قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
حُجِبَتِ النَّارُ بِالشَّهَوَاتِ وَحُجِبَتِ الْجَنَّةُ بِالْمَكَارِهِ.
حُجِبَتِ النَّارُ بِالشَّهَوَاتِ وَحُجِبَتِ الْجَنَّةُ بِالْمَكَارِهِ.
HADÎS-İ ŞERÎFİN MA'NÂSI
Rasûlüllah Sallallâhü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
''Cehennem, şehvete hitâb eden şeylerle perdelenmiş; Cennet ise, (nefsin) hoşuna gitmeyen (ve nefse zor gelen) şeylerle perdelenmiştir.''
(el-Lü'lüü vel-Mercan, no: 1797)
ZİNDAN VE SARAY;
HANGİSİNDE KALMAK İSTERSİN?
Zikredilen hadîs-i şerîf Cehennem ateşinin nefsin hoşuna giden şeylerle çevrildiğini, nefsinin arzu ve isteklerini yerine getiren kimsenin engelleri aşıp, ateşin içine düşeceğini; Cennet'in ise nefsin zoruna giden şeylerle çevrildiğini, nefsinin esîri olmayanların mânisiz ve engelsiz bir şekilde Cennet'e gireceklerini açıkça ifade etmektedir.
Nefsin hoşuna giden şeyler: Bunlar şirk, katil, sihir, zinâ, ribâ, sirkat, zulüm, yalan, talak, fuhuş, kibir, riyâ, fahir, abûs çehrelilik, bir müslüman kardeşine ekşimek, kibirlilik, cimrilik, isrâf, esnemek, anne-babaya isyân, namuslu kimseye iftirâ, şahsî menfaatine düşkünlük, dünyaya âit işleri ön plâna alıp âhirete âit işleri tâlî derecede düşünmek, kültürle yetinip hakîkat ilmiyle ugraşmamak gibi şeylerdir.
Nefsin hoşuna gitmeyen ve ona zor gelen şeyler ise: Kelime-i şehâdet, îman, İslâm, namaz, namazı vaktinde kılmak, oruç, hac, zekât, cihâd, ihlâs, niyyet, adâlet, itkân, ihsân, tahsîn, sabır, her işte yumuşaklık, güleryüz, tevbekâr olmak, aksırmak, yerinde susmak, infâk, afv ü safh, helâl kazanç, fakirin iffetli ve sabırlı olması, zenginin takvâlı ve cömert olması, kalbin hüzünlü ve kırık olması, giydiğinin yeni olup olmamasına ehemmiyet vermemek, mü'minin çalışıp kazanması yani san'atkâr olması, duâda ısrarlı, alış-verişte, hüküm vermede ve insanlarla muâşerette müsâmahalı olmak, çokça hamdetmek, Kur'ân okumak, hizmette hasbî olup karşılığını sadece Allah'tan beklemek, gençliğini Kur'ân yolunda iffet dairesinde yıpratmak, sevmeyi ve kızmayı Allah için yapmak, zinâya götürücü şeylere yaklaşmamak, Allah'ı yalnızken hatırlayıp O'nun korkusundan günahları terketmek, iffet ve namusu muhafaza, ahde ve emânete riâyet, fuzûlî ve faydasız söz ve davranışları terketmek, istişâre etmek... gibi hususlardır.
Nefsin hoşuna giden ve gitmeyen şeyleri gördükten sonra deriz ki: Madem cehennem ateşi nefsin hoşuna giden bu gibi şeylerle çevrilmiş ve nefsin hoşuna giden herbir şey âdetâ o ihata duvarında bir tuğla ile biriket ve yapı taşı mesabesindedir. Öyle ise akıllı kimse nefsin arzu ve isteklerine tâbi olmak sûretiyle kendisiyle cehennem ateşi arasında bulunan duvardan gedikler açmaz ve engeli ortadan kaldırmaz. Şayet beşer muktezası olarak bir gediği açtı veya engelin bir kısmını yıktı ise; onun farkına varır varmaz, samîmî bir tevbeyle ve onun alâmeti olan gözyaşları ile, açılan gedikleri kapar ve yıkılan kısımları hemen onarır. Böylece gediklerin büyümesine ve perdenin yerle bir olup tamir edilemeyecek duruma gelmesine mâni olur... Mâni olmanın, duvarı sabit ve dâim tutmanın yolu ise nefse itimad etmemek, ondan gelen her şeye rest çekmektir. Çünkü nefis إِنَّ النَّفْسَ لَأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ âyetinin ifâde ettiği gibi, dâimâ kötülüğü emredici ve kötü yola sürükleyicidir. Öyle ise hem ondan, hem de onun âmiri olan şeytandan ve insanları kandırdıkları makam ve mansıbtan, şan ve şöhretten, kadın ve maldan, kötü arkadaştan ve her türlü câzibeli şeylerden istiğfâr ve istiâze edip Allah'a sığınmak gerekir. O'nun yüce rahmet ve mağfiret himayesine girmek ve O'nun razı olduğu meşrû dâiredeki hakîkî zevk ve lezzetlerle yetinmek gerekir. Bu ise kulun her yönüyle yüce Rabbisine teslim olması demektir.
Hem madem cennet nefse zor gelen şeylerle kuşatılmış olup duvarları ve duvarlarında kullanılan malzemeleri nefse zor gelen şeylerden ibarettir; o hâlde insan kendisiyle cennet arasında bir engel teşkil eden ve cennete girmesine mânî olacak olan duvarları, nefsin hoşuna gitmeyen ve ona gayet zor gelen amelleri işlemek suretiyle yıkmalı ve engeli ortadan kaldırmalıdır ki cennete engelsiz bir şekilde girebilmiş olsun. Bu ise, îman ve İslâm'ı en güzel bir şekilde anlatan dînî ve ilmî eserleri okumak, îman ve İslâm hakikatlerini neşretmeyi hayatlarının gâyesi bilen kimselerle irtibat kurmak, ölümü sık sık hatırlamak ve Cenâb-ı Hakk'ın murakabesi altında olduğunu bilmekle elde edilir.
Bu türlü bir muvaffakiyyet ve zaferin temînâtı ise Yüce Mevlâ'ya tazarru ve dua ile yalvarıp yakarmak ''Bilmediğim pek çok noksanlarım vardır'' deyip nâfile cinsinden yapacağı amellerle noksanlarının telâfîsine gitmek ve kıyamet gününde en büyük şefaat sahibi olan Rasûlüllah Sallallâhü Aleyhi Vesellem'in sünnet-i seniyyesine sarılmaktır.