Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Hakikate Erdirmeyen Doğru"lar Üzerine... (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
"Hakikate Erdirmeyen Doğru"lar Üzerine...


Ali Rıza Yaman



Bir bâtın kahramanına tetkit etmesi için kitap getirilir. Bâtın kahramanı kitabı tetkik eder ve cevabını verir: «Noktasına, virgülüne kadar doğru ama zehir kusuyor.»
Bir kitap noktasına, virgülene kadar doğru olur da nasıl zehir kusar?..
Şöyle:
Doğruların yanlış yerde kullanılıp yanlışa âlet edilmesiyle, parça- bütün münasebetin sağlanamamasıyla, parça doğruların genele teşmil edilmesiyle, en nihayetinde de kaba bir muhakemeyle yersiz, gereksiz, sebepsiz istihsallerde bulunulmasıyla...
Bunları kim yapar?..
Büyük Doğu Mimarı'nın ifadesiyle, "hakikati bayıltıp, ırzına geçen" fikrin fahişeleri...
Kaba saba insiyaklarla hareket etmenin, olur olmaz her mevzua dair "-dır, -tır" demenin, "sır"rı örseleyici hükümler vermenin ve işin daha da kötü tarafı bunu İslâm adına yapıp, yanlışı da İslâm adına idealize etmenin neticesi?..
İğdiş olan idrakler, pörsüyen heyecanlar, kefiyetini ortaya koyamadığı için sadece kan pompalayan ve basit bir et parçası hâline gelen kalpler, hayata dinamik kalple katılamayıp ona tam mânâsıyla intibak edemeyen ve hayata iadesi gereken insan sürüleri...
Peki doğrularla hakikate ermek için hangi vasıfları haiz olmak gerekir?..
Birazcık hak ve hakikat kaygısı ile ciddiyet ve samimiyet, o kadar. Ciddiyet, samimiyeti samimiyet de ciddiyeti doğrurur.
Ciddi ve samimi olan zaten mesele sahibidir, duyguyu fikirleştirmek gibi bir kaygı taşır, hakikate alnının çatından bakar, hakikatin peşinden gidecek kadar er yüreklidir... Ve "ol"durucu ilim ve amel kanatları ile tecrit ufku kazanır. Kazandığı bu tecrit ufku sayesinde sırlarla dolu bir dünyada yaşadığını, sırlarla dolu bu dünyada olur olmaz her mevzuda "-dır, -tır" dememek gerektiğini, parça doğrularla hakikate erilemeyeceğini anlar ve "Bütün Fikrin Gerekliliği" davasının önünde ruha bağlamak suretiyle akıl'ın hakkını verir. Akıl'ı ruha bağladığında görür ki, iman, başlı başına bir bedahet davasıdır...
Bütün tılsım; bağlanmak ve bağlandıktan sonra aramakta, İslâm'ı İslâm gerçekliği içinde idrak etme çilesine talip olmada, irfan makamına ermek gibi bir kaygıyla okumalar yapıp, malûmatfuruşluk yapmamak ve sahibi olunan malûmatları fikre tevcih etmede... Bu olmazsa ne olur?.. İnsanî mânâda hiçbir şey tezahür etmez. Zira malûmatfüruşların literatürdeki karşılığı malûm; kitap yüklü merkepler...
Bunlardan günümüzde var mı?.. Olmaz mı soy soy, boy boy...
Doğruyu yanlışa âlet edenlere bir misâl:
"Hazret"in dilinden düşürmediği söylem: "Kur'an İslâmı". Avamın avamlığından istifade etmek amacıyla sloganı da şu: «Ey Müslümanlar Kur'an okumuyoruz. Ne oluyorsa ondan oluyor. Kaynak'a dönelim
Bu söze muhatap kalan bir Müslüman da yukarıdaki sözlerin sahibine hak veriyor. Çilesi çekilmemiş bir doğrunun başına çöküyor ve e tabi diyor, «Kur'an okumuyoruz, Kur'an okursak bunlar olmaz, kaynak'a, Kur'an'a dönelim.»
Bunda yanlış olan ne var?.. Görünürde hiçbir şey. Ne yani Kur'an okumayalım mı?.. Elbette okuyalım. Eee, problem ne?..

Problem; İslâm'ın zıt kutuplar arası muvazenin üstün nizâmı olup, kıl kadar taviz verildiği takdirde alt- üst olacağını bir türlü tidrak edememede, çilesi çekilmemiş doğruların başına çöküp bütün yanlışları o doğruya tahvil etmede. Yani?..
Ölçü belli: Allah'a Resûlü'nün, Resûle de ashabının bildirdiği yoldan bağlanmak. Bu yolda dört temel esas da şu: Kur'an, Sünnet , icma-ı ümmet, kıyas-ı fukaha...
Bunlar arasında esas- usul münasebeti vardır. Kur'an Sünnet'e göre esasken, Sünnet Kur'an'a göre usuldür. Sünnet icma-ı ümmete göre esasken, icma-ı ümmet Sünnet'e göre usuldür. İcma-ı ümmet kıyas-ı fukahaya göre esasken, kıyas-ı fukaha icma-ı ümmete göre usuldür.
Kur'an esas. Zahirde ve bâtında birçok derecesi olan Kur'an'a yaklaşmanın usulü de sünnet."Kur'an İslâmı" diye yola çıktık, bir adım attık ve sünnet'e geldik.
"Kur'an İslâmı"nı dilinden düşürmeyenlerin yüksek sesle dile getiremediği fakat satır aralarında ifade ettiği bir husus var ki, o da şu: "Sahih hâdis sayısı ellidir..." Bu soysuzca anlayışlarını Sahabe'ye karşı takındıkları lakaydca tavırlarda da görmek mümkün. Bunlar "Batı değerler krizine girdi" der, ama Batı'yı Batı yapan temel değerlerden olan rasyonalite ile sahebeyi "değerlendirip", büyük sahabe sanki babasının oğluymuş gibi onu saygısızca anıp, Hz. Ömer (r.a.)'i kastederek «Ömer burada rasyonel davrandı» demekten de hicap duymazlar. Kaynak esassa, kaynak'a dönmek elzemse, kaynak'a dönmek her şeyi hâlledecekse ve madem sahih hâdis sayısı elli ise hâdislere ne kadar güvenilir?..
Bu soru ile birlikte ne oldu?.. Sünnet iptal. Ardından atılan ikinci adımda icma, üçüncü adımda da kıyas-ı fukaha...
Bu yolun yolcuları "mezhepler üstü diyalog"tan da bahseder. Birçok mesele onlara göre mezhep farklılıklarından kaynaklanır, sanki Hanefîlerle Şâfîler birbirine girmiş gibi "üst platformda" cem' olma gerekliliği ısrarla vurgulanır. "İçtihat isterük"çüler marifetiyle dördüncü adımda; mezhepler de iptal. Beşinci adım; kafa sayısınca Kur'an, kafa sayısınca İslâm. Bunun ardından gelecek altıncı adım; değerler rölativizmi… Yedinci adımda da; "Herkesin Kur'anı, İslâmı kendine göreyse şayet, o zaman niye İslâm?" sorusu... Sekizinci ve nihaî adım; İslâm protestanlaştırılmıştır, geçmiş olsun.
"Kur'an İslâmı" söylemiyle çıktığımız yolun sekizinci adımında İslâm, protestanlaştırıldı, hayatın her alanını kucaklayan zaman ve zemin üstü hak nizâm hadım edildi.
Bunu yapan, bilerek veya bilmeyerek İslâm'ın protestanlaştırılmasına hizmet eden kimler?..
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bunlar soy soy, boy boy... O yüzden vasıflarını vermekle iktifa ediyoruz: Cümlesi "kör satıcı"dır... Ancak ilimle elde edilecek bir cehaletin sahipleridir... İnandığı ile yaşadığı arasında bir paralellik sağlamak gibi bir kaygıları yoktur... "İdeoloji"nin ne olduğuna dair derde kabilinden de olsa keyfiyette bir gram bir şey söyleyecek durumda olmadığı hâlde "(...)birileri İslâm'ı kendine ideoloji edinmiş" şeklindeki "kocaman kocaman" laflar ederlerr... Allah bile kainatı yüzü suyu hürmetine yarattığı sevgilisine hitap nidası olarak "Ey M......." şeklinde hitap etmemişken, bunlar edepsizce Allah Resûlünden zatî ismiyle bahseder ve bir de "Üç M......." diye kitap yazarlar...Kimisi "ol"mayan yüreğinde devlet ilân ederken, kimisi de "çıplak uyarıcı"dır... Irak'ta binlerce kadın tecavüze uğrar, müslüman çocuklara kâfirlerin menileri bardaklardan zorla içirilirken bunlar sadece esef bildirirler, ama Londra'da iki bomba patlayınca şahin kesilir, "erken Müslümanlık" gibi saçma- sapan laflar eder de, "olgun müslümanlık" nasıl olurmuş ve "olgun müslüman" nasıl cihad edermiş bunu bir türlü göstermezler...
Peki yaptıklarını, yaptığı işlerin tezahürlerini ve vasıflarını kısaca ifade ettiğimiz bu müsveddeleri nasıl enseleyeceğiz?..
Eli küfre deyse İslâm doğuran, zehri bile şifaya tahvil eden ve 15. İslâm Asrı'nın üstün diyalektiği olan İBDA'nın "dil"i ve "el"i ile...

Aylık Dergisi Sayı: 18
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
aylikdergi55kapak.jpg
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ciddi ve samimi olan zaten mesele sahibidir, duyguyu fikirleştirmek gibi bir kaygı taşır, hakikate alnının çatından bakar, hakikatin peşinden gidecek kadar er yüreklidir... Ve "ol"durucu ilim ve amel kanatları ile tecrit ufku kazanır. Kazandığı bu tecrit ufku sayesinde sırlarla dolu bir dünyada yaşadığını, sırlarla dolu bu dünyada olur olmaz her mevzuda "-dır, -tır" dememek gerektiğini, parça doğrularla hakikate erilemeyeceğini anlar ve "Bütün Fikrin Gerekliliği" davasının önünde ruha bağlamak suretiyle akıl'ın hakkını verir. Akıl'ı ruha bağladığında görür ki, iman, başlı başına bir bedahet davasıdır...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt