istikbal
Kayıtlı Kullanıcı
Papanın, mübarek Ramazan'ın yaklaşmasıyla birlikte başlatılan İslâm karşıtı kampanyalar çerçevesinde sarf ettiği yakışıksız sözleri buraya aktarmak istemiyorum. Zaten birçoğunuz haberlerden okumuşsunuzdur.
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in tebliğ ettiği ilahî mesajın insanlık tarihinde büyük bir devrim gerçekleştirdiğini ve yeni bir çağ açtığını bizim söylememize gerek yok. Bunu İslâm hakkında uzmanlaşmış ve kısmen de olsa doğruları itiraf etme ihtiyacı duyan Batılı araştırmacılar söylüyor. Ama bazılarının neden bu gerçeği göremediklerini anlayabilmemiz için Kur'an-ı Kerim'e bakmamız yeterlidir.
"Onlar, Allah'ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafiller de işte onlardır." (Nahl, 16/108)
"Doğrusu gözler kör olmaz ama göğüslerdeki kalpler kör olur." (Hacc, 22/46)
"Onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar, gözleri vardır onlarla görmezler ve kulakları vardır onlarla duymazlar." (A'raf, 7/179)
Kur'an-ı Kerim'de, gerçekleri göremeyenlerin veya görmek istemeyenlerin durumlarını açıklayan daha birçok âyet mevcuttur.
İnsanlık tarihi açısından bir yüz karası olan Nazi hareketinin ordusunda yer almış ve yine iyi bir geçmişe sahip olmayan haçlı zihniyetini sorgulamaya yanaşmayan Papa'nın İslâm'daki cihada dil uzatmadan önce kendi geçmişiyle ve bugünkü gerçeğiyle yüzleşmesi gerekir.
Avrupa'nın çapulcularının cennet vaadleriyle ve dünyevi mükâfatlarla bir araya getirilmesi suretiyle oluşturulan haçlı ordularının Kudüs'teki katliamları hakkında tarih kitaplarına geçen şu kayıt düşündürücüdür: "O gün şehirde yaşayan bütün halk en son fertlerine kadar tümüyle öldürülmüştü." Bu bilgi sadece bizim tarihçilerimizin değil Avrupalı tarihçilerin yazdığı kaynaklarda da geçer. Tarihçiler o tarihte Kudüs'te yetmiş bin civarında Müslüman yaşadığına dikkat çekerek öldürülen sayısının da bu kadar olduğuna hükmetmişlerdir. Düşünün ki bir katliamda ne kadar insan öldürüldüğünün tespiti için katliamın gerçekleştirildiği tarihte, olay yerinde ne kadar insan yaşadığına bakılıyor. Üstelik bu katliam Müslümanlara eman verildiği halde gerçekleştirilmişti. Tıpkı modern haçlıların Srebrenitsa katliamında olduğu gibi. (Haçlıların Kudüs katliamı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Prof. Dr. Ahmed Ağırakça, Selahaddin Eyyûbî ve Kudüs'ün Yeniden Fethi)
Söz konusu haçlı seferi ve katliamı dönemin papası II. Urbanus'un çağrılarıyla gerçekleştirildi. Papa II. Urbanus haçlı seferlerine çağrı konuşmalarında bu seferlere katılacakların tüm günâhlarının bağışlanacağını söylemişti. Bilindiği üzere hıristiyan din adamları kendilerini, Allah adına insanların günâhlarını bağışlamaya yetkili görürler. Günâh çıkarma geleneği de bu yetkiye dayanır.
Haçlıların, son ferdine kadar bütün Müslümanları yok etme tarzındaki katliamları sadece Kudüs'te gerçekleşmedi. Bunun bir benzeri de Endülüs'te gerçekleşti.
Nazilerin gamalı haçı ana sembol yapmaları ve dinî unsurları kullanmaları, Bush'un İslâm dünyasına yönelik yeni saldırılarını yeni haçlı seferleri olarak nitelemesi haçlı zihniyetinin Ortaçağ karanlığında kalmadığının göstergesi değil midir? Ortaçağ'ın Müslümanlar için değil haçlılar için bir "karanlık dönem" olduğunu, işin gerçeğinde haçlıların bugün hâlâ aydınlığa çıkamadığını hatırlatmakta da yarar görüyoruz.
Kudüs Müessesesi'nin bir toplantısında Lübnan'daki katolik cemaatin ileri gelenlerinden biri: "Biz Müslümanlara çok şey borçluyuz" demişti. Papa'nın temsilcileri bu konuda bana inanmıyorlarsa söz konusu kişinin ismini vereyim gidip bizzat kendileri sorsunlar: Antuvan Dav
Antuvan Dav haklıydı. Çünkü Müslümanlar Kudüs'ü fethettiklerinde, hıristiyanlara eman vermiş ve kan akıtmamışlardı. Hatta dönemin halifesi Hz. Ömer, kendisinden sonra Müslümanların camiye dönüştürebilecekleri endişesiyle hıristiyanların gösterdiği kilisede namaz kılmamış yakındaki bir arazide kılmayı tercih etmişti.
İslâm'ın cihad ilkesi, kaynağını haçlı zihniyetinden alan Batı emperyalizmine karşı en güçlü savunma mekanizması olmuştur. Cihad, günümüzde de siyonist ve haçlı ittifakının saldırganlığına karşı Müslümanların izzetlerine sahip çıkmalarını sağlayan en güçlü öğretidir. Papa'nın ve onun gaz verdiği çağdaş emperyalizmin kuyruk acısı da zaten bundan kaynaklanıyor. Bu gerçeği öğrenmeleri için Papa'ya ve adamlarına yine bir Batılı araştırmacı olan Rudolph Peters'in "İslâm ve Sömürgecilik: Modern Zamanlarda Cihad Öğretisi (Islam and Colonialism: The Doctrine of Jihad in Modern History)" adlı kitabını okumalarını öneriyoruz.
Ahmet VAROL
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in tebliğ ettiği ilahî mesajın insanlık tarihinde büyük bir devrim gerçekleştirdiğini ve yeni bir çağ açtığını bizim söylememize gerek yok. Bunu İslâm hakkında uzmanlaşmış ve kısmen de olsa doğruları itiraf etme ihtiyacı duyan Batılı araştırmacılar söylüyor. Ama bazılarının neden bu gerçeği göremediklerini anlayabilmemiz için Kur'an-ı Kerim'e bakmamız yeterlidir.
"Onlar, Allah'ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafiller de işte onlardır." (Nahl, 16/108)
"Doğrusu gözler kör olmaz ama göğüslerdeki kalpler kör olur." (Hacc, 22/46)
"Onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar, gözleri vardır onlarla görmezler ve kulakları vardır onlarla duymazlar." (A'raf, 7/179)
Kur'an-ı Kerim'de, gerçekleri göremeyenlerin veya görmek istemeyenlerin durumlarını açıklayan daha birçok âyet mevcuttur.
İnsanlık tarihi açısından bir yüz karası olan Nazi hareketinin ordusunda yer almış ve yine iyi bir geçmişe sahip olmayan haçlı zihniyetini sorgulamaya yanaşmayan Papa'nın İslâm'daki cihada dil uzatmadan önce kendi geçmişiyle ve bugünkü gerçeğiyle yüzleşmesi gerekir.
Avrupa'nın çapulcularının cennet vaadleriyle ve dünyevi mükâfatlarla bir araya getirilmesi suretiyle oluşturulan haçlı ordularının Kudüs'teki katliamları hakkında tarih kitaplarına geçen şu kayıt düşündürücüdür: "O gün şehirde yaşayan bütün halk en son fertlerine kadar tümüyle öldürülmüştü." Bu bilgi sadece bizim tarihçilerimizin değil Avrupalı tarihçilerin yazdığı kaynaklarda da geçer. Tarihçiler o tarihte Kudüs'te yetmiş bin civarında Müslüman yaşadığına dikkat çekerek öldürülen sayısının da bu kadar olduğuna hükmetmişlerdir. Düşünün ki bir katliamda ne kadar insan öldürüldüğünün tespiti için katliamın gerçekleştirildiği tarihte, olay yerinde ne kadar insan yaşadığına bakılıyor. Üstelik bu katliam Müslümanlara eman verildiği halde gerçekleştirilmişti. Tıpkı modern haçlıların Srebrenitsa katliamında olduğu gibi. (Haçlıların Kudüs katliamı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Prof. Dr. Ahmed Ağırakça, Selahaddin Eyyûbî ve Kudüs'ün Yeniden Fethi)
Söz konusu haçlı seferi ve katliamı dönemin papası II. Urbanus'un çağrılarıyla gerçekleştirildi. Papa II. Urbanus haçlı seferlerine çağrı konuşmalarında bu seferlere katılacakların tüm günâhlarının bağışlanacağını söylemişti. Bilindiği üzere hıristiyan din adamları kendilerini, Allah adına insanların günâhlarını bağışlamaya yetkili görürler. Günâh çıkarma geleneği de bu yetkiye dayanır.
Haçlıların, son ferdine kadar bütün Müslümanları yok etme tarzındaki katliamları sadece Kudüs'te gerçekleşmedi. Bunun bir benzeri de Endülüs'te gerçekleşti.
Nazilerin gamalı haçı ana sembol yapmaları ve dinî unsurları kullanmaları, Bush'un İslâm dünyasına yönelik yeni saldırılarını yeni haçlı seferleri olarak nitelemesi haçlı zihniyetinin Ortaçağ karanlığında kalmadığının göstergesi değil midir? Ortaçağ'ın Müslümanlar için değil haçlılar için bir "karanlık dönem" olduğunu, işin gerçeğinde haçlıların bugün hâlâ aydınlığa çıkamadığını hatırlatmakta da yarar görüyoruz.
Kudüs Müessesesi'nin bir toplantısında Lübnan'daki katolik cemaatin ileri gelenlerinden biri: "Biz Müslümanlara çok şey borçluyuz" demişti. Papa'nın temsilcileri bu konuda bana inanmıyorlarsa söz konusu kişinin ismini vereyim gidip bizzat kendileri sorsunlar: Antuvan Dav
Antuvan Dav haklıydı. Çünkü Müslümanlar Kudüs'ü fethettiklerinde, hıristiyanlara eman vermiş ve kan akıtmamışlardı. Hatta dönemin halifesi Hz. Ömer, kendisinden sonra Müslümanların camiye dönüştürebilecekleri endişesiyle hıristiyanların gösterdiği kilisede namaz kılmamış yakındaki bir arazide kılmayı tercih etmişti.
İslâm'ın cihad ilkesi, kaynağını haçlı zihniyetinden alan Batı emperyalizmine karşı en güçlü savunma mekanizması olmuştur. Cihad, günümüzde de siyonist ve haçlı ittifakının saldırganlığına karşı Müslümanların izzetlerine sahip çıkmalarını sağlayan en güçlü öğretidir. Papa'nın ve onun gaz verdiği çağdaş emperyalizmin kuyruk acısı da zaten bundan kaynaklanıyor. Bu gerçeği öğrenmeleri için Papa'ya ve adamlarına yine bir Batılı araştırmacı olan Rudolph Peters'in "İslâm ve Sömürgecilik: Modern Zamanlarda Cihad Öğretisi (Islam and Colonialism: The Doctrine of Jihad in Modern History)" adlı kitabını okumalarını öneriyoruz.
Ahmet VAROL