Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

HAFİZE teyzenizden masallar (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
flower022.gif


Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu.
Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı.
Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp 'çiftlik işlerinden anlar mısın?' diye sormadan edemedi çiflik sahibi. 'Sayılır' dedi adam, 'fırtına çıktığında uyuyabilirim'.
Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boşverip çaresiz adamı işe aldı.
Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar:
Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: 'Kalk, kalk!
Fırtına çıktı. Herşeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.' Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: 'Boşverin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.' Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu.
Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: A-aa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: 'Fırtına çıktığında uyuyabilirim'
Sıkıntılara zihnen (bilgi, plan), mânen (dua), maddeten (tedbir) hazırsanız, fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz. Hayatınız boyunca.
Sevgiyle kalın.
(KIZGINLIKLA KARAR ALMAYIN, MUTLULUKTAN UÇTUĞUNUZDA SÖZ VERMEYİN. İKİSİ DE SARHOŞLUK ÂNIDIR, AKIL BAŞTA DEĞİLDİR.)
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
selamün aleyküm HAFİZE kardeşimiz...

'' Sıkıntılara zihnen (bilgi, plan), mânen (dua), maddeten (tedbir) hazırsanız , fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz. ''

Allah razı olsun paylaşımınız için.
Rabbim ders alanlardan ve hayatına uygulayanlardan eylesin.

Allaha emanet olun.
 

hk8506

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2008
Mesajlar
229
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
çok güzel bir paylaşım olmuş
herkesin ders çıkarması lazım
Rabbim razı olsun
selmetle kalın inşallah....
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
selamün aleyküm HAFİZE kardeşimiz...

'' Sıkıntılara zihnen (bilgi, plan), mânen (dua), maddeten (tedbir) hazırsanız , fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz. ''

Allah razı olsun paylaşımınız için.
Rabbim ders alanlardan ve hayatına uygulayanlardan eylesin.

Allaha emanet olun.

aleykümselam saol kardeşim,tedbirini alırsan rahatça uyuyabilirsin dünya da da böyle işte ibadetlerimiz tedbir oluyor, ibadetlerimizi yerine getirirsek rahatça ölebiliriz
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
İltifata Doymaz Küçük Kızlar :)

İltifata Doymaz Küçük Kızlar :)

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.


"Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.


Alaycı bir ses tonuyla:


-Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu


-Hayır çikolata parası lazım!


Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. "Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor" diye düşündü


- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?


- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.


Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.


-Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?


-Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.


-Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?


- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.


-Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.


-O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever


Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.


Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı.


"Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü


-Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?


Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.


- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım.Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.


Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.


-Oturun biraz dertleşelim bari, dedi. Adam çekingen çekingen oturdu yanına.


-Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?


-Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
-Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?


-Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.


-Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.


-Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.


-Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin


-Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.


- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz.Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun.Para mı acaba bizi mutsuz eden?


-Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim.Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.


-Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor.Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?


-Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.


-Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu ?


-Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.


-Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?


-Küçük kızı severek.


-Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?


-Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.


-Nasıl yani ?


-Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar.Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?


-Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar.Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur.


-Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun"demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.


-İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.


-Hiç kavga etmezmisiniz siz?


-Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
İltifata Doymaz Küçük Kızlar :)

İltifata Doymaz Küçük Kızlar :)

-Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.


-Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kızı mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma.Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar.Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar.Çok narindir onlar.Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.


-Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum.Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum


-Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi.Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.


-Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.


-Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi.Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik.Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım.
Adam ayağa kalktı.


-Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.


Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
-Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.


Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
-Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu.


Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküpyıkadı., sonra eşinin önüne koydu.


-Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi. İnci hiç konuşmadı.
-Sorsana "niye" diye..


-Inci kızgın kızgın:


-Niye? Diye sordu.


-Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.


-Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
-Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın.


-Aslında bu her zaman beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"


-Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.


-Özür dilerim seni kırdığım için.
Sonra Bülent yere diz çöktü.


-Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.


Inci kıkır kıkır gülmeye başladı


-Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.


Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü.Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.
__________________
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
iyiki Ağladin Gönül çiçeğim ..............

Tear_by_ilanya.jpg


yine ağlıyorsun.Yüreklerdeki fırtınalara, dondurucu soğuklara rağmen damlarsın yüreklere sımsıcak. Gül kokmayan bir yürek gördün mü, salıverirsin damlalarını hemencecik Hep ağlıyorsun Gönül çiçeğim,Riyasız, hesapsız, gönülden damlıyorsun. Güle ait gönül damlalarında riya olmazmış zaten. Uzaklardaki gülün kokusunu aldın mı buğulanır çiçeklerin. Gülden haber etmeyiversin bir söz, gülü anımsatmayıversin bir koku hemencecik aşka gelir ıslatıverirsin dikenlerini. Döküverirsin iç Kokuverirsin inde ne varsa aşka dairgül yaprağı yaprağa Sevdaysa sevda, hasretse hasret, hüzünse hüzün ne varsa buğulu bulutlarında, yağmur eder sunarsın bahara-İyi ki ağlarsın gönül çiçeğim
Çiçeklerin umut kokar. Kar yağmış, don vurmuş ne gam. Sen çiçeklerini açtın ya. Bembeyaz ışıttın ya gönül baharlarını. Karakışa meydan okudun ya narin yapraklarınla. Ondandır ki bahara yeltenir oldu tüm ağaçlar. Çiçekler umutlanır oldu tomurcuklar içinde. Karlar altında kalmış olan bahar, meydan okur oldu karakışın dondurucu beyazlığına. Baharı bile umutlandırdın ya gönül çiçeğim, gam sana yakışmaz gayrı. Mahzunluk sana yakışmaz, mahcupluk sana yakışmaz. ,Elem ve lezzet bu âlemde iç içe. İkisi de hem cefanın hem de sefanın tohumunu saklar. Elemlere sabır, ihsanlara şükür; ikisi de insanı lütuf beldesine götürür Gam bizim işimiz, hüzün bizim işimiz gayrı
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,Sen beyaz çiçeklerinle açmasaydın, sen beyazlığını damla damla düşmeseydin karakışın hüküm sürdüğü buzdan yüreklere, hangi ağaç meyveyi umut ederek çiçeklerini salardı karakışın bağrına? Hangi çiçek güneşli güzel günleri umut ederek tomurcuğunu terk ederdi? Hangi beyaz kelebek, soğuktan kenetlediği titrek kanatlarını semaya açarak kanatlanırdı
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Çiçeklerini açarken, özünden döktüğün damlaların sahte olduğundan dem vuranlar olduysa da, zamansız ve hesapsın buğulandığını düşünenler olduysa da… Öze hüzün gerek değil. Sen damlamasaydın karlara, karların eriyişinden kim söz edebilirdi? Kardelenler nazlı çiçeklerini açar mıydı beyaz karlara inat? Kim beyazlığın sadece karda değil, çiçeklerde de olabileceğini düşünebilirdi İyi ki ağladın gönül çiçeğim,İyi ki döktün beyaz yapraklarını. Sen de açmasaydın gönül çiçeğim, kara bulutların arkasındaki mavi gökyüzüne olan özlemler yeşermezdi dallarda. Belki hüzün savrulurdu sadece ağaçların kuru dallarında tipiyle karışık. Belki yağmur nedir bilinmezdi. Oysa sen hep gülü savurdun gökyüzüne, hep gülü koklattın rüzgarlara. Kelimelerin özüne hep gülü fısıldadın. Şimdi karakışın bağrında fırtına, boran da olsa hep senin dallarında açtığın beyazlığı savurur etrafa. Sen bilirsin ki bir çiçek ölmeden, meyve dirilmez İyi ki ağladın gönül çiçeğim
Taze genç kızlar, senin sunduğun beyazlıktan esinlenerek, beyaz gelinlikler düşler oldu. Genç delikanlılar beyaz gelinlikli taze çiçekler düşler oldu. Adın baharla birlikte anılır oldu gönül çiçeğim. Rüzgarlarla karlara savrulan her yaprağın, karlara baharı hatırlattı. Çiçeklerin sıcak gözyaşlarıydı zira. Gözyaşları yağmuru, yağmur baharı hatırlattı sonra İyi ki ağlamışsın gönül çiçeğim Şimdi bildim, sürgünlüklerin, hasretliklerin, hüzünlerin neden senin dostun olduğunu. Sen gülü damladın karakışın rüzgarlarına. Gülü saçlarına takıp giden rüzgarlar, gözyaşlarını da taşıdı yedi iklime. Gül senin damlalarının özüydü çünkü. Gül sevginin özüydü. Hasretlikler, hüzünler, ayrılıklar gülün kokusudur çünkü. Sen gül kokuyorsun çünkü
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Şimdi senin çiçeklerinle sevgiliyle serenat eden, sevdalıların vardır
Sonra, takıp rüzgarların terkisine beyaz çiçeklerini, savrulan ve hırpalanan ve dondurucu karlar üzerinde düşüp kalan narin ve fedakar çiçeklerin vardır. Hasretleri, beyaz gözyaşlarında donup kalanların vardır. Gül diye karları avuçlayanların vardır. Biz savrulduk rüzgarlar da, biz donduk senin damlalarınla karlarda. Dedin ya; Çiçekler ölmezse meyveler olmaz. Tomurcuklar da yok olmazsa güller açılmaz. Kar taneleri arasından gül fideleri yeşerdi şimdi Ölürsem başucuma bir gül dikilsin Ölürsem başucuma bir gülle gelinsin
Gönül çiçeğim

Bak yine AĞLIYORSUN.:A
 

abı_hayat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eyl 2008
Mesajlar
5,186
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
41
çok güzel bir öyküydü, içimi ısıttı.:a12::a12:
Emeğinize yüreğinize sağlık...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt