Habib-i Neccar, Antakya’da Peygamber’imizin vefatından 600 yıl önce yaşamış. Fakat Efendimiz’in vefatından 4 yıl sonra (636 yılında) Hz. Ömer zamanında şehir Ebu Ubeyde b. Cerrah tarafından fetholununca, Anadolu sınırları içindeki bu ilk camiye onun adı verilmiş.
Bugün camide Habib-i Neccar ve Hz. İsa’nın üç havarisi birlikte yatıyorlar ve Müslümanlar onlara fatihalar gönderiyor.
Tek bir Allah’ın tek bir dini olduğunu anlatan bir abide, evet Antakya’da Habib-i Neccar Camii.
Sahabe efendilerimiz, Anadolu’daki ilk camiye, Efendimiz’den (sas) altı asır önce yaşamış bu Allah dostunun adını acaba neden vermişler?
Türkiye Diyanet Vakfı tarafından hazırlanan İslam Ansiklopedisi’nin 14. cildinde, “Habib en-Neccar, İslami kaynaklara göre Yasin Suresi’nde kıssası anlatılan kişi” deniliyor.
Kur’an-ı Kerim’de, “karye” halkını Hakk’a davet etmek için şehre gelen iki elçiye destek olmak üzere bir üçüncüsünün gönderildiği anlatılıyor. Tefsir kitaplarına göre bunlar Antakya’ya gönderilen -zira o dönemde Antakya, 500 bin nüfuslu Roma dünyasının üçüncü büyük şehridir- Hazreti İsa’nın üç havarisidir. İlk ikisinin adları Yuhanna ve Pasla, üçüncüsünün adı Simun Petrus’tur. (Şimdi Antakyalılar onlara sıra ile Yahya, Yunus ve Şem’un Safa Hazretleri diyorlar.)
Halk bu elçilere karşı çıkar. Sadece şehrin öteki ucundan gelen bir kişi (Habib en-Neccar) iman edip onları destekler. Kıssa Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılıyor:
“Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. ‘Ey kavmim’ dedi, bu elçilere uyunuz. Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir!” (Bu tavsiyesinden ötürü ona dönerek ‘Vay, sen de mi onların dinindensin?’ dediler. O cevap verdi
“Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki hepiniz O’na döndürüleceksiniz. O’ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar. İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum.
Şüphesiz ben, Rabb’inize inandım, beni dinleyin. (Azgınlar bu sözleri dinlemeyip o zatı taş yağmuruna tuttular. Tam öleceği esnada ona
“Gir cennete denildi. ‘Keşke’ dedi, Rabb’imin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını kavmim bilseydi.” (Yasin Suresi, ayet: 13-27)
Üç elçiyi de öldüren şehir halkı bunun üzerine korkunç bir sesle helak ediliyor.
İslam Ansiklopedisi’nde, “Ayetlerin üslubu, Hz. Peygamber zamanında bu kıssanın bilindiğini göstermektedir.” deniliyor
bizim memleketin mübareği arkadaşlar..
RABBİM ŞEFAATLERİNDEN MAHRUM KOYMASIN İNŞALLAH..
Bugün camide Habib-i Neccar ve Hz. İsa’nın üç havarisi birlikte yatıyorlar ve Müslümanlar onlara fatihalar gönderiyor.
Tek bir Allah’ın tek bir dini olduğunu anlatan bir abide, evet Antakya’da Habib-i Neccar Camii.
Sahabe efendilerimiz, Anadolu’daki ilk camiye, Efendimiz’den (sas) altı asır önce yaşamış bu Allah dostunun adını acaba neden vermişler?
Türkiye Diyanet Vakfı tarafından hazırlanan İslam Ansiklopedisi’nin 14. cildinde, “Habib en-Neccar, İslami kaynaklara göre Yasin Suresi’nde kıssası anlatılan kişi” deniliyor.
Kur’an-ı Kerim’de, “karye” halkını Hakk’a davet etmek için şehre gelen iki elçiye destek olmak üzere bir üçüncüsünün gönderildiği anlatılıyor. Tefsir kitaplarına göre bunlar Antakya’ya gönderilen -zira o dönemde Antakya, 500 bin nüfuslu Roma dünyasının üçüncü büyük şehridir- Hazreti İsa’nın üç havarisidir. İlk ikisinin adları Yuhanna ve Pasla, üçüncüsünün adı Simun Petrus’tur. (Şimdi Antakyalılar onlara sıra ile Yahya, Yunus ve Şem’un Safa Hazretleri diyorlar.)
Halk bu elçilere karşı çıkar. Sadece şehrin öteki ucundan gelen bir kişi (Habib en-Neccar) iman edip onları destekler. Kıssa Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılıyor:
“Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. ‘Ey kavmim’ dedi, bu elçilere uyunuz. Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir!” (Bu tavsiyesinden ötürü ona dönerek ‘Vay, sen de mi onların dinindensin?’ dediler. O cevap verdi
“Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Halbuki hepiniz O’na döndürüleceksiniz. O’ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar. İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum.
Şüphesiz ben, Rabb’inize inandım, beni dinleyin. (Azgınlar bu sözleri dinlemeyip o zatı taş yağmuruna tuttular. Tam öleceği esnada ona
“Gir cennete denildi. ‘Keşke’ dedi, Rabb’imin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını kavmim bilseydi.” (Yasin Suresi, ayet: 13-27)
Üç elçiyi de öldüren şehir halkı bunun üzerine korkunç bir sesle helak ediliyor.
İslam Ansiklopedisi’nde, “Ayetlerin üslubu, Hz. Peygamber zamanında bu kıssanın bilindiğini göstermektedir.” deniliyor
bizim memleketin mübareği arkadaşlar..
RABBİM ŞEFAATLERİNDEN MAHRUM KOYMASIN İNŞALLAH..