HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
HADİS VE SÜNNETİN MÂNALARI
Hadis; Arap dilinde; yeni şey, sonradan olan, bir şeyin baş tarafı, haber ve söz gibi mânalara gelmektedir. (Ali Osman Koçkuzu (Hadis ilimleri ve hadis tarihi s. 13 )
Bu kelimelerden müştak bazı fiiller, haber vermek, tebliğ ve nakletmek gibi mânalarda kullanılır. (2-Talat Koçyiğit (Hadis Tarihi s. 9)
Nitekim Kur’anı Kerimdeki bu mânada kullanılan bir ayette:
“Rabbinin nimetlerini de tahdis et (haber ver)” (Duhâ 11)
Istılahî mânada ise hadis, umumiyetle Peygamberin sözlerine denir. (Şerhul Menar fi Usulü İbn Melek s. 205, Nurul Envar min Keşfil Menar c.2 s.2, ) Hadise verilen bu mâna, muhtemelen onun lügat mânasına da-yanılmış olmasıdır. (Şerhul Menar s.205, Nurul Envar c.2 s.2, Ali Tokarı (Delil Olma Yönünden Sünnet, s.1) Kelimenin işaret ettiği mâna söz konusu olduğu zaman, İslam alimleri arasında bazı farklılıklar olmuştur. Buna göre muhaddisler hadisi; Resulullah (as)’a nispet edilen her türlü söz, fiil, takrir ve haller” şeklinde tarif ederlerken, fakihler; “Resulullah (as)’a nispet edilen söz, fiil ve takrirlerdir” derler. (Abdullah Aydınlı (Hadis Istılahları Sözlüğü s.63) Bununla beraber hadisi Resulullah (as)’a, ashabına ve tabiine nispet edilen söz, fiil ve takrirler şeklinde tarif edenler de olmuştur. (age. s. 63, Koçyiğit (Hadis Tarihi s.10), Tecridi Sarih c. 1 s. 7) Son tarife göre hadis, haber kelimesinin müteradifi iken ( Tecridi Sarih c. 1 s. 7, Muhammed el-Hatip el-Accac (ez-Sünnetü Kablet Tedvin s.20), hadisçilerin tarifi de sünnet ile müteradiftir. (Koçyiğit age. s.10) Buna göre haber hadisten daha şümullüdür. Diğer bazıları ise, haberle hadis arasında umum, husus, mutlak bulunduğunu söyleyerek her bir hadisin haber olduğunu, fakat her bir haberin hadis olamayacağını beyan etmişlerdir. (age. s.10, Tecridi Sarih c. 1 s. 7) Haberle aynı mânada kullanılan eser; Resulullah (as), sahabe ve tabiinin söz, fiil ve takrirleri olarak tarif edilmiştir. (Aydınlı age. s. 54)
Kur’an-ı Kerim’e kadim ve bunun zıddı olarak da Peygamber (as) Efendimizin sözlerine hadis denilmiştir. (Koçkuzu age. s.14) Bu mânada Ebu Bekir (ra), vefatından sonra Nebi (as) için şöyle bir mersiyede bulunmaktadır:
“Biz, senin bizi terk ettiğinden beri vahyi kaybettik (artık kesildi)
Ve Allah’tan gelen kelam artık bize veda etti
Bize bıraktığın o kadim hariç
Ki onu çok şerefli sayfalar taşımaktadır.” (İbn Arabi (Ahkamul Kur’an c.4 s1739)
Ebu Bekir, bu mersiyesinde Kur’an'ı, kadim olarak vasıflandırmaktadır.
Kur’anı Kerim’de hadis, çeşitli mânalarda kullanılmaktadır:
“Bu söze inanmayanların arkasından üzülerek, neredeyse kendini mahvedeceksin.” (Kehf 6), ayetinde “söz” olarak kullanılan hadis kelimesi;
“Resulüm, Musa’nın haberi sana ulaştı mı?” (Taha 9 Nesefi, bu ayetteki “hadis” kelimesini “haber” anlamında tefsir etmiştir. Bkz. Medarikut Tenzil ve Hakaikut Tevil c.3 s.49, Haber mânaına gelen diğer ayetler için bkz. Naziat 15, Zariyat 24, Buruç 17, Gaşiye 1) ayetinde de “haber” mânasında kullanılmıştır.
Yukarıda yapılan tarifler sadece nüans farklarıyla birbirinden farklıdır. Bu yüzden hadis kelimesinin mânasında İslam alimleri (nüans farklarını saymazsak) ittifak etmişlerdir diyebiliriz. (Tekrarı age. s.10) O halde hadis denildiği zaman aklımıza; Peygamberden nakledilen bir söz, yahut bir fiili yahut ta bir takriri aklımıza gelmelidir. (Koçyiğit age. s.10)
Sünnet; Arapça “Senne” kökünden gelen sünnet kelimesinin, gerek İslam öncesi, gerek İslam sonrası dönemde bu kökün çeşitli türevlerinin yüze yakın kullanılış şekli bulunmaktadır. “Bir şeyi sivriltmek, parlatmak, aşırı yemek, otlatmak, yüz, suret, dövmek, gidişat, adet, tabiat, yöntem, işlek ve bu sebeple çiğnenmiş, belirginleşmiş yol, düz dosdoğru yol” bu kullanımlardan bazılarıdır. (M. Hayri Kırbaşoğlu (İslam Düşüncesinde Sünnet s.60)
Bununla beraber lügatte en çok kullanılan mânaları; “adet, yol, gidişat”tır. (Abdulgani Abdülhalık (Hucciyyetü Sünne s.45), Accac s.14) Sünnet, güzel adet ve yol mânasına gelebileceği gibi, kötü adet ve yol mânasına da gelebilir. (Abdulgani age. s.45, Accac age. s.14) Arap lügatında sünnet, İslam öncesinde mutlak anlamda, adet edinilmiş yola denirdi. “Güzel gidişat” veya “kötü gidişat” şeklinde iki türlü kullanılırdı. Nitekim Muhammed (sav) de bu kelimeyi aynı şekilde kullanmıştır. (Rauf Çelebi (es Sünnetül İslamiyyetü Beyne İsbatil Fahimi ve Refdil Cahilin s.29)
Peygamber Efendimizin şu iki hadisi bu mânalar için çok güzel örnektir: “Kim ki İslam’da güzel bir çığır açarsa ona, hem onun hem de kendisinden sonraki amel edenlerin sevabı kadar ecir vardır. Amel edenlerin ecirlerinden de bir eksilme olmaz. Ve kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa, hem kendisinin hem de kendisinden sonra amel edenlerin günahı kadar günah vardır. Amel edenlerin günahından da bir eksilme olmaz.” (Müslim (terc) c.2 s.705, benzer rivayetler için bkz. Müslim (İlim 5), Nesei (zekat 5), Ibn Hanbel (Müsned 1/783,430,433) “Sizden öncekileri karış karış ve kulaç kulaç takip edeceksiniz, onlar bir kertenkele deliğine girseler bile siz onları takip edeceksiniz.” Onlar Yahudi ve Hıristiyanlar mı ? dedik, Allah’ın Resulü; “Ya kimdir!” dedi. (Buhari ve Müslim, Ebu Said el-Hudriden rivayet etmişlerdir.)
Sünnet Arapça deyimlerde şöyle kullanılmıştır: “Sennül ibili” (deveyi güzel gütmek), “Sennül maiyau” (akmaya devam etmek) gibi. (Rauf age. s.30)
Sünnetin ıstılah mânası çeşitli ilim dallarına göre farklılık arzetmektedir.
1- Hadisçilerin tarifi: Şer-i bir hüküm ifade etsin veya etmesin Peygamber (sav)’den nakledilen söz, fiil ve takrirlerdir. Yaratılış ve ahlak özelliklerini de içeren bu tarif, bi-setin öncesine ait haberleri de içine alır. (Accac age. s.16, Tecridi sarih c.1 s.8, Nurul Envar c.2 s.2, Şerhul Menar s.205, Muhammed Ebe Zehra (Usulü Fıkıh) s.105, Aydınlı age. s.140) Sünnet bu mânasıyla hadise müteradiftir. (Accac age. s.16, Tecrid c.1 s.8)
2- Fıkıh usulcülerinin tanımı; Peygamber (as)’dan Kur’an dışında rivayet edilen ve şer-i bir hüküm ifade eden her söz, fiil ve takrirlere sünnet denir. (Accac age. s.16, Aydınlı age. s.140)
3- Fıkıh alimlerinin tanımı: Farz ve vacip olmamak kaydıyla Peygamber (as)’dan nakledilen sünnetlerdir. (Accac age. s.18,)
İşte buradan da anlaşılıyor ki usulü fıkıh alimlerinin sünnet tariflerinin arasındaki fark;
1- Usulü fıkıh alimlerine göre sünnet şer-i bir hükmün delilidir.
2- Fıkıh alimlerine göre ise sünnet bizzat hükmün kendisidir. (Rauf age. s.32)
Sünnet fıkıhçılara göre bazen, bidat karşılığı kullanılır. (Accac 38, Şatıbî el-Muvafakat s.1-4, Kırbaşoğlu bu tarifin kelamcılara ait olduğunu söyler. Age. s.62) Bidat ile kastedilen, itikat ve ibadetlerde sonradan ihdas edilen şeydir. “Falan kişi sünnet üzeredir” veya “falan kişi bidat üzeredir” (Müslim) şeklinde kullanımları olmuştur. Efendimiz (as), dinde bidatin merdud olduğunu beyan etmiştir: “Kim bizim bu dinimizden olmayan şeyi ihdas ederse o ret olunur.” (Müslim)
Sünneti sahabenin söz ve fiillerine de teşmil edenler olmuştur. (Nurul Envar c.2 s.2, Şerhul Menar s.205, Şatıbî c.4 s.2) Aslında sünnet denince ıstılah olarak; Peygamber Efendimizden menkul haberler aklımıza geliyorsa da, bu ıstılah mânasından uzak, lügat mânasında sahabenin söz ve fiillerine de sünnet diyenler, Resulullahın şu sözünü nazarı itibara almışlardır: “Size benim ve raşid halifelerimin sünnetine sarılmak düşer.” (Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmişlerdir.) Görüldüğü gibi Resulullah (sav) kendi söz, fiil ve takrirlerine sünnet derken, sahabelerinkine de sünnet ismini vermektedir. Bütün bu tariflere dikkat edecek olursak İslam alimlerince hadis ve sünnet aşağı-yukarı aynı mânada kullanılmaktadır.
Şurasını da hatırdan uzak tutmamak gerekir ki hadisin, sünnetin müteradifi olarak kazanmış olduğu bu mânanın tarihi, Peygamberin hayatta bulunduğu devreye kadar iner. Mesela; meşhur sahabe Ebu Hureyye tarafından sorulan bir soruya Peygamberin vermiş olduğu cevapta geçen hadis kelimesi bunun en açık delilini teşkil eder. Ebu Hureyye bu sualinde şöyle demiştir: “Kıyamet günü senin şefâatine nail olacak en mesut kimdir ya Resulullah?” Peygamber, Ebu Hureyye’nin bu sualine şu cevabı vermiştir: “Senin hadise karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında hiç kimsenin bana senden evvel sual sormayacağını tahmin ediyordum. Kıyamet günü benim şefâatıma nail olacak en mesut kimse “La ilahe İllallah” diyen kimsedir.” (Bkz. El-Buhari c.1 s.33 (alıntından naklen) )
Hadis tarihinde, hadise karşı büyük tutkusuyla şöhret kazanmış Ebu Hureyye’nin bu tutumu bizzat Peygamber tarafından teyit edilirken hadis lafzının herhangi bir izahtan uzak olarak zikredilmesi onun, Peygambere has mânayı daha İslam’ın ilk günlerinde kazanmış olduğunun açık delilidir.
Keza bazı sahabenin Peygambere başvurarak hadis yazmak için izin istemeleri (Bu konuda gelen haberler için bkz. El-Hatib Bağdadi (Takyidul İlim s.74-82 (naklen)), yahut işittikleri hadisleri hıfzedemediklerini söyleyerek hafızalarından şikayet eden bazı sahabeye Hz: Peygamberin hadis yazmaları tavsiyesinde bulunması (Aynı yer s.65-67 (naklen)) ile ilgili haberlerde, hadis lafzının delalet ettiği mâna, biraz önce işaret ettiğimiz mânanın aynıdır. Yani hadis, Peygamberin söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen sünnetin hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak kadar kusursuz, tam bir karşılığıdır. (Koçyiğit s.10-11)
Bazı araştırmacılar, sünnet kelimesi hakkında, İsrailiyyat rivayetlerin mecmuu olan “mişna” kelimesinin Arapçalaşması sonucunda oluştuğunu iddia ederler. Rauf Çelebi, buna güzel bir reddiye yazar ve adet, gelenekler bakımından, aile nizamı bakımından, dini ayinler bakımından ve bu kelimeyi ashabın, hatta Resulullahın ve hatta Allah (cc)’nun ta önceden kullanmış olmaları açısından bu iddiayı reddeder. (Rauf s.32-36)
Özet olarak söyleyecek olursak sünnet, “Peygamberimizin yapılmasını emrettiği yahut takip edilmesini mendub saydığı şeylerdir.” (Koçkuzu, Rivayet İlimlerinden Haberi Vahitlerin İtikadi ve Teşrî Yönlerinden Değeri s.22 )
Hadis; Arap dilinde; yeni şey, sonradan olan, bir şeyin baş tarafı, haber ve söz gibi mânalara gelmektedir. (Ali Osman Koçkuzu (Hadis ilimleri ve hadis tarihi s. 13 )
Bu kelimelerden müştak bazı fiiller, haber vermek, tebliğ ve nakletmek gibi mânalarda kullanılır. (2-Talat Koçyiğit (Hadis Tarihi s. 9)
Nitekim Kur’anı Kerimdeki bu mânada kullanılan bir ayette:
“Rabbinin nimetlerini de tahdis et (haber ver)” (Duhâ 11)
Istılahî mânada ise hadis, umumiyetle Peygamberin sözlerine denir. (Şerhul Menar fi Usulü İbn Melek s. 205, Nurul Envar min Keşfil Menar c.2 s.2, ) Hadise verilen bu mâna, muhtemelen onun lügat mânasına da-yanılmış olmasıdır. (Şerhul Menar s.205, Nurul Envar c.2 s.2, Ali Tokarı (Delil Olma Yönünden Sünnet, s.1) Kelimenin işaret ettiği mâna söz konusu olduğu zaman, İslam alimleri arasında bazı farklılıklar olmuştur. Buna göre muhaddisler hadisi; Resulullah (as)’a nispet edilen her türlü söz, fiil, takrir ve haller” şeklinde tarif ederlerken, fakihler; “Resulullah (as)’a nispet edilen söz, fiil ve takrirlerdir” derler. (Abdullah Aydınlı (Hadis Istılahları Sözlüğü s.63) Bununla beraber hadisi Resulullah (as)’a, ashabına ve tabiine nispet edilen söz, fiil ve takrirler şeklinde tarif edenler de olmuştur. (age. s. 63, Koçyiğit (Hadis Tarihi s.10), Tecridi Sarih c. 1 s. 7) Son tarife göre hadis, haber kelimesinin müteradifi iken ( Tecridi Sarih c. 1 s. 7, Muhammed el-Hatip el-Accac (ez-Sünnetü Kablet Tedvin s.20), hadisçilerin tarifi de sünnet ile müteradiftir. (Koçyiğit age. s.10) Buna göre haber hadisten daha şümullüdür. Diğer bazıları ise, haberle hadis arasında umum, husus, mutlak bulunduğunu söyleyerek her bir hadisin haber olduğunu, fakat her bir haberin hadis olamayacağını beyan etmişlerdir. (age. s.10, Tecridi Sarih c. 1 s. 7) Haberle aynı mânada kullanılan eser; Resulullah (as), sahabe ve tabiinin söz, fiil ve takrirleri olarak tarif edilmiştir. (Aydınlı age. s. 54)
Kur’an-ı Kerim’e kadim ve bunun zıddı olarak da Peygamber (as) Efendimizin sözlerine hadis denilmiştir. (Koçkuzu age. s.14) Bu mânada Ebu Bekir (ra), vefatından sonra Nebi (as) için şöyle bir mersiyede bulunmaktadır:
“Biz, senin bizi terk ettiğinden beri vahyi kaybettik (artık kesildi)
Ve Allah’tan gelen kelam artık bize veda etti
Bize bıraktığın o kadim hariç
Ki onu çok şerefli sayfalar taşımaktadır.” (İbn Arabi (Ahkamul Kur’an c.4 s1739)
Ebu Bekir, bu mersiyesinde Kur’an'ı, kadim olarak vasıflandırmaktadır.
Kur’anı Kerim’de hadis, çeşitli mânalarda kullanılmaktadır:
“Bu söze inanmayanların arkasından üzülerek, neredeyse kendini mahvedeceksin.” (Kehf 6), ayetinde “söz” olarak kullanılan hadis kelimesi;
“Resulüm, Musa’nın haberi sana ulaştı mı?” (Taha 9 Nesefi, bu ayetteki “hadis” kelimesini “haber” anlamında tefsir etmiştir. Bkz. Medarikut Tenzil ve Hakaikut Tevil c.3 s.49, Haber mânaına gelen diğer ayetler için bkz. Naziat 15, Zariyat 24, Buruç 17, Gaşiye 1) ayetinde de “haber” mânasında kullanılmıştır.
Yukarıda yapılan tarifler sadece nüans farklarıyla birbirinden farklıdır. Bu yüzden hadis kelimesinin mânasında İslam alimleri (nüans farklarını saymazsak) ittifak etmişlerdir diyebiliriz. (Tekrarı age. s.10) O halde hadis denildiği zaman aklımıza; Peygamberden nakledilen bir söz, yahut bir fiili yahut ta bir takriri aklımıza gelmelidir. (Koçyiğit age. s.10)
Sünnet; Arapça “Senne” kökünden gelen sünnet kelimesinin, gerek İslam öncesi, gerek İslam sonrası dönemde bu kökün çeşitli türevlerinin yüze yakın kullanılış şekli bulunmaktadır. “Bir şeyi sivriltmek, parlatmak, aşırı yemek, otlatmak, yüz, suret, dövmek, gidişat, adet, tabiat, yöntem, işlek ve bu sebeple çiğnenmiş, belirginleşmiş yol, düz dosdoğru yol” bu kullanımlardan bazılarıdır. (M. Hayri Kırbaşoğlu (İslam Düşüncesinde Sünnet s.60)
Bununla beraber lügatte en çok kullanılan mânaları; “adet, yol, gidişat”tır. (Abdulgani Abdülhalık (Hucciyyetü Sünne s.45), Accac s.14) Sünnet, güzel adet ve yol mânasına gelebileceği gibi, kötü adet ve yol mânasına da gelebilir. (Abdulgani age. s.45, Accac age. s.14) Arap lügatında sünnet, İslam öncesinde mutlak anlamda, adet edinilmiş yola denirdi. “Güzel gidişat” veya “kötü gidişat” şeklinde iki türlü kullanılırdı. Nitekim Muhammed (sav) de bu kelimeyi aynı şekilde kullanmıştır. (Rauf Çelebi (es Sünnetül İslamiyyetü Beyne İsbatil Fahimi ve Refdil Cahilin s.29)
Peygamber Efendimizin şu iki hadisi bu mânalar için çok güzel örnektir: “Kim ki İslam’da güzel bir çığır açarsa ona, hem onun hem de kendisinden sonraki amel edenlerin sevabı kadar ecir vardır. Amel edenlerin ecirlerinden de bir eksilme olmaz. Ve kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa, hem kendisinin hem de kendisinden sonra amel edenlerin günahı kadar günah vardır. Amel edenlerin günahından da bir eksilme olmaz.” (Müslim (terc) c.2 s.705, benzer rivayetler için bkz. Müslim (İlim 5), Nesei (zekat 5), Ibn Hanbel (Müsned 1/783,430,433) “Sizden öncekileri karış karış ve kulaç kulaç takip edeceksiniz, onlar bir kertenkele deliğine girseler bile siz onları takip edeceksiniz.” Onlar Yahudi ve Hıristiyanlar mı ? dedik, Allah’ın Resulü; “Ya kimdir!” dedi. (Buhari ve Müslim, Ebu Said el-Hudriden rivayet etmişlerdir.)
Sünnet Arapça deyimlerde şöyle kullanılmıştır: “Sennül ibili” (deveyi güzel gütmek), “Sennül maiyau” (akmaya devam etmek) gibi. (Rauf age. s.30)
Sünnetin ıstılah mânası çeşitli ilim dallarına göre farklılık arzetmektedir.
1- Hadisçilerin tarifi: Şer-i bir hüküm ifade etsin veya etmesin Peygamber (sav)’den nakledilen söz, fiil ve takrirlerdir. Yaratılış ve ahlak özelliklerini de içeren bu tarif, bi-setin öncesine ait haberleri de içine alır. (Accac age. s.16, Tecridi sarih c.1 s.8, Nurul Envar c.2 s.2, Şerhul Menar s.205, Muhammed Ebe Zehra (Usulü Fıkıh) s.105, Aydınlı age. s.140) Sünnet bu mânasıyla hadise müteradiftir. (Accac age. s.16, Tecrid c.1 s.8)
2- Fıkıh usulcülerinin tanımı; Peygamber (as)’dan Kur’an dışında rivayet edilen ve şer-i bir hüküm ifade eden her söz, fiil ve takrirlere sünnet denir. (Accac age. s.16, Aydınlı age. s.140)
3- Fıkıh alimlerinin tanımı: Farz ve vacip olmamak kaydıyla Peygamber (as)’dan nakledilen sünnetlerdir. (Accac age. s.18,)
İşte buradan da anlaşılıyor ki usulü fıkıh alimlerinin sünnet tariflerinin arasındaki fark;
1- Usulü fıkıh alimlerine göre sünnet şer-i bir hükmün delilidir.
2- Fıkıh alimlerine göre ise sünnet bizzat hükmün kendisidir. (Rauf age. s.32)
Sünnet fıkıhçılara göre bazen, bidat karşılığı kullanılır. (Accac 38, Şatıbî el-Muvafakat s.1-4, Kırbaşoğlu bu tarifin kelamcılara ait olduğunu söyler. Age. s.62) Bidat ile kastedilen, itikat ve ibadetlerde sonradan ihdas edilen şeydir. “Falan kişi sünnet üzeredir” veya “falan kişi bidat üzeredir” (Müslim) şeklinde kullanımları olmuştur. Efendimiz (as), dinde bidatin merdud olduğunu beyan etmiştir: “Kim bizim bu dinimizden olmayan şeyi ihdas ederse o ret olunur.” (Müslim)
Sünneti sahabenin söz ve fiillerine de teşmil edenler olmuştur. (Nurul Envar c.2 s.2, Şerhul Menar s.205, Şatıbî c.4 s.2) Aslında sünnet denince ıstılah olarak; Peygamber Efendimizden menkul haberler aklımıza geliyorsa da, bu ıstılah mânasından uzak, lügat mânasında sahabenin söz ve fiillerine de sünnet diyenler, Resulullahın şu sözünü nazarı itibara almışlardır: “Size benim ve raşid halifelerimin sünnetine sarılmak düşer.” (Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmişlerdir.) Görüldüğü gibi Resulullah (sav) kendi söz, fiil ve takrirlerine sünnet derken, sahabelerinkine de sünnet ismini vermektedir. Bütün bu tariflere dikkat edecek olursak İslam alimlerince hadis ve sünnet aşağı-yukarı aynı mânada kullanılmaktadır.
Şurasını da hatırdan uzak tutmamak gerekir ki hadisin, sünnetin müteradifi olarak kazanmış olduğu bu mânanın tarihi, Peygamberin hayatta bulunduğu devreye kadar iner. Mesela; meşhur sahabe Ebu Hureyye tarafından sorulan bir soruya Peygamberin vermiş olduğu cevapta geçen hadis kelimesi bunun en açık delilini teşkil eder. Ebu Hureyye bu sualinde şöyle demiştir: “Kıyamet günü senin şefâatine nail olacak en mesut kimdir ya Resulullah?” Peygamber, Ebu Hureyye’nin bu sualine şu cevabı vermiştir: “Senin hadise karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında hiç kimsenin bana senden evvel sual sormayacağını tahmin ediyordum. Kıyamet günü benim şefâatıma nail olacak en mesut kimse “La ilahe İllallah” diyen kimsedir.” (Bkz. El-Buhari c.1 s.33 (alıntından naklen) )
Hadis tarihinde, hadise karşı büyük tutkusuyla şöhret kazanmış Ebu Hureyye’nin bu tutumu bizzat Peygamber tarafından teyit edilirken hadis lafzının herhangi bir izahtan uzak olarak zikredilmesi onun, Peygambere has mânayı daha İslam’ın ilk günlerinde kazanmış olduğunun açık delilidir.
Keza bazı sahabenin Peygambere başvurarak hadis yazmak için izin istemeleri (Bu konuda gelen haberler için bkz. El-Hatib Bağdadi (Takyidul İlim s.74-82 (naklen)), yahut işittikleri hadisleri hıfzedemediklerini söyleyerek hafızalarından şikayet eden bazı sahabeye Hz: Peygamberin hadis yazmaları tavsiyesinde bulunması (Aynı yer s.65-67 (naklen)) ile ilgili haberlerde, hadis lafzının delalet ettiği mâna, biraz önce işaret ettiğimiz mânanın aynıdır. Yani hadis, Peygamberin söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen sünnetin hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak kadar kusursuz, tam bir karşılığıdır. (Koçyiğit s.10-11)
Bazı araştırmacılar, sünnet kelimesi hakkında, İsrailiyyat rivayetlerin mecmuu olan “mişna” kelimesinin Arapçalaşması sonucunda oluştuğunu iddia ederler. Rauf Çelebi, buna güzel bir reddiye yazar ve adet, gelenekler bakımından, aile nizamı bakımından, dini ayinler bakımından ve bu kelimeyi ashabın, hatta Resulullahın ve hatta Allah (cc)’nun ta önceden kullanmış olmaları açısından bu iddiayı reddeder. (Rauf s.32-36)
Özet olarak söyleyecek olursak sünnet, “Peygamberimizin yapılmasını emrettiği yahut takip edilmesini mendub saydığı şeylerdir.” (Koçkuzu, Rivayet İlimlerinden Haberi Vahitlerin İtikadi ve Teşrî Yönlerinden Değeri s.22 )