Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Günahlari Sifirlamak (1 Kullanıcı)

susuzyaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Kas 2007
Mesajlar
140
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
GÜNAHLARI SIFIRLAMAK

Şu bilinen bir gerçektir ki, hatasız ve günahsız bir kul olmaz; bu ise beşeri bir durumdur. Her insan mutlaka az çok, küçük büyük bir takım günahlara bulaşmıştır. Önemli olan bu işlenen günahlardan kurtulmayı becerebilmektir. Bu da tabi ki, her ne suretle işlenirse işlensin ve de hangi çeşit günah olursa olsun, onlardan nasûh tevbesiyle (yani bir daha o günahlara dönmemek üzere) tevbe edip pişman olmakla mümkün olabilir.
Önce şu hakikati bilmekte fayda vardır ki; insanların yaptığı işler günah, sevap ve mubah hükümlerinden hâli değildir. Yani bir kul olarak yaptığımız işlerin her biri ya sevaptır ya da günahtır. Bir de ne sevap ne de günah olan işler vardır ki, buna “mubah” denir. Hülasa, Allah’ın emrettiği şeyleri yapmak “sevap”tır ve karşılığında âhirette mükâfat görülecektir. Yine Rabbimizin “yapmayın” diye yasakladığı şeyleri işleyip yasağa uymamak “günah”tır, haramdır. Bunun karşılığında ahirette cezaya çarptırılmak vardır. Bir de normalde yapmakla ve yapmamakla mes’ul olmadığımız şeyler vardır ki, hiçbir durumda sevap veya günah hükmü bulunmaz. Bir insanın normal olarak helâl gıdalar yemesi içmesi, yürümesi gezmesi, seyahat etmesi, helalinden alış-veriş yapması, vesaite binmesi... v.s. hep bunlar mubah hükmüne girer. İşte bir müslüman bu gerçekleri bilmesi gerekli olup lehinde ve aleyhinde olan hükümleri öğrenerek hayatına çeki düzen vermelidir.
Bütün bu hakikatlere rağmen insanlar kusur ve hatalardan, noksanlık ve günahlardan masûm olamaz. Mutlaka beşer olarak günah kirlerine bulaşır. Yüce Rabbimiz de, şirk hariç diğer bütün günahları dilediği kullarından bağışlayacağını bildirerek Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Allah, Kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar...”(1) Ve yine bağışlanmakla ilgili olarak:
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.”(2)
“Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır...”(3) buyurmuştur.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde:
“Eğer siz günah işlemeseniz, Allah Teâlâ başka mahluk yaratır, onlar isyan eder ve Allah Teâlâ onları mağfiret ederdi.” Diğer bir ifade ile “Sizi giderir (yani yok eder), başka mahlûk yaratır, onlar isyan eder ve onları mağfiret ederdi. Çünkü O, fazlası ile mağfiret edici ve büyük rahmet sahibidir.”(4) buyurmaktadır.
Umumî af hakkında da Efendimiz (s.a.v.):
“Allah Teâlâ kıyamet günü, kimsenin hatırına gelmeyecek şekilde büyük bir umûmi af ilân edecek, hatta şeytan bile bu aftan kendisine bir şey isâbet eder mi diye ümitlenecektir.”(5) buyurmuştur.
Bu Kur’ânî ve Nebevî hakikatler, insanların hem ümit ve hem de korku içersinde yaşamaları gerektiğini vurgulamaktadır. İşin aslını dile getirecek olursak: Yüce Rabbimiz her şeyi yerli yerince takdir edip yaratmıştır. O’nun sonsuz sıfatları, semavât ve arzda ve tüm âlemlerde kesintisiz olarak her an tecellî etmektedir.
Şimdi biz Yüce Rabbimizin lütf-u keremine sağınarak, O’nun eşsiz ve sonsuz rahmetine mazhar olmanın hazzına değinmiş olacağız. Her müslüman kul ister ki, işlediği günahlar bağışlansın ve kul haklarından da kurtularak hesap-kitap görmeden Cennet’in üst düzey makam ve köşklerine kavuşmuş olsun. Ama nasıl ve hangi ihlaslı amelle bu üstün dereceye ulaşılacak? Bu durumda insan yüce dinimizin kurallarını çok iyi bilmeli, ayet ve hadis-i şerifleri yeteri kadar detaylıca incelemelidir.
Bu önemli hususlarla ilgili âyet ve hadisler pek çoktur. Meselâ Peygamberimiz:
“Kim Allah için hacceder de hac esnasında cimada bulunmaz ve fısk u fücûr işlemezse, anadan doğduğu gündeki gibi (tertemiz olarak) döner, (ancak kul hakkı hariç)”(6)
“Ramazan ayında inanarak, sevabını Allah’tan bekleyerek oruç tutan kimsenin (kul hakkı hariç) geçmiş günahları yarlıganır (yani bağışlanır.)(7)
“Ashab-ı Kiram’dan Katâde b. Numan diyor ki: Rasülullah (s.a.v.)’den duydum, şöyle buyuruyordu:
“Arafe günü oruç tutan kimsenin geçmiş ve gelecek senenin (kul hakkı hariç) küçük günahları mağfiret olunur.”(8)

Bir başka hadis-i şeriflerinde Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz: “her kim ramazanın şeref ve faziletine inanarak ve halis bir niyetle Allah’ın rdızasını umarak gecelerini ihya eder, teravih namazını kılarsa onun geçmiş günahları bağışlanır.”(9)
“Her kim Kadir Gecesini, inanarak ve Allah’ın rızasını gözeterek teravih ile ihya ederse Cenab-ı Hak onun geçmiş günahlarını bağışlar.”
Bir de i’tikaf ibadetinin mükâfatına değinerek şöyle buyurmuştur:

“Bir kimse imanlı bir gönülle ve sevabına nail olmak arzusuyla i’tikâf ederse, geçmiş günahları bağışlanır.”(11)

Evet! Bu ve benzeri bir çok hadis-i şeriflerden ve bazı âyet-i kerimelerden anlaşılacağı üzere bir mü’min gerçek manada hakiki imana sahip olarak hayatını İslam’a göre tanzim ederse, günahlarını sıfırlaması ümid edilebilir. Bu da tabi ki Allah’ın lût-u keremi sayesinde gerçekleşir.
Cabir b. Abdullah şöyle anlatmıştır:

“Kıyamet günü hesapsız Cennet’e girecekler, iyiliği kötülüklerinden çok olanlardır. Sevap ve günahı beraber olanlar ise kolay hesap verecek ve sonra Cennet’e gireceklerdir. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in şefaati ise günahı ağır gelenleredir.”

Amr b. el-Hazm şöyle anlatıyor: “Rasûl-i Ekrem üç gün bize yaklaşmadı. Yalnız farz namazları kıldırır ve hemen çekilip giderdi. Dördüncü gün olunca Resûl-i Ekrem’in yanına vardık ve:

“Ya Rasûlallah, niçin bizden ayrıldın? Bir şey mi oldu” diye şüphelendik, dedik. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.): “Hayırdan başka bir şey olmadı. Zira Rabbim Bana ümmetimden yetmiş bin kişinin hesapsız Cennet’e gireceğini va’detti. (Bu sayı bana az geldi ve) bu üç gün içinde bu sayının artırılmasını Rabbimden istedim. Rabbimi kerem ve sahâvet sahibi buldum. Yetmiş bin kişinin her biri için yetmiş bin kişi daha bana verdi. Ben de: “Ya Rabbi! Benim ümmetim bu kadar çok mu? diye sordum. Allah Teâlâ: “Bedevilerle bu sayıyı tamamlarım” buyurdu.”(12)

Şimdi biz bu hakikatler ışığında, devamlı ve ebedî yaşama yeri olan Cennet-i Â’lâ’nın göz kamaştıran câzip ve son derece güzel ni’metlerine nasıl heves edip hazırlanmayız? Bu, en büyük kaybımız olmaz mı hiç? Akıllı insan: ahiretini düşünen ve oraya ait hazırlığını yapmaya gayret eden kimsedir, diyen Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, bu ibret verici ifadeleriyle, bizleri ahiret hayatına ve Cennet’e özendirmekte olduğunu daima aklımızda tutmalıyız. Yoksa geçici dünya hayatının fâni ve basit güzelliklerine aldanarak, âhirette Cennette ebeî ve son derece güzel ni’metlerini kaybetmiş oluruz. Yüce Rabbimiz üst düzey Cennet makamlarını kazandıracak ilim, irfân ve salih amel işlemeyi bizlere nasibeylesin. (Âmin).

DİPNOTLAR

1- Nisâ Suresi: 4/48.
2- Nisa Suresi: 4/31.
3- Necm Suresi: 53/32.
4- Müslim.
5- İbn Ebi’d-Dünya. İbn Mes’uddan (r.a.)
6- Buhâri-Müslim.
7- Buhâri-Müslim.
8- İbn Mâce.
9- Buhâri-Müslim.
10- Buharî, Ahmed b. Hanbel. Nesei.
11- Hz. Aişe (r. anha) Camiu’s-Sağir.
12- Ahmed b. Hanbel ve Taberâni.
 

keltepe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ağu 2007
Mesajlar
2,305
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Konum
BuR$A
Şimdi biz bu hakikatler ışığında, devamlı ve ebedî yaşama yeri olan Cennet-i Â’lâ’nın göz kamaştıran câzip ve son derece güzel ni’metlerine nasıl heves edip hazırlanmayız? Bu, en büyük kaybımız olmaz mı hiç? Akıllı insan: ahiretini düşünen ve oraya ait hazırlığını yapmaya gayret eden kimsedir, diyen Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, bu ibret verici ifadeleriyle, bizleri ahiret hayatına ve Cennet’e özendirmekte olduğunu daima aklımızda tutmalıyız. Yoksa geçici dünya hayatının fâni ve basit güzelliklerine aldanarak, âhirette Cennette ebeî ve son derece güzel ni’metlerini kaybetmiş oluruz. Yüce Rabbimiz üst düzey Cennet makamlarını kazandıracak ilim, irfân ve salih amel işlemeyi bizlere nasibeylesin. (Âmin



AMİN AMİN AMİN KARDEŞİM....ALLAH RAZI OLSUN ÇOK GÜZEL BİR PAYLAŞIM....

A.E.OL.DUA İLE....
 

havva362

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Kas 2006
Mesajlar
280
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Konum
samsun
Web Sitesi
www.samsundayasamak.tr.gg
çok güzel aktarmışsın kardeşim Allah razı olsun .İnşallah sıfırlanmış günah ile gideriz Rabbimin huzuruna . Allaha emnat olunuz
 

koskun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ocak 2007
Mesajlar
1,030
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Niğde
selamun aleyküm ,

arkadaşım ellerine sağlık ... allah cc razı olsun ...

hep parantez içinde yer alan günahlar var ya ( kul hakkı ) hah işte ondan nasıl kurtulucaz ...
 

koskun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ocak 2007
Mesajlar
1,030
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Niğde
TEVBE

Şeriatın kötü saydığı işlerden, sırf kötü olduklan için pişman olup vazgeçmek ve Allah'a dönmek. "Tevbe" kelimesinin sözlükteki asıl manası ilk asla "dönmektir." Bu mana ile bağlantili olarak tevbe, kula nisbet edildiği zaman, arîzi olan günah halini bırakıp aslî olan salah haline dönmek anlamına gelir.

Allah'a nisbet edildiği zaman da talî olan gazab bakışından aslî olan rahmet bakışına dönmek anlamını verir. Bunun için tevbenin seri manasında hem kulun, günahıni itiraf edip, ondan pişmanlık duyarak bir daha yapmamaya kararlı olması, hem de Allah'ın da bu müracaati kabul ederek günahı bağışlaması anlamları vardır. "Tevb" de tevbe demektir. Ancak bunun "tevbe"nin çoğulu olduğunu söyleyenler de vardır. "Inâbe" terimide tevbeye yakın bir anlamdadır. "Tevbe" teriminde sözü edilen, "sırf kötü olduğu için dönme" özelliğinden ötürü, vicdanında o kötülügün çirkinliğini duyduğundan dolayı değil de, bedenine, malına veya haysiyetine zarar vermesi gibi bir korku ya da ümit sebebiyle vazgeçmesi tevbe sayılmaz.

Tevbe, yaptığı bir kabahatin bir menfaatini görse dahi, onun çirkinliğini düşünüp, tiksinerek vazgeçmektir. Bu yüzden Hz. Ali, bir bedevi'nin "estagfirullah ve etûbu ileyk = Allahım, beni bağışlamanı dilerim ve sana tevbe ederim" dediğini duyunca, "be adam! Çabuk çabuk tevbe etmek yalancıların tevbesidir.

Gerçek bir tevbede altı şartın bulunması gerekir:

Günaha pişmanlık,
farzları kaza etmek,
yediği hakları iade etmek,
haklarını yedikleriyle helalleşmek,
bir daha dönmemeye karar vermek,
nefsi, günahlarla büyüttügü gibi Allah'a itaatta eritmek ve ona masiyetlerin tadını tattırdığı gibi taatların acısını tattırmak."

Bu anlamları destekleyen bir ayeti kerimede: "Allah'ın kesinlikle kabul edeceğini v'ad ettiği tevbe ancak bilmeyerek kötülük yapıp ta sonra çok geçmeden tevbe eden, günahında israr etmeyen kimselere aittir.

Yoksa fenalıkları yapıp yapıp ta, sonunda herbirine ölüm gelip çattığında, ben şimdi tevbe ettim diyenlere ve de kâfir olarak ölenlere tevbe .yoktur" buyurulur. Bu ayetten hareketle Islam alimlerinin çoğu tevbenin "fevrî" (günaha düşülür düşülmez) yapılmasının vacipolduğu görüşündedirler. Binaenaleyh, bir günaha düşüldüğü anda tevbe edilmemesine de ayrıca tevbe etmek gerekir.Bu konuda ölçü şudur: Hayattan ümit kesme ve ölüm anından önce küfürden tevbe edip iman etmek makbuldür. Ama can çıkma (nez') anında küfürden tevbe edip iman etme makbul değildir.

Imandan sonra hayırlı işler yapabilecek bir zaman bulunmalıdır. Fakat fasık mü'minin son nefesindeki tevbesi de kabul edilebilir. Çünkü mü'minlere "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin" buyurulmuştur. Ne var ki, o andaki tevbenin kabul edileceği kesin değildir.

Islam'da hiç günah işlemeyen insanların oluşturduğu bir toplum idealizmi yoktur. Hatta bir hadiste: "Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder ve günah isleyip, hemen arkasından da tevbe eden bir kavim yaratırdı" buyurulur. "Mü'minlerin ekine benzediği, küfür rüzgarlarıyla eğilip, tevbe ile hemen doğrulduğu" anlatılır. Yine Allah Rasülü: "Hayırlı olanlarınız çeşitli fitne ve imtihanlara maruz kalıp, çokça tevbe edenlerinizdir", "Kulunun tevbe etmesinden Allah, korkunç ve ıssız bir çölde her türlü erzakını taşıyan devesini kaybedip, bulma ümidini kestikten sonra karşısında gören yolcunun sevindiğinden daha çok sevinir." "Günahlarından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir..." buyurur.

Kur'an-ı Kerim'de "tevbe" ve türevlerinin 86 defa geçmiş olması Allah'ın tevbe'ye verdiği önemi anlatır. Tevbe, Hz. Adem'le başlar ve Allah'ın razı olduğu kulluğun en belirgin vasfını temsil eder. Karşıtı ise inat, kibir ve hatada bile bile isrardır ve bunlar da şeytanın ve şeytan tînetindeki insanların özelliğidir. Adem hata etmiş ve tevbe etmiştir, şeytan ise isyan etmiş ve kibirlenerek isyanında ısrar etmiştir. Allah da onu ebediyyen ateşte bırakacağını söylemiştir. Adem (a.s.) ise hatâsını anlayıp tevbe etmiş, Allah da onun tevbesini kabul etmiştir.

Bir ayette de "tevbe"nin "nasûh" olması istenir. "Nasuh" kelimesinin aslında halis ve saf olma, bir söküğü dikip yırtığı yamayarak düzeltme manaları bulunduğu için Islam alimleri "nasûh tevbe"nin: halis (samimi), ciddi, temiz ve insanın dinini çok tamir edecek etkili bir tevbe olduğunu söylerler.

Nitekim Allah Resulüne: "Nasûh tevbe nasıl olur?" diye sorduklarında: "Kulun yapmış olduğu günaha öyle pişman olup ve Allah'a öyle özür dilemesi, sonra da o günaha öyle dönmemesidir ki, sütün memeye dönmeyeceği gibi" buyurmuştur. Ibn Abbas da "nasûh tevbe"yi: "Kalp ile pişmanlık duymak , dil ile istigfar (bağışlanmayı dilemek), beden ile günahlardan kopmak, içinden de bir daha dönmemeye karar vermek" diye tanımlamıştır.


KAYNAK ; İmani Meseleler
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt