gul_i rana
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2007
- Mesajlar
- 979
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Bir seher vakti uyandım. Yine gama, yine kedere dalmış her yer Efendim.
Yine efkar, yine ah u zar almış cihanı. Bir velvele ki, sorma Efendim.
Yine hasret, yine gurbet almış her yanı.
Bütün aşklar, sevgi ve muhabbetler, bütün dertler kıyama kalkmis.
Sana hasret, sana müştak, sana tutkun gönüller kıyama kalkmış.
Bir seher uyandım Efendim, sana meczup aşıklar kıyama kalkmış.
Her varlık ah u zara durmuş, laleler, sümbüller, güller kıyama kalkmış.
Kıyam etmiş bülbüller, zikre durmuş gönüller.
Bir seher uyandım efendim, bülbüle kulak verdim;
Geçmiş günleri, sevda ve aşkları yad ediyordu.
Sana yazılan na’tları, bestelenen şiirleri hikaye ediyordu.
Ötüyordu dertli dertli. Yine hicran, yine giryan, yine hazan, yine hüsrandı.
Kah ağlıyor, kah inliyor, kah susuyordu yine.
Hiç böyle ötmemişti, böyle şakımamıştı.
Yakmıştı canı, yıkmıştı cananı, velveleye vermişti cihanı.
Hiç böyle sızlanmamıştı, böyle dertlenmemişti, geçmişe böyle yanmamıştı.
Bu sabah ona kulak verdim Efendim.
Bir sevda dilindeydi, bir aşkı anlatıyordu.
Oturduğu dalı, yaprağı, gövdeyi titretiyordu, öyle ötüyordu.
Hasretten yanıyor, gurbetten ağlıyordu. Sanki bütün sevdalıları ağlatıyordu.
Bu seher başkaydı efendim, bu sefer başka.
Hazır dili çözülmüşken ona sormak istiyordum;
Bunca velvele, bunca serseniş kime? Onca kıyamet, onca şikayet niye?
Bir şeyler fısıldadı, bir şeyler söyledi.
Ah efendim, beni yüreğimden vurdu.
Kalbim böylesine yanmamıştı, göğsüm böyle daralmamıştı.
Ruhumu inletti, beni divane, muzdarip etti.
Böyle aşk dinlemedim, böyle muhabbet, böyle hasret görmedim.