Hemen herkes hemfikir ki, 11 Eylül 2001 günü, kartvizitinde “Yeni Dünya Düzeni” yazan Batı hegemonyası, Doğunun en gözükara fedailerinden bir grubun düzenlediği ve emperyalizmin şahdamarının hedeflendiği “sınır ötesi operasyon”la ölümcül bir yara aldı. Şimdi, can çekişen bir ejderha eskisinin, panikle sağa sola savurduğu pençe hamleleri sahnelenmekte!..
Fakat, yine herkes hemfikir ki, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”. Çünkü, “Yeni Dünya Düzeni” yaftası asılarak, Hristiyan-Yahudi Batı sömürgeciliğinin dünyanın diğer milletlerini zorla içine tıktığı ve kendilerine köleliği, zulmü, sefâleti dayattığı “kafes”, onlar ve yardakçıları nazarında “dehşetengiz” üç patlamayla kısmen parçalandı. Ve, bir misâl olarak Saddam Hüseyin’in açtığı da dahil, daha öncesinde açılmış diğer büyük “gedik”lerle birleşerek, emperyalizme siyasî, askerî, iktisadî ve kültürel kölelikten “kaçış” ve “kurtuluş” için, esir ve mazlum milletlere, artık kolayca kapatılamaz bir “yol” açıldı.
Tek kelimeyle, “globalleşme-küreselleşme” diye de takdim edilen, ama karşı tepkilerin mukâvemetiyle gitgide “nizâmat” vermekte daha fazla zorlandığı müşâhede edilen “Yeni Dünya Düzeni”, düzenleme, yani köleleştirip sömürme iktidarını ve buna dayalı refahını neredeyse tamamen yitirme tehlikesiyle, bu sürece keskin ve geri dönülemez bir şekilde girme fenomeniyle yüzyüze geldi. “Amerikan hayat tarzı ve standardı” deyip durdukları şey var ya, işte onu!..
Vasfı “emperyalizm” de olsa, neticede bir “dünya düzeni”ydi bu. İşte şimdi bu “düzen”, temelinden sarsılıp kalbinden hançerlendi. Bir diğer ifâdeyle, “güçler dengesi”ndeki 10 şiddetinde “zelzele”yle, dünya tarihi son derece kritik ve geçmişe hiçbir şekilde benzemeyecek “konsept”lere gebe bir “berzah”a girdi: Ya sürekli çalkalanacak bir düzensizlik, sancıdan kıvrandıracak bir buhran, istikrar bulamayacak bir kaos ve tırmanacak bir şiddet anaforuna kapılış yahut “Yepyeni Bir Dünya Düzeni”nin, bir “Yeni Nizâm-Yeni İnsan” idealinin “güçler dengesi”nde belirleyicilik ve hâkimiyet kazanacağı, dünyanın buna göre şekilleneceği bir “Kurtuluş Yolu”na giriş!.. Ve her iki hâl de, ister düşük ister gürbüz olsun, istikbâlin bu çocuğunu, görüp yaşayacağımız târifsiz dehşet ve şiddet, kan ve sancılar içinde doğuracak!
Kısacası, “eski dünya düzeni” tamir ve iflâh edilemez biçimde bozuldu; ve bizim için asıl önemlisi de şu ki, zaten işlemez ve can verdi verecek bir düşkünlüğe, bir dönüşsüz çöküntüye düçar olmuş, statükosu emperyalizme kulluğa ayarlı “TC düzeni” ise herkesten ve herşeyden fazla bozuldu bugün.
Evet; şimdi hem dünya hem vatan toprağı için kendini empoze eden en âcil, en hayatî mesele, ihtiyaç ve “gündem”, artık yalnızca şudur: “Ya yeni hâl ya izmihlâl!”... İzmihlâl; çökme, ölme, parçalanma... Ve en âcil ve hayatî soru da, yine tüm dünya ve vatanımız için, artık şu: Eskisi, eskiyip gittiğine ve bittiğine göre, “Yeni Dünya Düzeni” ve “Devlet Düzenimiz” hangisi ve nerededir?..
Bu soruya hemen bir cevab aramamak, bu arayışını hemen “dünya çapında” bir çözümü bulmak ve bağlanmakla neticeye kavuşturamamak, “ölüme yatmak” ve arada kalıp “imha hedefi olmak”la bir!.. Olmak yahut olmamak, varolmak yahut yokolmak, nizâm yahut kaos, varlık yahut hiçlik: İşte bütün mesele, tek mesele, ilk mesele!..
Böyle bir “ölüm-kalım sorusu” ve “seçim zorunluluğu”na, dünya çapını kuşatmakla kalmayıp, ötelere, sonsuzluğa uzanan, bağlısına ölümsüzlük sırrını fısıldayan “biricik” cevab, bizim için ve eminiz ki, tarihin bugün kıvrıldığı noktaya nazaran, dünden bugüne bizi izlemiş olanlar için besbelli: İslâma muhatab anlayışı yenileyen ve çağa kendini “rakibsiz” olarak teklif eden Büyük Doğu-İBDA’nın “Yeni Dünya Düzeni” ve “Başyücelik Devleti” ideali!..
Aslında böylesine âşikâr bir hakikati telâffuz etmek, sadece biz İBDA bağlılarına değil, belki daha da çok, şu veya bu sebebten bugüne dek İBDA’yı gereğince takdir edememiş fakat hâdiselerin bugün apaçık haykırdığı noktada bu hakikati nihâyet teslim etmesi gerekenlere düşmeliydi. Farketmez! Tarihin bizi haklı çıkartması, çağırması ve işaret etmesi bir yana, asıl iş şimdi başlıyor herkes ve hepimiz için: Tarihi, ayaklarımızı Anadolu coğrafyasına basıp kendi insanımızı yoğurmakla işe başlayarak ve yepyeni bir devlet, yepyeni bir toplum düzeninde buluşturarak, “Yeni Nizâm-Yeni İnsan” idealinin tarihi hâlinde hemen şimdi “yazmaya” davranmak!.. Ne mutlu bizlere ki, doğan çağ, “bizim” çağımız! “Yeni Dünya Düzeni”nin manivelâsı, “bizim” vatanımız!..
Dostlara “gurur” ve “şükür”, mütereddidlere “ibret”, 11 Eylül’de taptıkları putun enkazı altında kalan ve milletimizin tepesinde “sömürge valisi” edâsıyla kurulup hem Hakka hem halka savaş açarak kan, gözyaşı ve sefâlet dayatan işbirlikçi hainlere “şamar” vesilesi olmak üzere, bugüne değin İBDA’nın söylediklerinin isbatı mâhiyetinde, üç “yorumu kendinde” iktibas arzedelim size. Bundan sonra, bugünden sonra, söz ve iş sırası sizde!.. Tarih yazmak; tarihî rolünü bizzat yaşayarak yazmak sırası!..