Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Günün Hikayesi ... (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,566
Tepki puanı
924
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[h=6]Günün Hikayesi ...
Şehrin en modern kreşine bebeğiyle birlikte gelen genç kadın, masasının üzerindeki süslü yazıdan müdür olduğu anlaşılan adama:
— Çocuğumu buraya vermek istiyorum, dedi. Duyduğuma göre en bilimsel bakım sizinki imiş.

Müdür bey, hafifçe kasılarak:
— Doğru duymuşsunuz, dedi. Baştan sona herşeyimiz öyledir.
Genç kadın, duyduklarından çok mutlu olmuştu. Bebeği göstererek:
— Bilimsellik gerçekten de güzel şey, dedi. Bu haylazı uslandırır inşallah.

Müdür bey, annesinin kucağında kıpırdanan yavruya göz gezdirip:
— Kız herhalde, öyle değil mi? dedi. Yaşı da birbuçuk iki olmalı.
Kadın:
— Evet evet, tam üstüne bastınız, diye atıldı. Akıllanmaya başladığı için fazla ilgi bekliyor. Sosyal bir insan olduğum için eve bağlanmak mahvetti beni.

Müdür, bazı evraklar çıkartarak:
— Anlaşmayı aylık dönemler hâlinde yapıyoruz, dedi. Bu daha bilimsel oluyor. Ücreti de peşin vermeli ve kâğıtta yazılan şartları kabul etmelisiniz.

Genç kadın, adamın uzattığı kâğıdı inceleyip:
— Para önemli değil, dedi. Hemen takdim ederim. Fakat en alt satırı anlamadım.

Adam, koltuğundan doğrularak:
— Haa!... Evet, o çok önemli, dedi. Bir giyim eşyanızı istiyoruz. Kazak veya hırkanız olabilir.

— Hırka mı? diye afalladı kadın. O da nereden çıktı?

Müdür Bey, büyük bir ciddiyetle:
— Sadece bilimsel bir netice efendim, dedi. Sadece bilimsel. Uyurken bebeklere onları örtüyoruz. Anne kucağı gibi oluyor da..


[/h][h=6]
[/h]

 

melek4545

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
3,460
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
31
Konum
İstanbul
Allah razı olsun kardeşim

Allah annelerimizi başımızdan eksik etmesin inş (Amin)
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,566
Tepki puanı
924
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Hangisi daha tutsak


bekleyengt8.jpg



Okyanusun orta yerinde, üçgen bir kayanın sivri ucu üzerinde uzanan, bir "tahtaravalli" gibi duran ve tam bir denge halinde bulunan ince uzun bir çubuğun, iki ucunda aynı büyüklükte, birbirine tam özdeş iki kafes var.


Bu kafeslerin birinde, "kafesin içinde", diğerinde ise, "kafesin üzerinde" duran iki beyaz güvercin duruyor. İkisi de, hiç hareket etmeden öylece duruyor..

Birisi istese de, hiçbir yere gidemiyor; kanat çırpamıyor özgürlüğün mavi büyülü dünyasına. Diğeri ise, isterse uçup gidebilir; masmavi özgürlüklere kanat çırpabilir. Ama biliyor ki; değil uçması, en ufak bir kanat hareketinde bile,o müthiş denge bozulacak ve diğer taraf, kafesin içindeki beyaz kuş, denizi boylayıp ölecek..

Sizce hangi kuş daha çok tutsak?

Hangi kuş daha çok özgür sizce?

Peki siz hangisisiniz? Kafesin içindeki kuş mu yoksa kafesin üzerindeki kuş mu?

Hangisi olmak daha çok acıtıcı?

attachment.php
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,566
Tepki puanı
924
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Ahlak

Ateş,su, ve ahlak bir yolda buluşmuşlar
Tanıştıktan sonra bir muhabbete tutuşmuşlar
Başlamışlar kendilerini tanıtmaya

Ateş başlamış söze
Bendeniz ateş: Ben demiş aşığımdır kimi zaman karanlıklarda, kimi zaman soğuklarda ısınmaya sebebim
Kimi zaman güneşim,kimi zaman bir kor parçasıyım yakarım hoşuma gitmediğinde önüme ne gelirse
Çok iyiyimdir
Benden çok kere istifade edilebilir der ve ekler ateş
Fakat bir sinirlenirsem yakarım etrafımda ne varsa kimi zaman yangın olurum ansızın yakalarım en boş anlarda der
Onun için benimle aranızı iyi tutun der

Su başlar söze
Bendeniz der su: Hayat kaynağıyımdır
Yokluğum çok kötüdür
Ben olmazsam yaşayamaz mahlukat
Her hayatta ben varım der
Benim olduğum yerde hayat
Sonra başlar ateşin yaptığı gibi zararlarından bahsetmeye
Fakat der ben bir kızarsam sel olurum bazen, bazen bir fırınayla gelirim ne varsa yutarım der
Onun için benle aranızı iyi tutun der

Sıra gelir ahlaka
Bendeniz ahlak: Hayat düzeninde benim yerim başkadır der
Benim hiç bir kötülüğüm yotur
Kimseyide tehdit etmem der

Sonra ateş girer söze
ben bu arkadaşlığı çok sevdim der
Hani olurda bir gün birbimizi kayubedersek nasıl buluşacağız der

Su derki beni kaybederseniz eğer bir yağmur gördüğünüzde kaçmayın yaklaşın ben orada olurum der

Ateş derki beni kaybederseniz eğer bir duman görürsenin,bir sıcaklık hissederseniz hemen gelin ben orada olurum der

Sıra gelir ahlaka söylediği söz çok manidardır
Siz siz olun beni sakın kaybetmeyin der, EĞER BENİ BİR DEFA KAYBEDERSENİZ BİR DAHA BULMANIZ MÜMKÜN OLMAYABiLiR.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,566
Tepki puanı
924
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
O gün biraz canım sıkkındı.
Yorgunluk ta üstüne tuz biber ekince çıktım iş yerinden ve doğru kuaföre attım kendimi.Uzun zamandır gittiğim kuaförde ikinci kez karşılaştığım manikür yapan arkadaşa “Hadi bir de ellerim hafiflesin” diyorum.
Biraz acelesi olduğu dikkatimi çekiyor.
Zaten canım sıkkın gelmişim, biraz da üzgünüm, onun gerginliği bana da yansıyor.
Gözleri sürekli saatinde ve telefonunda.
En sonunda dayanamayıp soruyorum;
- Evli misin?
- Evde bebeğin mi var?
- Yok ben bekarım.
- Ailenle mi yaşıyorsun?
- Evet
- Geç mi kaldın eve?
- Aslında bu saate kalınca biraz merak ediyorlar beni.
- Saat daha sekize çeyrek var. Annen, baban bilmiyorlar mı çalıştığını?
- Ya da senin de bir hayatın olduğunu söylemiyor musun?
1.TOKAT !!!!!
- Benim annem, babam rahmetli oldular.
“Eyvah! Pot mu kırdım?” diyorum kendime ve devam ediyorum konuşmaya.
- Başın sağolsun. Evdekiler kim?
- Kardeşlerim var evde. Ben gitmeden yemek yemezler de
- Küçükler mi?
- Yooo aslında büyükler.
Konuşurken gözlerine dikkat ediyorum.
Işıl ışıl ve gülümseyen bakışlara sahip.
Adını sordum o arada.
“Serap” dedi.
Diğer anlamı illüzyon…
İsimlerin, insanların yaşamlarında çok etkili olduğunu düşünmüşümdür yıllardır. Öylece dalıyor gözlerim.
Sonra konuşmaya devam ediyorum:
- Ben biraz fazla sordum.
- Rahatsız ediyor muyum?
- Hayır estağfurullah.
Bir an önce bitirmek için ve dikkatimi kaçırmamak için kesik kesik cevap veriyorum.
- Kusura bakmayın.
- Peki diyorum.
Ama bir şey var sanki kızda. Benim duymam gereken bir şey. İçim kıpır kıpır oluyor, daha fazla meraklanıyorum.
O arada telefonu titriyor.
- Bakın işte yine arıyorlar.
- Sen telefonuna bak lütfen.
- Benim işim kalsa da olur (Artık daha temkinliyim)
2.TOKAT !!!!
- Yok bakmıyım.
- Şimdi nerdesin diye soracaklar nasıl olsa.
Benim iki kardeşim de özürlü.
Biri diğerinden daha iyi.
Bana çok düşkünler.
Bensiz oturmazlar sofraya.
Ne?
Nasıl yani falan diyorum kendi kendime.
Anne, baba yok.
İki kardeş var ve özürlüler.
Kızın yaşı çok genç ama sırtındaki sorumluluğa bak, diyorum içimden.
Sonra soruyorum tekrar:
- Senden başka özürlü olmayan kardeşin var mı?
- Var diyor çok şükür.
- Erkek kardeşim var.
- O nerde?
- O da iş yerinde.
- Kahvede çalışıyor da biraz geç gelir eve.
- Biz onunla birlikte bakıyoruz kardeşlerimize.
- Kaç yıldır?
Sesim artık çıkmıyor sanki.
- Altı yıl oldu diyor.
- Kaç yaşındasın?
- 26…
3.TOKAT !!!!
“Ben mutluyum”diyor müthiş bir kabullenmişlikle.
Kendi gerçeğini, illüzyonunu yaşıyor.
“Sadece biz değiliz ki böyle yaşayan.
Çok insan var “ diyor ve gülümsüyor bana.
Serap daha ne desin?
İşi bitiyor ve koşarak çıkıyor evine, kardeşlerine doğru.
Ben ise kalakalıyorum.
Canımı sıkan olayları düşünüyorum.
Hastalık haberini ilk aldığım “an”ı tekrar hatırlıyorum ve yine yine yeniden şükran duyuyorum yaşamıma.
Kızıyorum kendime.
Aynada bakıyorum yüzüme ve şımarıklık bu seninkisi diyorum.
Kocaman bir şımarıklık.
Hayatın içinde her şey var.
Kader dediğimiz şey, kontrolümüzde olmayan, karşılaştığımız olaylar değil mi?
Peki biz bu olaylar karşısında ne yapıyoruz?
Nasıl duruyoruz?
Nereye bakıyoruz?
Ne görüyoruz?
Mesele problemlerde değil ki!
Problemler karşısındaki çözüm üretebilme becerimizde.
Çözüm üretebilmek için ise kabullenmek lazım.
Kaçmadan, acıdan geçebilmek lazım yani.
Yaşam nasıl da öğretiyor insana.
Ya da öğrenip unuttuklarını tekrar hatırlatıyor (hatırlamak isteyorsak eğer).
Teşekkür ederim hayat ,Hergünümüz sevgiyle gelsin..
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,566
Tepki puanı
924
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Tövbe Etmek!
Bir veli; otuz senelik bir terziye sormuş:
-Neden hala tövbe etmiyorsun da günahlı hayata devam ediyorsun?
- Nasıl olsa demiş terzican boğaza gelinceye kadar tevbenin vakti var.
O zaman tövbe eder kurtulurum demiş.
Allah dostu sormuş:
-Sen kaç senedir terzilik yapıyorsun?
-Otuz senedir.
-bu kadar zaman içerisinde elin en çok neye alıştı.
-makasla kumaş kesmeye:
Allah dostu sormuş:
-Canın boğaza geldiği anda eline bir makas verseler yine kolayca kumaş kesebilirmisin?
omuzlarını silkmiş 30 senelik terzi :
Öylesine korkulu bir anda kumaşı doğru kesemem ki!
Allah dostu taşı gediğine koymuş:
Peki 30 senedir yaptığın bir işi o anda doğru yapamıyorsun da ömründe hiç yapmadığın tevbeyi nasıl yapacaksın o anda?
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,566
Tepki puanı
924
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İyilik ve kötülüğün mücadelesi
080720110946281541798_2.jpg

Yaşlı adam kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
“Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.” “Neyin simgesi” diye sordu çocuk. “İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.” Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: “Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?” Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa: “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!” İyilik ve Kötülük … hep içimizdeler ve hep bir arada yaşıyorlar … Siz hayata hangisiyle bakmak isterseniz o güçlenecek ve diğeri zayıflayacaktır… Tercih sizlerin … ama unutmayın ” Her iyinin içinde bir kötülülük , Her kötünün içinde bir iyilik saklıdır ”

080720110946359483207_3.jpg
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,566
Tepki puanı
924
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
BİR KELEBEĞİN HİKAYESİ





kelebek-resim.jpg


Bir gün, kırlarda gezintiye çıkan bir adam, kenara oturduğu otlardan birinin dalında , küçük bir kozanın varlığını fark etti. Koza ha açıldı ha açılacak gibiydi.

Adam , bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin ediyordu.
Böyle bir fırsat bir daha ele geçmez diye düşündü; ve bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk dakikalara şahit olmak istedi.
Dakikalar dakikaları kovaladı , saatler geçmeye başladı , ama henüz kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkmadı. Sanki , kelebeğin dışarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmiş olabileceğini düşündü.
Sanki kelebek elinden gelen her şeyi yapmış da , artık yapabileceği bir şey kalmamış gibi geldi ona. Bu yüzden , kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi: cebindeki küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye başladı.
demint_LbedbozKelebek01.jpg

Böylece , bir-iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi.
Fakat bedeni kuru ve küçücük , kanatları buruş buruştu.
Adam kelebeği izlemeye devam etti; çünkü kanatlarının her an açılıp genişleyeceğini ve narin bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu.

Ama bunlardan hiçbiri olmadı.
Kelebek , hayatinin geri kalanını , kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi.
Ne kadar denese de , asla uçamadı.

Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen anlayamadığı şey , kozanın kisitlayiciliginin ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten dışarı çıkmak için gereken çabanın , Allah’ın kelebeğin bedenindeki sıvıyı onun kanatlarına göndermek ve bu sayede kozanın kisitlayiciligindan kurtulduğu anda onun uçmasını sağlamak için seçtiği bir yol olduğuydu.
Bu gerçeği öğrendiğinde , hayat boyu unutamayacağı bir şey de öğrenmişti:
Bazen , hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey , çabalardır.
Eğer Allah , hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi , o zaman , bir anlamda sakat kalırdık .
Olabileceğimiz kadar güçlenemezdik o zaman .
Ve asla uçamazdık..
Alinti
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Bu hikayeyi bir yerde okumustum. Coktz etkilenmistim. Allah razi olsun..
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,566
Tepki puanı
924
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Annenin mektubu..!

Annenin mektubu..!

ANNENİN MEKTUBU..!

Annemin sadece bir gözü vardı.
Öteki gözü çukurdu, yani yeri boştu.
Ondan nefret ediyordum.
Çünkü bu durum beni arkadaşlarımın arasında utandırıyordu.
Babam, ben daha küçükken bir kazada öldüğünden, ailemizi geçindirmek de anneme kalmıştı.
Bunun için okulda aşçılık yapıyordu.
İlkokulda iken bir gün annem bana merhaba demeye gelmişti.
Sanki, yerin dibine geçmiştim.
Bunu bana nasıl yapabilirdi..?
Onu görmezden geldim, ona nefretle bakarak oradan kaçtım.
Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım bana:
Senin annenin sadece bir gözü var.
Diğeri ne biçim dedi.
Diğer arkadaşlarımda gülüşüyorlardı.
O anda yerin dibine girmem ve annemin hemen ortadan kaybolmasını istedim.
Bu yüzden, o gün onunla karşılaşınca dedim ki:
Beni gülünç duruma düşüreceğine, ölsen daha iyi..!
Annem karşılık vermedi.
Sadece, tek gözüyle bana biraz baktı ve uzaklaştı gitti.
Dediklerim hakkında bir saniye bile düşünmemiştim, çünkü çok kızmıştım.
Onun duyguları beni hiç ilgilendirmiyordu.
Onu evde istemiyordum ama ev onun üzerineydi.
Çok çalıştım, kendime yeter oldum, sonunda Singapur'a okumaya gittim.
Bir süre sonra da evlendim. Birikimime borç ekleyerek kendime bir ev aldım.
Daha sonra çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum. Annemi unutmuştum.
Birgün annem bizi ziyarete gelmişti.
Öyle ya, kaç yıldır beni görmemişti.
Kapıya gelince, çocuklarım tek gözlü birini görünce birden korktular, sonrada güldüler.
Babaanneniz diyemedim.
İçeri girince ilk fırsatta ona:
Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin..?
Buradan hemen git..! dedim.
Bu çıkışıma annem kısık bir sesle:
Kusura bakmayın, ben yanlış adrese geldim galiba dedi. ve çıktı-gitti..!
Aradan yine uzun bir zaman geçmişti.
Bir gün mezunlar toplantısı için okulumdan bir mektup aldım.
Karıma; iş seyahatine gidiyorum diye bahane uydurdum.
Mezunlar toplantısından sonra, birden aklıma düştü.
Sadece meraktan eski evime gittim.
Eski komşularımıza sorduğumda, annemin öldüğünü söylediler.
Önce biraz sevinç duyar gibi oldum ama içimde bir burukluk ve sızı hissettim.
Ben şaşkınca beklerken, bana verilsin diye annemin bir mektup bıraktığını söylediler.
Açtım ve okumaya başladım:
En sevgili oğlum.
Her zaman seni düşündüm.
Singapur'a gelip çocuklarını korkuttuğum için üzüldüm.
Mezunlar gününde geleceksin diye çok sevindim ve bekledim.
Ama; seni görmek için yataktan kalkabilir miyim diye çok düşündüm.
Seni büyütürken, tek gözümle sürekli bir utanç kaynağı olduğum için de üzgünüm.
Biliyor musun biricik oğlum..?
Sen küçücükken, babanla birlikte bir kaza geçirmiştin.
Baban öldü fakat sen, bir gözünü kaybetmiştin.
Bir anne olarak, senin tek bir gözle büyümene dayanamazdım.
Bu yüzden, babandan kalan tarlayı satarak, ameliyat masraflarına yatırdım.
İşte, şimdi o yeri boş olan gözüm var ya, onu sana vermiştim.
Nakil çok başarılı geçmişti, hiç fark edilmiyordu.
O gözle, biricik oğlum görüyor diye çok mutlu oluyordum.
Ana yüreği oğul, sana sen benim gözümle görüyorsun diyemedim.
Başarılarından dolayı seninle o kadar gurur duyuyordum ki, bu bana yetiyordu.
Her şeye rağmen, sen benim oğlumsun...
Bütün sevgilerimle...
Annen..!
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,566
Tepki puanı
924
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
MARANGOZ
Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. İşveren müteahhidine, çalıştığı konut yapım işinden ayrılmak ve eşi, büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yasam sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette özleyecekti. Emekli olmak ihtiyacındaydı, ne var ki. Müteahhit iyi isçisinin ayrılmasına üzüldü. Ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe girişti, ne var ki gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek pek kolaydı. Baştan savma bir isçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizlikti!.. İşini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı.
- "Bu ev senin" dedi,
- "sana benden hediye."
Marangoz şoka girdi. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar mıydı!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt