“Ubeydullah-ı Ahrâr” vardı ki büyüklerden,
Mutlak duâ isterdi, görüştüğü herkesten.
Bir gün de alış veriş yapıp bir köylü ile,
Ayrıldı aceleyle, bir buğday yükü ile.
Duâ talep etmeyi unuttu ama ondan.
Bir hayli yol gitmişken, geri döndü yolundan.
Onun da duâsından mahrum kalmamak için,
Gelip buldu köylüyü, vakit geçirmeksizin.
Köylü onu görünce, dedi: (Niçin döndünüz?
Yoksa benim malımda bozukluk mu gördünüz?)
Buyurdu ki: (Yok hayır, beğendim buğdayını.
Geldim ki, istiyeyim senin hayır duânı.)
Köylü, hayret içinde dedi ki: (İyi ama,
Yalnız bunun için mi geldin benim yanıma?
Çünkü ben beceremem yüz yıkamayı bile.
Nasıl duâ ederim sizlere bu hâlimle?)
Buyurdu ki: (Kardeşim, bu iş hiç belli olmaz.
Sen yine bir duâ et, inşallah reddolunmaz.)
Köylü “Peki” diyerek, kaldırdı ellerini.
Dedi: (Yâ Rab, ne ise, ver bunun dileğini.)
Ubeydullah-ı Ahrâr, der ki: (Yemin ederim.
Onun duâsı ile açıldı kalb gözlerim.)
Derdi ki: (Kırılırsa, size arkadaşınız,
Siz özür dileyerek hemen helâllaşınız.
Haklı bile olsanız, helâllaşın elbette.
Demeyin: “Ben hakkımı alırım âhirette”.
Çünkü hiç belli olmaz, belki de haklı odur.
Kimin haklı olduğu, mahşerde belli olur.
Hem ödemek için de, geçmez o gün para pul.
Çok büyük sıkıntıya dûçâr olur böyle kul.
Zîrâ sevaplarıyla, kul borçları ödenir.
Yetmezse, o kimsenin günâhını yüklenir.
Hâlbuki bu dünyâda, hak altından kurtulmak,
Mümkündür, ama biraz lâzımdır nefsi kırmak.
“Kabâhat bende” deyip, bir özür dilemekle,
Bir nice kul hakları, hâllolur böylelikle.)
Abdullah-ı Kaşgârî
Mutlak duâ isterdi, görüştüğü herkesten.
Bir gün de alış veriş yapıp bir köylü ile,
Ayrıldı aceleyle, bir buğday yükü ile.
Duâ talep etmeyi unuttu ama ondan.
Bir hayli yol gitmişken, geri döndü yolundan.
Onun da duâsından mahrum kalmamak için,
Gelip buldu köylüyü, vakit geçirmeksizin.
Köylü onu görünce, dedi: (Niçin döndünüz?
Yoksa benim malımda bozukluk mu gördünüz?)
Buyurdu ki: (Yok hayır, beğendim buğdayını.
Geldim ki, istiyeyim senin hayır duânı.)
Köylü, hayret içinde dedi ki: (İyi ama,
Yalnız bunun için mi geldin benim yanıma?
Çünkü ben beceremem yüz yıkamayı bile.
Nasıl duâ ederim sizlere bu hâlimle?)
Buyurdu ki: (Kardeşim, bu iş hiç belli olmaz.
Sen yine bir duâ et, inşallah reddolunmaz.)
Köylü “Peki” diyerek, kaldırdı ellerini.
Dedi: (Yâ Rab, ne ise, ver bunun dileğini.)
Ubeydullah-ı Ahrâr, der ki: (Yemin ederim.
Onun duâsı ile açıldı kalb gözlerim.)
Derdi ki: (Kırılırsa, size arkadaşınız,
Siz özür dileyerek hemen helâllaşınız.
Haklı bile olsanız, helâllaşın elbette.
Demeyin: “Ben hakkımı alırım âhirette”.
Çünkü hiç belli olmaz, belki de haklı odur.
Kimin haklı olduğu, mahşerde belli olur.
Hem ödemek için de, geçmez o gün para pul.
Çok büyük sıkıntıya dûçâr olur böyle kul.
Zîrâ sevaplarıyla, kul borçları ödenir.
Yetmezse, o kimsenin günâhını yüklenir.
Hâlbuki bu dünyâda, hak altından kurtulmak,
Mümkündür, ama biraz lâzımdır nefsi kırmak.
“Kabâhat bende” deyip, bir özür dilemekle,
Bir nice kul hakları, hâllolur böylelikle.)
Abdullah-ı Kaşgârî