Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hadiselerin Muhasebesi. (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
denizler 1.jpg

Furkan Meclisi Kritiklerihttp://www.furkandergisi.com/index.php/tr/furkan-yazilari/1345-furkan-meclisi-kritikleri


― Hâdiselerin gidişatını nasıl görüyorsunuz?

― Müthiş hızlı gelişiyor olaylar... Her yeni günün muazzam hâdiselere gebe olması sözkonusu. Hâdiselerin takibinde bile zorlanıyor insan, en muazzam çıkışların gündem tutması neredeyse bir haftayı bulmuyor. Eskiden, şimdi olanların yüzde biri olduğunda aylarca konuşulurdu.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
― Hem Doğu, hem de Batı'da ilginç gelişmeler devam ediyor. Gidişat ne hâl alır?
― Gidişatın hâl'ine muttalî olmak pek kolay değil. Son beş senedir olan biteni kronolojik olarak sıralamak bile hâdisenin vahâmetini göstermeye yeter. Bir de bu sıralamanın detaylarına girsek, kimbilir nasıl bir şuur zıplamasına şâhid oluruz. Birçok hâdiseye kıyısından köşesinden temas ederek geçiyoruz. Derinlemesine tahlillere girmeye kimse zaman bulamıyor. Zîra olayların akışı o kadar hızlı ki, yetişmek mümkün değil.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
― “Hâdiselerin ortalama bir değerlendirmesi yapılsa ne çıkar ortaya” diye bir soru sorulsa, şimdilik doğru dürüst cevab veren biri çıkmaz herhâlde. Tabiî olarak herkes kendi vazifesinden, kendi dünya görüşüne nisbet kurarak bir şey söyler ama, ortaya konulanın keyfiyeti nedir ona bakmak lâzım.
―Evet öyle! Ama, gözden kaçırmamamız gereken gerçekler var. Bu gerçekler ışığında bizden başka (Müslümanlardan) keyfiyet ifade eden sıhhatli tahminlere kimse yanaşamaz. Bahis mevzuu gerçekler açık ve net önümüzdedir. Birincisi, sarsılan, sendeleyen, şuurunu yitirmiş bir Batı duruyor karşımızda. Bunlar her gün, kriz ekonomisinin mahkûmları olarak çırpınıyorlar. Bu çırpınışları cümle âleme mâlum oldu. Ve, her geçen gün battıklarını kendileri de ilân ediyorlar... Büyüdük, büyümedik, dolar düştü, euro indi, altın bindi, borsa takla attı, cari açık yan yattı vs... Bütün bunların içinde Batı öylesine kaybolmuş ki, bu konularda başarılı olsa bile (ki mümkün görünmüyor) asıla nisbeti kaybettiği için yine çıkış yolu bulamaz.
―Yani, Batı vasıtasını gayeleştirdi mi diyorsunuz?
―Evet, aynen öyle... Felaket şurada ki, böyle bir yanılgı içinde olduklarına dair en ufak bir uyanış yok. Harala-gürele tepiniyorlar borsa pazarlarında. Bunların zâten hep iki pazarları olmuştur. Biri BORSA PAZARLARI, diğeri de BOĞAZLAMA PAZARLARI... Yâni; sömürerek kazanıp kan içiciliğe yeltenmek. Milyonlarca insanın kanına sadece zevk için girdiler.
― Bir şekilde uyanmaları gerekiyor... Son hâdiseler azda olsa akıllarını başlarına getirmiş midir? Yâni Yunanistan'ın batmak üzere olması, İtalya'nın kurtarılamayacak boyutlarda devasa sıkıntıda olması vs... Bunlar gidişata tesir etmiyor mu? Yâni; artık eskiyi unutmalıyız, ahlâkî olmayan tutumlarımızdan vazgeçmeliyiz, gibi bir his uyanmıyor mu?
― Hayır, uyanmıyor. Öylesine kaşarlanmışlar ki, ABD'nin eski bir maliye bakanı ekonomiyi düzeltmek için savaştan başka çare kalmamıştır diyebiliyor. Sanki batmalarına sebeb insanları öldürmek değilmiş gibi.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
―Fransa'nın İngiltere'nin Libya'da yaptıkları meselâ!..
―Tabi, tabi... Tatlı petrole koşuyorlar. O kadar yüzsüzler ki, komik duruma düştüklerine bile aldırış etmiyorlar. Tayyib Erdoğan'dan önce Libya'ya ulaşabilmek için yaptıklarını gördünüz. Alelacele telefonlaşıp Libya'nın yolunu tuttular. Karşılaştıkları durumdan ders aldılar mı bilmem. Konuşma saatine yirmi dakika kala meydan bomboş, bir kaç Libyalı yetkilinin anonslarıyla meydana kalabalık toplamaya çalışıyorlar, ama Libya halkı teveccüh etmiyor; rezalet...
―Ertesi gün Tayyib Erdoğan müthiş bir kalabalıkla karşılanıyor!
―Tabiî ki. Aradaki farkı göstermiş olarak gidiyor Libya'ya Başbakan. “Libya Libyalılarındır” diyor. Ne karar verirlerse o olacak diyor. Ve, bu davranışındaki samimiyeti pratikte gösteriyor. Diğerleri bu güne kadar ne yaptıysa aynısını tekrarlıyorlar. Sözüm meclisten dışarı; domuz b... yemekten vazgeçer mi?
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
―Sömürgeci mazilerinden kopamıyorlar!
―Batma, perişan olma pahasına vazgeçemiyorlar. Sanki genetik kodlarına işlenmiş bu aşağılık ahlâk. “Batarız da, biteriz de vazgeçmeyiz” diyorlar... Bizdeki CHP ahlâkı.
―Türkiye'nin tutumu karşısında ne yaparlar?.. Rahatsız oldukları belli . Nasıl bir manevra düşünüyorlardır dersiniz?
―11 Eylül ikiz kuleler hâdisesinden sonra herkes aynı şeyi söylüyordu; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, diye... Aslında anlaşılmayan şey şuydu; 11 Eylül'ün olabilmesi için bir şeylerin çok önceden değişmiş olması gerekiyordu. Ve zâten değişmişti de. 11 Eylül denizaltının bacasının görünmesiydi. Denizaltı vardı, faaliyetteydi. İşin erbabı olan düşman da bunu biliyordu zâten... Ama yokmuş gibi davranıyordu. Öyle olmasını arzu ediyordu.
―Bu kadar şişirilmiş ekonomiyle, sanal gelirlerle dünyaya hükmedemeyeceklerini çok önceden anlamışlardı, diyorsunuz!
―Evet. Anlamışlardı. Ama yapacakları bir şeyleri yoktu. 11 Eylül'de büsbütün çaresizliklerini tescilledi. Bugün Euro bölgesinin dağıtılmasından bile bahsediyorlar ki, bu Batı'nın kendi içinde boğazlaşması demek. Hani âşina değiller de diyemeyiz. Kaç kez boğazlaştılar?


 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
―Başbakan'ın BM'deki konuşmasını nasıl karşılamamız gerekiyor?
―Bu bir milâd sayılabilir. 'Bir dakika' çıkışı, Mavi Marmara özrü, şehidlerin ailelerine tazminat, Gazze ablukasının kırılması derken iş buralara geldi... Anlaşılıyor ki, Türk hükümeti duruma fevkalâde hâkim. Birleşmiş Milletler toplantısında başta İsrail olmak üzere birçok ülkenin suratına böylesine şiddetli tokatlar atabilen bir Türkiye sözkonusu. Rumların Akdeniz'de petrol aramasına sert tepkiler, Somali'yi aç bîilaç bırakan eski sömürgeye fırçalar, İsrail'i tarihlerinde hiç olmadık şekilde azarlamalar vs...
Başbakan BM kürsüsüne öylesine hâkimdi ki, sanki düne kadar BM'nin her kararına çarnâçar boyun eğen biz değilmişiz gibi... Başta da söyledim, hâdiseler o kadar hızlı gelişiyor ki, 2012'nin sonunda dünya hiç kimsenin tahmin edemediği, tanıyamadığı bir hâl alırsa şaşırmam.

―Bir bakıma, bu güne kadar olanlar, olacakların işareti diyebiliriz!
―Evet ama, olanları hangi zâviyeden nasıl detaylandırdığınız önemli. Hâlâ; yok canım bu Batı batmaz. Toparlanırlar. Bize yedirecek hâlleri yok ya, diyenlere şâhid oluyoruz... Aslında Batı'nın batıp batmamasından bahsetmek bile abes. Görünen köy hesabı, Titanik’in buz dağlarına çarpıp su almaya başladığı andan îtibaren işinin bittiği anlaşılmıştı. İçinde hâlâ tepinenler, hayatın tadını çıkarmaya çalışanlar varmış, ne farkeder?
―Başbakan'ın çıkışlarından da bu mânâyı mı anlamalıyız? Yâni, derinlemesine hâdisenin kritiğini yapıp yollarına öyle devam ediyorlar diyebilir miyiz?

―Evet, diyebiliriz. BM'de öyle keyfine fırça atamazsın. Yedirmezler. Ama görüyoruz ki, Başbakan mağrur ifadelerle karşısındakileri fareye çevirdi. Bunlar olacak şeyler değil. Zannettiğimizden çok şey değişmiş. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Almanya ziyaretine bakın, Roj Tv gün boyu yayın yapıp PKK'lıları konuşma salonunun önünde protestoya çağırıyor. Gelenlerin sayısı 30'u 40'ı geçmeyince bomba ihbarı yapıyorlar. Alman makamları; ahmaklıklarından mıdır, hâinliklerinden midir bilinmez, Cumhurbaşkanı'na toplantıyı erteleyin teklifi getiriyorlar. Gül, hayır diyor ve toplantıda Almanlara verip veriştiriyor. Türkiye'ye döndüğünde unutamayacakları şeyler söyledim diyor... Yani, bu kadar açıktan. Hem fırçalıyor, hem de bunu kendi ülkesinde bir daha tekrarlıyor... Anlıyoruz ki, bir yerler fena hâlde göçmüş.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
―Aslında olan bitene bakınca çok da kâhin olmak gerekmediği ortada değil mi?
―Öyle ama, insanlık sarhoş. Birden çok farklı hâdiselerle karşılaşınca düşünemiyor. Batı'nın elinde eski psikoloji üzerinden yürüttüğü propagandadan başka bir şey kalmadığını herkes anladığında mesele bitmiş demektir. Eski psikoloji hâlâ birilerinin yakasını bırakmış değil.
―Akdeniz'de İsrail'in kurduğu oyun üzerinden Türkiye'nin durdurulması tehlikesine dikkat çekenler var; ne olur dersiniz?
―İsrail son kozlarını oynuyor. ABD ve AB'yi bir bakıma mahkûm ederek bir oyun kurabilir miyim, derdinde. Bugünkü hâliyle ABD Türkiye'ye karşı ne kadar tavır alır bilinmez. AB can haliyle bir şeylere kalkışır mı; şübheli... Yâni, ortada bir "himmete muhtaç dede" pozisyonu var. Başbakan'ın BM'deki çıkışı üzerinden düşünürsek bunların üçlü bir hamleye niyetlenmeleri mümkün görünmüyor.
Böyle bir şeye, hele de Mısır devriminden sonra eli güçlenen Türkiye'ye karşı yeltenmeleri hiç de lehlerine olmaz. Zâten bu şartlarda Türkiye'yi terbiye etmeye kalkmaları çok aptalca bir hamle olur.
Bir de, İsrail'in artık sürdürmesi mümkün görünmeyen politikaları sözkonusu... Bu hâliyle İsrail'in yük olduğu herkes tarafından anlaşılmaya başlandı. İsrail eski etkinliğini kaybetti. Başbakanın bu kadar sıkıştırmasına rağmen özür dilemedikleri hâlde bir şey de yapamadıklarını görüyoruz.

―Ama, Akdeniz'de ciddi bir etkinlik içindeler sanki. Rumları, Yunanlıları bir şekilde âlet ettiklerini varsayarsak!..
―Bunlar son çırpınışlar, son kozlar... Bir metre karede kırk oyun çeviren İsrail yok artık... Akdeniz'de de hâkim pozisyon alamazlar. En fazla Türk donanmasını durdurmak için altıncı filo devreye girer ki, bu da İsrail'in dayak yememesi içindir. İsrail de bunun farkında, ABD'de, AB'de... Bütün bunların temelinde yatan şey krizin global mânâda abondene etmesi demektir. Bu şaşkınlık her hamlelerini boşa çıkarıyor.
―İsrail'in PKK üzerinden yaptığı hamleleri nasıl değerlendirmeliyiz?
―Bu çok tuhaf bir sonuç doğurdu. İsrail'in PKK'nın içinden birileriyle iş yaptığı sır değildi. Fakat, İsrail Dışişleri Bakanı Liberman'a atfen İsrail basınında çıkan haberler, PKK'yı fevkalâde zora soktu. Liberman, Ermeni meselesi ve PKK üzerinden Türkiye'yi sıkıştıracaklarını söylüyordu.
―Sonradan yalanladılar!
―Farketmez. Hâdisenin psikolojisinden bahsediyoruz. Yalanlasalar da böyle bir birliktelik zâten biliniyordu. İran'la da anlaşan Türkiye bu fırsatı iyi değerlendiriyor. Ankara'da patlayan bomba, Siirt'deki PKK saldırısı ve buna benzer eylemler devam edebilir. Fakat, bunun sebebinin Türkiye jetlerinin kandili sıkı ablukaya alıp büyük zayiat verdirmesiyle alâkalı... Bunlar çok açık edilmiyor. Psikolojik savaş gereği de, PKK'nın yaptığı eylemler İsrail destekli PKK eylemleri olarak algılanmaya başladı. Bu sebeble PKK geri sarmaya başladı diyebiliriz. Yâni çok büyük yanlışa düştüler.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
―Türkiye'nin bunca cepheye karşı tavır alması doğru mudur? Yahut şöyle sorayım; bu cepheleri bir bir ele alarak ilerleseydi daha doğru olmaz mıydı?
―Burada dikkat edilmesi gereken bir şey var. Bu cepheler hakîkatte tek cephedirler... Dolayısıyla zaafları parçalara inhisar etmiyor, topyekûn zaaf belirtiyorlar. Her birini ayrı ayrı da ele alsanız, onların toplu refleksine mâruz kalmaktan kurtulamazsınız. Bazı manevralar işe yarayabilir belki ama Küfür Tek Millettir hakikatinden yola çıkarsak mesele daha iyi anlaşılır...
Zaafların parçalara inhisar etmemesinin sebebi hepsinin tek sistem üzerinde ilerlemesindendir. Bizde, halkı müslüman bir ülke olarak aynı sistem üzerinde yürüyorduk. Ama, köklerimiz itibariyle onlardan ayrıyız ve bizi zoraki olarak sistemlerine dahil ettiler. Milletin köklerine olan sadakati gevşetilmiş olsa da büsbütün koparılamadı. Şimdi o köklerin canlandığına şahid oluyoruz. Karşı tarafın da topyekûn çöküşü söz konusu. Bu sebeple, tabîi olarak bir bütünle karşı karşıyayız ve onun göçmesi için her türlü riski göze alabilmeliyiz.

―Başbakanın BM konuşmasını bu minvâlde algılamak mümkün mü?
―Mümkün. Normalde bu yapılamayacak bir şeydi. BM'yi onlar kendi çiftlikleri olarak kurmuşlar ve öyle kullanmışlardır. Şimdi ise çiftliklerinde yaramaz çocuklar gibi azarlandılar. Batı'nın kibri bunu kaldırmaz ama yapacakları bir şey yok. Kaldı ki, suçüstü yakalandılar. Yani, anlayacağınız buradan öteye köy yok.
―Bundan böyle dünya nasıl şekillenir?
―Başta; bu gerçekler ışığında bizden başka (Müslümanlardan) keyfiyet ifade eden sıhhatli tahminlere kimse yanaşamaz, deyip birinci şıkkı buraya kadar anlattık.
İkincisine gelince.
İnancımız açısından baktığımızda görüyoruz ki, yaşanan hâdiseler âhir zaman hakîkatleriyle alâkalıdır... Tahrif edilmiş İncil ve Tevrat üzerinden sıhhatli inanç mümkün değil, ama 1400 senedir insanlığa meydan okuyan, değişmesi, değiştirilmesi çok arzu edildiği hâlde bir harfine bile dokunulamayan Kur'an'ı Kerim söz konusu ve O'nu en sıhhatli biçimde açıklayan Hadis-i Şerifler...
Tabiî olarak bundan çıkan mânâ şu; mâdem alt-üst olmuş vaziyette ve bu alt-üst olmaya sebeb olanlar içinde muharref dinlerde olan her türden ideolojilerdir, öyleyse bundan böyle dünyaya şekil verecek olan da bunların dışında bir inanç sistemidir ki, İslâm’dır. 1940'larda İSTİKBÂL İSLÂMINDIR diyen İngiliz Tarihçi'nin tahmini gerçekleşmek üzeredir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
―Yani, İslâm'ın hâkimiyeti mukadder olmuştur!
―Evet. Her şeyi denediler; olmadı. İngiliz tarihçi; bir tek denenmemiş İslâm kaldı, diyordu. Ve Batı'yı şöyle uyarıyordu; ırkçılığı ve içkiyi yok etmesi için İslâm'ı davet etmek zorunda kalacağız.
―O zamandan farketmiş!
―Ferasetle bakan insanın, fıtratı zedeleyen Batı medeniyetinin nelere mâl olacağını görmesi zor değil.
―Peki, bir yandan da Arab baharıyla İslâm âleminde demokrasi rüzgârları esiyor, bunu nasıl değerlendirmeliyiz?
―Üstad Necib Fazıl'ın ifadesiyle değerlendirebiliriz, diyor ki; "Siz hakîki demokrasiyi getirin, gerisi kolay..."
Başka bir ifadesi de şöyle; "yarım ihtilâl yeter..." Şu an dünyada olup bitenleri doğru tahlil edenler hâdiselerin seyrinin de hangi istikamette olduğunu anlarlar... Zaman zaman vukuu bulan parazitlere bakıp da sıhhatli yayına hiç geçilemeyecek zannedenler aldanıyorlar... Gidenin kim, gelenin ne olduğu açık.

Tabiî bir de, zaman ve mekân hususiyetlerine binâen yapılan davranışlar, söylenen sözler var. Bunlar da kimseyi aldatmasın. Maslahat bazen bilinçli, bazen de bilinçsiz tatbik edilebilir. Bu bakımdan, zamanın ruhunu okuyarak bakmak lâzım hâdiselere. Meselâ bazen şu da olabilir, ilâhi hikmet; Allah dinine bir münâfık eliyle de yardım eder... Anlayana bu çok şey ifade eder.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
―Şu an yapılanların münafıkça olduğu söylenebilir mi?
―Hayır. İslâm âleminde muazzam bir hareket söz konusu. Bu hareketlenme küfrü ürkütmüş durumda. Münafıkça tavırlar bu hareketlenmeden önce sözkonusuydu. O duvarlar yıkıldı, yıkılmaya devam ediyor... İçeriden bahsedersek, meselâ Doğu Perinçek çizgisi. Antiemperyalistlikleri münafıkça. Ve, cazgırlıklarının şiddetinde rağmen tesirleri sıfır. Daha önce de konuşmuştuk, Başbakan “Bir Dakika” çıkışıyla hem kendini, hem de Türkiye Cumhuriyetini bağlamıştı. İlerleyen süreçte samimiyetleri tescillendi. Bu saatten sonra kör muhalefetin hiç bir anlamı yok. İdeolojik bilincin yol almasına vesîle zeminler açılırken, insanın kendini döver gibi hareket etmesi akıllıca değil. İlla da düşmanlık olsun kabilinden muhalefet müzmin münafık tavrıdır.
―Şartlar iyi kollanmalı, iyi değerlendirmeli, diyorsunuz?
―Tabiî ki. 'Peygamber tavrının gerektirdiği siyaset' taklidi üzerinden ilerlemeliyiz. Kâinatın Efendisi; "Mü'min'in ferasetinden korkun O Allah'ın nuruyla bakar" buyurmuş. Mü'min feraseti Allah'ın mü'min kalbe attığı nurdur. O nurla bakabilmek. Bâtın nisbeti derinliği ister ki, en mahrum olduğumuz şey. Bu mahrumiyetten kurtuldukça hâdiselerin seyrinde daha fazla tasarruf sahibi oluyoruz.
―Bâtın nisbeti derinliği yoksa başarı nasıl gelir?
―Uzun mesele... Kısa bir misâlle işaret edip bitirelim. Bitlis'in zâhiri âlimlerinden aşırı tarikat münkiri biri, Sıbgatullahi Arvasî Hazretleri’ni imtihan etmek ve onunla tartışmak için geleceğini bildirmiş. Bu haber halk arasında yayılıyor tabiî. Arvasî Hazretleri’nin meclisinde bu mevzuu açıldığında şöyle buyuruyor: "Bu tartışma da neyin nesi oluyor? O adam Nakşibendilerin kerametlerinin ve tartışmalara karşı koymalarının da diğer işleri gibi gizli olduğunu bilmiyor mu?"
Bu anlaşılırsa halkta yaygın mânâda Bâtın derinliği olmamasına rağmen bunca işin nasıl gerçekleştiği de anlaşılır... Tabiî İNÂDİ OLMAYANA.
Zaman tamamdır.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt