Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hadİs BahÇesİ (1 Kullanıcı)

merall

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
niyyet_1.gif

niyyet_2.gif



Mü'minlerin emîri Ebü Hafs Ömer ibni Hattab radıyallahu anh, Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim, dedi:
"Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah'a ve Resülü'ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah'a ve Resülü'ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir."[1]
Açıklamalar :
"Yapılan işler niyetlere göre değerlenir" hadisi, insanın kazanacağı sevap ve günahlar ile yakından ilgili ve son derece önemlidir. Ahmed İbni Hanbel, Ebü Davud, Tirmizî, Darekutnî gibi büyük alimler, bu hadisle, İslamiyet'in üçte birini anlamanın mümkün olduğunu söylemişlerdir. İmam Şafiî, bu hadisin yetmiş ayrı konuyla ilgisi bulunduğunu, bu sebeple de onu din ilminin yarısı saymak gerektiğini belirtmiştir. İmam Buharî ise, kitap yazanlara bir nasihatte bulunarak, eserlerine bu hadisle başlamalarını tavsiye etmiştir.
Şimdi niyetin ne olduğunu görelim:
Niyet, bir işi Allah rızası için yapmayı kalbden geçirmektir. İş ya kalble, ya dille veya diğer organlarla yapılır. Kalbimizle yaptığımız işler, niyet ve düşüncelerimizdir. Dilimizle yaptıklarımız konuşmalarımızdır.
Organlarımızla yaptığımız işler de fiil ve davranışlarımızdır. Sözler ve davranışlar çoğu zaman niyete bağlı olduğu için, iyi niyet bazan başlı başına bir ibadet olur.
Ameller yani yapılan işler niyete göre değer kazanır sözü, çoğu zaman organlarımızla yaptığımız işleri kapsar. Yoldaki bir taşı, insanlara zarar vermesin düşüncesiyle ve sevap kazanmak ümidiyle kaldırıp atmak bir ibadet sayılır. Birinin malım meşru olmayan yollardan elde etmeye karar vermişken, Allah korkusuyla bu düşünceden vazgeçmek de aynı şekilde sevap kazanmaya vesile olur.
Kalbden geçen düşünceler, iyi niyete dayandığı zaman Allah katında değer kazanır. Bu esnada kalbin uyanık ve şuurlu olması gerekir.
Dil bir şeye niyet ederken kalb bu düşünceye katılmazsa, niyet makbul olmaz. Çünkü Allah Teala bizim şeklimize, kalıbımıza değil, kalblerimize bakar, niyetlerimize değer verir.
Abdullah İbni Ömer'in alim ve zahid oğlu Medine'nin yedi fakihinden biri olan Salim, halife Ömer İbni Abdülaziz'e yazdığı mektupta şöyle demişti:
"Şunu iyi bil ki, Allah Teala'nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, Allah'ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa, Allah'ın yardımı da o kadar azalır."
Herkesin yaptığı işin karşılığını niyetine göre alması şu gerçeği vurguluyor: Yapılan bir ibadet ve herkesin takdirini kazanan bir hizmet görünüş bakımından kusursuz olabilir; ancak o ibadet ve güzel hizmetin samimi bir niyetle ve sadece Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılması şarttır. İnsanların takdir ve teveccühünü kazanmak veya hem Allah rızasını hem de insanların takdirini kazanmak düşüncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur. Yapılan işleri Allah katında değerli kılan bizim ihlas ve samimiyetimiz, yani o işleri sadece Allah rızası için yapmış olmamızdır. Mesela insanlar beni görsün ve takdir etsin diye namaz kılmak, zekat vermek şirk derecesinde büyük bir günahtır. Fakat gösterişi aklından geçirmeyen bir mü'minin, başkalarını o ibadeti yapmaya teşvik etmek niyetiyle herkesin göreceği bir yerde namaz kılıp zekat vermesi faziletli bir davranıştır. Böyle bir mü'min hem görevini yapmış hem de iyi niyetinden dolayı ayrıca sevap kazanmış olur.
İyi niyete dayanmayan, sadece gösteriş için yapılan ibadetlerin ve güzel davranışların Allah katında hiçbir değeri bulunmadığını Peygamber Efendimiz ibretli bir misalle ortaya koymuştur. Bu hadis-i şerife göre kıyamet gününde ilk defa bir şehid hakkında hüküm verilecek. Allah Teala ona ne yaptığını sorduğunda:
- Senin uğrunda çarpıştım, sehid edildim, diyecek. Fakat Cenab-ı Hak ona:
- Yalan söyledin. Sana cesur adam desinler diye çarpıştın, buyuracak ve o adam yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Daha sonra ilim öğrenip öğreten ve Kur'an okuyan bir kimse getirilecek. Ona da ne yaptığı sorulacak.
- İlmi öğrendim ve öğrettim. Senin rızanı kazanmak için Kur'an okudum, diyecek. Allah Teala ona:
- Yalan söyledin. İlmi, sana alim desinler diye öğrendin. Kur'anı ise, güzel okuyor desinler diye okudun. Nitekim öyle de denildi, buyuracak. O adam da yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.
Hadis-i şerifin devamında zengin bir kimsenin huzura getirileceği, onun da malını Allah rızası için harcadığını söyleyeceği, ona, "cömert adam" desinler diye malını sarfettiği söyleneceği ve diğerleri gibi onun da cehenneme atılacağı belirtilmektedir.[2]
Bu niyet hadisinden şöyle bir sonuç da çıkmaktadır:
Aslında ibadet olmayan bazı işler, iyi niyetle yapıldığı takdirde ibadete dönüşebilir. Mesela yemek yiyen kimse, bu gıdalardan elde edeceği kuvvetle ibadet edeceğini düşünürse, yemek yerken bile sevap kazanmış olur. Normal ticaretini yapan kimse, işini en iyi şekilde yaparak insanlara hizmet etmeyi, onları aldatmamayı düşünürse, hem para hem de sevap kazanabilir.
Hadis-i şerifimizde "Kimin niyeti Allah'a ve Resülü'ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah'a ve Resülü'ne hicret sevabıdır" buyuruluyor. Hicret, bir şeyi terketmek demektir. Allah Teala'nın yasak ettiği şeyleri terkedip yapmamak da genel manada hicret sayılmaktadır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz:
"Muhacir, Allah'ın yasakladığı şeyleri bırakan kimsedir" buyurur.[3]
Hadiste sözü edilen hicretten maksat, kafirlerin elinde bulunan vatanı bırakıp İslam yurduna göçmek demektir. Hz. Peygamber ile ashabı, Mekke'den Medine'ye bu maksatla göçmüşlerdir. Resül-i Ekrem sallallahu aleyhi ue sellem'in söylemek istediği şudur:
Bir adam hicret ederken dünyevî bir çıkar düşünmemiş, sadece Allah'ın rızasını kazanmayı ve Resülullah'ı hoşnut etmeyi hedef almışsa, hicreti makbul olmuştur; Allah ve Resulü'ne hicret etme sevabını elde etmiştir. Kim de hicret ediyor görünse bile, aslında bir dünyalık elde etme veya bir kadınla evlenme arzusuyla yola çıkmışsa, onun hicreti makbul sayılmaz ve hiçbir sevap kazanamaz. Bu gerçeği Allah Teala şöyle belirtmiştir:
"Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını çoğaltırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık veririz; ama onun ahirette bir nasibi olmaz". [4]
Bu hadis-i şerifin söylenmesine şöyle bir olayın sebep olduğu anlatılır:
Sahabîlerden biri, Ummü Kays adlı bir hanımla evlenmek ister. Fakat o günlerde Ümmü Kays Medine'ye hicret etmeyi düşünmektedir. Kendisiyle evlenmek isteyen sahabîye, niyeti ciddi ise Medine'ye hicret etmeyi ve orada evlenmeyi teklif eder. Mekke'deki kurulu düzenini terketmeyi henüz düşünmeyen o sahabî Ümmü Kays'la evlenmek arzusuyla Medine'ye hicret etmek zorunda kalır. Bu durumu bilen sahabîler, Ümmü Kays'ın muhaciri anlamında "Muhaciri Ümmü Kays" diye takıldıkları o zatın, hicret sevabı kazanıp kazanmadığını tartışmaya başlarlar. İşte o zaman Peygamber Efendimiz, bu hadis-i şerifle meseleye açıklık getirerek herkesin niyetine göre sevap kazanacağını belirtir.
 

talipamca

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
1,472
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
Hadis Bahçesi

Hadis Bahçesi



Allah'ın Resulü(SAV)'den
Ömer İbnü'l Hattab'ın rivayet ettiği bir hadislerinde;

"Güneş doğuncaya kadar sabah namazından sonra namaz yoktur.
Güneş batıncaya kadar da ikindi namazından sonra namaz yoktur."

buyurdu.
(Buhari-Müslim)

 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bana Cibrîl (aleyhisselâm) geldi ve: "Dün sana gelmiştim (ama yanına girmedim)." Girmeyişimin sebebi de üzerinde timsaller bulunan perde bezi idi. Orada bir de köpek vardı, kapının üzerinde de insan resimleri bulunuyordu. Timsallerin başlarının koparılmasını emret ki ağaç şekline dönsün. Örtüden ayak altına atılacak iki minder yapılmasını, köpeğin de dışarı çıkarılmasını söyle!" Bu söylenenler yapıldı."

Müslim, Libâs 102 (2112); Ebü Dâvud, Libâs 48, (4158); Tirmizî, Edeb 44, (2807); Nesâî, Zînet 113, (8, 216).
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
İnsanoğlunun gözleri hidayet edici, kulaklari derleyici, dili tercüman, elleri kanatlar, ayaklari sağa-sola koşturulan postaci, kalbi ise padişahtir. Bu bakimdan padişah iyi oldu mu askerler de iyi olur.
Bu sözleri işiten Aişe validemiz 'Ben de Rasûlullah'tan böyle duydum' demiştir.10 Hz. Ali kalplere misâl olarak şöyle demiştir:
Muhakkak Allah Teâlâ'nin yeryüzünde kaplari vardir. O kaplar da kalplerdir. Bu bakimdan kalplerin Allah'a en se-vimli geleni en incesi, en sâf ve en dürüstüdür.
Sonra Hz. Ali, bunu tefsir ederek şöyle demiştir; 'Bu, din husu-sunda en kuvvetli, yakin hususunda en sâf ve müslümanlar icin en fazla merhametlisi demektir'. Hz. Ali'nin bu sözü, Allah Teâlâ'nin şu ayetindeki 'Kâfirlere karşi şiddetli, aralarinda ise merhametlidirler' (Fetih/29) cümlesine ve yine 'O'nun nûrunun misâli, icinde cira bulunan bir kandil gibidir' (Nûr/35) ayetine işarettir.
Ubey b. Ka'b şöyle demiştir: Bu ayetin mânâsi 'Mü'min bir kimsenin nûrunun ve kalbinin misâli, icinde cira bulunan kandil misâline benzer demektir. Allah Teâlâ'nin 'Yahut derin bir deniz-deki karanliklar gibidir' (Nûr/40) sözü ise, münâfiğin kalbi icin misaldir'.
Zeyd b. Eslem 'Mahfuz ve korunmuş bir levh'dedir' (Buruc/21) ayetini 'mü'minlerin kalbidir' şeklinde tefsir etmiştir.
Sehl et-Tüsteri 'Kalbin ve göğsün misâli, arşin ve kürsünün misâli gibidir' demiştir. İşte bunlar kalbin misalleridir


İmam Gazali

İhya-ı Ulumiddin
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim korkarsa akşam karanlığında yol alır. Kim akşam karanlığında yol alırsa hedefine varır. Haberiniz olsun Allah ın malı pahalıdır, haberiniz olsun Allah'ın malı cennettir."

Tirmizî, Kıyâmet 19, (2452).
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Eğer kişi namazını herkesin gözü önünde kılınca (edebine uygun kılar) güzel yapar, tek başına kimsenin görmediği durumda kılınca da (edebine uygun kılar) güzel yaparsa, Allah Teâla hazretleri (onun ibadetinden memnun kalır ve: )"Bu (kulluğunu riyasız yapan) gerçek bir kulumdur" der."

KUTUBU SİTTE (7247)
 

cennet_agaci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Kas 2006
Mesajlar
2,468
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Konum
iStAnBuLL
Allah Resûlü (Aleyhisselatü Vesselam) buyurdu ki:

"Günlerin en üstünü Arefe günüdür. En faziletli dua da Arefe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en güzel söz ise, şu sözdür: 'La ilahe illallahü vahdehu lâ şerîke leh (Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur, o birdir, ortağı yoktur)'" (Rezîn)

---

İbn Ömer’den:
– Allah Resûlü (Aleyhisselatü Vesselam) buyurdu ki:

"Arefe günü akşam olunca, Allah kalbinde hardal tanesi ve zerre miktarı imanı bulunan herkesi bağışlar."

"Ey Allah’ın Resûlü! Bu yalnız Arafat’ta bulunanlara mı hastır?" denildi.

"Hayır; bilakis bütün mü’minleri kapsar." cevabını verdi.
(Taberanî)

---

Allah Resûlü (Aleyhisselatü Vesselam) buyurdu ki:

"Ey Fâtıma! Kurbanın için kalk ve başında bulun. Zira onun kanının her damlasına karşılık senin geçmiş günahların bağışlanacaktır."

Hz.Fatıma dedi ki:
"Bu, sadece bizim Ehl-i beyte mi özeldir, yoksa bütün müslümanlar da buna dahil midir?"

Allah Resûlü (Aleyhisselatü Vesselam):
"Bilakis, bize de, tüm müslümanlara da şamildir" buyurdu.
(Bezzâr)

---

Ebu Ya’la Şeddat bin Evs’ten:

"Allah (cc.), şüphesiz her şeye karşı güzel muamelede bulunmayı farz kılmıştır.

O halde, öldüreceğiniz zaman en güzel şekilde öldürünüz. Hayvanı keserken en güzel şekilde kesiniz.

Sizden biri, hayvan keserken bıçağını bilesin ve (hayvana) eziyet vermeden rahatça kessin."

(Müslim - 1955)

---

İbn Abbâs’tan:
– Peygamberimiz (Aleyhisselatü Vesselam) ayağını koyunun böğrüne basıp bıçağını bilemekte olan bir adamın yanından geçmişti. Onu bu halde görünce, şöyle buyurdu:

"Daha önce bileseydin bıçağını olmaz mıydı? Yoksa bu hayvanı iki kez öldürmek mi istiyorsun?"
(Taberânî)

---

Abdullah bin Amr bin As’tan: Allah Resûlü (Aleyhisselatü Vesselam) buyurdu ki:

"Kurban gününü bayram yapmakla emrolundum. Allah (cc.) o günü, bu ümmet için bayram kılmıştır."

Bir adam ona dedi ki:
"Bana geri alınmak üzere emaneten verilmiş dişi bir hayvandan başka kesecek bir şeye sahip değilsem onu kurban edeyim mi?"

"Hayır, kendi saçlarından biraz al, tırnaklarını kes, bıyıklarını kırpıp, etek traşı ol!
Allah katında bunlar (kesemediğin) kurbanın yerine geçer. (Bayramı değerlendirmiş olursun)."

(Ebu Dâvud/Edahi; Nesâi/Dahaya)
---
 

LUTFI

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Haz 2007
Mesajlar
2,120
Tepki puanı
0
Puanları
0
"En hayırlınız, ahlakça en güzel olanlarınızdır."
"SEÇME HADİSLER S.11"​
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt