Peçeli-Bülbül
Kayıtlı Kullanıcı
Gül, günden güne sararıp soluyordu. Nicedir ne yüzüne bakan vardı, ne de onunla ilgilenen... Boynunu bükmüş, çaresizce bekliyordu. Zaten başka yapabileceği bir şey de yoktu. Oysa ne hayalleri vardı.
Bu eve gelirken iyi bakılacağını, daha da serpilip güzelleşeceğini ümit ediyordu. Önce onunla ilgilenmişlerdi, ama uzun zamandır bütün ev halkı kendi işlerine dalmış, onu kimse hatırlamaz olmuştu. Unutmak mıydı, ihmal miydi, önemsememek miydi, her ne olursa olsun sebep, ilgisizlik affedilecek şey değildi. Madem ilgilenmeyeceklerdi, ne diye getirmişlerdi ki onu buraya?.. Daha ne kadar dayanabilecekti bu ilgisizliğe?
Balkonun en güzel köşesini ayırmışlardı ona. Güzel bir saksısı vardı, ama mutlu değildi; çünkü suyunu vermeyi unutuyor, ihmal ediyorlardı. Susuz hayat olur muydu hiç?.. Susuzluğa nasıl dayanılırdı ki?
Yediveren gülü deniyordu ona. İyi bakıldığı takdirde goncaları açılacak, etrafa pembe gülücükler dağıtacaklardı. Ama... Ah şu ihmalkârlık yok muydu?
Ne hüzünle boynunu bükmesi, ne içli içli ağlaması kâr ediyordu. Dili yoktu ki feryat edip hâlini anlatabilseydi! Ne olurdu bir hâlini soran, suyunu veren olsaydı!.. Onu bu eve getirenler, dünya telâşıyla koşuşturmaktan ve birbirleriyle didişmekten ona zaman ayırmaya fırsat bulamıyorlardı ki!.. Ne güzel bir evdi burası oysa... Ne güzel eşyaları vardı... Ama huzur eksikti burada, sevgi, şefkat eksikti. Bunlar olmadan yaşanır mıydı?
Bir gün... Onu ihmal ettiklerini hatırladılar ve koşup yanına vardılar, ama kurumuştu artık... Hatalarını anlamış olsalar da ne gül eski hâline gelebilirdi, ne de geçen zaman geri getirilebilirdi.
Bu eve gelirken iyi bakılacağını, daha da serpilip güzelleşeceğini ümit ediyordu. Önce onunla ilgilenmişlerdi, ama uzun zamandır bütün ev halkı kendi işlerine dalmış, onu kimse hatırlamaz olmuştu. Unutmak mıydı, ihmal miydi, önemsememek miydi, her ne olursa olsun sebep, ilgisizlik affedilecek şey değildi. Madem ilgilenmeyeceklerdi, ne diye getirmişlerdi ki onu buraya?.. Daha ne kadar dayanabilecekti bu ilgisizliğe?
Balkonun en güzel köşesini ayırmışlardı ona. Güzel bir saksısı vardı, ama mutlu değildi; çünkü suyunu vermeyi unutuyor, ihmal ediyorlardı. Susuz hayat olur muydu hiç?.. Susuzluğa nasıl dayanılırdı ki?
Yediveren gülü deniyordu ona. İyi bakıldığı takdirde goncaları açılacak, etrafa pembe gülücükler dağıtacaklardı. Ama... Ah şu ihmalkârlık yok muydu?
Ne hüzünle boynunu bükmesi, ne içli içli ağlaması kâr ediyordu. Dili yoktu ki feryat edip hâlini anlatabilseydi! Ne olurdu bir hâlini soran, suyunu veren olsaydı!.. Onu bu eve getirenler, dünya telâşıyla koşuşturmaktan ve birbirleriyle didişmekten ona zaman ayırmaya fırsat bulamıyorlardı ki!.. Ne güzel bir evdi burası oysa... Ne güzel eşyaları vardı... Ama huzur eksikti burada, sevgi, şefkat eksikti. Bunlar olmadan yaşanır mıydı?
Bir gün... Onu ihmal ettiklerini hatırladılar ve koşup yanına vardılar, ama kurumuştu artık... Hatalarını anlamış olsalar da ne gül eski hâline gelebilirdi, ne de geçen zaman geri getirilebilirdi.